๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 16 Mayıs 2011, 11:33:19



Konu Başlığı: Hudeybiye barış anlaşması
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 16 Mayıs 2011, 11:33:19
i- Hudeybiye Barış Antlaşması (6/628)

Hudeybiye Barış Antlaşması'na geçmeden önce Hz. Peygamber'in ve Müslümanların umre için Medine'den Mekke'ye hareketini ve antlaşmadan evvel Hudeybiye'de gerçekleşen Rıdvan Bîatı'nı ele almamız gerekir. Hz. Peygamber, hicretin 6. Yılı Zilkade ayının başında, rüyasında Kâbe'yi tavaf ettiğini gördü. Bunun üzerine umreye gitmeye karar verdi. Yerine Abdullah b. Ümmü Mektum’u bırakarak 1500 civarında sahâbî ile birlikte Medine’den hareket etti. Müslümanlar yanlarına yolculuk silahı olarak sadece kınlarına sokulmuş olan kılıçlarını aldılar. Hz. Peygamber gerekirse savaşmak için silah alınması yolundaki teklifleri kabul etmedi. Kurbanlık olarak yetmiş deve aldı. Hâli vakti yerinde olan bazı sahâbîler de kendi kurbanlıklarını aldılar. Hudeybiye'ye kadar Zülhuleyfe, Melel, Ravhâ, Ebvâ, Cuhfe, Harrâr ve Usfân güzergâhı takip edildi.

Peygamberimiz bazı sahâbîlerle birlikte Zülhuleyfe'de umre için ihrama girdi. Sahâbenin bir kısmı da Cuhfe'de ihrama girdiler. Peygamberimiz, içlerinde Abbâd b. Bişr’in de bulunduğu yirmi kişilik bir süvârî birliğini öncü olarak ileri gönderdi. Umre yapmak maksadıyla yola çıktıklarını Mekkelilere haber vermek üzere, Huzâa kabilesinden olup o sırada Medine'ye gelen ve buradan kendisiyle birlikte hareket eden Büsr b. Süfyan’ı Mekke'ye gönderdi ve topladığı bilgilerle geri dönmesini istedi. Ebvâ'ya uğrayarak annesinin kabrini ziyaret etti. Büsr b. Süfyan, Usfân yakınlarındaki Gadîru’l-Eştât denilen yerde Hz. Peygamber'e gelerek tespitlerini anlattı. Büsr, Kureyş müşriklerinin Müslümanların geldiklerini duyduklarını, korkuya kapılarak çevreden asker topladıklarını, Mekke’deki dağ başlarına gözcüler diktiklerini, Müslümanları Mescid-i Haram'a sokmak istemediklerini, savaş için hazırlık yaptıklarını ve Halid b. Velid’i bir grup süvari ile gönderdiklerini ayrıntılı olarak haber verdi. Gerçekten Halid b. Velid iki yüz atlı ile Gamîm mevkiine geldi. Müslümanlar namazlarını korku namazı hükümlerine göre kıldılar.

Hz. Peygamber, Büsr'ün getirdiği haber üzerine, doğruca Kâbe’ye ilerlemek veya Kureyş’e destek veren kabilelerin üzerine yürümek hususunda sahâbîlerin görüşüne başvurdu. Hz. Ebû Bekir, doğruca Kâbe’ye yürünmesi, şayet engel olunursa çarpışılması yönünde görüş beyan etti. Mikdad b. Amr ve Üseyd b. Hudayr da bu doğrultuda sözler söylediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber "Biz kimseyle savaşmak için değil, umre için yola çıktık" dedi ve Mekke'ye doğru yürümeye karar verdi. Müşriklerin keşif kollarına yakalanmadan, Mekke'ye 17 km. mesafede bulunan Hudeybiye kuyusuna ulaştı. Burada konakladığı sırada Huzâalı Büdeyl b. Verkâ, kabilesinden bazı kimselerle Hz. Peygamber'in yanına geldi. Büdeyl, Mekke'de bir evi bulunduğu için müşriklerin Müslümanlar aleyhindeki faaliyetlerinden haberdardı. Nitekim müşriklerin ne pahasına olursa olsun Müslümanları Mekke'ye sokmamakta kararlı olduklarını haber verdi. Hz. Peygamber ona savaşmak amacıyla değil, Kâbe'yi ziyaret için geldiklerini, şayet engel olan olursa savaşacaklarını söyledi. Büdeyl doğruca Mekke'ye giderek bu bilgiyi müşriklere aktardı. Bundan sonra Hz. Peygamber'le Kureyş arasında karşılıklı elçiler gidip geldi.

Peygamberimiz sadece umre için geldiklerini, Kâbe'yi tavaf edip geri döneceklerini, yanlarında kurbanlıkların bulunduğunu ve kimseyle savaşmak istemediklerini bildirmek üzere Hırâş b. Ümeyye’yi Mekke'ye gönderdi. Fakat müşrikler ona çok kötü davrandılar. Hatta öldürmek istediler. Hırâş geri dönerek durumu Hz. Peygamber'e anlattı. Bu arada Kureyşlilerin Müslümanlardan birini yakalamaları için gönderdikleri kırk veya elli kişilik bir birlik, İslâm askerlerinin etrafında dolanırken sahâbîler tarafından yakalanarak Hz. Peygamber'in huzuruna getirildi. Peygamberimiz onları affetti ve serbest bıraktı. Halbuki onlar Müslümanlara taş ve ok atıyorlardı.[389] Peygamberimiz geliş amacını Kureyş müşriklerine iletmek üzere bu defa elçi olarak Hz. Ömer’i göndermek istediyse de o, Mekke’de kabilesinden kendisini savunacak akrabası bulunmadığı ve Kureyş'in, kendilerine olan düşmanlığını ve sertliğini bildiği için gitmek istemedi ve Hz. Osman'ı önerdi. Bunun üzerine Peygamberimiz Hz. Osman’ı elçi olarak Mekke'ye gönderdi. Akrabasından o zaman henüz Müslüman olmayan Ebân b. Saîd, Hz. Osman'ı karşılayarak himayesine aldı. Müşrikler bu ziyarete izin vermeyeceklerini Hz. Osman’a da bildirdiler ve şayet isterse sadece kendisinin Kâbe'yi tavaf edebileceğini söylediler. Hz. Osman bunu kabul etmedi; bunun üzerine ona da kızdılar ve kendisini tutukladılar. Bu arada Hz. Peygamber’e, Hz. Osman’ın öldürüldüğü şeklinde bir haber ulaştı.[390]

Bu gelişme üzerine yeni bir savaş ihtimali belirmiş oluyordu. Peygamberimiz, müşriklerle savaşmadan oradan ayrılmayacaklarına dair sahâbeden bîat almaya karar verdi. Hudeybiye’deki konaklaması esnasında gölgelendiği ağacın altında sahabeden, bir rivayete göre “ölüm üzerine”, bir başka rivayete göre ise “savaştan kaçmamak üzere” bîat aldı (Bey’atürrıdvân). Orada bulunmayan Hz. Osman'ın yerine de, kendi sağ elini sol elinin üzerine koyarak bîat etti. Öte yandan, Müslümanların Hz. Peygamber’e bağlılıklarını ve onun yolunda ölümü göze aldıklarını ortaya koyan bu bîat hakkında Mekke'ye haber ulaştığında, müşrikler telaşa kapılarak Hz. Osman’ı serbest bıraktılar. Ardından Süheyl b. Amr, Huveytıb b. Abdüluzzâ ve Mikrez b. Hafs'tan oluşan elçilik heyetini barış yapmak üzere Hudeybiye'ye gönderdiler. Buna göre, barış şartları içinde bu sene umre yapmamak kaydı mutlaka olacaktı.[391] Karşılıklı müzakereler sonucunda Hz. Peygamber ile Kureyş heyeti arasında İslâm’ın kısa sürede Arap Yarımadası'nda yayılmasına[392] ve Müslümanların yaklaşık yirmi iki ay sonra Mekke’yi fethetmesine zemin hazırlayacak olan bir antlaşma imzalandı. Antlaşma aşağıdaki şartları içeriyordu:

1- Müslümanlar bu yıl Mekke'ye giremeyecekler ve Kâbe'yi ziyaret edemeyecekler, gelecek yıl bu ziyareti yapabileceklerdir. Ertesi yıl ancak üç gün Mekke’de kalabilecekler, bu süre zarfında hiçbir Mekkeli onlarla görüşmeyecektir. Kâbe ziyaretine gelirken yanlarında sadece yolcu kılıcı bulundurabileceklerdir. Peygamber, Mekke'den çıkarken kendisiyle birlikte gitmek isteyenlerden hiç kimseyi yanına alamayacaktır; kendisiyle birlikte Mekke'ye girenlerden burada kalmak isteyenler olursa onlara engel olmayacaktır.

2- Arap kabilelerinden, isteyen kabile iki taraftan birisiyle birlik kurabilecektir.

3- Kureyş'ten birisi bu arada İslâm’ı kabul eder ve Müslümanlara sığınırsa, bu kişi Müslümanlar tarafından kabul edilmeyecek; fakat Mekke'ye iltica eden hiç bir Müslüman iade edilmeyecektir.

4- Hac ve umre maksadıyla Mekke'ye gelen veya Yemen ve Tâif’e gitmek üzere buradan geçenlerle, Suriye’ye veya doğuya gitmek üzere Medine'ye gelenler emniyet içinde olacaklardır.

5- Bu antlaşma on yıllık bir süre için geçerlidir. Bu süre zarfında ne Kureyş Müslümanlara, ne de Müslümanlar Kureyş’e saldıracaktır. Buna her iki tarafın müttefikleri de dahildir.

Hz. Peygamber, Kureyş heyetinin itirazı üzerine antlaşma metni üzerine "Bismillâhirrahmânirrahim" yerine câhiliye döneminde de bilinen "Bismikallâhümme" sözünün; “Resûlüllah” yerine de “Abdullah’ın oğlu Muhammed” ifadesinin yazılmasını kabul etti. Çünkü birincisinde tevhid inancını zedeleyen bir durum sözkonusu değildi. İkincisi de durumu değiştirmiyordu; yani Hz. Peygamber Allah'ın elçisi olduğu gibi, aynı zamanda Abdullah'ın oğluydu. Hz. Ali tarafından kaleme alınan antlaşma metni iki nüsha olarak hazırlandı ve iki tarafın şahitlerince imzalandı. Antlaşmanın üçüncü şahıslara tanıdığı imkandan faydalanmak isteyen Huzâa kabilesi Müslümanların, Bekir kabilesi de müşriklerin müttefiki oldular.

Hudeybiye'de antlaşma maddeleri görüşüldükten sonra Kureyş heyetinin başkanı Süheyl b. Amr’ın oğlu Ebû Cendel, Müslüman olduğu için atıldığı hapisten kaçarak Müslümanlara sığındı. Antlaşma gereğince Hz. Muhammed (s.a.s.) onu babasına iade etti. Bu uygulama sahâbîler arasında huzursuzluğa yol açtı. Ne var ki, Ebû Basîr ve Ebû Cendel başta olmak üzere Mekke'den kaçan, ancak antlaşma gereğince Medine'ye giremeyen Müslümanların Kızıldeniz sahilindeki Îs mevkiine yerleşmesi ve Kureyş'e ait kervanları tehdit etmesi üzerine müşrikler, aradan bir yıldan biraz fazla zaman geçtikten sonra Hz. Peygamber'e müracaat edecek ve “Müslüman olan Mekkelilerin iadesi” maddesi antlaşma metninden çıkarılacaktır.

Umre yapılmadan geriye dönülmesi, mültecîlerin tek taraflı iadesi ve “Resûlüllah” ibaresinin metinden çıkarılması Müslümanlara çok ağır geldi. Hz. Ömer, bu antlaşmanın Müslümanlar için ağır şartlar taşıdığını, buna karşılık müşriklerin lehine olduğunu ileri sürüyor ve ayrıca umre yapılmadan Medine'ye dönülmesini içine sindiremiyordu. Sonunda Hz. Ebû Bekir onu ikna etti. Antlaşmadan sonra Hz. Peygamber ve Müslümanlar kurbanlarını keserek ihramdan çıktılar; Hudeybiye'de on günden biraz fazla kaldıktan sonra Medine'ye dönmek üzere yola çıktılar. Yolda Dacnân mevkiine geldiklerinde umre seferi, Rıdvan Bîatı ve Hudeybiye Barışı'ndan bahseden Fetih Sûresi nâzil oldu.[393]

Fetih Sûresi'nin ilk âyetlerinde Hz. Peygamber'e Allah tarafından açık bir fethin (feth-i mübîn) ve yüce bir yardımın (nasr-ı azîz) bahşedildiği bildirilir. Daha sonra Hudeybiye Barış Antlaşması ve İslâmiyet'in genel konumu itibarıyla Müslümanların kalbine güven verildiği ve bu sayede imanlarının güçlendiği haber verilir. Hz. Muhammed (s.a.s.)'e bîat edenlerin aslında Allah'a bîat etmiş oldukları belirtilir. Hz. Peygamber'in etrafında kenetlenen Müslümanların bu örnek davranışına karşılık, kalplerine tam olarak imanın yerleşmemesi nedeniyle umre seyahatine ve dolayısıyla Hudeybiye Seferi'ne katılmayan Medine civarındaki (Cüheyne, Müzeyne ve Bekir kabileleri gibi) bedevî Arapların ikiyüzlülüğü dile getirilir. Onların Hudeybiye'den dönen Hz. Peygamber'den özür dileyecekleri, ancak bunda samîmî olmadıkları, çünkü bu sefere çıkan Müslümanların sağ salim geri dönemeyecekleri zannına kapıldıkları ve bu kötü niyet ve tutumlarının sonucunda helâke müstehak oldukları ifade edilir. Bu art niyete sahip olan bedevî Arapların ganimet elde edeceklerini umdukları takdirde "Bırakın biz de sizinle birlikte gelelim" diyerek Müslümanlarla birlikte savaşa gitmek isteyecekleri, ancak bunların önceden ciddi ve çetin bir savaşa davet edilip gerçekten inanıp inanmadıklarının anlaşılması gerektiği hatırlatılır. Hudeybiye'de ağacın altında Hz. Peygamber'e bîat eden mü'minlerden Allah'ın razı olduğu ve onlara güvenlik verdiği bildirilir. Hudeybiye'de elde edilen başarıdan sonra, isim zikredilmese de Hayber'in fethi gibi daha birçok zaferin kazanılacağı ve bol ganimetler ele geçirileceği müjdelenir. İki taraf arasında barış yapılmayıp da savaş çıkmış olsaydı, kâfirlerin arkalarına dönüp kaçacakları dile getirilir. Müslümanların umre yapmalarına ve kurban kesmelerine engel olan Mekkelilerle savaşmaya and içtikleri halde, kendilerine savaş izni verilmemesinin sebebi olarak, Mekke'de İslâmiyeti benimsediklerini henüz açığa vurmamış olan mü'minlerin bulunuşu gösterilir. Hz. Peygamber'in Mescid-i Haram'a gireceklerine dair gördüğü rüyanın gerçek olduğunu Allah'ın doğruladığı bildirilir. Nihayet üç şey, yani Mekke'ye girmek, güvenlik ve Kâbe ziyaretini yerine getirmek teminat altına alınır: "İnşallah, siz güven içinde, başlarınızı tıraş etmiş ve saçlarınızı kısaltmış olarak korkmadan Mescid-i Haram'a gireceksiniz..."[394]

Hudeybiye Barış Antlaşması İslâm tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Antlaşma, ilk bakışta Müslümanların aleyhine görünmesine rağmen, lehlerinde gelişmelere vesile olmuştur. Bu gelişmelerin başında İslâm’ın hızla yayılması gelmektedir. Hudeybiye Barışı'ndan bir yıl önceki Hendek Savaşı esnasında Müslümanlar Medine'yi üç bin mücahid ile savunmuşlardı. Fakat, Hudeybiye'den yirmi iki ay sonra gerçekleşecek olan Mekke'nin Fethi'ne on bin Müslüman katılacaktır. Bundan başka, Hudeybiye Barışı, Hicaz bölgesinin iki önemli yerleşim merkezi olan Hayber’in ve daha sonra Mekke’nin fethine zemin hazırlamıştır. Ayrıca, Müslümanların Kureyş müşrikleri tarafından resmen tanınmasını sağlamıştır. Nitekim müşrikler, o zamana kadar tanımadıkları Müslümanları bu antlaşma ile siyâsî bir güç olarak kabul etmişlerdir. Bu durum diğer müşrik Arap kabilelerinin korkuya kapılmalarını sağlamıştır. Nitekim daha önce Müslümanlarla irtibat kurmak istemelerine rağmen Kureyş'ten çekinen bazı Arap kabileleri bundan böyle Hz. Peygamber'le rahatça görüşme ve İslâm hakkında bilgi sahibi olma imkânına kavuşmuşlardır. Hatta bir kısmı İslâm'ı kabul etmiştir. Hz. Peygamber, barış ortamından yararlanarak komşu ülkelerin devlet başkanlarına İslâm'a davet mektupları göndermiştir. Öte yandan Hudeybiye Barışı, Hayber Yahudilerini kuvvetli müttefikleri olan Mekke müşriklerinden ayırmıştır. Çünkü bu antlaşmadan sonra, eskiden birbirlerine müttefik gözü ile bakan Hayber Yahudileri, Kureyş, Gatafan ve Fezâre gibi kabileler arasındaki işbirliği bozulmuştur. Peygamberimiz, antlaşma sayesinde Kureyş'in arkadan vurma ihtimali ortadan kalktığı için, Hudeybiye'den döndükten sonra Hayber üzerine yürümüştür. Dolayısıyla bu antlaşma, Hz. Peygamber'in diplomatik açıdan büyük bir başarısıdır. Bütün bunlara ek olarak Hudeybiye Barış Antlaşması'ndan sonraki ortamda İslâmiyet hızla yayılmıştır. Öyle ki, antlaşmanın ardından gelen iki yıl zarfında İslâm'a girenlerin sayısı, o zamana kadar Müslüman olanlardan daha fazladır.[395]