Konu Başlığı: Bir Münafığın Ölümü Gönderen: Ekvan üzerinde 16 Temmuz 2011, 14:42:17 Bir Münafığın Ölümü Abdullah b. Ubeyy görünüşte bir Müslümandı; sorulduğunda Müslüman olduğunu söylüyor, mescitte namaz kılıyor, oruç tutuyor, hatta bazen Müslümanlarla birlikte müşriklere karşı savaşıyordu. Ancak gerçekte müşrikti; İslâm'ın, Resulüllah'ın ve Müslümanların düşmanlarmdandı. Düşmanlığını içinde saklıyordu. O sahte bir imanın mensubu ve kendisi gibi sahte imanın adamlarının ileri geleniydi, iman ediyor görünümünü, şartların gereği olarak kabullenmişti. Hiçbir zaman gerçekten iman eden birisi olmamıştı. Resulüllah'ın Medine'ye hicretinin ilk iki yılında şirkini açıkça ifade etmiş, şirkinin gereğine göre yaşamış, ancak Müslümanların Bedir galibiyetinden sonra görünümünü değiştirerek, Müslüman kimliğine bürünmüştü. Resulüllâh ise çok değişik gerekçelerden dolayı, onun bir münafık olduğunu bilmesine rağmen, hiçbir zaman ona karşı sert davranışta bulunmamış; onun kişiliğini, gururunu incitmemeye özen göstermişti. Resulüllâh, İslâm toplumunun iç huzurunu bozmamak, imanı henüz sağlamlaşmamış kişileri islâm'dan uzaklaştırma-mak için Abdullah b. Ubeyy'e iyi davranıyordu. Mustalık harekâtı dönüşünde, mücahitler arasında çıkardığı fitne ve şahsına hakaretleri nedeniyle Hz. Ömer'in ısrarlı 'îzin ver öldüreyim' teklifine 'İnsanlara 'Muhammed adamlarını öldürtüyor' dedirtmem' diyerek olumlu cevap vermemişti. Çünkü insanların çoğu, bu münafık adamın gerçek kimliğini bilmiyor, onu Müslüman zannediyorlardı. Münafıklığının gereği olarak, uydurduğu gerekçelere sığınıp Tebük seferine katılmayan Abdullah b. Ubeyy, Müslümanların Tebük'ten dönüşünü takip eden günlerde hastalandı. Yaklaşık yirmi gün süren hastalığının sonunda da öldü (Şubat 631). Resulüllah, hastalığı süresince Abdullah b. Ubeyy'i sıklıkla ziyaret etti. Kendisine, her zaman yaptığı gibi, islâm'ı anlattı, hata ve günahlarından dolayı tövbe etmesini teklif etti. Fakat o bu nasihat ve tekliflere kulak asmadı. Şirkinde inat edip, durumunu değiştirmedi. Fakat hastalığı her gün daha da ağırlaştı. Öleceğini hissedince Resulüllah'a haber gönderip, yanma kadar gelmesini rica etti. Resulüllah münafıkların ileri geleni konumundaki Abdullah b. Ubeyy'in yanma girdiğinde üzüntü ve sitemini dile getirerek 'Seni helak eden Yahudi sevgisi oldu. Yahudilerle dostluktan engellemek istedim ama beni dinlemedin' dedi. Abdullah b. Ubeyy bu sitemin haklı olduğunu biliyordu. İtiraz etmedi. Yalvaran bir sesle 'Ey Allah'ın Resulü.' Vakit kınama ve azarlama vakti değil. Seni, beni azarlayasın diye çağırtmadım. Ölmek üzereyim. Ölümümde, cenazemin yıkanışında yanımda bulun ve bana gömleğini giydir. Namazımı kıl ve affedilmem için dua et dedi. Anlaşılan o ki, ölüm kapısını çalınca kendisini bir korku sarmıştı ve bundan Resulüllah'm dualarıyla, gömleğiyle kurtulmayı umuyordu. Bu da gösteriyor ki İslâm'ı hâlâ anlamamış, anlayamamıştı. Abdullah b. Ubeyy, Resulüllah'la görüşüp isteklerini dile getirdiği gün öldü. Ölmeden kısa süre Önce, isteklerinin yerine getirilmesini oğlu Abdullah'a vasiyet etti. Abdullah, babasının ölümü üzerine Resulüllah'a gelerek, babasının öldüğünü bildirip, vasiyetinden bahsetti. Resulüllah gömleğini çıkarıp verdi. Cenazenin hazırlıkları bitince kendisine haber verilmesini, namazı kıldırmak için geleceğini bildirdi. Haber verilince de kalkıp gitti. Münafıkların reisinin başı kalabalıktı. Bütün akrabaları, kendisi gibi münafık dostları ve Resulüllah'm cenaze namazını kılacağını duyan birçok Müslüman cenazenin başına toplanmıştı. Resulüllah cenaze namazını kıldırmak için ilerlerken yanında duran Hz. Ömer'in itirazı ile karşılaştı. Hz. Ömer, Resulüllah'm elbisesinden tutarak 'Ey Allah'ın Resulü! Ne yapıyorsun? Bir münafığa namaz kılacak mısın? [170] dedi. Resulüllah, seçkin sahabesi, yakın dostu Ömer'in bu itirazında haklı olduğunu biliyordu. Başta kendisi olmak üzere diğer Müslümanların büyük çoğunluğu yıllardır Abdullah b. Ubeyy'in birçok sıkıntısına katlanmak zorunda kalmışlardı. Onun bir münafık olduğundan, Resulüllah'm en ufak kuşkusu yoktu. Ancak ona saygı duyan yığınla insan vardı. Zira o kabilesinin seçkini, sözü dinlenen bir ferdi idi. Kavmiyetçiliğin ve akrabalık bağının etkisiyle ona bağlılık içerinde olanlar pek çoktu. Bu insanları küstürmemek, islâm'a girişlerini kolaylaştırmak veya girmiş olanların da kalışlarını pekiştirmek için Abdullah b. Ubeyy'e cenaze namazı kılmak arzusundaydı. Düşünüyordu ki, Abdullah b. Ubeyy'in cenaze namazını kılması, onu seven ve sayanları olumlu etkileyecekti. Ömer'e gülümseyen bir yüzle bakarak namaz için ilerleyeceği sırada itiraz sözcüklerini tekrar duydu: 'Ey Allah'ın Resulü! Bu adamın namazı senin neyine gerek. Allah seni münafıklara namaz kılmaktan sakındırmadı mı? [171] Hz. Ömer, itirazının gerekçesi olarak yakın bir zaman önce vahyolmuş bir ayeti hatırlatıyordu. Ayette, münafıklara duanın, kendilerine hiçbir fayda sağlamayacağı, onların azabı hak etmiş kimseler olduğu bildirilmişti. Ayet şöyleydi: 'Onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez aj dûesen de Allah onları asla affetmeyecek. Bu, onların Allah'ı ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayıdır. Allah jâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.[172] Resulüllah, Hz. Ömer'in bir ayeti de referans göstererek itirazı üzerine 'Ben o ayet ile iki şeyden birisini tercihle karşı karşıya bırakıldım. Ben şimdi tercihimi yaptım [173] deyip, namaz kılmak için insanların önüne geçti. Resulüllah'm imamlığında cenaze namazı kılındı. Birçok Müslüman da namazda Resulüllah'a eşlik ettiler. Daha sonra cenazenin defnine sıra geldi. Abdullah b. Ubeyy'in münafık dostları çok üzüntülüydüler. Reisleri olan Abdullah b. Ubeyy'e olan saygı ve sevgileri nedeniyle, onun cenazesini taşıma görevinde kimseyi kendilerine ortak kılmadılar. Abdullah b. Ubeyy'in cenazesi münafık dostlarının omuzlarında kabre götürüldü. Resulüllah da bir grup Müslümanla birlikte arkadan kabre gitti. Abdullah b. Ubeyy'in cenazesi oğlu Abdullah, Sâ'd b. Ubâde ve Evs b. Havlı tarafından Resulüllah'ın tariflerine göre kabre yerleştirildi. Defin işlemi yapılırken Resulüllah kabrin başında durdu ve işlerin nasıl yapıldığını denetledi. Yanlışlıklara müdahale etti. Baş sağlığı dileklerinden sonra herkes dağıldı. Ancak o sırada vahyolunan bir ayet Resulüllah'a ve O'nun şahsında tüm zamanların müminlerine önemli bir ikazda bulundu. Bundan böyle münafıklara nasıl davranması gerek-tiğiyle ilgili bir ölçü bildirdi. Ayet şöyleydi: 'Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma; onun kabri başında da durma] Çünkü onlar, Allah ve Resulünü inkâr ettiler vefâsık olarak öldüler.[174] Bu ayet ile anlaşıldı ki, Hz. Ömer'in hassasiyeti ve itirazı haklı imiş. Resulüllah bir daha hiçbir münafığın cenaze namazına katılmadı ve hiçbirinin kabrinin başında durarak dua etmedi ve hiçbirisi için Allah'tan af dilemedi. Abdullah b. Ubeyy, islâm düşmanları içinde bir sembol şahsiyetti. Münafıkların önemli temsilcilerinden birisi o, diğeri ise Ebû Amir er-Rahib idi. Resulüllah'm hicretinden sonra Ebû Amir bir müddet Medine'de kalmış, ancak rahat edemeyeceğini anlayınca, kalbindeki şirkini açıkça ortaya koyabilmek için Mekke'ye gitmişti. O sahte bir iman maskesi takmaktansa, kalbindeki şirkini açıkça ortaya koymayı tercih etmişti. Ancak Abdullah b. Ubeyy öyle davranmadı. O yüzüne sahte bir iman maskesi geçirdi. Bu maskenin arkasında şirkinin gerektirdiği tutum ve davranışları fırsatını buldukça ortaya koydu. Başta Resulüllah olmak üzere Müslümanlar birçok kez Abdullah b. Ubeyy ve yandaşlarının fitne ve fesatlarıyla uğraşmak, verdikleri sıkıntı ve zorluklarla mücadele etmek zorunda kaldılar. Zor zamanlarda, savaş meydanında onlara güvenemediler. Böylesi zamanlarda her an arkadan vurmalarını, bir hile veya oyunlarını beklediler. Kolaylık, zenginlik zamanlarında da fitne ve fesatlarıyla uğraşıp durdular. Allah, birçok ayetiyle başta Resulüllah olmak üzere Müslümanları bu kimselerin hile ve oyunlarına karşı uyardı, kişilik ve karakterlerini açıklayarak kendilerini tanımalarım ve tedbirli olmalarını sağladı. Bu ayetler sadece risâlet çağının değil, tüm zamanların Müslümanları için aralarındaki düşmanlarını tanımaları için birer rehber oldu. [170] Ahmed, Müsned, 1/16; İbn-Hişam, es-Siretii'n-Nebeviyye, IV/196, 197; Vakıdî, Me-ğazU HI/1058. [171] Buharı, Cenaiz 22; Müslim, Sıfâtü'l Münajıkîn 3; Ahmed, Müsned, 1/16. [172] Tevbe, 9:80 [173] Buharı, Cenaiz 22; Müslim, Sıfâtü'l Münajıkîn 3. [174] Tevbe, 9:84 |