๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hukuku İslamiye => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 19 Mart 2010, 16:18:22



Konu Başlığı: Zekat hakkinda
Gönderen: Ekvan üzerinde 19 Mart 2010, 16:18:22


(Bir Lahika : Zekât Hakkında) : Zekâtın Şeraiti :



176 - : Evde veya ticarethanede bulunub «emvali bâtına» denilen altın, gümüş ile sair ticaret mallarından zekâtın vücubi için mâliklerinin âkil, ba-iiğ, müslim olmaları şartdır.

Binaenaleyh çocukların, mecnunların, matuhların, gayri müslimlerin em­vali batmasından zekât lâzım gelmez. Bu, Hanefiyyeye göredir.

«(Mâliküer ile Şafiîlere göre çocuklar ile mecnunların da emvali batma­sından zekât lâzım gelir. ÜmmüTmümin´n Hazreti Aişenin ve Ömer ibni Hat-tâb hazretlerinin kavli de böyledir.)

(imam Ahmede göre bunların dirhemlerinden, dinarlarından ve maliye­lerinden zekât lâzım gelmez. Ekinlerinden, meyvalarmdan zekât lâzım gelir.)

(Hasanı Basrî ile ibni Şübrümeye göre bunların yalnız altın ile gümüş­lerinden zekât lâzım gelmez.)

(ibrahim Nehaîye göre bunların hiçbir mâlinden zekât lâzım gelmez. Çünkü zekât, bir ibadetdir. Bunlar ise ibadetle mükellef değildirler.)

(Zahirîlere göre zekât, müslümanların erkeklerine de kadınlarına da, hürlerine de rakiklerine de, büyüklerine de çocuklarına da, akillilerine de delilerine de farzdır. âyeti kerimesi, bun­ların hepsine şâmildir. Çocukların, mecnunların zekâtlarım onların malla­rından velîlerinin vermesi icab eder Elmuhallâ.)

177 - : Zekâtın vücubü için hürriyet şarttır.

Binaenaleyh rakiklerin mallarından zekât, kendilerine değil, efendilerine teveccüh eder. Çünkü bunların kazançları efendilerine aitdir.

Bu, imamı Âzam ile imam Şafiîye göredir.

«(îmam Mâlike göre rakiklerin mallarından ne kendilerine ve ne de efen-dflerine zekât lâzım gelmez. Elmuhallâ.)

178 - : Zekâtda niyyet şartdır. Söyle ki : zekât verileceği veya maldan tefrik edildiği zaman zekâtı mefruza olmasına niyyet edilmelidir. Ve illâ ze­kât verilmiş olmaz. Çünkü ameller, niyetlere göredir. Fakat fakire verilir­ken zekât olarak verildiğini söylemek, her halde lâzım değildir.

179 - : Zekâtın müstahik olana kafi suretde temlik edilmesi şartdır. Binaenaleyh bir malı ibahe suretiyle bir kimsenin pîşi istifadesine va­zetmek, meselâ : sofrada yemek yedirmek, zekât yerine geçmez.

Kezalik : temellüke kabiliyeti olmayan yerlere sarf edilen bir para, ze­kâta znahsub edilemez. Meselâ : mescid, çeşme binasına, ölünün kefenine ve­ya borcuna, cihada, hacce ve bu gibi sair vücuhi birre sarf edilen bir para zekât sayılamaz. Fakat ber hayat kimsenin borcunu onun emriyle zekât ma­linden ödemek, caizdir. Zira hayatta bulunan bir kimse, temlik ve temellüke ehildir. Reddi Muhtar, Hindiyye. [74]

Altın İle Gümüşün Nisablari :



180 - : Kendisinden zekât verilmesinin vücubü için altının nisabı, yirmi rniskal, gümüşün nisabı da iki yüz dirhemdir. Bundan noksan oldukları tak­dirde başka zekâta tabi mal bulunmayınca zekâtları lâzım gelmez.

Fakat bir mikdar altın, bir mikdar da gümüş bulunsa bunlar biribirine zam edilerek zekâta tabi olurlar mı?.

Bu mesele, tafsile tabidir. Şöyle ki : altın ile gümüş biribirine îmamı Azama göre kıymetleri, İmameyne göre de cüzüleri itibariyle zam edilirler.

Meselâ : bir kimsenin yalnız yüz dirhemiyle yüz kırk dirhem kıymetin­de on dinarı bulunsa îmamı Azama nazaran altı dirhem, Imameyne nazaran beş dirhem zekât vermesi icab eder. Çünkü imameyne göre nisabın yarısını gümüş, diğer yarısını da altın teşkil etmiş olur.

Fakat diğer bir itibar ile imameyne göre de altı dirhem verilmesi lâzım gelir. Zira yüz dirhemden iki buçuk dirhem zekât lâzım geleceği gibi kıyme­ti yüz kırk dirhem olan dinardan da üç buçuk dirhem zekât lâzım geleceğin­den mecmuu altı dirhem eder. Reddi Muhtar.

181 - : Bir kimsenin meselâ : yüz dirhem gümüşü, yüz dirhem kıyme­tinde de beş miskal = dinar altını bulunsa imamı azama göre zekâtı lâzım gelir. İmameyne göre ise bunların cüzüleri nisaba müsavi olmadığı cihetle

Kezâlik : bir kimsenin bilfarz doksan beş dirhem gümüşile bir dinarı bu-zekâtı lâzım gelmez.

lunub bu dinar, kıymetçe beş dirheme müsavi olsa mezkûr doksan beş dir­hemden her beş dirhem, bir dinar ve bu suretle mecmuu on dokuz dinar sa­yılacağından altından kıymet itibariyle nisabı zekât mikdarı bulunmuş ol­makla îmamı Azama göre zekâtı lâzım gelir. Imameyne göre ise ecza itiba­riyle nisab bulunmadığından zekâtı lâzım gelmez. Reddi Muhtar.

182 - : Altın ve gümüş paralarda ve bunlardan yapılmış kaplarda ve huliyyatda nisab itibariyle her birinin veznine bakılır, kıymetine bakılmaz.

Meselâ : bir altın kab, on dokuz mıskal ağırlığında bulunduğu halde ken­disindeki sanatten dolayı kıymeti yirmi, otuz mıskala muadil olsa yine zekâ­tı lâzım gelmez. Meğer ki kendisiyle beraber zekâta tabi başka mallar da bulunsun.

Zekâta tabi mallar ise altın ve gümüşe kıymetleri itibariyle zam edilir.

Meselâ : bir kimsenin yüz dirhem gümüşü yüz dirhem gümüş kıymetin­de de uruz kabilinden bir ticaret malı bulunsa mecmuundan iki buçuk dir­hem zekât vermesi lâzım gelir. Eimmei selâseye göre de böyledir. Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.

183 - : Nisab mikdarındaki altın ve gümüşün zekâtında eda ve vücub cihetiyle muteber olan, imamı Âzam ile imam Ebu Yusüfe göre vezinleridir. İmam Züfere göre eda hususunda kıymete itibar olunur. İmam Muhamme-de göre fakir için hangisi daha fmdeli ise ona itibar olunur.

Meselâ : bir kimsenin iki yüz dirhem halis gümüşü bulunmakla dört ha­lis dirhem kıymetinde olan beş züyuf dirhemi zekât olarak verse imamı Aza­ma göre kifayet eder. Çünkü gümüşün ciyadile züyufu nisab ve cinsiyet iti­bariyle müsavidirler. Bu halde iki yüz dirhemin veznen kırkda biri yine dir­hem ile tediye edilmiş olur. Şu kadar var ki bu, mekruhdur.

İmam Züfer İle İmam Muhammede göre ise bu, caiz değildir. Zira imam Züfere göre beş züyuf dirhem, beş halis dirheme kıymeten müsavi değildir, imam Muhammede göre de burada fakirin menfaati, halis beş dirhem al-masmdadır.

Kezalik : bir altın levha, meselâ : iki yüz miskal ağırlığında olduğu hal­de kıymeti kendisindeki sanat itibariyle üç yüz miskale baliğ olsa imamı Azama göre zekât için beş miskal altın verilmesi kifayet eder. îmamı Züfe­re göre kifayet etmez. Çünkü bunun kıymet itibariyle zekâtı yedi buçuk mis­kal eder. İmam Muhammede göre de kifayet etmez. Zira bunun kıymetine göre zekâta tabi olması, fakir için daha faidelidir.

Bilâkis bir altın levha, iki yüz miskal siklctinde olduğu halde fena vazi­yetinden dolayı kıymeti yüz seksen miskale müsavi olsa bunun zekâlı yine altın ile verileceği takdirde înıarm Azama göre beş miskal verilmek icab eder. tmam Züfere göre bu levhanın kıymetinin kırkda biri verilmek de kâ­fidir, îmam Muhammede göre ise vezni itibariyle beş miskal verilmesi, fa­kir için daha nafi´ olduğundan kıymetinin kırk da birini vermek kifayet etmez.

Şunu da ilâve edelim ki, zekâtın nisabı hususunda asi olan gümüşdür. Bir çok ahadisi şerife, gümüşün nisabiyyeti hakkında sabit bulunmuşdur. Bi-x dayetülmüctehid.

Binaenaleyh bir kimsenin ticaret malları, yirmi miskal altın kıymetinde olmadığı halde iki yüz dirhem gümüş mikdannda bulunsa yine zekâtı lâzım gelir. Fakir hakkında daha faideli olan da budur.

184 - : Altının zekâtını gümüşden, bilâkis gümüşün zekâtım altından ve­ya bunların zekâtlarını sair eşyadan vermek caizdir. Bu, Hanefîler ile Mâ-likilere göredir.

«(Zehirilere ve Ebû Süleymana göre altın ile gümüşün zekâtı kendi cinslerinden verilir. Birinin zekâtı diğerinden verilmez. Elmuhallâ.)

(İbni Ebi Leylâya, Şüreyke, imamı Şafiîye göre altın gümüşe ne kıymet ve ne de ecza itibariyle zam edilmez. Binaenaleyh bir kimsenin iki yüz dir­hemden velev habbe noksan mikdarda gümüşü ve yirmi dinardan velev bir

habbe rnikdarı noksan altını bulunsa hiç birinden zekât lâzım gelmez. Şayed iki yüz dirhem gümüşü, on dokuz miskal de altını bulunsa yalnız o gümüşün zekâtı icab eder. Elmuhallâ.)

(Zahirîlere göre de altın ile gümüş zekâtda biribirine zam edilmez. Me­selâ : altın ve gümüşden olan huliyatdan her biri nisab mikdarına baliğ olur­sa zekâtı lâzım gelir. Her biri müstekülen nisab mikdarına baliğ olmazsa zekâtları lâzım gelmez.

Zahirîlerce de gümü§, meşkûk olsun olmasın beş okka, yani : iki yüz dirhem mikdarında olmadıkça zekâta tabi olmaz. Bu rriikdar ise kırkda bir nesbetinde zekâta tabi olur. Bundan az çok ziyade olan mikdar da bu nisbet-âe zekâta tabidir. Altının nisabı da yirmi miskaldir. Fakat bazı zevata göre kırk miskalden noksan olan altından zekât lâzım gelmez. Kirk mıskal olun­ca bir miskal zekât lâzım gelir. Altının meşkûk ve ziynet takımı olup olma­ması müsavidir. Elmuhallâ.) [75]

Huliyyatın Zekâta Tabi Olup Olmaması :



185 - : Ticaret için olmayıb ziynet için saklanılan elmas, zümrüd, incu-dan zekât lâzım gelmez. Fakat altın ve gümüşden olan hulîden ~ ziynet ta­kımından zekât icab eder. Bunlar gerek kadınlar için ve gerek erkekler için olsun müsavidir. Bu mesele, Hanefîlere göredir.

«(Malikîlere göre mubah olan hüliyyatin zekâtı yokdur. Kadınların bile­zikleri, cihad için hazırlanmış kılıçların kabzaları, erkeklerin altından veya gümüşden yapılmış olan dişleri veya burunları gibi. Bu misillû hüliyyat, kı-rılıb hüliyyat olmak vasıflarını gaib etse veya hacet vaktine saklansa veya sahibinin ileride alacağı kadın veya onun mehri için veya ileride vücude ge­lecek kızı için saklanılsa veya bunlar ile ticarete niyet edilse zekâtları lâzım gelir.

Haram olan hüliyyat ise her halde zekâta tabidir. Gümüş, altın zarn&r, miller, sürmedanlıklar gibi.)

(Şafiîlere göre mubah olan hüliyyat üzerinden bir sene geçdiği, sahi­bi de bunlara mâlik olduğunu bildiği takdirde zekâtı icab etmez. Fakat bir kimse, kendisine meselâ : irsen intikal eden ve üzerinden bir sene geçen ziy­net takımının bu intikalinden haberdar olmadığı takdirde zekâtı icab eder.

Haram ile huliyyat ise her halde zekâta tabidir. Erkeklere ait altın veya gümüş ziynet eşyası gibi. Kadınların huliyyatı da israf derecesinde bulunsa, meselâ : bir kadının bileziği iki yüz miskale baliğ olsa zekâtı vacib olur.

Meşkûk altın veya gümüş paralardan müteşekkil bir kemer de kendi cin­sinden olmayan bir düğmesi, kilidi bulunmadığı takdirde zekâta tabidir,)

Hanbelîlere göre de istimali kendisine mubah olan kimsenin istimal veya iare için hazırlanmış olan huliyyatı için zekât yokdur. Fakat böyle istimal ve iare için hazırlanmamış olan huliyyat, nisab mikdarına baliğ olunca zekâta tabi olur.

Huliyyatdan olan §ey kırüıb ıslahı kuyumcuya muhtaç bulunsa zekâta tabi olur. Kuyumcuya muhtaç olmaksızın ıslahı kabil bulunursa ıslahına niyet edildiği takdirde zekâta tabi olmaz.

Muharrem olan huliy ise her halde zekâta tabidir. Nisab mikdarındaki altın ve gümüg kablar gibi. Elmezahibül´erbea.)

(Zahirîlere göre de gümüşden veya altın olan huliyyat, nisab mikdarına baliğ olub üzerinden bir senei kameriyye geçince zekâtı vacib olur. Fakat gümüg ile altının beyni cem olunmaz ve her birinin zekâtı kendi cinsinden ve­rilir. Bu hususda kadınlar ile erkeklerin huliyyatı müsavidir.

Hazreti Enesin kavline göre huliyyatdan zekât bir defa verilir, sonra -tek­rar zekâtı verilmek icab etmez. ElmuhaİIâ.,) [76]

Deyn Kabilinden Olan Mallarin Zekâta Tabi Olup



186 - : Başkasının zimmetindeki .alınacak deynin zekâtı lâzım gelir mi?. Bu mesele, Hanefilerce tafsile tabidir. Şöyle ki : bir borcu medyun senelerce inkâr edib de beyyine ile isbatı kabil olmasa veya bir malı bir zalim müsadere ederek senelerce yanında tutsa bu deyn veya mal bilâhare sahibine verilince o geçmiş seneler için zekâtı lâzım gelmez. Fakat medyun, zengin veya fakir veya müflis olduğu halde istikraz veya mali ticaretden bir şeyi iştira gibi bii suretle olan borcunu mukir bulunsa bu alacağın tahsil edildiği zaman geçmiş senelerden itibaren zekâtı verilmek icab eder. Katta böyle bir alacağı dâyin, zengin olan medyuna bağışlasa veya bunu başkasına hibe edib de o da tahsil eylese yine geçmiş zekâtı dayine teveccüh eder. Çünkü bu, o müddete kadar onun malıdır, bilâhare bunu hibe suretiyle istihlâk etmişdir. Fethülkadir Dürri muhtar.

187 - : Düyun, îmamı Azama göre üç kısımdır :

Birincisi : Deyni kavidir. Bprc verilen para, satılan mali ticaret bedeli gibi. Bu, nisab mikdarına baliğ olub üzerinden bir sene geçdiği takdirde zekâ­ta tabi olur. Fakat zekâtını hemen vermek icab etmez. Belki kabz edildikden sonra aîelhisab verilmek lâzım gelir, Bundan en az kırk dirhem mikdarı kabz edilirse bunun zekâtını derhal vermek icab eder.

İkincisi : Deyni mutavassıtdır. Bu zekâta tabi olmayan bir mâlin bede­linden mütehassil borcdur. Ev kirası, ticaret için olmayan bir malin bedeli gibi. Bu da nisab mikdarına baliğ olub üzerinden bir Bene geçince zekâta tabi olur. Bunun zekâtı da kabz edildikden sonra verilir. İki yüz dirhemden nok­san kabz edilse bu makbuz mikdarın zekâtını hemen vermek icab etmez.

Veraset tarikiyle alınacak bir hak da zahirürrivayeye nazaran bu kabil­dendir,

Sâime hayvanlarının bedelleri bazı fukahaya göre deyni kavi, bazı fuka-haya göre de deyni mütevassıtdır.

Üçüncüsü : deyni zaii´dir. Bu, mal bedeli olmayan bir takını olacaklardır, Mehr, diyet, kitabet ve muhalea bedeli gibi, Bu, nisab mikdanna baliğ olur­sa lâakal iki yüz dirhem mikdan kabz edildiği tarihden itibaren üzerinden bir sene geçmedikçe zekâta tabi olmaz. Meğer ki sahibinin elinde zekâta tabi başka malı bulunsun. O halde kabz edilen mikdar, az olsa da bu mala zam edilerek zekâta tabi olur.

tmameyne göre ise deynlerin hepsi de müsavidir, zekâtları vacib olur ve kabz edildikleri zaman az olsun çok olsun zekâtları verilir. Bundan bir riva­yete göre kitabet, seayet deyni ile diyet müstesnadır. Bahri raik, Dürri muhtar.

188 - : Zekâtın Iüzumı edası için mülki tam, şartdır. Mükellef bu mala la mâlik ve buna hakikaten veya hükmen vaziüVyed olmalıdır. Binaenaleyh bir kadın, mehri müeccelini kabz edinceye Kadar bundan dolayı zekât ile mü­kellef olmaz.

Kezalik ; bir borca mukabil terhin edilen malin zekâtı lâzım gelmez. Çünkü bu mala sahibinin hükmen vaz´ı yedi var ise de mâlikiyeti yok de-mekdir.

Fakat satın alınıb da henüz kabz edilmemiş bir mal ise hükmen makbuz ve mülkiyyeti mütehakkik olmakla zekâta tabidir. Bahri Raik, Hindiyye.

«(Malikîlcre göre do kadın, mehrini kabz etdiklen sonra üzerinden bir sene geçmedikçe bunun zekâtı lâzım gelmez.)

(imam Şafiiye göre mehr, zevcin zimmetinde bulundukça deyn kabilin­den olur. Binaenaleyh bunun zekâtı icab vdor. kınlar var kî kadın, bunun zekâtını bunu kabz etdikden sonra çıkarıb öder. ElmezalıibüTerbaa.)

(Zahirîlere göre başkasında alacağı olan kimse, bunu kabz etdikten son­ra üzerinden bir sene geçmedikçe zekâtım vermekle mükellef olmaz. ,Med­yun, ister zengin, borcunu mukir bulunmuş olsun ister olmasın. Borç da ister müeccel bulunsun ister bulunmasın. Elmuhallâ.) [77]

Medyunların Zekât İle Mükellef Olub Olmamasi :



189 - : Borçlu olan bir kimse, zekât ile mükellef olur mu?. Bu meselede tafsile tâbidir. Şöyle ki : Hanefîlere görü borç üç kısımdır.

Birinci kısım : sade kullar için olan horedur. tkinci kısım, Allah Tealâ için boredur ki kullar tarafından istenilir. Kmvali zahire ve batmanın zekât­ları gibi. Üçüncüsü de Allah için olan boredur ki kullar tarafından istenilmez. Nezr, keffaret, sadakai fıtır, nafakai hac gibi. Evvelki iki kısım borç, eldeki mali nisab mikdarından aşağıya düşürürse bu maldan zekât lâzım gelmez. Üçüncü kısım borç ise eldeki malin nisabına tesir etmiyeceğinden bu borç nazara alınmaz, elde nisab mikdan nükud veya ticaret malı bulunursa zekâtı lâzım gelir. Maamafih bu üç kısım borcun hiç­biri öşr ve haraç vergilerinin tahsil edilmesine mani olmaz. Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.

«(Malikilere göre de nisaba noksanlık verecek mikdarda borcu olan kim­seye nükudundan zekât lâzım gelmez. Fakat borç, madenlere, definelere, maşiylere, ekinlere aid zekâtların vücubüne mani değildir. Velev ki borcu bunlardan ziyade olsun.

Ibni Hazm diyor ki : imam Mâlike göre borç, uruz kabilinden olub ze­kâta tabi bulunmayan eşyaya tekabül eder, medyun yanında bulunan altın ve gümüşün zekâtını verir. Fakat yanında uruz kabilinden bir şey bulunmazsa elinde bulunan altın ve gümüşden borç mikdarınm zekâtı sakıt olur. Elmu­hallâ.)

(gafillere göre elinde nisab mikdan nükudu veya ticaret malı bulunan kimsenin zekât vermesi ieab eder, velev ki bu malden ziyade borcu bulun­sun.)

(Hanbelîlere göre nisab mikdarını ihata eden bir borç, hem nükud gibi emvali batmanın, hem de mevaşî, hububat gibi emvali zahirenin zekâtına manidir.

Meselâ : bir kimsenin yüz lira borcu olduğu halde yüz liralık da mah­sulâtı bulunsa bu mahsulâtından zekât lâzım gelmez. Fakat bu yüz liraya mukabil mahsulâtı bulunduğu gibi nisab mikdan da ayrıca mahsulâtı bulunsa bu ziyade mikdarın zekâtı lâzım gelir. ElmezahibüTerbea.)

(Zahirîlere göre borçlu olan kimsenin yanında nisab mikdan altını, gü­müşü veya hayvanatı bulunsa üzerinden bir sene geçince zekâtı icab eder. Bunlar gerek borcundan az veya borcuna müsavi veya borcundan ziyade ol­sun ve bunlar gerek aynen borç alınmış olan altııij gümüş ve hayvanatdan ibaret bulunsun. Borcdan dolayı bunların zekâtı tamamen veya kısmen sakıt olmaz. İmam Şafiînin ve Ebu Süleymanın kavüllm de böyledir. Elmuhallâ.) [78]

Zekâta Tâbi´ Malların Telef Ve İtlafı :



190 - : Emvali bâtına, üzerinden bir sene geçdikden sonra helak olsa zekâtını vermek sahibine lâzım gelmez. Kısmen helak olsa yalnız geri kalan rnikdarının zekâtını vermek icab eder. Fakat istihlâk edilse zekâtı lâzım ge­lir. Bu, Hanefiyyeye göredir. «(İmam Mâlike göre de badel´havl altın ile gümüş, zekâtım vermek hu­susunda sahibinin tefriti bulunmaksızın telef olsa artık zekâtı lâzım gelmez. Kezaîik : matumatın zekâtı tefrik edildikden sonra telef olsa sahibine başkası lâzım gelmez. Fakat sahibi bunu tefrik etmeyib tamamını hanesine idhal et-dikden sonra telef olsa zekâtını zamin olur.)

(Zahirîlere göre zekât, malin aynine değil, mâlikinin zimmetine taallûk eden bir vecibedir. Bunun içindir ki bir malin zekâtı, başka bir maldan da verilebilir. Binaenaleyh bir mal, zekâtı verilmeğe imkân var iken verilmeyib de kısmen veya tamamen telef olsa zekâtı yine lâzım gelir.

Kezalik : bir malin sahibi, onun zekâtını fukaraya veya musaddika ver­mek üzere ayırmış olduğu halde onun bir kısmı veya tamamı zayi olsa o zekâtı iadeten vermesi icab eder. Evzaînin kavli de böyledir. Elmuhallâ.) [79]

Zekâtın Tacili = Vaktinden Evvel Verilmesi :



191 - : Bir malın zekâtını daha üzerinden bir sene geçmeden vermek de caizdir. İmamı Âzam, Said ibni Cübeyr, Ata, Zührî gibi fukahai kiram buna kaildirler.

«(İmam Mâlikden bir rivayete göre zekâtı tacil, vaktinden evvel vermek, caiz değildir. Diğer bir rivayete göre ise senenin tamamından iki ay kadar evvel tacil, caizdir, zekât yerine kifayet eder.)

(îmam Şaifiiye göre bir kimse, kendi yanında hazır bulunan malinin zekâtını - eğer fakiri iğna edecek mikdarda ise - tacil-edebilir. Fakat he­nüz kazanmamış olduğu bir malın zekâtım tacil edemez.)

(Zahirilere göre sene tamam olmadan evvel zekâtı muaccelen vermek caiz değildir. Velev ki bir saniye evvel olsun. Verilse istirdad edilebilir. Çünkü haksız yere verilmiş olur, badelhavl yeniden verilmesi icab eder. Elmuhallâ.) [80]

Zekatın Masrafı = Kendilerine Zekât Verilib Verilemi-Yecek Kimseler :



192 - : Zekâtın masrafı, müslüman fakirler, miskinler, âmiller, gârim-ler, yolcular, rakabelcr, mücahidler, müellefetül kulûb olmak üzere esasen se­kiz sınıfdır. Şöyle ki Fakir, nisabdan az mala mâlik olan ve nisabdan fazla mala mâlik olduğu halde ihtiyacına kifayet etmeyen kimsedir. Miskin, hiçbir şeye malik olbayıb tese´üle muhtaç bulunan kimsedir.

Âmil, veliyyül´emr tarafından sadakaları, öşürleri tahsile memur olan kimsedir ki, bunlardan kendisine gördüğü iş mikdarınca bir şey verilir. Garım, borçlu kimsedir ki borcuna mukabil malinden başka nisab mik-darı bir mala mâlik bulunmaz.

Yolcu = îbnüssebü, malı yurdunda kahb kendisi gurbetde parasız kal-

mış kimsedir. Buna da ihtiyacı nisbetinde zekât verilebilir. Böyle bir kimse­nin mümkin ise zekât almayıb istikrazda bulunması evlâdır.

Rakabe, kitabete kesilmiş olan rakikdir ki bedeli kitabeti verebilmesi için kendisine zekât verilir.

«(Malki)ere göre bundan nıaksad, zekât parasiyle müslüman köleler, ca­riyeler satın ahmb hürriyetlerine kavuşturulmasıdır. Bunların velâlan müs-lümanlara aid olur.)

Mücahid, Allah yolundan gazaya çıkıb beytül´mâlden tahsisat almayan gazidir.

Müellefetül´kulub, kendilerinin veya kendileri sebebiyle başkalarının isîâmiyete bağlanıb ahkâmı islâmiyye ile seve seve istinasda bulunmaları ınatlûb olan kimslerdir.

193 - : Müellefetül´kulûb, dört sınıfa ayrılmışdır.

Birinci sınıf, henüz müslüman olub zaifül´iman bulunan kimsedir. Ken­disine zekât verilir ki, islâmiyyetini takviye eLsin. ikinci sınıf, islâmiyet! kabul edib kavmi arasında şerefli bulunan kimse­dir. Kendisine zekât verilmekle başkalarının müslüman olmaları gayesi takib edilir.

Üçüncü sınıf, imam kuvvetli olan müslümandır ki, kendisine zekât veril­mekle geride kalan bir takım gayri müslimierin serlerini.def etmesi kendi­sinden beklenir.

Dördüncü sınıf, zekât verilmesine mani olanların serlerinden ehli islâmı korumaya kudretli olan kimsedir,

Dini cclili islâm, bilâhare kuvvet bularak tarafı ilâhîden İ´zaz edildiğin­den müellefetülkulûbe cemile gösterilmesine hacet kalmadığı cihetle Ilazreti Siddikin zamanı hilâfetinden itibaren bunlara zekât verilmez olmuştur. Bu hususda icma vardır. Bu babdaki emrin mensuf veya zamanla mııkayyed ol­duğuna kail olanlar vardır. Fethül´kadîr, Elmezahibül´erbea.

194 - : Bir mükellef, zekâtını yukarıdaki yedi sınıfdan her hangi birine veya birkaçına verebilir. Fakat bir fakire nisab mikdarı veya daha ziyade zekât verilmesi mekruhdur. Meğer ki medyun bulunsun veya aile sahibi olsun da aldığı zekâtdan her birine bir nisab mikdarı düşmesin.

(îmam Şafiîye göre zekâtı hiç olmazsa üç sınıfdan üçer kimseye tevzi etmek lâzımdır. Bir de kazanmaya kudreti olan bir fakirin zekât alması Şa-fiîlere ve Hanbelîlere göre helâl değildir. Reddi Muhtar.)

195 - ; Zekâtı bulunub vacibüî´eda olduğu yerden başka beldeye nakl, tenezzühen mekruhdur. Meğer ki karabil sahibi için veya daha muhtaç va daha salih kimseler için gönderilsin, bu takdirde gönderilmesi efdaldır; Dürri Muhtar.

«(Şafiîlere göre mal sahibi, zekâtını sene nihayetinde bulunduğu beldeden çıkarıb uzak veya yakın başka bir bekle fakirlerine veremez, bu caiz değil­dir. Meğer ki bulunduğu beldede zekâta müstahik kimse bulunmasın.)

(Hanbelîlere göre de zekâtı mesafei kasrdan az uzak bulunan diğer bir beldeye nakl caiz ise de efdal olan, bulunduğu belde fakirlerine dağıtmakdır. Mesafei kasr denilen bir mesafedeki beldeye nakl ise haramdır, bununla be­raber zekât yine verilmiş olur. Elmezahibül´erbea.)

196 - : Zekât, Beni İlâhimden olan zevata ve onların mcvalisine = azad etmiş oldukları kölelere, cariyelere verilemez. Beni Hâgimin mevkii, zekâta masraf olmakdan âlidir. Bir hadisi şerifde buyurulmuşdur. Yani : sadaka, zekât almak, şübbe yok ki Hazreti Muhammedin âline lâik değilldir. Çünkü bu sadakalar, nâsın kirleridir, kendilerini günahdan tathire vesiledir. Hâşimc ancak kemali hürmetle tetavvuan ikram yapılabilir. Bunlar Resuli Ekreme hem kablelis-lâm, hem de badelislam yardımda bulunmuş oldukları için bu keramete müs­tahik olmuşlardır.

Burada Benî Hâşimden murad, Resuli Ekrem Efendimizin amcası Haz-rcti Abbasm evlâd ve ahfadile diğer amcası Ebu Talibin oğullan olan imam Alinin, Hazretİ Cafer ile Akilin ve Harisin evlâd ve ahfadından ibaretdir. Benî Hâşimin diğer şubeleri böyle değildir.

Mevalîye gelince bunlar da kendilerini azad edenlere tabidirler, onlardan sayılırlar. Bu hadisi şerifde buyurulmuşdur.

Yani : Bir kavmin azadlısı, onlardandır. Bizlere ise sadaka almak halâl değildir. O halde bizim azadlılurımız da sadaka alamazlar. Keşşafül´hakaik.) «(Malikîlere göre Benî Hâşime, beytülmâlden ihtiyaçlarına kâfi bir şey verilmediği takdirde ihtiyacdan kurtulmaları için zekât verilebilir. Benî mut-talib ise âli nebeviden sayamadıkları cihetle kendilerine zekât verilmesi zaten caizdir. Fakat tetavvuan sadaka hepsine de verilebilir. Elmezahibül´erbea.)

197 - : Bir kimse kendi zekâtını kendisinin usûlüne, fürûuna, memlükûne veremez. Ve bile bile zengin veya gayrimüslim bir şahsa da veremez. Kezalik:

İmamı Azama göre zevç zevcesine, zevce de zevcine zekâtını veremez. Fakat imameyne göre zevce, zekâtını, fakir olan kocasına verebilir. Çünkü kadın, kocasının malile zengin sayılmaz, erkek refikasından nafaka almaya müstahik bulunmaz.

«(Zahirîlere göre de kadın zekâtını fakir olan kocasına verebilir. El-muhallâ.)

198 - : Bir kimse, kendi zekâtını zengin bir şahsın fakir olan zevcesine veya bir şahsın fakir olan baliğ evlâdına veya bir şahsın fakir olan baba­sına veya zengin bir kadının yetim olan fakir çocuğuna verebilir. Fakat zen­gin bir şahsın gayri baliğ çocuğuna veremez. Çünkü gayri baliğ bir çocuk, babasının servetiyle zengin sayılır, validesinin servetiyle zengin- sayılmaz.

Baba da oğulun servetiyle zengin addolunmaz. Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.

199 - : Zı-kiil, fakir ve âkil bir ocumun kemlisine verilebilir. Fakat gayri mümeyyiz bir çucuğun kundısint: değil, onun için velîsine verilmek lâ­zım gelir. Dür.

200 - : Zekâtın masrafını ara^l.ınnnk, zekât almaya müstahik mi, değil mi diye taharride bulunmak lâzımdır.

Binaenaleyh bir kimse, araştırarak zannı galibine göre masrafı zekât olduğuna kail olduğu bir şahsa zekâtını verdikden sonra o şahsın zengin veya Benî Ifâşimden bulunduğunu veya gayri muslini olduğunu anlasa artık kifayet eder, o zekâtı tekrar vermesi icab etmez, imam Ebu Yusüfe göre icab eder.

Fakat şek etdiği halde taharride bulunmayan veya taharri etmekle be­raber reyi galibien nazarim masrafı zekât görmediği bir şahsa zekâtını ver­se bil´itif´ak kil´ayı.´t dııu´z. Meğer ki o şahsın fakir olduğu keıuliainu bildiril­miş olsun. Keşşafül´hakaık. [81]