๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 16 Mayıs 2011, 11:43:32



Konu Başlığı: Uhud savaşı
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 16 Mayıs 2011, 11:43:32
e- Uhud Savaşı (3/625)

Bedir Savaşı'nda yakınlarını kaybeden Mekke müşrikleri Ebû Süfyan’a gelerek kervandan elde edilen kârın Hz. Muhammed (s.a.s.)'den ve Müslümanlardan intikam almak için asker temininde harcanmasını teklif ettiler. Ebû Süfyan da asıl öç almak isteyenin kendisi olduğunu; oğlu Hanzala ve kabilesinin ileri gelenlerinin Bedir’de öldürüldüğünü ifade ederek bu teklifi kabule hazır olduğunu bildirdi. Onlar Bedir'in intikamının yanında Suriye kervan yolunu tehdit altından kurtarmak da istiyorlardı. Çünkü geçimlerini ticaretle sağlayan Mekkeliler için Suriye’ye giden kervan yolunun güvenliği çok önemli idi.

Kureyş müşrikleri sadece kendi mensuplarından oluşan orduyla Müslümanlara Bedir'de yenilmişlerdi. O nedenle, Bedir savaşına sebep olan kervandan elde edilen kârı Müslümanlara karşı asker toplamak için harcamaya, bu yolla asker sayısını artırmaya karar verdiler. Bedir savaşında esir edilip, daha sonra Hz. Peygamber'in karşılıksız olarak salıverdiği şair Ebû Azze'nin de aralarında bulunduğu dört kişilik bir heyeti Mekke çevresindeki Sakîf, Kinâne ve diğer Arap kabilelerinden asker toplamak üzere görevlendirdiler. Sonunda iki bini ücretli asker olmak üzere toplam üç bin kişilik kuvvetle Ebû Süfyan'ın komutasında Medine'ye doğru hareket ettiler. Orduda iki yüz at ve altı (veya yedi) yüz zırhlı asker ve üç bin de deve vardı.

Mekke’de oturan Hz. Abbas Kureyş'in savaş hazırlıklarını, asker ve hayvan sayısını, silah durumunu bir mektupla Hz. Peygamber’e bildirdi. Mektubu getiren Gıfârlı şahıs Hz. Peygamber'i Kuba'da buldu. Hz. Peygamber mektubu Übey b. Ka'b'a okuttu ve ondan bu haberi gizli tutmasını istedi. Sa'd b. Rebî' adlı sahâbînin evine giderek evde kimse bulunmadığını öğrenince Hz. Abbas'ın yazdıklarını ona anlattı ve ondan da bu haberi gizli tutmasını istedi. Sa'd sözünde durdu. Ancak bu arada evde bulunan ve konuşulanları habersizce dinleyen Sa'd'ın hanımı, Hz. Peygamber Medine'ye döndükten sonra duyduğu herşeyi kocasına anlattı. Sa'd, hanımını alarak derhal Hz. Peygamber'in yanına koştu; hanımının olayı yaymasından ve kendisinin zan altında kalmasından endişe ettiğini dile getirdi.[319] Hz. Peygamber ona hanımını serbest bırakmasını emretti. Sonunda haber Medine'de yayıldı. Huzâalı Amr b. Sâlim de kabilesinden bir grup adamla gelerek Kureyş ordusu hakkında Hz. Peygamber'e bilgi verdi.

Kureyş'in Benî Nevfel kolundan Cübeyr b. Mut’im, kölesi Vahşî b. Harb’e, Bedir’de öldürülen amcası Tuayme b. Adiy’e karşılık Hz. Hamza’yı öldürdüğü takdirde hürriyetini bağışlayacağına dair söz verdi. On beş kadar kadınla birlikte orduya katılan Ebû Süfyan’ın karısı Hind de, şayet Bedir’de babasını öldüren Hamza’nın cesedini eline geçirebilirse ciğerini ağzında çiğneyeceğine dair yemin etti.

Öte yandan Hz. Abbas’tan haber gelir gelmez Hz. Peygamber Mekke’den hareket eden ordu hakkında bilgi toplamak üzere Fedâle’nin oğulları Enes ve Mu’nis'i görevlendirdi. Bunlar Medine'nin güneybatısında yer alan Akîk vâdisinde müşrik ordusunu gözetleyerek onların sayısı, durumu ve konak yerleri hakkında bilgi getirdiler.[320] Hz. Peygamber daha sonra Hubâb b. Münzir'i düşman kuvvetlerinin sayısı ve hazırlıkları hakkında bilgi toplamakla görevlendirdi ve ondan, elde ettiği bilgileri sadece kendisine aktarmasını istedi. Hubâb düşman askerlerinin arasına girerek bu görevini başarıyla yerine getirdi. Hz. Peygamber elde ettiği bilgileri en ince detaylarına kadar değerlendirdi.[321]

Durum çok kritik olduğu için Sa'd b. Ubâde, Sa'd b. Muaz ve Üseyd b. Hudayr, düşmanın şehre yaklaştığı cuma gecesini Mescid-i Nebevî'de geçirdiler; Hz. Peygamber'in kapısında sabahladılar. Medine'nin her tarafında sabaha kadar nöbet tutuldu. Hz. Peygamber Müslümanları toplayarak ne yapılması gerektiğini tartıştı. Münafıkların da katıldığı toplantıda iki husus üzerinde duruldu: Ya Medine içinde kalınarak savunma tertibatı alınacak veya şehir dışında düşmanla karşılaşılarak meydan savaşı yapılacaktı. Hz. Peygamber gördüğü bir rüya üzerine Medine’de kalınmasını, çocukların ve kadınların kalelere yerleştirilerek savunma savaşı yapılmasını tercih ettiğini açıkladı. Ancak Bedir Gazvesi'ne katılamamış olan gençlerle Hz. Hamza gibi bazı kahramanlar meydan savaşı yapılmasını istediler.[322] Enes b. Katâde'nin "Ya şehit oluruz, ya da ganimet ve zafer elde ederiz" sözüne Peygamberimiz "Ben sizin yenilgiye uğramanızdan korkuyorum" şeklinde cevap vererek endişesini dile getirdi.[323] Çoğunluğun isteği meydan savaşı olunca Hz. Peygamber de düşmanı Medine dışında karşılamaya karar verdi. Cuma namazından sonra halka bir konuşma yaptı ve sabırlı oldukları takdirde zafer elde edeceklerini bildirdi. Bu karara sevinenlerin yanında hoşlanmayanlar da oldu. İkindi namazı kılındıktan sonra Medine'nin kenar semtlerinde oturan Müslümanlar hazırlıklarını tamamlayarak Mescid-i Nebevî'de toplanmaya başladılar. Peygamberimiz Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'le birlikte evine geçerek zırhını giydi, kılıcını kuşandı ve miğferini başına geçirdi. Bu arada Müslümanlar da onun evi ile minberi arasında saf tutmuşlar, dışarı çıkmasını bekliyorlardı. O esnada Sa'd b. Muaz ile Üseyd b. Hudayr, Müslümanlara, Medine'den çıkmak istemediği halde Resûlüllah'a bunu ısrar ettiklerini açıklayarak onları fikirlerinden caydırdılar. Daha önce Medine dışında çarpışmak için direnenler, bu defa, hazırlığını tamamlayıp dışarı çıkan Hz. Peygamber'e kendisine muhâlefet etmeyeceklerini belirterek, nasıl isterse öyle yapmasını istediler. Hz. Peygamber bunu daha önce kendilerine söylediğini, fakat kabul etmediklerini belirterek, “Bir Peygamber giydiği zırhını savaşmadan çıkarmaz. Eğer sabrederseniz, her biriniz görevinizi yaparsanız Allah zaferi bize ihsan edecektir” buyurdu.

Hz. Peygamber Medine’de Abdullah b. Ümmü Mektûm’u vekil bırakarak bin kişilik bir kuvvetle yola çıktı. Medine ile Uhud arasında meşhur münafık Abdullah b. Übey’in müttefiki olan altı yüz kişilik bir Yahudi birliğini orduya kabul etmedi. Ensardan bazıları müttefikleri olan diğer Yahudilerden yardım talep etmeyi teklif ettilerse de Hz. Peygamber "Bizim onlara ihtiyacımız yoktur" diyerek bu teklifi reddetti. Şeyheyn mevkiine gelindiğinde yaşı küçük olanları ordudan ayırarak geri çevirdi. Geri çevrilenler arasında Râfi' b. Hudeyc ile Semüre b. Cündüb de vardı. Râfi' b. Hudeyc'in iyi ok attığının söylenmesi üzerine Hz. Peygamber ona özel izin verdi. Bu arada Râfi' b. Hudeyc ile Semüre b. Cündüb arasında ilginç bir olay yaşandı. Semüre, Râfi'i güreşte yendiğini, üvey babası vasıtasıyla Hz. Peygamber'e iletti. Bunun üzerine Hz. Peygamber ikisini güreştirdi. Semüre'nin rakibini yenmesi üzerine Hz. Peygamber ona da orduyla birlikte çıkması için müsade etti.[324] Burada Benî Hârise ve Benî Selime kabileleri geri dönmeye yeltendilerse de daha sonra bu teşebbüslerinden vazgeçip orduyla birlikte hareket ettiler.[325]

İslâm ordusu geceyi Şeyheyn'de geçirdi. Hz. Peygamber hem şehrin ve hem de ordunun korunması için gerekli önlemleri aldı. Uhud'a kestirme yoldan ve düşmanla karşılaşmadan gidebilmek için bir kılavuz soruşturdu. Ensardan Ebû Hasme bu göreve tâlib oldu ve İslâm ordusunu Hâriseoğullarının arazisinden geçirerek Uhud'a götürdü. İslâm ordusu 11 şevval 3/ 25 Ocak 625 Cumartesi sabahı erkenden Medine’nin kuzeyinde ve şehre bir saatlik mesafede bulunan Uhud dağına vardı. Sabah namazı burada kılındı. Ordu arkasını dağa verip, Ayneyn'i soluna ve güneşi de sırtına alarak Medine'ye karşı saf tuttu. Abdullah b. Übey “Ben meydan savaşına taraftar değildim. Medine’den çıkılmamasını istedim. Muhammed çoluk çocuğun sözüne uydu da bizim sözümüze itibar etmedi” diyerek üç yüz adamı ile birlikte Medine'ye döndü. Onun Medine ile Uhud arasında geri döndüğü de söylenmektedir.[326] Bu hareketten sonra İslâm ordusunun sayısı yedi yüze düştü. Orduda yüz zırh vardı. Hz. Peygamber ordusunu savaş düzenine koydu ve sancağı Mus'ab b. Umeyr'e verdi. Ayrıca öndekilere, sağ, sol kanatlara ve geridekilere ayrı ayrı komutan tayin etti. Orduya hitabede bulundu. Düşmanın cephe gerisinden saldırmasını ve İslâm ordusunu arkadan vurmasını önlemek için Abdullah b. Cübeyr komutasındaki elli okçuyu Uhud dağının karşısındaki Ayneyn tepesine (daha sonra buna Okçular Tepesi, yani "Cebelü'r-Rumât" da denilmiştir) yerleştirdi. Bu okçulara, İslâm ordusu üstünlük elde etse dahi, ikinci bir emre kadar, ne olursa olsun kesinlikle yerlerinden ayrılmamalarını, şayet düşman süvarileri arkadan saldırırsa atlara ok atmalarını emretti. Okçuların komutanı Abdullah b. Cübeyr diğer askerler tarafından rahatça görülebilmek için o gün beyaz elbise giydi.[327]

Öte yandan Ebû Süfyan, Evs ve Hazrec’e: “Bizim sizinle işimiz yok. Amcamızın oğluyla aramızdan çekilin” şeklinde bir haber gönderdi. Ensâr bu teklifi sert ve ağır bir dille reddetti.

Bedir gibi Uhud Savaşı da mübâreze şeklinde başladı. Kureyş ordusundan ileri atılan ordu sancaktarı Talha b. Ebû Talha’yı Hz. Ali, ondan sonra meydana çıkan Osman b. Ebû Talha’yı da Hz. Hamza öldürdü. Daha sonra savaş kızıştı. İslâm ordusu düşmanın ordu merkezine kadar ilerledi. Savaşın ilk safhasında düşman yirmiden fazla ölü verdi. Sancaktarlar birer birer öldüğünden, yere düşen sancağı kaldıracak kimse bulunamadı. Sancak yere düşünce müşrikler dağılmaya başladılar. Sağ ve sol kanat komutanları çekilmek zorunda kaldılar. Savaş Müslümanlar tarafından kazanılmış görünüyordu. İslâm askerleri düşmanı kovalarken savaş alanından uzaklaştılar ve daha sonra da düşmanın bıraktığı eşyaları toplamaya başladılar. Abdullah b. Cübeyr’in idaresindeki okçular düşmanın bozulduğunu ve Müslümanların galip geldiğini görünce ganimetten mahrum olmamak amacıyla onun ikazına rağmen yerlerini terkettiler. Bu iki hatalı davranış, savaşın gidişatını değiştirdi. Müslümanları arkadan vurmak için fırsat kollayan Halid b. Velid okçuların azaldığını görünce derhal harekete geçti. Yerlerinden ayrılmayan Abdullah b. Cübeyr ve on arkadaşı müşriklerle çarpışa çarpışa şehit düştüler. Sonunda Halid b. Velid Ayneyn tepesinin doğusundan Müslüman ordusunun arkasına sarktı ve ganimet toplamakta olan Müslüman askerler üzerine ani bir baskın yaptı. Bunu gören Kureyş ordusu da geri dönerek Müslümanlara saldırdı. Önden ve arkadan yapılan iki hücum, bir başka deyişle iki ateş arasında kalan müslümanlar paniğe kapıldılar ve savaş düzenleri bozuldu. Saflar bozulmuş, Müslümanların bir kısmı da silahlarını bırakmıştı. Tekrar silaha sarılıp çarpışmaya başladılar. Hz. Hamza’yı öldürmek için fırsat kollayan Vahşî b. Harb emeline savaşın bu safhasında ulaştı.

Müşrik ordusundan dört kişi, İbn Kamie, Abdullah b. Şihab, Utbe b. Ebû Vakkas ve Übey b. Halef özellikle Hz. Peygamber'i hedef almışlardı. İbn Kamie, Hz. Peygamber’in yanına kadar sokulmayı başararak bir kılıç darbesiyle onun yüzünü yaraladı. Bu şiddetli darbeden Hz. Peygamber’in miğferi ikiye bölünerek halkaları yanağına battı. Utbe b. Ebû Vakkas tarafından atılan bir taşla Hz. Peygamber’in alt dudağı yarıldı ve bir dişi kırıldı. Abdullah b. Şihâb onu alnından yaraladı. Übey b. Halef Hz. Peygamber'i öldürmek üzere harekete geçti. Peygamberimiz ona bir mızrak atarak atından düşürdü. Übey bu yaralanmanın tesiriyle Mekke'ye dönerken yolda öldü. Übey daha önce Bedir savaşında esir düşen oğlunun fidyesini ödemek üzere Medine'ye geldiğinde Peygamberimize, bir at beslediğini ve onun üzerinde kendisini öldüreceğini söylemiş, Hz. Peygamber de "Bilakis onun üzerinde inşallah ben seni öldürürüm" karşılığını vermişti. Ebû Âmir tarafından savaştan önce alana çukurlar kazılmış ve üzerleri kamufle edilmişti. Önünde bulunan çukura kendisinin veya atının düşmesi sonucu Hz. Peygamber'in diz kapakları yaralandı. Bütün bunlar karşısında "Peygamberine bunları yapan bir millet nasıl felâha kavuşur? Halbuki o Peygamber onları Allah'a davet ediyor" diyordu.[328] İçlerinde Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali’nin de bulunduğu bir grup sahâbî Hz. Peygamber’in etrafında halka oluşturarak onu korudular. Ebû Dücâne vücuduyla onu bir kalkan gibi koruyor, Sa’d b. Ebû Vakkas da düşmana ok atıyordu. Düşmanın vurduğu kılıç darbelerine karşı Hz. Peygamber’i koruyan Talha b. Ubeydullah’ın kolu kesildi ve çolak kaldı. Bu arada İbn Kamie, Mus’ab b. Umeyr’i şehit etti. Onu Hz. Peygamber’e benzeterek, öldürdüğünü sandı.[329] O esnada Hz. Peygamber’i gören Ka’b b. Mâlik, “Ey mü’minler! Müjde! Resûlullah burada!” diye haykırdı. Müslümanlar toplandılar. Mus'ab b. Umeyr'in şehit düşmesi üzerine Hz. Peygamber sancağı Hz. Ali'ye teslim etti.[330] İçlerinde Hz. Fâtıma ve Hz. Âişe'nin de bulunduğu on dört Müslüman kadın savaş alanına yiyecek ve su getirdiler; yaralıların tedavisi ile ilgilendiler. Hz. Fâtıma babasının yüzündeki kanları temizlemeye çalıştı. Kanın dinmediğini görünce bir hasır parçasını yakıp küllerini Peygamber'in yüzüne bastırarak kanamayı durdurmayı başardı.[331] Hz. Peygamber yaralı olduğu için öğle namazını oturarak kıldı. Müslümanlar da arkasında oturarak kıldılar.[332]

Hz. Peygamber az sayıda ashabıyla Uhud Dağı'na sığındı. Ebû Süfyan, savaş alanından ayrılmadan önce Hz. Peygamber'in sağ olup olmadığını öğrenmek üzere Müslüman topluluğa hitaben "İçinizde Muhammed var mı?" diye üç defa sordu. Hz. Peygamber cevap verilmemesini istedi. Bu defa Ebû Süfyan "İçinizde Ebû Bekir var mı?, İçinizde Ömer var mı?" diye sordu ve bu sorusunu da üç defa tekrarladı. Cevap verilmeyince "Eğer sağ olsalardı cevap verirlerdi. Bunların üçü de ölmüş ve iş bitmiş" dedi. Hz. Ömer buna dayanamayıp "Yalan söyledin Allah düşmanı! Saydığın şahısların hepsi sağdır. Allah seni zelîl ve hakîr etmek için onları sağ bıraktı" dedi. Ebû Süfyan "Savaş sırayladır. Bu gün Bedir savaşına bedeldir" dedi. Hz. Ömer "Evet ama eşit değiliz. Zira bizim ölülerimiz cennette; sizin ölüleriniz ise cehennemdedir" şeklinde cevap verdi. Ebû Süfyan "Yüce ol Hübel, aziz ol Hübel" diyerek Hübel adlı putu övdü. Bunun üzerine Hz. Ömer, Hz. Peygamber'den izin alarak "Allah yüce ve her şeyden üstündür" dedi. Ebû Süfyan "Bizim Uzzâ'mız var, sizin Uzzâ'nız yok" diyerek Uzzâ adlı put ile öğündü. Hz. Ömer "Allah bizim mevlâmızdır. Sizin mevlânız yoktur" diye karşılık verdi. Bundan sonra Ebû Süfyan "Gelecek yıl sizinle Bedir'de buluşalım ve savaşalım" dedi. Hz. Peygamber'in emriyle Hz. Ömer "Olur, inşallah" şeklinde cevap verdi. Ebû Süfyan bu konuşmadan sonra arkadaşlarının yanına döndü. Kureyş ordusu daha sonra savaş alanını terkederek, Medine'ye saldırmadan Mekke'ye doğru ilerlemeye başladı. Peygamberimiz onların Medine üzerine saldırıp saldırmayacaklarını izlemek üzere Sa'd b. Ebû Vakkas'ı (Bazı kaynaklara göre Ali b. Ebû Tâlib'i) görevlendirdi.[333]

Müşrikler tarafından Hanzale b. Ebû Âmir dışındaki şehitlerin hepsine işkence yapıldı. Hanzale'nin, müşrikleri destekleyen babası meşhur Ebû Âmir, Hanzale'nin cesedine işkence yapılmasına engel oldu.[334] Vahşî, Hz. Hamza’nın ciğerini sökerek Hind bint Utbe’ye götürdü. Hind ciğerden bir parçayı ağzına alarak çiğnedi, sonra geri çıkardı. Vahşi’ye mükafat olarak zinet eşyalarını verdi.

Hz. Peygamber amcası Hz. Hamza'nın cesedinin yarılıp ciğerinin çıkarıldığını, işkence yapıldığını, burnunun ve kulaklarının kesildiğini görünce son derece üzüldü; şayet müşriklere karşı bir daha zafer kazanırsa onlardan otuz kişiye aynı şekilde misilleme yapacağını söyledi.[335] Ancak nâzil olan bir ayette böyle bir intikam yasaklandı.[336] Hz. Peygamber affı tercih etti ve kimseye misilleme yapmadı.

Hz. Peygamber'in halası Safiye, kardeşi Hamza'nın şehit edildiğini duyunca savaş alanına geldi. Hz. Peygamber, Safiye'nin oğlu Zübeyr b. Avvam'dan, Hz. Hamza'ya yapılan işkenceyi görmemesi için annesini alandan uzaklaştırmasını istedi. Zübeyr ona "Anneciğim, Peygamber sana dönmeni emrediyor" dedi. Bunun üzerine Safiye, kardeşine işkence yapıldığını duyduğunu, fakat bunun, Allah yolunda az olduğunu ve sabredeceğini söyledi. Zübeyr'in durumu kendisine bildirmesi üzerine Hz. Peygamber Safiye'yi rahat bırakmasını söyledi. Safiye kardeşinin cenazesinin yanına gelerek ona yapılanları gördü, dua ve istiğfarda bulundu.[337]

Görüldüğü üzere Uhud Savaşı'nın birinci aşamasında Müslümanlar galip gelmişlerdir. İkinci aşaması Müslümanlar için bir felaket olmuştur. Üçüncüsünde ise savunma safhası başlamak üzereydi, ki bu son aşamada Enes b. Nadr, Sa'd b. Ebû Vakkas ve Ebû Dücâne gibi bazı Müslümanların büyük kahramanlıkları görülmüştür.

Uhud Savaşı'nda Müslümanların içine düştüğü son durumun yenilgi olarak değerlendirilmemesi gerekir. Evet, Müslümanlar yara almışlardır, yetmiş şehit vermişlerdir, ama düşmana teslim olmamışlar, savaşmaktan yılmamışlar ve toprak kaybetmemişlerdir. Hepsinden önemlisi düşman ordusu Müslümanlardan esir ve ganimet elde edememiştir. Hatta Medine'ye saldırmaya bile cesaret edemeyip Mekke'nin yolunu tutmuşlardır. Bu savaşta müşrikler yirmi iki (yirmi üç veya otuz yedi olduğu da söylenir) ölü vermişlerdir.

Kur'an-ı Kerim'de Uhud Savaşı hakkında, müşriklerin hazırlıkları da dahil, savaşın hemen her safhası hakkında bilgiler yer almıştır. Müşriklerin mallarını insanları Allah yolundan çevirmek için harcadıkları ve daha da harcayacakları,[338] Hz. Peygamber'in mü'minleri savaş için duracakları yerlere yerleştirmek üzere erkenden ailesinden ayrıldığı,[339] hâmîleri Allah olduğu halde iki grubun (Benî Seleme ve Benî Hârise) bozulmaya yeltendiği,[340] Müslümanların yara aldığı, fakat buna karşılık müşriklerin de yara aldığı,[341] Resûlüllah'ın arkalarından çağırırken bazı mü'minlerin kimseye bakmadan kaçtıkları,[342] üzüntünün ardından bir güven geldiği,[343] iki topluluğun karşılaştığı gün, şeytanın geri dönenleri, işledikleri birtakım işlerden dolayı yoldan kaydırmak istediği, ama Allah'ın onları affettiği[344] bildirilmektedir. Müslümanların, başkalarını iki misline uğrattığı musibete kendileri uğrayınca "Bu da nereden geldi"? dedikleri haber verilmekte ve buna karşı Hz. Peygamber'in "Bu kendinizdendir" cevabını vermesi istenmektedir.[345] Resûlüllah ölse veya öldürülse bile Müslümanların savaş meydanında ve İslâm’da sebat etmeleri gerektiği[346] belirtilmektedir. Bu ayet-i kerîmede Hz. Peygamber'in öldüğüne dair yalan haberin yayılması üzerine infiale kapılan Müslümanlar tenkit edilmekte; Hz. Muhammed (s.a.s.)'in fâni, İslâm'ın ise bâki olduğu, bu sebeple o ölse bile Müslümanların bunu sükûnetle karşılayıp dinlerinde sebat etmeleri gerektiği hatırlatılmaktadır. Bir başka ayet-i kerîmede, iki topluluğun karşılaştığı gün Müslümanların başına gelenin, Allah'ın izniyle ve inananları ve iki yüzlülük yapanları, yani münafıkları bilmesi için olduğu[347] açıklanmaktadır. Uhud savaşından bahseden daha başka âyet-i kerimeler de mevcuttur.[348]

Uhud Savaşı'ndan sonra bazı münafıklar ve Yahudiler Hz. Peygamber ve Müslümanlar aleyhinde sağda solda ileri geri konuşmaya başladılar. Hz. Ömer'in bu münafıkları ve Yahudileri öldürmek için izin istemesi üzerine Hz. Peygamber Yahudiler için "Yahudiler bizim zimmetimizdedir. Ben onları öldüremem"; münafıklar için de "Ben, 'Lâ ilâhe illallah Muhammedü'r-Resûlüllah diyen kişiyi öldürmekten nehyolundum" diyerek buna müsade etmedi.[349]

Uhud Savaşı'ndan alınması gereken dersler ve bazı gerçekler şu şekilde özetlenebilir: Resûlüllah her zaman olduğu gibi bu savaşta da istişareye önem vermiştir. Okçuların onun emirlerine uymamaları can kaybına sebep olmuştur. Bu da zaferin sabırla ve komutanın emirlerine itaatle elde edileceğini göstermektedir. Ganimet elde etme arzusu, Allah rızasını kazanmanın ve Hz. Peygamber’e itaatın önüne geçmemelidir. Bunun aksine uygulamalar yenilgiye yol açmıştır. Müslümana gevşeklik, ümitsizlik yakışmaz. Peygamberimiz Uhud şehitlerini her yıl ziyaret ederdi. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman da onun bu uygulamasını devam ettirmişlerdir.[350]


319. Vâkıdî, I,203-205; Belâzürî, I, 314.

320. Vâkıdî, I, 206-207.

321. Vâkıdî, I, 207-208.

322. Vâkıdî, I, 210-211.

323. Vâkıdî, I, 213.

324. Vâkıdî, I, 216; İbn Hişâm, II, 66; Belâzürî, I, 316.

325. Makrîzî, s. 118.

326. İbn Hişâm, II, 64.

327. İbn Hişâm, II, 65; Taberî, II, 507.

328. Vâkıdî, I, 244-245; İbn Hişâm, II, 80; İbn Sa'd, II, 45; Taberî II, 515.

329. Vâkıdî, I, 246.

330. İbn Hişâm, II, 73.

331. Makrîzî, s. 138.

332. İbn Hişâm, II, 87.

333. Vâkıdî, I, 296-298;İbn Sa'd, II, 47-48; Taberî, II, 526-527.

334. İbn Seyyidinnâs, II, 38.

335. Vâkıdî, I, 290, 332; İbn Hişâm, II, 95-96; Taberî, II, 528-529.

336. Nahl Sûresi 126.

337. Taberî, II, 529.

338. Enfâl Sûresi 36.

339. Âl-i İmrân Sûresi 121.

340. Âl-i İmrân Sûresi 122.

341. Âl-i İmrân Sûresi 140.

342. Âl-i İmrân Sûresi 153.

343. Âl-i İmrân Sûresi 154.

344. Âl-i İmrân Sûresi 155.

345. Âl-i İmrân Sûresi 165

346. Âl-i İmrân Sûresi 144.

347. Âl-i İmrân Sûresi 166.

348. Uhud savaşının Kur'an'a yansıması için bk. Vâkıdî, I, 319-329; İbn Hişâm, II, 106 vd.; Ömer Özsoy-İlhami Güler, s. 672-675.

349. Makrîzî, s. 165-166.

350. Uhud savaşı hakkında geniş bilgi için bkz. Vâkıdî, I, 199-334; İbn Sa'd, II, 36-48; İbn Sa'd'ın Uhud savaşı hakkında verdiği bilgilerin Vâkıdî'nin kısa bir özeti olduğu anlaşılmaktadır. O nedenle bu savaşla ilgili dipnotlarda detaylı olarak adı geçen eseri gösterme gereği duymadık. İbn Hişâm, II, 60-168; Belâzürî, I, 311-338; Taberî, II, 499-533; İbn Abdilber, Dürer, s. 145-157; Makrîzî, s. 113-170.


Konu Başlığı: Ynt: Uhud savaşı
Gönderen: Pelinay üzerinde 14 Ocak 2016, 17:45:47
Hz. Hamza ve daha cok kiymetli sahabelerin sehit oldugu savas.muslumanlaca cok huzunlu gecen bir harp.
Tekrardan hatirlamis olduk.Allah razi olsun paylasim icin


Konu Başlığı: Ynt: Uhud savaşı
Gönderen: Yağmur Gmş üzerinde 14 Ocak 2016, 18:04:19
Bismillah...
Çok ilim sahibi insanların şehit düştüğü bir savaştır. Bu savaşı her yerde görmekte ve işlemekteyiz. Tekrar bunu anlamış ve hatırlamış olduk.
Paylaşım için teşekkürler.


Konu Başlığı: Ynt: Uhud savaşı
Gönderen: Mehmed. üzerinde 14 Ocak 2016, 19:33:12
Ve aleykümüsselam ve rahmetüllah.  Efendimiz in sözünün dinlenmemesi ile çok şeyler oldu Uhud da. Rabbim paylaşım için razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Uhud savaşı
Gönderen: Hatice Akdağ 8 üzerinde 14 Ocak 2016, 20:57:04
Ve Aleyküm Selam:
Savaşta binlerce şehit kaybettik bu vatan için canını verdiler.Bizde bu vatana sahip çıkalım.
Paylaşım için Allah Razı Olsun...


Konu Başlığı: Ynt: Uhud savaşı
Gönderen: Ceren üzerinde 14 Ocak 2016, 21:20:26
Aleykumselam.Muslumanlarin kazandigi bir savasdi.Ve buyuk sahabeler vefat etmistir.Rabbim hepsine rahmet eylesin insallah.Paylasimdan da Rabbim razi olsun .....


Konu Başlığı: Ynt: Uhud savaşı
Gönderen: Alican B8 üzerinde 16 Şubat 2016, 22:33:00
Selamun Aleyküm. Peygamber efendimizin verdiği emir uygulanmadığı için birçok değerli sahabenin vefat ettiği savaştır. Bu savaşta h.z Hamza şehit olmuştur. Rabbim paylaşım için razı olsun.