๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hukuku İslamiye => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 25 Mart 2010, 21:19:15



Konu Başlığı: Talakın Sıfatı Şer´ıyyesî (2.Cilt 2.Bölüm)
Gönderen: Ekvan üzerinde 25 Mart 2010, 21:19:15
2.Cilt 2.Bölüm

Talakın Sıfatı Şer´ıyyesî :

Talâkın Hlmeti Teşriiyyesi :

Talâka Ehliyetin Zevce Aldiyetindekl Zaruret :

Talakı Ric´înîn Mahiyyeti :

Talakı Rîc´înîn Hükmü Ve Ricatın Kavlen Ve Fi´len Vukuu :

Rücu Hakkının Munkati Olub Olmaması :

Talakı Baînin Mahiyyeti Ve Hükmü :

Talâkların Bîribîrine Lahak Olub Olamaması :

Talâkların Şarta Ta´liki Ve Bu Talikin Şeraiti :

Talâkda Şartların Teaddüd Ve Tekerrürü :

Talakda Şartların Tahakkuk Edib Etmemesi Üzerine Terettüb Edecek Neticeler:

Talâkda İstisna Suretiyle Olan Şartlar :

Talâkda Şarta Talikin Sübutu :

Zamana, Mekâna İzafe Edilen Talâklar :

Başkasına Tefviz Edilen Talâklar :

Talakın Sıfatı Şer´ıyyesî :



120 - : Talâklar, ya mubah olur, ya müstahsen olur veya kerih, mahzurdan gayra salim bulunur.

Talâklar, adedleri ve müsadif oldukları vakitler itibariyle de - mu­kaddimede ıstılah kısmında beyan olunduğu üzere - sünnî ile bid´î kı­sımlarına ayrılır. Sünnî olanlar da hasen ve ahsen nevilerine ayrılmışdır.

Sünnîden maksad, talâkın mubah olub itabı müstevcib olmaması de-mekdir. Yoksa sevabı calib demek değildir. Çünkü eb´gazülmubahat olan talâk, bir ibadet ve tâat değildir ki, bizzat sevabı calib olsun.

Bir talâkın hasen olması da bid´îye ve ahsen olması da hasene naza-randır. Yoksa talâklar, haddi zatında hüsn ile muttasıf değildirler.

Maahaza bir seyyieden, bir fazihadan halâs olmak maksadile meşru Ipir dairede yapılan bir talâk, dinî ve ahlâkî ve ahlâkî bir gayeye mütevec­cih bulunmuş olacağından bunun sevabı calib olmak mânasına mesnun ol­ması ve bu cihetle ligayrihi hüsn ile muttasıf bulunması da mutasavver­dir.

121 - : Bir talâkın sünnî, başka bir tabir ile mesnun olması, - ta­riflerinden de anlaşılacağı üzere - aşağıdaki üç şartın vücudile tahakkuk eder. Bu şartların vücudündeki şer´î hikmetler ise talâkların vukuunu azaltmak, fevt olam telâfi imkânım kolaylaştırmak, mutallâkalarm daha. az zarar görmelerini temin etmek gibi şeylerdir.

(1) : Talâk, tuhr haline, yani : hayz ve nifasdan halî bir zamana mü­sadif . olmalıdır. Çünkü bu halde bir tabiî bir nefret, şer´î bir tevakki mev-cud olduğundan zevcin muhakemesi emin değildir. Olabilir ki, bu nefret ve tevakki, kendisini talâka sevk etmiş olur da bilâhare tuhr zamanında nadim olur. Ve bu talâk, iddetin uzamasını mucib olacağından mutaîlâ-kanın da ziyade mutazarrır olmasını istilzam eder.

Şu kadar var ki, medhulün biha olmayan zevce hakkında talâkın hayz haline müsadif olmasında mahzur yokdur. Zira henüz zifaf vuku bulmadığı cihetle kendisine zevcin rağbeti bittabi ziyadedir. Bu rağbete rağmen talâka tasaddî etmesi, bir hacetin tahakkukuna delâlet etmiş o-lur. Hacet zamanında ise talâk, mübahdır.

Maamafih böyle medhulün biha olmayan zevce hakkındaki talâk ile iddet lâzım gelmeyeceğinden mutallakamn bu yüzden mutazarrır olması da melhuz değildir.

(2) : Talâk, zevç ile zevce arasında, mücameat bulunmamış bir tuhr içinde vaki olmalıdır. Çünkü mücameat bulunduğu takdirde zevcin cisma-nî arzusu azalmış, rağbetine fütur ânz olmuş olacağından zevcesine olan tabiî ihtiyacını tamamen takdir edemez. Artık bu halde yapılan talâk da bir hacetin tahakkukuna delîl olamaz. Maahaza bu mücameatdan dolayı ileride hamil zuhur edebileceği cihetle yapılan talâkdan nedamet husulü de melhuzdur.

Lâkin hamil evvelce zuhur etmiş bulunursa mücameati müteakib ta-lâkda mahzur yokdur. Zira bu takdirde talâk, iddetin uzamasını mucib ye mücameat, rağbetin azalmasmı müstelzim olmaz. Çünkü hamlin zuhuru, zevcin pederâne şefkatini tahrik ve rağbetini tezyid ederek zevci,yyet ra­bıtasının muhafazasına itinasını temin eder. Buna rağmen talâka teves­sül olunması, bir zaruretin tahakkukuna delâlet edeceğinden artık bu ta­lâk sünnete münafi olmaz.

Âdet görmeyen bir kadının mücameatden1 sonra tatîik edilmesinde de mahzur yokdur. Çünkü bu mücameatden dolayı gebelik ihtimali mevcud değildir. Bu .talâk ile iddetin uzaması da melhuz bulunmaz.

(3) : Yalnız bir talâkı ric´î ile iktifa edilmelidir. Çünkü bir talâk ile hacet zail ve nedamet halinde mâfâtı telâfi kolaylıkla kabil, talâkların adedi de ziyadan mahfuz bulunmuş olur. Mutallâka da zevcine karşı nikâ­ha mahal olmak kabiliyetinden mahrum kalmayacağmdan daha az mut-zarır ve mütevahhiş bulunur.

Maamafih böyle bir talâkdan sonra iddetin irikızasina kadar tuhr hal­lerine ve hayz görmeyen veya gebe bulunan zevcelere göre de aylara tevzian müteferik iki talâk daha yapılabilir. Şu kadar var ki, evvelki tak dirde talâk, sünniyyi ahsen, ikinci takdirde ise sünniyyi hasen olmuş olur.

Şöyle ki : Zevç, evvelâ bir iki talâk ile temrin ve nefsini tecrübe eder. Müfarekate sabr edemezse müracaatde bulunur. Amma nikâhın zevali­ne sabr eder, nikâhı tecdit ümidini kesmeğe lüzum görürse bir talâk da­ha vererek - tahlil bulunmadıkça - nikâhı iade imkânım izale etmiş o-lur. Artık bu yoldaki bir talâk, hacetin vücuduna delâlet edeceğinden sün­nete muhalif sayılmaz. Çünkü tabiatlerin tenafürü, huyların tebayünü, hafî olduğundan ibu hususdaki hacetin hakikatine ıttıla müşkildir. Belki böyle üç talâka kıyam edilmesi, hacetin tahakkukuna delâlet etmekle ha­cet makamına ikame edilir. Hacet tahakkuk edince de talâkda mahzur ~ hürmet kalmaz.

Meselâ : olabilir ki, ´j r erkek, zevcesinin kötü terbiyesine ve kendi-sile imtizaç edemiyeceğine kat´iyyen kani olduğu hâlde kalbinin temayül­lerine mağlûp olarak bundan bir türlü vaz geçemez, bir iki talâk ile iktifa etdiği takdirdeise nefsini ric´atden, nikâhı tecdit etmekden men edemez. Artık bu halde nefsini tahlis, zevciyyeti iade ümidini kat´ için üç talâka lüzum görür.

122 - : Yukarıda yazılan üç şartı muhtevi talâklar, sünnîdir. 0 şart­ları cami olmayan talâklar ise hikmet ve maslahata münafi, sünnete mu­halif olacağı cihetle bid´îdir, menhiyyün anihdir. Maahaza bu hususdaki neyhin vücudu, talâkın sıhhati vukuuna mani değildir. Çünkü bir fi´lin nehy edilmiş olması, onun her halde butlanını icab etmez.

123 - : Hayz zamanına müsadif olan talâkı fcid´îye «talâkı mahzur talâkı fâsid» de denir. Böyle bir talâkdan sonra ric´at kabil ise bid´ati izale için müracaat vacibdir. Sonra zevç, lüzum görürse sünnet veçhile tekrar tatlikde bulunabilir.

124 - : Gebe veya ayise bulunan bir zevce hakkında müeampatden -hail olmayan, bir tuhr = temizlik içinde ric´iyyen vukubulacak bir talâk, bid´î değildir.

Talâkı bainin sünnî olabilmesi de muhtelefün fihdir. Ancak" muhalea, hayz haline müsadif olsa da sünnî sayılır. Mebsud, Bedayî, Fethülkadîr, Tebyinülhakayık, Reddi Muhtar.

« (Malikîİeregöre talâklar, sünnî ile bid´îye ayrılır. Bid´î olanlar "da mekruh ile haram kısımlarına münkasimdir. Şöyle ki : Talâkı sünnî, ya­pılmasına sünnetin izin verdiği talâkdır ki : zevceyi mücameat vaki ol­mayan bir tuhr halinde yalnız bir talâk ile tatlikden ibaretdir. Mekruh olan talâkı bid´î de : zevcin zevcesini bir anda iki talâk ile boşaması veya zevcesini kendisine mukarenetde bulunmuş olduğu bir tuhr haünde bir ta­lâk ile tatlik etmesidir.

Haranı olan talâkı bid´î de : zevcin zevcesini hayz veya nifas halinde iken boşanması ve zevcesini öir anda üç talâk ile boşaması ve zevcesinin bir cüz´ünü, meselâ elini boşaması veya talâkın bir cüz´ile, meselâ : yarı- sile tatlikde bulunmasıdır.

Talâk, zevcenin hayz ve nifas haline müsadif olursa bu ma´siyyetden kurtulmak için ric´atde bulunmak icab eder, sonra hali tuhrunda tatlik edilebilir. Şayet zevç, ric´atden kaçınırsa hâkim, kendisini tehdid eder, ıs­rar ederse bahs eder, bu da tesir etmezse darb eder, bu da müessir ol­mazsa bizzat hâkim, zevcin namına ric´atde bulunur, yani : ona ric´ati il­zam eder, zevciyyet rabıtasının iadesini hüküm vermiş olur. Velev ki zevç, böyle bir ric´at niyetinde bulunmasın. Hâkimin bu ilzamı üzerine zevç ile zevce arasında teıkrar mukarenet caiz ve tevarüs carî olur. Çünkü bu halde hâkimin niyyeti, zevcin niyyeti makamına kaim olur. Muhtasarı Ebizziya, Şerhi Hırsı.)

(Şafiîlere göre de talâklar, üç kısma ayrılır. Birincisi: talâkı sünnî­dir ki, zevcin medhulün biha olan ve tuhr ile iddet bekleyen takımdan bu­lunan ve zinadan veya şübhe ile mücameatden dolayı gebe bulunmayan zevcesini kendisine tekarrüb etmemiş olduğu bir tuhr halinde ıboşamasıdır.

ikincisi : talâkı bid´îdir ki, zevcin zevcesini hayz veya nifas, halinin evvelinde veya ortasında boşamasıdır, veya kendisine tekarrüb etmiş ol­duğu bir tuhr halinde tatlik etmesidir. Zindan veya şübhe ile mukarenet-den dolayı gebe bulunan bir zevce hakkındaki talâk da bu kabildendir.

Üçüncüsü : Sünnî ve bid´î olmakla mevsuf olmayan talâkdır ki, bu da medhulün biha olmayan veya çocuk veya ayise olub hayz görmeyen veya nikâhı sahihden dolayı gebe bulunan bir zevce hakkındaki talâkdır.

Talâkın iki, üç olması sünniyyete münafi değildir. Binaenaleyh üç ta- lâk ile tatlika her halde bid´î denilemez. Şu kadar var ki bu, kilâfı ev­lâdır.

Bir talâk, bir bakımdan sünnî, diğer bir bakımdan da vacib, haram, mekruh, mendub veya caiz olabilir.

Meselâ : Nafaka vermekden ve mücameatden âciz olan bir zevcin bu haline zevcesi razı olmazsa talâkı, vacib olur.

Bir kimsenin iki zevcesinden birini kerih görüp nöbetinde yanında gecelemeksizin, yani : beytutet hakkını yerine getirmeksizin boşaması ha­ramdır.

Bir kimsenin müstakime olub kendisine rağbet etdiği zevcesi var iken mücerred başka bir kadın nazarı şehvetini celb ederek müzeyyen gö­rülmekle o zevcesini tatlik etmesi mekruhdur.

Afife görülmeyen bir kadım tatlik etmek, mendubdur.

Bir kimsenin müstakibo olduğu halde tab´an kendisini sevmediği, ken-disile istimta´dan hoşlanmadığı, bununla beraber kendisini infakda bu­lunmak semahatini gösteremeyeceği zevcesini tatlik etmesi de caizdir. El-mozahibül´erbea.)

(Hanbelîlere göre de talâklar, sünnî,. bid´î ile sünnî ve bid´î olmamak üzere üç kısma ayrılır.

Şöyle ki : talâkı sünnî, medhulün biha olub gebe bulunmayan ve hayz gören takımdan bulunan zevceyi kendisine mukarenet vuku bulma­mış olan bir tuhr halinde bir talâkı ric´î ile tatlik etmekdir.

Talakı bid´î, talâkı sünnînin hılâfmadır. Binaenaleyh bir kimse, zev­cesini hali hayzmda veya kendisine mukarenet etmiş olduğu bir tuhr ha­linde boşasa veya medhulün biha olan zevcesini birden ziyade tatlik etse bid´î olmuş olur.

Sünnî ve bid´î ile mevsuf olmayan talâk ise. sagîre veya ayise veya hamlî zahir olmuş olan gebe kadın hakkındaki talâdır,

Hanbelî fukahasmca talâklar, diğer bir itibarile de şu beg kısma ay­rılır :

(1) : Vacibdir. Bu, zevcesi hakkında îlâda bulunduğu halde feyiden = rıicudan imtina eden bir zevcin terebbüsden sonra yaapcağı talâkdır. Bir de zevç ile zevce arasındaki şikakdan dolayı tayin edilecek hakemle­rin münasib görecekleri talâkdır.

(2) : Mübahdır. Bu, zevcenin kötü ahlâkından, faydasız yere kocası-m mutazarrır ediverin esinden dolayı yapılan talâkdır.,

(3) : Mendubdur. Bu, zevcenin hukuki ilâhiyeyi ifa hususundaki tefritinden veya iffetden mahrumiyetinden dolayı yapılacak talâkdır.

(4) : Mekruhdur. Bu, bir hacet ğörülmeksizin yapılan talâkdır.

(5) : Mahzur = haramdır. Bu, hayz halinde veya tekarrüb vuku bul­muş olan bir tuhr halinde yapılan talâkdır. Buna «Talâkı bid´at» de de­nir. Böyle bid´at veçhile olan talâkdan sonra ric´atde bulunmak, îmam Ahmede göre müstahab, diğer bir kavle göre de vacibdir. îmam Mâlik ile Davudi zahirî de bu vücube kaildirler. Fakat Hanefiyye ile imam Şafiîye göre ric´at, her halde icab etmez. Elmuğnî.)

(Bu hususda zahiriyye mezhebi, îbni Hazmin beyanına nazaran şu veçhiledir :

Hayz ve nifas haline veya mukarenet vukubulmuş olan bîr tuhr ha­line müsadif olan bir veya iki talâk, vaki ve nafiz olmaz. Zevciyyet oldu-. ğu gibi devam eder. Meğer ki bu halde üçüncü bir talâk daha yapılsın veya bu halde üç talâk birden verilsin. O takdirde talâk lâzım gelir.

Fakat bir kimse, zevcesini kendisine tekarrüb etmemiş olduğu bir tuhr halinde bir, iki veya üç ulak ile boşasa o veçhile talâk vaki olur ve bu talâk «sünnî» sayılır.

Kezalik : bir kimse, zevcesini gerek kendisinden ve gerek başkasın­dan gebe olduğu halde boşasa yine talâk vaki olur. Velev ki kendisine mukarenet etmiş olduğu bir tuhr haline tesadüf etsin.

Kezalik : Bir kimse, kendisine asla mukarenet etmemiş´ olduğu zev­cesini hah hayzinde de olsa bir, iki veya üç talâk ile boşayabilir.

Asla hayz görmemiş veya âdetten kesilmiş olan kadın dahi gebe hükmünde olub dilenildiği vakit tatlik edilebilir. Elmuhallâ.) [1]

Talâkın Hlmeti Teşriiyyesi :



125 - : Malûmdur ki nikâh, cemiyet hayatı için bir nimetdir, bir çok faideleri mutazamir.;:»iır, beşeriyyet silsilesinin güzelce devamına, in­sanlar arasında ahlâk: faziletlerin inkişafına vesiledir. Binaenaleyh bu nimeti güzelce muhafaza etmek lâzımdır. Bu cihetledir ki, nikâh hakkında bir çok dinî tergîbat mevcud olduğu gibi bunu izale edecek olan talâk hak­kında da bir nice tahzirat mevcud bulunmakdadır.

Ezcümle bir hadisi şerifde : = Allah

Tealâ´ya halâl şeylerin en mebguzu talâkdır.) buyurulmuştur. Ebu Da-vud vesaire.

Diğer bir hadisi nebevide de : buyurulmuşdur. Yani evleniniz, bir özri şer´î bulun­madıkça boşamayınız. Çünkü Allah Tealâ, zevklerine çok düşkün olan, başkalarile evlenmek için hemen boşayıb boşanan erkekler ile kadınları sevmez. Taberanî, Münavî.

Diğer bir hadisi şerifde de : buyurulmuşdur. Yani bir zarurete

müstenid olmaksızın kocasından boşanmasını isteyen her hangi bir kadı­na cennet raihası haramdır. Ebu Davud,

Başka bir hadisi şerifde de : buyuruhnuştur. Yani : Bir kadım kocasına karşı ifsad eden, onu isyana sevk eyleyen kimse bizden değildir. Taberanî.

Binaenaleyh erkeklerin lüzumsuz yere talâka tevessül etmeleri mu­vafık olmadığı gibi kadınların da bilâlüzum kocalarından boşanmaya kal­kışmaları asla savab görülemez. Zevç ile zevce arasına nifak ve şikak sokmaya çalışanlar da hiçbir veçhile islâm terbiyemle, ahlâkile muttasıf sayılamazlar.

126 - : Bir içtimaî heyet arasında talâk hâdiselerinin çoğalması, ailelerin sadetine münafî, cemiyetin menfaatlerine muhalif, ahlâkî ve i* timaî :bir çok mahzurları müstelzimdir. Bu, ´böyle olmakla beraber bazı esbabdan, ileaatdan dolayı talâka lüzum görüleceğinden islâm hukukun­ca bu cihet lâyıkile nazara alınmış, nikâh rabıtasının meşru bir suretde ref ve izalesi caiz bulunmuşdur.

Şöyle ki: nikâh rabıtası, bazı şer´î esbaba binaen alâkadarların mü­racaatları üzerine hâkimin hükmile izale edilebileceği gibi bizzat zevcin ta-lâkile de izale edilebilir. Çünkü bazan zevç ile zevce arasında öyle müessif halet tahadüs eder ki, o halde talâka tevessülden.başka çare kalmaz, ta­lâkın vuku âdeta bir aileyi en büyük felâketlerden kurtarır, her birine ye­ni b,ir hayat verir.

Nitekim Mebsutı Serahsî´de deniliyor ki : «Nikâh, haddi zatında bir nimetdir. Bir zarurete nıüstenid olmayan talâklar ise hamakat ve sefa-hatden münbais, kühram nimetden maduddur. Fakat nikâhın bir nimet olması, zevç ile zevcenin güzel imtizacı, huylarının tevafuku halinde ta­hakkuk eder. Aksi takdirde nikâhın devamı münazaaların temadisine se­bebiyet verir. Binaenaleyh bu gibi hallerde nikâh ukdesinden kurtulmak iğin talâk, mubah olmuş olur.

Filhakika vakit vakit talâka da lüzum görülür. Vaktile talâk aleyhin de bulunan bir çok milletler, bilâhare zaruret Ücasile bu esası ister iste­mez kabul etmiş, bu hususda medenî kanunlarına bir çok maddeler ilâve eylemişlerdir.

Velhâsıl : Nikâh, iki tarafın rızalarile yapılan şer´î medenî bir akid-dir. Bu, tabiî ve içtimaî ihtiyaçlardan madud olduğu gibi bazı sebeblerden dolayı zevç ile zevce arasında iftirak vukuu "da bir hayatî zaruretden iba­re tdir.

Artık böyle içtinabı kabil olmayan bir emri içtimaîyi alelıtlak men etmek, bu hususda büyük müşkilât göstermek, hikmet ve maslahata mu­vafık olamaz. Elverir ki, iftirak hâdiselerine lüzumsuz yere sebebiyet ve­ren içtimaî hallere meydan verilmesin.

127 - : îftirak hâdiselerine en çok sebebiyet veren şeylerin en evvel hatıra gelenleri şunlardır :

(1) : Nikâh akdinden evvel kefalet cihetinin lâyıkile araştırılması.

(2) : Zevç ile zevcenin veya ikisinden birinin matlûp derecede bir terbiyeye, tehzibe nail bulunmaması..

(3) : Zevceynden birinin veya her ikisinin iffetle, nezahatle te´lifi kabil olmayan hallerden sakınmamaları.

(4) : Maişet esbabının noksanile beraber aile efradının sabır ve ka­naat gibi meziyetlerden mahrum bulunmaları.

(5) : Lüzumu halinde zevç ile zevcenin aralarım ıslaha, kendilerini hakimane öğütlerle irşada himmet edilmemesi.

İşte bu gibi haller, izdivaç müessesesinden beklenilen monfatlerin, maslahatların husulüne mani, bir çok kere nikâhların talâk ilo noli elen­melerine badi olduğundan bunları izaleye gayret etmek, ieticaî bir hrjy´ct. için mühim bir vecibedir. [2]

Talâka Ehliyetin Zevce Aldiyetindekl Zaruret :



128 - : Nikâh, bir zarurî hâdisei ictimaiyye olduğu gibi talâk da ba­zan böyle zarurî bir hadisei ictmaiyye mahiyetinde tebarüz eder. Talâka ehliyetin yalnız zevce hasredilmesi de yine bir içtimaî zaruretden mün­bais bulunmuşdur.

Bu hususda hukuk bakımından şöylece beş esas mülâhaza edilebilir:

(1) : Nikâhdan sonra zevç ile zevcenin iftirakına artık cevaz veril­memesi.

(2) : Hâkimin hükmüne iktiran etmeyen müfarek ati erin muteber olmaması.

(3) : Zevç ile zevcenin rızaları munzam olmadıkça nikâhın izale edi­lememesi.

(4) : Talâka ehliyeti yalnız zevcenin haiz olub zevcin haiz olmaması.

(5) : Talâka ehliyeti yalnız zevcin haiz olup zevcenin haiz olmaması. Şimdi bu beş esasî, noktai nazarı sırasile tedkik edelim :

(1) : Talâkın hikmeti teşrüyyesi sırasında da yazıldığı üzere bazı hal­lerden dolayı zevciyyet rabıtasını çözmeğe kat´î bir mecburiyet yüz gös­terir. Vaktile nikâh rabıtasının izalesini beşeriyetin salâhiyeti haricinde gören bir takım milletler, bilâhare içtimaî ilcatın tesirile bu hususda bir ietihadî inkılâb vücude getirmişler, bu rabıtanın bazı sebeblerden dolayı izale edileceğini kabule znuztar kalmışlardır. Biz bunları vaktile «Huku­ki aile kararnamesi» hakkında yazmış olduğumuz mufassal bir şerhde kaydetmişdik.

Zor zoruna idame edilmek istenilen bir nikâh rabıtası yüzünden ne elim mücadeleler, nükateleler vücude gelebilir. Nitekim birçok ailevî hâ­diseler buna şahiddir.

Binaenaleyh iftirak usulünün büsbütün tecviz edilmemesi »içtimaî ha­yatın zaruretlerile kabili telif olamıyacağmdan hiçbir veçhile savab gö­rülemez.

(2) : Herhangi bir iftirakın muteber olabilmesi için hâkimin hükmü­ne lüzum gösterilmesi de daima muvafık görülemez. İftirakın iltizam edil­mesi, esasen bir hacet ve zarurete müsteniddir. Halbuki iftirak hâdisesi­ni herhalde hâkimlerin takdirlerine havale ve mahdut sebeblere hasret­mek bu babdaki gayeyi temine kifayet edemez.

Farz dilsin ki, bir erkek, refikasının kötü ahlâkından, İffetsizliğin­den bahs ederek aralarmm ayırd edilmesi için bir mahkemeye müracaat diyor, fakat bu hususda lâzım gelen delâili izhar edemiyor. Şimdi bu er­ek, böyle itham etdiği bir kadınla zevciyyeti idameye nasıl mecbur edileeekdir!... Artık bu iki hayat yoldaşının içtimaî heyet arasındaki mevki jeri ne olur?...

Bilâkis bu erkek, ihzar ettiği delÜlere, beyyinelere mebni mahkome-Üen tefrik kararı alacak olsa o takdirde gerek kadının ve gerek çocuk-annm halleri ne olacaktır?..

Her nasılsa bir kere bir ahiâksızhkda bulunmuş veya kendisine ianad ;dilen fazihadan berî olduğu halde mücerred izhar edilen delâil ve kara-:ne binâen bu faziha ile mahkûmiyet bedbahtlığına duçar olmuş olan br [tadın iğin artık cemiyet arasında yaşamak, ne kadar güç gelecektir

Ya bunlardan dünyaay gelmiş olan çocukların âtisini, nasiyei na-nusları üzerinde zevali kabil olmayacak suretde husule gelecek lekeyi de lüşünmek icab etmez mi?.. Hâkimin huzurunda validelerinin sefaheti. :ötü terbiyesi sabit olarak tescil edilen, elîm içtimaî bir hâdise halinde eşhir edilmiş bulunan bu çocuklar ile artık anaları, babalan arasındaki sgi, ne vaziyet alacakdır?.

Binaenaleyh .herhangi bir müfarekat hâdiseini mahkemeye tevdi et-kıek de daima savab görülemez.

Esasen müfarekatlerden sonra iki tarafın bir nedamet sâikasile nikâ-ı tekrar tecdit edegeldikleri pek çok vakidir. Halbuki mahkeme vasıta-lile biri birini teşhir eden iki şahsın tekrar izdivaç rabıtasını tecdid et­meleri de ne kadar müstebaddir. Böyle bir hareket, şübhe yok ki insanî ıtisaslara pek mugayir düşer.

Şu kadar var ki, bazı sebeblerden dolayı nikâhın ref´ine hüküm ve-Imesi, hikmet ve maslahat muktezası olacağından o gibi hususlarda lahkemeye müracaat edilmesi zarurîdir.

Kezalik : iki taraf, kendi aralarındaki zevciyyetin idame veya İzalesi leselesini icabında bir hakem heyetine tevdi edebilirler. Nitekim ileride ´ yan olunacaklardır^

(3) : Üçüncü noktai nazar da içtimaî hikmet ve maslahata uygun eğildir. Va^ıâ im tarafın muvafakitile akdedilen bir nikâhın yine iki ta­yfın muvafaKalile izale edilmesi, pek mâkul görülür. Madem ki nikâh, lir akidler gibi bir akdi serîden ibaretdir. O halde buna bizzat muktedir anlar, mufarekate de birrıza muktedir olmalıdırlar. Bu hususda baska-rınm tavassutuna, müdahalesine neden muhtaç olsunlar?..

Şahsî hürriyeti haiz, hukukî ehliyete kamilen mâlik bulunan insanla-n bu gibi tasarruflardan hacr ve men edilmeleri, elbette insanların hu-Uku esasiyyelerine muvafık düşmez. Zevç ile zevcenin muhatea târikiîe ri birinden ayrılabilmesi de bu hakkın bir tecellisi değil midir?.. Evet. Bu, böyle görülmekdedir. Şu kadar var ki, talâka ehliyyeti tef-z bulunmadıkça zevo ile zevcenin müştereken haiz olmaları, çok kere btimaî hikmete tevafuk etmez.

Talâk usulünün kabul edilmesi, esasen bir zarurete, bir içtimaî ihti­yaca dayanmakdadır. Halbuki, bir izdivaç rabıtasının izalesi için herhalde iki tarafın muvafakatine lüzum görülmesi, bu hususdaki zaruret İle, ih­tiyaç ile kabili telif olamaz.

Bir de bazı hususlar vardır ki, tefrika karar vermek, yalnız mahke­menin salâhiyeti dahilinde bulunmak icab eder. O takdirde iki´tarafın rı­zasını istihsal kabil olmazsa meşru bir hak, zayi olmuş, olmaz mı?. îrı-netden, ademi kefaetden, velîlerin itirazlarından münbais müfarekatler gibi.

Maamafih bu esasın kabul edilmesi, zevcenin salâhiyetini arttıraca­ğı halde zevcin tabiî hakkını azaltmış olur.

Evet., erkek, refikasının mehrini vermeğe, nafakasını tedarüke ve-sair bir takım ihtiyaçlarım temine mecbur tutulmakdadır. Bununla be­raber refikasından ayrılabilmek salâhiyetine müstakillen malik olamazsa elbette hakkı tenkis edilmiş ve kendisi zaruret halinde âciz, mağlûb bir durumda bırakılmış olur.

ttaat ve iffet dairesinden çıkmış olan bir kadının kocası, böyle bir kadından kurtulabilmek için. herhalde onun muvafakatini istihsale mec­bur olursa ne elîm. bir vaziyetde kalmış;olacakdır!..

(4) : Talâka ehliyet salâhiyetinin yalnız kadınlara verilmesi mülâha­zası da şübhe yok ki asla tasvib edilemez.

Malûmdur ki, kadınlar hilkaten zayıfdırlar, bünyelerindeki nehafet, fıtratlerindeki letafet kendilerinin erkekler kadar ruhî tazyikata muka­vemet edebilmelerine müsaid değildir. Bazan en adî bir sebeble derin bir yeis ve teessüre tutulur. Kalblerindeki safvet icablarmdan olarak pek çabuk haricî ilkaata mağlûbiyetle muhakemelerini kaybederler. Artık bu hal ile beraber ehemmiyeti mahsusası inkâr kabul etmez olan talâk hak­kının kadınlara verilmesi, nasıl muvafık olur!.

Bu takdirde ebgazülmübahât olan talâkların daha ziyade vukubulma sına sebebiyet verilmiş olmaz mı?.. Talâkların çökca vukuu ise içtimaî hikmete münafîdir. Ve bu cihet, kadınların da kendi menfaatlerlerile ka­bili te´lif değildir. Bundan dolayıdır ki, kadîm devirlerden beri hiçbir kavmde talâka ehliyetin kadınlara verildiği görülmemişdir.

Filvaki kadınlar arasında birçok erkeklerden daha münevver, daha mütefekkir şahsiyetler bulunabilir. Fakat iki sınıf arasında mukayese ya­pılırken bittabi bunlardan her -birinin umumî heyeti karşılıklı olarak na­zarı itibare alınır, ona göre hüküm verilir. Yoksa sınıfı teşkil eden ferdlerden bazılarının hususî halleri, heyeti umumiyesi hakkında verile­cek hükme tesir icra edemez.

(5) : Yukarıdaki dört esa:jdan her birinin müstakillen kabulünün mahzurdan halî olmadığı tebarüz ^tmekdedir. O halde beşinci esasın kabulünden başka çare kalmamıştır. Binaenaleyh talâka ehliyetin yalnız ko­calara inhisarı, bu hususu yalnız onların takdirlerine, vicdanlarına, dinî terbiyelerine havale etmek lüzumu taayyün etmiş olur.

Vakıa bu ehliyetin yalnız erkeklere verilmesini, ilk nazarda adalet ve müsavat kaidelerine münafi, erkeklerin tahakküm ve tegallübünden münbais gibi görenler bulunabilir. Fakat biraz derince düşünüldüğü tak­dirde bu cihetin pek büyük bir adalet ve hikmete inüstenid ve kadınların hukukunu daha ziyade siyanete hadim olduğu tezahür eder. Aksi takdir­de mebguz olan talâk hâdiselerinin daha ziyade vukuuna, daha elîm bdr renk almasına meydan verilmiş olur.

Malûmdur ki : erkek, aile hayatının en büyük rüknünü teşkil eder. Ailenin refah ve sadetine çalışır, refikasının mehrini vermek, nafakasını ve meskenini temin etmek ile mükellef bulunur, hayatının bütün ânâtını bu uğurda feda eder durur. Artık bu kadar vazifelere tahammül eden bir şaftsın taiak hakkına bil´istiklâl malik olması çok görülemez.

Şu da malûmdur ki: zevç ile zevce, izdivaç akd etmekle müşterek bir hayata, bir takım mütekabil haklara malik olurlarsa da zevciyyet hayatı nı temin ve tanzim hususunda en büyük âmil olan zevcdir. Bu halde zev-ciyyetten mütevellîd hakların, menfaatlerin en büyük kısmına da zevcin malık olması iktiza eder.

Binaenaleyh kadın, meşru bir mukaveleden ibaret olan akdi nikâh ile talâka ehliyet hakkının zevce aidiyetini rızasile kabul etmiş demekdir.

Maahaza islâm hukuku, bu babda kadınlara bir .ruhsatı mahsusa ver mişdir. göyle ki : Talâk hakkının yalnız zevce aidiyyetihi kendi mülâha­zasına mülayim görmeyen bir kadın, izdivaç ânında bu hakka kendisinin de malikiyyetini bir şart olarak dermeyan edebilir. Talâk emri, meşru usulü dairesinde kendisine tefviz edilmedikçe nikâh akdine muvafakatden müstenkif bulunabilir. Münakehat kısmındaki (149) uncu meseleye mü­racaat!..

Bu tefviz tarikine tevessül etmediği takdirde İse bu hakkın yalnız lerkeğe aidiyyetini kabul etmiş olacağından bilâhare istikaya, kendisini ma´zur görmeye bittabi salâhiyeti kalmaz.

Yalnız gu da bedihîdir ki, kadınların böyle bir ruhsatdan istifadeye kalkışmaları, kendileri için çok kere menfaatden ziyade zarar tevlid ede­ceğinden tasvibe, tavsiyeye şayan görülemez. [3]