๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 12 Mayıs 2011, 13:10:31



Konu Başlığı: Hz Muhammed ve çocuklar
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 12 Mayıs 2011, 13:10:31
1-Çocuklar

Nesli korumak ve geliştirmek, İslâm'ın temel hedeflerinden biridir. Nesli korumak da çocuk sahibi olmak, onu yetiştirmek ve doğumundan başlayıp evlenmesiyle noktalanacak bir süreç içinde onunla ilgilenmekle mümkündür. Hz. Peygamber evliliği, çocuk sahibi olmayı ve çocuk yetiştirmeyi teşvik etmiştir. Diğer aile fertlerinin olduğu gibi çocuğun gözetiminden ve yetiştirilmesinden aile büyüklerinin sorumluluğuna dikkat çekmiştir. Onun bu konuyla ilgili olarak söylediği şu sözü çok meşhurdur: "Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz".[776] Çocuklarına düşkün olan hanımları övmüş ve onları çocuklarına karşı sevgi ve şefkatle davranmaya teşvik etmiştir.[777]

Çocuklara derin bir sevgi ve şefkat besleyen Hz. Peygamber, onları ciddiye alıpseviyelerine inmeyi ve problemlerini dinleyerek yönlendirmeyi öğütlemiştir. O, çocukları kucağına alır, öper ve okşardı. Bir defasında Hz. Peygamber torunu Hasan'ı öperken yanında oturan Akra' b. Hâbis onu görür ve "Siz çocukları öper misiniz? Benim on çocuğum var, hiçbirini öpmedim" der. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz" buyurur. Yine "Siz çocukları öper misiniz? Biz öpmeyiz" diyen bir kişiye "Allah senin kalbinden merhameti kaldırdıysa ben ne yapabilirim"[778]buyurur. Çocukları hoş tutmuş ve onların isteklerini yerine getirmeye önem vermiştir. Namaz kılarken ve hutbe okurken bile bu tutumunu değiştirmemiştir. Kaynaklar, torunu kucağında iken namaza geldiğini, çocuğu bırakıp namaza durduğunu, secdede iken çocuğun sırtına binmesi üzerine de secdeyi uzattığını; kızlarından Zeyneb'in kızı Ümâme'yi namazda omuzuna aldığını naklederler.[779]

Hz. Peygamber çocuklarla ilgilenir, selam verir,[780] onların hatırını sorardı. Zaman zaman çocukları ve özellikle torunlarını sırtına bindirirdi. Hoşlanacakları adlar takarak çocuklarla şakalaşır ve onları eğlendirirdi. Bütün bu sıcak yakınlıktan dolayı çocuklar onu çok severlerdi; bir yolculuktan döneceği zaman kendisini karşılamaya çıkarlardı.[781] Hicret esnasında Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin evine misafir olacağı sırada Neccâroğullarının küçük kızları def çalıp şarkı söylemişlerdir.[782] Hz. Peygamber onlara "Beni seviyor musunuz"? diye sormuş; onlar da "Evet yâ Resûlallah" demişler, o da "Vallahi ben de sizleri seviyorum" demiş ve bu sözünü üç defa tekrarlamıştır.[783] O Medine dışında da çocuklara gösterdiği ilgi ile ünlü olacak ki, Umretü'l-Kazâ dolayısıyla Mekke'ye gittiğinde Hâşimoğullarının çocukları kendisini karşılamışlar, önünden ve ardından koşuşmuşlardır[784] Hz. Peygamber döneminde çocuklar sosyal hayatın bir parçasıydı. Bayram namazının kılınacağı yere (musallâ) kadınlarla birlikte çocuklar da çıkarlardı.[785] O, savaşlarda kadınların ve çocukların öldürülmemesini özellikle emretmiştir.[786] Çocukların ekonomik yönden güçlü olmalarını, babasının malı varken şuna buna muhtaç düşmelerini önlemek için gerekli önlemleri almıştır. Peygamberimiz, malının tamamını Allah yolunda harcanmak üzere vasiyet etmek isteyen Sa'd b. Mâlik'in bu tavrını hoş karşılamamış, "Çocuklarına ne bıraktın"? diye sormuş, bir şey bırakmadığını öğrenince de malının onda dokuzunu çocuklarına bırakmasını söylemiştir. Sa'd'ın ısrarı üzerine üçte birini vasiyet etmesini istemiş ve onu bile çok bulduğunu belirtmiştir.[787] Malının tamamını bir sefer için bağışlayan Ebû Bekir'e "Çocuklarına ne bıraktın"? diye sorarak çocuklar üzerindeki duyarlılığını bir kez daha dile getirmiştir.[788]

Hz. Peygamber namaz kıldırırken çocuk ağlaması duyunca, ağlayan çocuğun üzülmemesi ve annesinin huzursuz olmaması için kısa sûreler okuyarak namazı çabuk bitirirdi. Hatta zaman zaman namaza dururken uzun sûreler okumayı düşünse bile ağlama sesi duyunca bundan vazgeçerdi.[789] Bu uygulama Hz. Peygamber'in çocuklara ve annelerine merhametini ortaya koyduğu gibi, aynı zamanda onundöneminde camiye kadınların küçük çocuklarıyla birlikte geldiklerini de göstermektedir.

Hz. Peygamber çocukları istismar etme, onları, sözgelimi savaş gibi, yaşına uygun olmayan alanlara sürme ve emeklerini sömürme yoluna asla gitmemiştir. Bedir Seferi'ne çıkarken Medine dışında ordusunu durdurmuş; yaşlarını küçük gördüğü sahâbîleri geri çevirmiştir. Geri çevirdikleri arasında o sırada on üç yaşlarında bulunan Abdullah b. Ömer, Berâ' b. Âzib ve Zeyd b. Sâbit de bulunuyordu. On altı yaşında bulunan Umeyr b. Ebû Vakkas'ı da geri çevirmek istemiş; ancak ağlaması üzerine müsade etmiştir. Uhud Savaşı'na çıkarken de Şeyheyn denilen yerde durup ordusunu gözden geçirerek yaşları küçük olduğu için yirmiye yakın çocuğuşehre geri göndermiştir. Hendek Savaşı esnasında ise, büluğ çağına girmemiş çocukların çalışmasına toprağı kazma işinde müsade etmiş; ancak kuşatma başlayınca onları kalelere, ailelerinin yanına göndermiştir. Halbuki bu savaşta kuşatmacıların sayısı Müslüman askerlerin sayısından üç kat fazla idi ve askere çok ihtiyaç vardı. Bu savaşta cephede kalmaya müsade ettiği çocuklar arasında yer alan Zeyd b. Sâbit'in ve Abdullah b. Ömer'ino sırada on beş yaşında bulunduğuna[790] bakılırsa, bu yaşın altındakileri evlerine gönderdiği tahmin edilebilir.

Medine'ye dokuzuncu hicrî yılda gelen yetmiş-seksen kişilik Benî Temim heyetiyle birlikte o sırada çocuk yaşta bulunan Amr b. Ehtem de gelir. Heyet üyeleri onu eşyalarının başına nöbetçi olarak bırakırlar. Peygamberimiz heyet üyelerine birtakım hediyeler verir. İçlerinde hediye almayan kimse olup olmadığını sorar. Eşyalarının yanında bir çocuk kaldığını söylerler. Hz. Peygamber onun da gönderilmesini ister. Kays b. Âsım adlı heyet üyesi, onun ata tarafından izzeti olmayan bir çocuk olduğunu söyler. Peygamberimiz de "Olsun, o, heyetle birlikte gelmiştir. Bahşiş almaya hakkı vardır" buyurur. Çocuğu getirtir ve bahşişini verdirir.[791]

Hz. Peygamber'in çocuklarla ilgili en önemli düzenlemelerinden biri de kız çocuklarını erkek çocuklarla eşit statüye getirmesidir. İslâm'ın doğduğu sırada, Araplar arasında kız çocuğuna karşı davranışlar sosyal bir problem haline gelmiş ve hatta cinayet şeklini almıştı. Câhiliye döneminde kız çocuğu ailede maddî bakımdan bir yük, sosyal bakımdan da bir utanç kaynağıkabul edilirdi. Ayrıca çocuklar ekonomik ve sosyal endişelerle öldürülürlerdi. Kur'an-ı Kerim'de câhiliye insanının kız çocuğuna karşı tutumu kötülenmiş, çocukların öldürülmeleri şiddetle kınanmış ve yasaklanmıştır.[792] Hz. Peygamber de kız çocuğuna özel önem vermiştir. Kız çocuğu yetiştirenleri özel olarak övmüştür.[793] Kız çocuğunu hakir görmeyi ve ona karşı kötü duygu ve düşünceler beslemeyi yasaklamıştır.[794]

Câhiliye döneminde kız çocuklarını diri diri toprağa gömüp de sonra Müslüman olan bazı kimseler, zaman zaman Hz. Peygamber'in huzurunda toprağa gömme işini nasıl yaptıklarını anlatırlardı. Hz. Peygamber de duyduklarından son derece etkilenir ve ağlardı. Bir gün bir adam Hz. Peygamber'e gelerek kız çocuğunu nasıl diri diri toprağa gömdüğünü anlatır ve şunları söyler: "Ey Allah'ın elçisi! Biz câhiliye döneminde putlara tapan ve çocukları öldüren bir millet idik. Benim bir kızım dünyaya gelmişti. Konuşacak çağa gelmişti; kendisini çağırdığımda sesini duyunca sevinirdim. Bir gün onu yanıma çağırdım ve ardımsıra götürdüm. Sonunda bir kuyunun başına geldik. Kızımın hiçbir şeyden haberi yoktu. Kuyunun başında elinden tuttum ve kuyuya attım. Ondan duyduğum en son söz "Babacığım, babacığım"! diye kuyuda yankılanan çığlıktı". Adam bunu anlatınca Hz. Peygamber ağlar ve elleriyle gözlerinin yaşını siler. Orada bulunanlardan biri "Ey Allah'ın elçisi! Ona üzüldün mü"? diye sorar. Hz. Peygamber ona "Bırak! O kendisini meşgul eden şeyi soruyor" der. Sonra adama dönerek olayı tekrar anlattırır. Adam tekrar anlatır. Olaydan çok etkilenen Hz. Peygamber sakalı ıslanıncaya kadar ağlar ve adamı "Allah câhiliyede işlenen kötülükleri silmiştir. Sen iyi işler yapmaya devam et" şeklinde teselli eder.[795]

Hz. Peygamber savaşesirleri arasında bulunan çocukları bile düşünmüştür. Kurayza esirleri arasında bulunan büluğ çağına ermemiş çocukların annelerinden ayrılmamalarını emretmiştir.[796]

Hz. Peygamber'in sünneti dikkate alındığında çocuğun anne baba üzerindeki hakları, ona güzel bir isim koyma, iyi bir eğitim ve öğretimden geçirme, evlendirme ve çocuklar arasında eşit muamele etme şeklinde özetlenebilir. Hz. Peygamber çocuklara ad koyma konusunda titiz davranılması gerektiğini bildirmişve bu konuda ısrarlı tavsiyelerde bulunmuştur: Onun bu husustaki sözlerinden birisi şöyledir: "Siz kıyamet gününde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız, güzel isimler koyunuz".[797] Putperestliği çağrıştıran ve İslâm adabına uymayan adların değiştirilmesini tavsiye etmiş ve bu tür isimlerden kendisinin de değiştirdiği olmuştur. Allah'tan başkasına kulluk anlamı taşıyan isimleri koymayı haram kabul etmiş ve bunları başka isimlerle değiştirmiştir. Burada, söz isim konusuna gelmişken, Allah'a mahsus isimlerin "abd" kelimesiyle birlikte olmaksızın kullanılması hususuna kısaca temas etmekte fayda görüyoruz. Esmâ-i Hüsnâ'nın "abd" kelimesiyle birlikte kullanılmaması,zâhiren dahi olsa tevhid inancını zedeleyici mahiyette görüldüğünden, hoş karşılanmamıştır. Ancak Abdülkadir, Abdurrahman gibi isimlerin kullanışıyaygın olmakla birlikte Kadir, Rauf gibi isimler, Arap olmayan Müslümanlar arasında ve özellikle Türkler arasında kullanılmaktadır. Bu da muhtemelen bu isimlerin Abdülkadir, Abdurrauf şeklinde telaffuz edilmesinin güçlüğünden kaynaklanmaktadır. Fakat bu isimleri bu şekilde kullanmanın tevhid inancını zedelediği söylenemez. Çocuğa isim koyarken esas amaç, ismin tevhid inancını zedeleyici bir mahiyet taşımaması ve bunun yanında, çocuğa alay konusu yapılabilecek bir ad konulmaması ve çocuğun taşıdığı isimden utanç duymamasıdır. Milliyet bakımından Arap olmayan kişilerin adları İslâm inanç ve ahlâkına ters düşmedikçe kullanılmasında bir mahzur yoktur ve nitekim bu isimler değiştirilme cihetine gidilmemiş ve kullanılmıştır ve kullanılmaya da devam edilmektedir. Meselâ Alparslan, Tuğrul, Selçuk gibi.[798]

Hz. Peygamber, güzel isim koymanın yanında, iyi bir terbiyeyi, çocuğun babası üzerindeki hakları arasında saymıştır. Terbiyeyi ana babanın çocuğuna bırakacağı en güzel miras olarak değerlendirmiştir.[799] Buradaki terbiyeyi bilinen anlamda terbiyenin yanında, genel olarak çocuğa iyi bir eğitim kazandırma şeklinde anlamak ve değerlendirmek Hz. Peygamber'in çocuk eğitimiyle ilgili uygulama ve sözleriyle çelişmez; hatta paralellik arzettiğini de söyleyebiliriz.

Anne ve baba, kendilerine ait olan neslin korunması görevini evladının bir yuva kurmasına zemin hazırlamakla yerine getirmiş olurlar. Çocuğun zinaya bulaşarak günah işlemesine yol açmamak için babasının onu evlendirmesi gerektiğine dair Hz. Peygamber'den nakledilen bazı rivayetler mevcuttur.

Hz. Peygamber anne babanın çocuklarına eşit muamele yapmasının onların görevi ve çocuğun da doğal hakkı olduğunu bildirmiştir.[800] Bu konuda çocukların kız-erkek, büyük-küçük, öz veya üvey olması arasında fark yoktur. Hz. Peygamber "Allah'tan korkun ve çocuklarınız arasında adaleti gözetin"[801] buyurmuştur. Çocuklara mal bağışlanmasında âdil davranılmamasını zulüm olarak değerlendirmiştir.[802] Dolayısıyla anne babanın hibe, hediye, miras gibi maddî konularda olduğu gibi, sevgi, ilgi ve şefkat gibi manevî hususlarda da çocukları arasında adaletli davranması gerekir. Aksi halde kardeşlerin birbirini kıskanması ve birbirine karşı olumsuz bazı duygu ve düşüncelere kapılması kaçınılmazdır.[803]


[776]     Buhârî, I, 215.

[777]     Buhârî, VI, 120-121.

[778]     Buhârî, VII, 75; Tirmizî, IV, 318.

[779]     İbn Hanbel, VI, 467; Buhârî, VII, 74-75; İbnü'l-Esîr, Üsd, V, 22.

[780]     İbn Mâce, II, 1220.

[781]     İbn Hanbel, IV, 5; Ebû Dâvud, III, 219.

[782]     İbn Mâce, I, 612.

[783]     Diyarbekrî, Târîhu'l-Hamîs, Mısır 1302, I, 385.

[784]     Buhârî, II, 204.

[785]     Buhârî, II, 8.

[786]     Mâlik I, 447-448; Buhârî, IV, 21.

[787]     Buhârî, II, 82-83; Tirmizî, III, 305-306.

[788]     Vâkıdî, III, 991.

[789]     Buhârî, I, 173-174.

[790]     Vâkıdî, II, 453.

[791]     Vâkıdî, III, 979-980.

[792]     Nahl Sûresi 58-59.

[793]     Tirmizî, IV, 318 vd.

[794]     İbn Hanbel, IV, 151.

[795]     Dârimî, I, 3-4.

[796]     Makrîzî, s. 251.

[797]     Ebû Dâvud, V, 236.

[798]     Özgü Aras, "Ad koyma", DİA, I, 332-333.

[799]     Tirmizî, IV, 337.

[800]     İbn Hanbel, IV, 269.

[801]     Buhârî, III, 133-134; Müslim, II, 1243.

[802]     Müslim, II, 1243.

[803]     Beyza Bilgin, İslam ve Çocuk, Ankara 1997; Hayati Hökelekli, "Çocuk", DİA, VII, 355-358.