Konu Başlığı: Bilinmezlikler Karşısında insan Gönderen: Ekvan üzerinde 01 Ağustos 2011, 11:10:53 Bilinmezlikler Karşısında insan Çöl insanlarının yaşadıkları coğrafya ile ilgili problemleri bir yana, esasen insanın bireysel ve toplumsal hayatı da çöl gibidir; bilinmezliklerle doludur. Her insan bu bilinmezlikleri aşmak ister; bunu gerçekleştirebilmek için de bilgiye ihtiyaç hisseder. İnsan, her şeyden önce biyolojik varlığına uygun olan ve olmayan şartları bilmek ve uygun şartlarda varlığım devam ettirmek ister, insan sadece biyolojik varlığı için değil, başka şartlar ve durumlar için de bilgiye muhtaçtır. Psikolojik dünyasını dengede tutacak, kişiliğini her türlü olumsuz etkilerden koruyacak imkân ve şartları da bilmek ister. Toplumun bir üyesi sıfatıyla, diğer insanlarla olan her türlü ilişkisini en uygun, en güzel, en doğru şartlarda ve biçimde sürdürmeyi arzular. Bunların yanı sıra insan, düşünen, inanan, soran ve sorgulayan, varoluş nedenini bilmek isteyen, geçmişi ile geleceği arasında irtibat kuran bir varlıktır. Bu konularda da bilgi sahibi olmak, bu alanlarda açığa çıkan problemlerini çözmek, sorularını cevaplamak, durumunu anlamak, gidişatını doğru kılmak; kişiliğini, karakterini en güzel, en doğru şekilde.inşa etmek ister. İnsan sadece bu konularda bilgi edinmek istemez. Ayrıca varlığı ve hayatı anlamak ister. Varlığın ve hayatın failini, amacım bilmek ister. Bu nedenle de Evrende sürekli göz\cnen mükemmelliğin faili kimdir?, Ben niçin varoldum?, Eğer bir amaç için varoldumsa, bu amaç nedir?, Varlığımın bir amacı yoksa, neden varım ve amaçsızım?, Varlığımın oluşmasının bir amacı olabileceği gibi, ölümün de bir amacı olabilir mi?, Eğer doğumun ve ölümün bir amacı varsa bunlar birbirleriyle ilgili midir?... gibi uzayıp giden yığınla soru, her insanın düşüncesinde bazen bir şekilde de olsa açığa çıkar. İnsan bu soruların cevabını bilmek ve buna göre varlığına anlam kazandırmak, gidişatını amaçlı kılmak ister. Bu sorular cevaplanmadığı veya cevaplansa dahi doğruluğundan emin olunamadığı zaman En iyi yaşama biçimi hangisidir?, Gerçek saadet ne tür bir yaşantı sonucunda elde edilebilir?, Bir yaşantı tarzının doğruluk veya yanlışlığının ölçüsü ne olmalıdır?, Doğru bir yaşantı tarzı hangi ilkelere dayanmalıdır?... şeklindeki diğer bazı soruların doğru cevabına ise hiçbir şekilde ulaşılamaz. Bu soruları cevaplayamamak, hayatı çekilmez kılar; hayat anlamını yitirir. Geçmişe dönüp bakıldığında, insanlığın bilgi edinmeyle ilgili serüveninin çok uzun ve karmaşık olduğu görülür. İnsanlar ihtiyaçları olan bilgiyi çok değişik kaynaklardan edinmişler ve edindikleri bilgiye göre hayatlarını inşa etmişler, kişiliklerini oluşturmuşlar, inanç ve düşüncesini şekillendirmişlerdir. Fakat, insanlığın edindiği sayısız tecrübeler göstermiştir ki her bilgi 'doğru' değildir; bilginin iç tutarlılığa sahip olması, mantığa uygun gelmesi onu 'doğru' kılmaya yetmemektedir. Yine aynı tecrübeler 'görece doğru veya doğru olduğu varsayılan' bilgilerin, insanların 'varoluş gayelerine' ve 'doğru hayat tarzına' ilişkin temel 'insanî' problemlerini ya çözemediğini yada çözüyor görünümü altında sonu pişmanlık olan aldanışlara sürüklemekten başka bir şey sağlamadığını ortaya koymuştur. Bilhassa iki bin beş yüz yıllık tarihi ayrıntılı olarak bilmen felsefe şahitlik etmektedir ki, insanın, hayatını sürdürmek ve anlamlandırmak için gerekli bilgi arayışı hiç son bulmamıştır. İnsanların mevcut bilgi kaynaklan bu soruları cevaplamada yetersiz kalmıştır. Akıl başta olmak üzere diğer tüm insanî güç ve yeteneklere dayanılarak getirilmeye çalışılan bütün çözüm gayretleri, bilinmezleri çoğaltmaktan başka bir şey sağlamamıştır. 'însan niçin varoluş amacını tespitte aciz kalıyor ve saadet içinde yaşayacağı bir dünyayı inşa edemiyor?' Çünkü, 'insan'ı anlamak, 'însan'ı bütün varlığıyla doğru tanımlamak ve buna göre 'Insan'a uygun bir hayatın planını sunmak, 'Insan'm kapasitesini aşıyor. Zira, ne 'însan' basit bir varlık, ne de 'Hayat' tekdüze. Her ikisi de, birbirlerinin sebep ve sonucu olacak şekilde, ifade edilemeyecek kadar çok çeşit-u ve farklı özelliklerin odaklaştığı merkez konumundalar. 'Karmaşıklife' ve 'çok yönlülük1 ise her ikisinin de özelliklerinden en önemlilerini teşkil etmektedir. 'Karmasıklar, çünkü; bireysel yapıdan toplumsal yapıya, psikolojik özelliklerden biyolojik Özelliklere, madde dışı âlemden maddeye kadar uzanan alanların kesiştiği noktada yer alan ve hepsinin etkilerini taşıyan bir özelliğe sahipler. 'Çok yönlü'ler, çünkü; bu kadar birbirinden tamamıyla farklı görünen şeylerin hepsiyle ve hepsinin her bir özelliğiyle irtibatlılar. Kısacası, 'insan' ve 'hayat' derinliklerine inildikçe tam anlamıyla bir 'muamma olarak anlam kazanmaktadır; ikisi birleşip 'insan hayatı' denen şey ifade edilince bilinmezlik daha da büyümekte ve derinleşmektedir. Problemin çözümüne imkân sağlamayan insanî yetersizliklere, bir de birileri tarafından bilinçli şekilde gerçekleştirilen aldatmalar, engeller eklenince, problem insanlar için hepten içinden çıkılmaz hale gelmektedir. Fakat bütün bunlara rağmen insanlık çaresiz değil. Umutsuzluğu bir kader olarak kabullenmesi gerekmiyor. Çünkü, yüce Allah, insanlığı çaresizliklerin içinde bırakmadı ve bırakmıyor. Gönderdiği 'Elçileri ve elçileriyle sunduğu 'Kitaplarıyla insanlığın yaşanabilir bir dünya, dosdoğru inanç ve hayat tarzı özleminin gerçekleşmesini engelleyen problemlerin çözümü için gerekli bilgiyi ve yöntemini bildirdi. Kur'an ise ilâhî yardımın son kitabını oluşturdu. İslâm davetiyle ilan edildi ki, insan için bütün bir hayat yolculuğunda gerçek anlamda rehber/hâdi olan sadece Allah'tır.[280] Çünkü O, yaratılış ve varoluş gereklerini kendi başına bilme imkânına sahip olmayan insana, dünyadan ahirete uzanan yolculuğu sırasında en doğru tarzda rehberlik yapar.[281] Yardım ederek yolların en doğrusunu, 'Sirat-ı Müstakim'i gösterir.[282] Yalnız şurası son derece önemlidir ve bu nedenle ayetlerle birçok kez bildirilmiştir ki, Allah, Araplar için hayatî önem ifade eden kendi aralarından çıkmış insan hâdiler gibi değildir, insanların inanç ve hayat tarzları için rehberlik yapan filozoflar, bilim adamları, düşünürler, devlet adamları... isimlerine sahip olan fakat insanlar için rehber oldukları iddialarına rağmen doğru yolu bilmeyen ve kendileri de doğru yolu bilenin rehberliğine ihtiyacı olanlar gibi hiç değildir. Onların binlerce yıldır yapageldikleri gibi insanları sıkıntıların, zorlukların, bilinmezliklerin içerisinde bırakmaz. Zira Allah öyle bir hâdidir ki hiçbir şeyi şaşırmaz. Zira O'nun bilemediği hiçbir şey yoktur. O'nun için hiçbir şekilde 'yehmâ' veya 'muamma' söz konusu değildir. Çünkü O her şeyi yaratan ve yönetendir. O'nun bilgisi dışında var olan bir şey yoktur, olamaz. Zira O, eşi, ortağı, benzeri olmayan yegâne Halik, İlâh Rabb, Melik...dir. O'nun bu sıfatları ise, insanlar için inançta, düşüncede ve hayat tarzında gerçek hâdinin sadece O olduğunun bir başka ifadesi ve teminatıdır. İnsanlar O'nun hâdiliğinde doğru yol üzerinde olurlar. 'Allah'tan başka ilâh yoktur' (Lâ îlâhe İllallah) çağrısı ise bu mutlak rehberin (el-Hâdi) varlığını ve sıfatlarım formüle eden bir söz, o mutlak rehberi kabulü tasdik eden bir ifade olarak anlam kazanmaktadır. [280] leyi, 92:12 [281] Furkan, 25:31 [282] işte benim doğru yolum bu. Ona uyun, (başka) yollara uymayın ki, sizi O'nun (dosdoğru olan) yolundan ayırmasın! (Azabından) korunmanız için (Allah) size böyle tavsiye ediyor.' (En'am, 6:153) Allah inananların dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kafirlerin dostları da tağutlardir. (O da) onları aydınlıktan karanlığa çıkarır. Onlar ateş halkıdır, orada ebedi kalacaklardır.' (Bakara, 2:257) 'Yalnız (iyi bilin ki) size benden bir hidâyet (hûda) geldiği zaman, kimler benim hidâyetime (hûdama) uyarsa artık onlara bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.' (Bakara, 2:38) |