๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 12 Mayıs 2011, 13:00:39



Konu Başlığı: Hz Muhammed ve özürlüler
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 12 Mayıs 2011, 13:00:39
7- Özürlüler

Toplum içinde çeşitli sebeplerden dolayı var olabilecek kesimlerden birisi de özürlülerdir. Hz. Peygamber özürlülerle ilgilenmiş, onlara güçlerinin yetmediği alanlarda görev vermemiş, yeteneklerine göre kamu alanında istihdam etmiş, kendilerine değer vermiş, topluma kazandırmaya çalışmıştır O, özürlüleri bir dilenci kitlesi ve sürekli insanlara muhtaç durumda kalmaya mahkum bir kitle olarak görmemiştir. Şimdi onun bu hususlarla ilgili uygulamalarını örneklerle açıklamak istiyoruz.

Hz. Peygamber'in özürlülerle ilgili uygulamalarını ele alırken bu kesimi bedensel ve zihinsel özürlüler olmak üzere iki kısımda değerlendirmek gerekir. Bedensel özürlülerin başında görme özürlüler (a'mâlar) gelmektedir. Çünkü o dönemde, hastalık sebebiyle ve bunun yanında savaşların ok ve mızrak gibi delici aletlerle yapılmasından dolayı toplumda görme kabiliyetlerini kaybeden insanların hayli fazla olduğu görülmektedir. Kur'an-ı Kerim'de a'mâ kelimesi çoğu yerde manevî körlük, bir kısım âyetlerde de maddî körlük anlamında kullanılmıştır. Abese Sûresi'nde özel olarak körlerin ve genel olarak sakatların haklarına ve onlara gerekli ilginin gösterilmesi gerektiğine dikkat çekmek için Abdullah b. Ümmi Mektum'un adı verilmeden "a'mâ" diye bahsedilmektedir.[884]

 Hz. Peygamber'in hadislerinde daha çok görme özürlülerle ilgili hükümler yer almaktadır. O, gözleri kör olup da sabredenlerin cennetle mükafatlandırılacağınıbildirmiştir.[885] Körlere karşı kötü davrananları, mesalâ, onların yoluna engel olanları kınamıştır.[886] Hz. Peygamber'in görme özürlülere karşı davranışlarında en güzel örneğini ünlü sahâbî İbn Ümmü Mektûm'a karşı tutumunda görmek mümkündür. Onu Mescid-i Nebevî'de müezzin olarak görevlendirmiştir. Bunun yanında, kendisini kamu görevlerinin en üst kademesinde, kendi yerine vekil, başka bir ifade ile devlet başkanı vekili olarak istihdam etmiştir; Veda Haccı'na ve Uhud Savaşı'na gidişi de dahil, çeşitli vesilelerle Medine dışına çıktığında on üç defa Medine'de yerine onu vekil bırakmıştır.[887] Namazlarda onun ve daha başka görme özürlülerin imamlık yapmalarına izin vermiştir. Bunu söylerken bazı kamu görevlerinde istihdam edilecek şahıslarda birtakım özelliklerin aranmasının gerektiğini de gözardı etmek istemiyoruz. Elbette birtakım görevlerin ayrıcalığı olmalıdır. Ancak Hz. Peygamber'in uygulamasında dikkati çeken husus, bir a'mayı devletin en yüksek makamında görevlendirmesidir.

Peygamberimiz özürlüleri bir dilenci kitlesi olarak görmemiştir; onlara dilenci imajı oluşturacak uygulamalarda da bulunmamıştır. Kendilerini yardıma muhtaç, âcizliğe, âtıl olmaya mahkum ve zavallı bir kitle olarak görmemiştir.Durumlarına göre özürlüleri çalışmaktan alıkoymamış, onların ticaret yapmasını kolaylaştırıcı hükümler getirmiştir. Hz. Peygamber'in çalışmaya verdiği önemi ele alırken de temas ettiğimiz bir hususu bu tutumuna örnek olarak kaydetmek istiyoruz. Ticaretle meşgul olan Münkız b. Amr adlı sahâbînin aklî dengesi bozulur ve dilinde bir tutukluk meydana gelir. Buna rağmen ticarî faaliyetlerini devam ettirir. Ancak sürekli aldanır. Hz. Peygamber'e gelerek durumunu anlatır. Hz. Peygamber onun ticaret yapmasını, çalışmasını yasaklama yerine kolaylaştırma yoluna gider; alışveriş yaparken, "aldatma yok" demesini ve satın aldığı malda üç gün muhayyerlik hakkına sahip olduğunu satıcıya söylemesini ister.

 Kur'ân-ı Kerim'de "Âmâya, topala, hastaya güçlük olmadığı"[888] belirtilmiş, bunlara yapamayacakları görevlerin yüklenmeyeceği; ve bunun yanısıra güçlerinin yetmemesinden dolayı yapamadıklarından dolayı da günahkâr olmayacakları belirtilmiştir. Her konuda Kur'ân'ın prensiplerini hayata geçiren Hz. Peygamber de uygulamalarında özürlüleri güç yetiremeyecekleri işlerden muaf tutmuştur. Sözgelişi, Ensardan Selemeoğullarının başkanı Amr b. Cemûh topaldı. Bedir Savaşı'na katılmak istedi. Ancak Hz. Peygamber buna müsade etmedi ve onu savaştan muaf tuttu. Daha sonra Uhud Savaşı'na katılmak istedi. Oğulları Bedir Savaşı'nı örnek göstererek ona engel olmak istediler. Bunun üzerine Amr, Hz. Peygamber'e başvurdu. Peygamberimiz ona, mazereti olduğunu, bu sebepten savaşla mükellef bulunmadığını bildirdi. Ancak Amr'ın ısrarı üzerine izin verdi. Oğullarına da babalarını savaşa gidip gitmemekte serbest bırakmalarını söyledi. Savaşa katılan Amr, sonunda, hep arkasında savaşan ve onu korumaya çalışan oğlu ile birlikte şehit düştü.[889]

 Toplumun her kesimi ile ilgilenen Hz. Peygamber'in zihinsel özürlülerle ilgilenmemesi ve onları ihmal etmesi düşünülemezdi. Nitekim akıl hastalarının dinî yükümlülüklerden muaf tutulduğunu şu sözü ile ifade etmiştir: "Üç kimseden kalem kaldırıldı: Büluğ çağına erinceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan ve şifa buluncaya kadar akıl hastasından".[890] Bu hadis, fıkıh ve fıkıh usûlü kitaplarında akıl hastasının edâ ehliyetini düzenlemede delil olarak kullanılmıştır. İlmihal kitaplarında ibâdetlerin farz olmasının şartları arasında "Âkil" olması gerektiği kaydedilmiştir. Bir çeşit akıl eksikliği ve zayıflığı hali demek olan "Ateh" ile ilgili olarak aile hukukunda düzenleme yapmıştır.[891]

Hz. Peygamber sağlam insanların özürlülere davranışları konusunda ahlâkî düzenlemelerde de bulunmuştur. Nitekim görme özürlüye yol göstermeyi, sağıra ve dilsize laf anlatmayı sadaka olarak değerlendirmişitir.[892]


[884]     Abese Sûresi 1-10.

[885]     İbn Hanbel, V, 258-259.

[886]     İbn Hanbel, I, 217; 309.

[887]     İbnü'l-Esîr, Üsd, IV, 264.

[888]     Nûr Sûresi 61.

[889]     Vâkıdî, I, 264-265; İbn Hişâm, II, 90-91.

[890]     Buhârî, VIII, 21.

[891]     Buhârî, VI, 169.

[892]     İbn Hanbel, V, 169.