๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hukuku İslamiye => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 04 Mart 2010, 01:05:20



Konu Başlığı: Şahidlerin Şahadetlerinden Rüculari (8.Cilt 2.Bölüm)
Gönderen: Ekvan üzerinde 04 Mart 2010, 01:05:20
8.Cilt 2.Bölüm


Şahidlerin Şahadetlerinden Rüculari :

Şahadetleri Kabul Edilmeyen Kimseler :

(İKİNCİ BÖLÜM)

HÜCCETLERE, KARİNELERE, YEMİNLERE, BEYYİNELERİN TERCİHİNE..

DAİRDİR.

Hücec-F Hattiyyenin Hükmü :

Kari Ne-1 Kat! A Ve Sair Hükm Sebebleri :

Tahlife Ve Tehalüfe Aid Meseleler :

Bir Lahika :

Tevazu´ Bil´eydiye Aid Meseleler :

Beyyinelerin Tercihine Aid Meseleler :

Söz Kimin Olduğuna Ve Tahkimi Hale Dair Bazı Meseleler ;

OTUZUNCU KİTAB..

KAZA İLE FETVAYA DAİR OLUB BİR MUKADDİME İLE UÇ BÖLÜMDEN İBARETTİR.

(MUKADDİME)

Kaza İle Fetvaya Dair Bazı Istılahlar :

(BİRİNCİ BÖLÜM)

KADILARA VE AHKAMİ KAZAYA DAİR UMUMÎ MESELELERİ.

MUHTEVİDİR.

Kazanın Mahiyyeti, Erkânı, Meşrûiyyeti, Himet-İ Teşriiy-Yesi Ve Ehemmiyet-İ Mahsûsası :

Kadinlarin = Hâkimlerin Evsafı ;

Kadıların = Hakimlerin Adabı :

Bir Lahika : İslamiyyetde Müsavat :

Hakimlerin Vazifeleri :

Muhakemelerin Suret-! Cereyanı :

(İKİNCİ BÖLÜM)

HÜKMÜN ŞARTLARINA, GIYABÎ HÜKMLERE VE SAİREYE MÜTEALLİK BAZİ MESELELER HAKKINDADIR.

Hükmlerde Vücudu Şart Olub Olmayan Şeyler :

Gıyabî Hükmlere Dair Meseleler :

Kitâbül´kazı İlel´ Kazıya Dair Meseleler :

Mektûbünileyh Olan Hâkimin Vezaîfi :

Davaların Hükmden Sonra Tekrar Rü´yet Ediüb Edilme.

Bir Lahika: Şer´ı Mahkemelerden Verilen Hükmü Havi İlamların, Hüccetlerin Temyizi Hakkında.

Hakimin Hükmiyle Mahkumünbihin Hill Ve Hürmet Bakimindan Mahiyyetinin Tebeddül Edib Etmlyeceğl :

Hâkimlerin Azl Ve İn´izâlini İcab Edib Etmeyen Hâller :

Bir Lahika : İslâmda Millî Hakimi Yet Hakkında :

Tahkime Dair Meseleler

(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)

İFTA VE İSTİFTAYA DAİRDİR.

Fetvanın Mahiyyeti Ve Ehemmiyeti Şeriyyesi :

Müftilerde Aranılan Evsaf :

Hanbeli Fukahas1nın Kitablarına Da Müftillerin E Vs Ar Ve Muamelatı Hakk1nd Şu Gibi Beyanat Muharrerdir :

Muftilerin Başlıca Vazifeler! Ve Riayet Edecekleri Usul Ve Merasim :

Kaza İle İftanın Bir Zatda Cemi´ Olunubolunamıyacaği:

Işbü Sekizinci Cılddekı Mesailin Başlıca Mehazları :

Ömer Nasuhl Bilmen.

İSLAM HUKUKUNDA MANEVİ ZARARLARIN TAZMİNİ.

Zararı manevî ve aksamı :

Mütecavizi tedib suretile mütezarrtnn tazminine çalışılması :

Tecavüzün tazir suretile takbih edilmesi :

Haksızlığın teşhiri ve mahv-ü ıslahı :

Mutazarrırın mütecavize bilmukabele cevap vermesi :

Manevî tazminatın ferağ ve İntikali kabil olup olmaması :

Manevi tazminatın kabili haciz olup olmadığı :

Manevî tazminatın miktarını tayin etmek salâhiyeti :

Manevî tazminatın cezadan madud olup olmaması :

«HUKUKİ İSLAM! YY E VE ISTILAH ATİ FIKHİYYE KAMUSU» NUN TEMİN EDECEĞİ BÜYÜK FAYDALAR..

«HUKUKİ ISLAMİYYE VE IST1LAHATI FIKHİYYE KAMUSU» YAYINLANIRKEN..

HUKUKI İSLAMİYYE KAMUSU» NİÇİN VE NASIL NEŞREDİLDİ?.











132 - : Cerh-i mücerredin hükmü: Meşhûdünaleyh, bu cerh-i mücerredi hâkime sırren ihbar ederek bunu beyyine ikâmesiyle sırren isbât eylese hâ­kim, bu isbâtı kabul ile şahidlerin şahadetlerini red eder, tezkiye yapılmış ol­sun olmasın. Fakat meşhûdünaleyh, bu cerhi alenen ihbar ederek isbât etmek isterse bir kavle göre bu cerh, tezkiyeden evvel de, sonra da kabul edilmez. Zira mücerred fısk, hükm altına alınamaz, ve bir insanın fışkını bilâ zarure­tin işâa ile esrarını hetk etmek caiz olmaz. Meşhûdünaleyh, bunu sırren ihbar ve isbât edebilirdi.

Fakat diğer bir kavle göre bu cerh-i mücerred, kablettezkiye kabul olu-, nur, bâdettezkiye kabul olunmaz.

Cerh-i mürekkebin hükmüne gelince bu da meşhûdünaleyhin bu cerhi bey­yine ikâmesiyle alenen isbat edebilmesidir ki, bu halde aleyhine olan şahadet. red olunur. Bu cerh, hukukî ihya zaruretine mebni caizül´isbât bulunmuşdur. Meşhûdünaleyh, bu cerhi isbât edemediği takdirde hakk-ı ibâdı taz^mmun e-diyorsa. şahidlere yemin teveccüh eder.

Meselâ : Meşhûdünaleyh, şahidlere rüşvet olarak para verdiğim iddia etdiği halde bunu isbât edemese şahidlere bu parayı almadıklarına dair yemin tevcih edilir. Yemin ederlerse meşhûdünaleyhin cerhi reddolunarak şahidlerin Şahadetleri bâdettezkiye kabul olunur (Reddimuhtar, Dürerürtıükkâm.)

(Malikî´lere göre de şahidler tezkiye edilir. Şöyle ki şahidleri alenen tez­kiye lâzımdır. Sırren tezkiye ise mendubdur. Sırren müzekki bir kişi olabilir. Sahidler cern edilirlerse bu cerhin sebebini beyan da lâzımgelir.

Hâkim, bir şahsın adaletini veya mecruhiyyetini bilirse bunun hilâfına olan ihbara iltifat etmeyib kendi ilmine göre hareket edebilir. Nitekim bir şa-hid, adaletle veya cerh ile şöhret bulmuş olsa veya meşhûdünaleyh, şahidin adaletini ikrar eylese hâkim bu şöhrete veya ikrara istinaden hüküm verebi­lir (Şerh-i MuhammecUrhıreşî.)

(Zâhirî´Iere göre de hâkim, kendi indinde adaletleri sabit olan şahidlerin şahadetleriyle hükm eder, tereddüdde bulunmaz.

Hâkim, şahidlerin hallerine muttali değilse onların hallerini suâl eder. Meşhûdünlehden şahidlerinin adaletlerini bildirecek vesika ister, meşhuduna-leyhden de şahidlerin şahadetlerini red edecek bir şey var ise onu bildirmele­rini taleb eder.

Şahidler, kablelhükm cerh edilirlerse onların şahadetlerîyle hükm edile­mez. Bâdelhükm cerh edilirlerse hâkim, hükmünü fesh eder. Çünkü hâkim için farzdır ki, haber-i fâsıkı red etsin, âdilin şahadetini infaz eylesin, bilmediği kimselerin hâllerini tebyine çalışsın (Elmuhallâ.)

(Şafiî´lere göre de tezkiye hususunda şu gibi meseleler vardır;

(1) : Kadının huzurunda şahadet eden şahidlerin veya müzekkilerin adale­tini veya fışkını kadı bilirse bu bilişine göre amel eder. Şahidin adaletini bilin­ce tezkiyesine muhtaç olmaz. Velev ki hasım, bu tezkiyeyi taleb etsin. Kadı ancak kendi aslı veya fer´i hakkında tezkiyede bulunamaz, bunların hakkında kendi bilgisine göre amel edemez.

Fakat kadı, şahidlerin hâllerini bilmezse istizgâ vâcib olur. Yani: Onlar tezkiye edecek kimseleri taleb eder. Velev ki hasım, bunların adaletlerini iti raf etsin. Çünkü istizgâ, ALLAH Taâlâ´ya aid bir hakdır. Binaenaleyh fâsık şa-hadetleriyle hükm olunamaz, velev ki hasım razı olsun. Şu kadar var ki, ha­sım bunları bu şahadet etdikleri şey hakkında tasdik ederse bununla şahadete mebnİ değil, belki hasmın ikrarına binaen amel olunur.

(2) : Kadı, tezkiye salâhiyyetirii haiz olan kimselere hâdise hakkında mah­rem birer mektub yazıb gönderir. Bu mektubda şahidleri, meşhûdünlehi meş-hûdünaleyhi başkalarından temayüz edecek suretde isimleriyle, sıfatlariyle. şöhretleriyle yazıb bildirir. Ve kavl-i sıhhiye göre borcun mikdarıru da yazar Çünkü bazen az bir mikdar hakkında şahidin sıdkına dair zann-ı gâlib hâsıl olur da çok bir mikdar hakkında bu zan hâsıl olmayabilir.

(3) : Müzekkiler, kadı ile görüşerek şahidler hakkında kanaatlerini, yani: Onları cerh veya tâdil etmelerini müşafeheten ve şahadet lâfziyle bildirirler Meselâ: Ben şahadet ederim ki, bu şahidler âdildir, diye kanaatini bildirir Bazı zevata göre müzekkiler, bu kanaatlerini kadıya bir mektub ile de bildire­bilirler, bu da kâfidir.

(4) : Şahidlerde aranılan şurut, müzekkilerde de aranır. Bundan baskı müzekkilerin cerh ve tâdile ve bunların esbabına muttali olmaları da lâzur-dır. Tâ ki âdil olan bir şahid, cerh edilmesin ve fâsık olan bir §ahid de tezkiye

olunmasın. Ömer Ibnül´Hattâb Hazretleri, kendi huzurunda bir şahidi tâdil eden bir müzekkiye hitaben şöyle buyurmuş: «Bu şahid senin komşun mudur ki, onun gecesini, gündüzünü bilesin. Veya bu senin altın veya gümüşünle se­nin namına ticarette bulunan bir kimse midir ki, bunlar ile onun vera´ ve ta-kevâsına istidlal edesin. Yoksa bu, senin sefer arkadaşın mıdır ki, bununla onun mekârimi ihlâfına istidlalde bulunasm. Bu suâle karşı müzekki, hayır böyle değildir, deyince Hazreti Ömer, öyle ise sen onu bilmiyorsun demiştir.

(5) : Cerh ve tâdil hususunda hâkim ile hem mezheb olub cerh ve tâdil sebeblerine vâkıf bulunan müzekkilerin şahid hakkında «O âdildir» demeleri kâfidir. Çünkü müzekki, bu söziyle şahid için asıl maksud olan adaleti isbât etmiş olur.

Cerh takdirinde ise sebeb-i cerhi sarahaten beyan vâcibdir. «O şahid zâ-nîdir.» denilmesi gibi. Bu söziyle müzekki, kazif olmuş olmaz. Çünkü bu sözü, bir hacete, bir suâle mebnidir.

(6) : Cerh hususunda muayeneye veya istifazeye Nâs arasında istihare itimad olunur. Ve cerh, tâdile takdim edilir. Çünkü bu cerh, müzekkinin bu babda ziyade vukufundan münbaisdir. Fakat muaddil olan müzekki: «Cerhin sebebini biliyorum, amma şahid ondan tevbe ederek salâh-ı hâl kesbetmişdir.» derse bu tâdil, cerhe takdim edilir. Zira bu hâlde muaddilin vukufu daha zi­yade bulunmuş olur.

Kezalik : Cerh edilen şahid başka bir beldede veya aradan bir zaman geç­tikten sonra kendi beldesinde tâdil edilse bu tâdil de cerhe tercih edilir.

(7) : Şahidlerin fısk gibi bir sebeble şahadete ehil olmadıklarım müddînin ikrar etmiş olduğunu hasım iddia ederek bu iddiasını bir şahid ile ve kendi­sinin yemin etmesiyle isbât etmek istese kadı, bu veçhile beyyineyi kabul et­mez. Çünkü bundan garez, şahidlere ta´ndır. Bu ta´n ise böyle bir şahid ve bil­yemin ile sabit olmaz (Tuhfetül´muhtaç, Hâşiye-i şirvânî.)

(Hanbelî´lere göre de tezkiye hususunda şu gibi meseleler vardır:

(1) : Hâkim, beyyinenin, yani: Şahidlerin adaletine veya fışkına muttali bulunursa bu ittilâına göre hareket eder. Fakat hâkim, şahidlerde şübhe eder­se bunları tezkiye için iki. müzekkiye lüzûmgörülür.

(2) : Müddeî bulunan bir dâyin, şahidlerini tezkiye edecek kimseleri mah­kemeye getireceği vakte kadar medyunun haps edilmesini hâkimdn taleb eder­se hâkim, bu talebi kabul ederek üç gün intizarda bulunur. Getirilecek müzek­kilerin şahidlerin şahıslarına ve hallerine sohbet, muamele veya komşuluk gi­bi bir sebebJo vâkıf bulunmuş olmaları lâzımdır.

(3) : Bir şahidi tezkiye için iki âdil, kâfidir. Bunlardan her biri: «Ben şa­hadet ederim ki, bu şahid âdildir.» diye tezkiyede bulunur. Cerh hakkındaki beyyine, tâdile takdim edilir.

(4) : Meşhûdünaleyh olan medyun, müzekkilerin veya sahicilerin fıskları-nı iddia ve bu iddiasına beyyine ikâme etse bu beyyinesi dinlenir, şahadet-i vak´a bâtıl olur.

(5) : Şahidler hakkındaki cerhin müfesser bir suretde olması lâzımdır^ Şöyle ki: Cerhe şahid olanlar, asıl şahidin adaletine münafi olan haline ya bir-rü´ye veya şöhret tarikiyle muttali bulunmuş olmalıdırlar, Ve her biri: «Ben şahadet ederim ki, bunu şarab içerken gördüm:» veya «Ben şahadet edeıim ki, bu şahid, nâsın mallarını elinden zulme almakla» ve yahud, «Nâsı zulmeti döğmekle beynennâs müştehirdir.» demek gibi bir suretle şahadetde bulun­malıdırlar.

Müzekkiler, şahidi zina isnadiyle cerh edecek olsalar, bunu tariz Kina­ye suretiyle ifade etmelidirler. Çünkü bu hususda dört şahid bulunmazsa bunu ihbar eden müzekki -Şahid hakkında haddi kazf lâzım gelir.

(6) : Kadınlar müzekki olamazlar, onların tâdil ve cerhi kabul edilmez. Çünkü bu tezkiye mal hakkında olmayan bir şahadet demekdir. Maamafih şa hidlerin ahvâline alelekşer erkekler muttali olurlar (Neylül´meârib.)[1]

Şahidlerin Şahadetlerinden Rüculari :



133 - : Yalan yere şahadet, dinen en büyük günahdır. Bir hadis-i serifde: «Yalancı şahid, daha şahadet etdiği yerden ayağını kaldırmadan kendisine göklerin ve yerin melekleri lanet ederler» buyurulmuşdur.

Binaenaleyh yalan yere şahadet eden bir insan, bunun manevî mes´uliy-yetini düşünerek hakikati itiraf etmeli, tâibve müstağfir olmalıdır, nâsdan utanmak, bu rücua mâni olmamalıdır. ALLAH Taâlâ Hazretlerinden haya et­mek, mahlûkatdan hicab etmekden evlâdır. Yaian yere şahadetin tevbesi ise ancak hâkimin huzurunda rücu ile kabildir.

134 - : Bir şahidin yaları yere şahadet etmiş olduğu ya kendisinin ya ha­kikaten veya hükmen ikrariyle zahir olur. Hakikaten ikrar malûmdur. Hük­men ikrar ise şahadeti tekzib eden bir hâdisenin zuhurudur. Vefatına şahadet edilen şahsın berhayat olarak zuhuru ve kesilmiş olduğuna şahadet edilen ağa­cın kemakân dikili bulunması gibi.

135 - : Şahidler, şahadetlerini edadan sonra henüz hükm edilmeden hâki min huzurunda şahadetlerinden tamamen veya kısmen rücu etseler şahadetle­ri hiç yapılmamış gibi olur. Artık bu şahadet mucebince hükm, sahiM olmaz. Çünkü şahidlerin şahadetleriyle bu rücuları arasında tenakuz bulunmuş olur. Mütenakız söz ile ise hükm olunamaz. Bu halde şahidlere zaman lâzımgelmez. Zira şahadetleri bir şeyin itlafına sebeb olmamışdır (Mülteka, Mecmaül´en-hür.)

136 - : Şahidîer, hükmden sonra hâkimin huzurunda şahadetlerinden rücu etseler yapılan hükm bozulmaz. Mücerred bu şahadetleri yüzünden telef olan mal, yani: Mahkûmünbih bulunan mal şahidlere tazmin etdirilir. Çünkü bu şahadetleriyle hâkimin hükmüne ve mahkûmünbih olan malın ziyama sebebi­yet vermişlerdir. Bu şahadetden rücu, bir ikrar olduğundan şahid aleyhine şa­hindir. Fakat meşhûdünleh hakkında sahih değildir (Velvâliciyye.)

137 - : Şahidlerin bazısı bâdelhükm şahadetden rücu etdikde bakılır: Eğer bakisi nisâb ı şahadete baliğ ise bu rücu edene zaman lâzımgelmez. Fa­kat bu şahadetinden dolayı tâib ve müstağfir olmaz ise ta´zire müstahik olur. Ve eğer bakisi şahadet nisâbına baliğ değilse mahkûmünbih malın yarısı bu şahadetden rücu eden bir kişi ile müatakillen kendisine ve birden ziyade işe müstakillen kendisine ve birden ziyade ise kendilerine müsavat üzere tazmin etdirilir.

Meselâ : Bir mal hakkında üç kişi şahadetde bulunub bâdelhükm bunlardan birisi rücu etse kendisine zaman lâzımgelmez. Fakat ikisi rücu etse bu maun yarısını bu ikisi zâmin olur. Şahadetde berdevam olana itibar olunur, rücu edene itibar olunmaz.

Kezalik : Bir mala bir erkek ile iki kadın şahadetde bulundukdan sonra bu kadınlardan biri rücu etse o malın dörtde birini zâmin olur. îkisi rücu etse yarisım zâmin olurlar.

Kezalik : Bir mala bir erkek ile on kadın şahadet edib de hükümden son­ra on kadın şahadetlerinden rücu etseler o malın yarısını zâmin olurlar.´ Er­kek ile hepsi de rücu etseler o malın altıda birini erkek, altıda beşini de kadın­lar zâmin olurlar. îmâmeyne göre ise yarısını erkek, yarısını da kadınlar taz­min ederler.

Şâyed bir mala iki erkek ile bir kadın şahadet edib de bâdelhükm hepsi de şahadetlerinden rücu etseler zaman yalnız erkeklere aid olur (Mülteka.)

138 - : Şahadetden rücuun muteber olması için hâkimin huzurunda vuku bulması şartdır. Binaenaleyh başka bir mahaldeki rücua itibar olunmaz. Boy-İe bir rücu hakkındaki iddia, şahadet ve.iştihîâf mesmu olmaz. Çünkü bu, bâ­tıl bir rücmı iddiadır. Fakat bir hâkimin huzurunda şahadet eden, diğer bir hâkimin huzurunda rücu edebilir. Zira şahadet, hâkimin meclisine muhtes ol­duğundan ondan rücu da bu meclise muhtesdir (Mecmaürenhür.)

Hattâ : Müzekki: Tezkiyesinden bir hâkim huzurunda rücu etmiş olduğu­nu diğer bir hâkimin huzurunda ikrar etse bu ikrarı da yeni bir rücu sayıla­rak sahih olur (Hindiyye.)

139 - : Müzekki de bâdelhükm tezkiyesinden rücu etse - imamı Azama göre - mahkûmünbih olan malı - bilâİvaz itlaf edilmiş - ise zâmin olur. Çünkü onun tezkiyesi olmasaydı hâkim, şahadetiyle hükm etmezdi, bu tezkiye malın telefine Hletül´iHe mesabesinde bulunmuşdur. Fakat imâmeyne göre zâmin olmaz. Zira müzekki, şahid hakkında hüsn-i zanda bulunmuş, onu hayr ile yâd etmişdir, mahkûmünbihi bizzat telef etmemisdir.

Fakat müzekkiler, tezkiyelerinde hata etdiklerini iddia etseler kendilerine bilicma zaman lâzımgelmez (Ibni Nüceym, Dürerül´hükkâm.)

140 - : Nikâha şahadet edenler, bâdel´hükm şahadetlerinden rücu etseler bakılır: Eğer kadın nikâhı iddia etmiş, ve mehr-i misli mehr-i müsemması mikdarında bulunmuş ise şahidler mehr namına zevce bir şey zâmin olmazlar. Fakat mehr-i misi, şahidlerin şahadet etmiş oldukları mehr-i musemmasmdan noksan ise bu noksanı şahidler, zevce zâmin olurlar.

BU´akis nikâhı kadın inkâr etdiği halde erkek İddia edib bu babda ikâme etmiş olduğu şahidleri bâdelhükm rücu etseler bu kadın için bir şey zâmin ol­mazlar, mehr-i müsemması, mehr-i mislinden az olsun çok oisun müsavidir.

141 - : Bir kimse, bir kadını meselâ yüz lira mehr ile aldığım, kadın da bin lira mehr ile ona varmış olduğunu iddia edib şahidler yüz lira ile nikâhın aktedüdiğine şahadet etdikden sonra bu şahadetlerinden rücu etseler bakılır:. Eğer kadının mehr-i misli bin lira kadar olub henüz nikâh baki ise veya bâded-dühûl talâk vâki olmuş ise imamı Âzam ile imam Muhammed´e göre - bu­nun dokuz yüz lirasını bu şahidler zâmin olurlar. Fakat bu rücu, kableddühûl talâk vâki oldukdan sonraya müsadif ise şahidlere bilittifak zaman lâzım gel­mez. Ancak kadının mut´ai misli tahkim kılınır, bu mut´a, elli liradan ziyade olursa bu ziyade mikdarı - imamı Âzam ile imam Muhammede göre - şahid­ler zâmin olurlar.

142 - : Şahidler, bir kadın hakkında bir müteveffanın zevcesi olduğuna şahadet edib de bâdel´hükm rücu etseler bu kadının miras olarak o mütevef­fanın terekesinden alacağı hisseleri bu şahidler, sair vârislere zâmin olurlar.

143 - : Bir müteveffanın terekesinden iddia edilen sülüs mikdarı vasiy-yet hakkında şahadet edenler, bâdelhükm bu şahadetlerinden rücu etseler bu sülüsün tamamını zâmin olurlar.

144 - : Şahidler, bir şahsın muhrez bir mekândan meselâ: Muayyen bir. lirayı sirkat etmiş olduğuna dair şahadetlerine mebni o şahsın hadden eli ke-sildikden sonra bu şahadetlerinden rücu etseler hem bu elin diyetini hem de o bin lirayı zâmin olurlar.

Böyle rücu eden şahidler hakkında kısas icra edilmez. Nefs veya âzâya dair vuku bulan her kısas hakkındaki şahadetden rücuun hükmü de böyledir.

145 - : Şahadet aleşşahade halinde hem asıl, hem de feri´ sayılan şahid­ler, bâdel´hükm şahadetlerinden rücu etseler, îmamı Âzam ile îmam Ebû Yusuf´a göre asıl şahidler hakkında zaman lâzım gelmez, zaman yalnız feri´ sa­yılan şahidlere lâzımgelir. imam Muhammed´e göre ise meşhûdünaleyh mu­hayyerdir, bunu dilerse usûl ve dilerse fürûa tazmin etdirir, artık bu usûl ve fürûdan biri diğerine rücu edemez.

Yalnız fürû sayılan şuhidler, şahadetlerinden rücu etseler, zaman bilâhi-lâf bu fürûa teveccüh eder (Muhit, Zahire, Hindiyye.)

(Malikî´lere göre de şahidierin rücuları hakkında şu gibi meseleler var­dır:

(1) : Şahidler bir mal veya bir cinayet hakkınca şahadet etdikden sonra kublelhükm «Biz şahadetimizde vehm etmişiz, veya galata düşmüşüz, aleyhi ne şahadet eteliğimiz bu kimse değil, belki şu şahısdır.» diyecek olsa bu şaha­detleri hem o kimse, hem de o şahs hakkında sâkit olur. Çünkü birinci şahadet­leri vehme müstenid ise ikinci şahadetleri de ihtimâl ki bir vehme müstenid dir. Yahud birinci şahadetleri amden yalan olarak yapılmış ise bununla ken­dilerinin fâsık olduklarını itiraf etmiş olurlar. O halde ikinci şahadetin de böy­le bir kizbe müstenid olması melhuz bulunur.

Dem hakkındaki şahadetden kablel´hükm veya bâdel´hükm kablel´istifa rücu takdirinde de hükm böyledir, şahadetler sâkit olur.

(2) : Şahidler, mal hakkındaki şahadetlerinden bâdel´hükm kablel´istifa rücu etseler şahadetleri sâkit olmaz. Belki meşhûdünaleyh, meşhûdünbih olan malı meşhûdünlehe verir, sonra bununla şahidlere rücu eder.

Maamafih mercûünüeyh sayılan bir kavle göre mal hakkında şahidler kablel´istifa rücu ederlerse hükm icra edilemez. Belki nakz edilir.

(3) : Şahidler kısas icra edildikden sonra bu hususdaki şahadetlerinden rücu etseler meşhûdünaleyhin diyetini zâmin olurlar. Bir kavle göre eğer şa­hidler, bu kısas hakkında yalan yere amden şahadet etmişlerse bu rüculanna binaen haklarında kısas icra edilir. Çünkü bir şahsın kısasına bir şübheye müstenid olmaksızın sebebryyet vermişlerdir.

(4) : Bir şahsın ziyanı irtikâb etdiğine dört kişi şahadet etdiği gibi o şah­sın muhsen bulunmuş olduğuna da iki kimse şahadet edib de bâderrecm bun­ların altısı da şahadetlerinden rücu etseler o şahsın diyetini yalnız zinaya şa­hadet eden o dört kişi öderler, ve bunların hakkında haddi kazf da lâzım ge­lir. Nitekim kablerrecm rücuları takdirinde de haklarında bu hâd icra edilir, ihsan hakkındaki şahidler ise - bu rücularmdan dolayı - ta´ziren te´dib olu­nurlar.

(5) : Zinaya şahadet edenlerden yalnız birisi kablelhükm şahadetinden rü­cu etse artık hükm edilemez, dördü hakkında da hadd-i kazf lâzımgelir. Çünkü Şahadetleri tekemmül etmemişdir. Fakat bunlardan biri bâdel´hükm rücu eder ise yalnız bu rücu eden şahid hakkında hadd-i kazf icra edilir. Hükm-i zinada meşhûdünaleyh hakkında istifa olunur, yani: Onun hakkında ya celde veya recm cezası tertib edilir. Zira bu halde hükm, dört kişinin şahadetine müste-nid olduğu için tamdır.

(6) : Meşhûdünaleyh, şahidlerin şahadetlerinden rücu etdiklerini iddia edib bunu beyyine ile isbât etmesini hâkimden taleb etse bu talebi kabul olu­nur, îddiasını isbat ederse bunların şahadetleri yüzünden zâmin olduğu şeyi bunlara tazmin etdirir. Nitekim şahidler, bu rücularını ikrar etdikleri takdirde de hükm böyledir.

Meşhûdünaleyh, bu rücu iddiasına dair şahidiere yemin de tevcih etdirebi^ lir. Yemin ederlerse febiha. Yeminden nükûl ederlerse meşhûdünaleyh rücu etdiklerine dair yemin eder, bu halde kendisinin tazmin etmiş olduğu malı bu şahidiere tazmin etdirir. Bu da yeminden nükûl ederse şahidiere bir şey lâzım-gelmez.

(7) : Şahidler, rüculanndan rücu etseler, bu ikinci rücu kabul edilmez. Şahadetleriyle^ itlaf etmiş oldukları şeyleri zâmin olurlar. Çünkü bu ikinci rü­cu, ikrardan rücu mesabesinde olduğundan muteber olmaz (Muhtasar-ı Ebiz-ziya, Şerh-i Kebîr.)

(Şafiî´lere göre de bu hususda şu gibi meseleler vardır :

(1) : Şahidler, şahadetlerinden rücu etseler bakılır: Eğer daha hükm edil­meden rücu ederlerse hükm mümteni olur. Çünkü hükmün sebebi zail olmuş bulunur. Ve eğer hükmden sonra rücu etseler hükm, tamam olmuş olur. Bu halde bu hükme mebnî istifası lâzimgelen bir mal var ise istifa olunur. Ve bu hükm bir akde, bir feshe mütedair ise o veçhile amel olunur. Çünkü bunlar şüphe ile sâkit olmaz.

Fakat hükm, ukubete mütedair olub da bu ukubet henüz istifa edilmemiş ise artık istifa edilemez. Çünkü ukubet şüphe ile sâkit olur. Amma hükmden sonra, rücudan evvel ukubet istifa edilmiş bulunursa bu hükm, nakz edilmez. Zira şahidlerin bu rücularında kâzib olmaları muhtemeldir. Şu kadar var ki, istifa edilen ukubet; kısas veya riddetden dolayı kati, veya zinadan dolayı recm veya celde ise bakilır: Eğer rücu eden şahidler, bu cezaların tatbik edi­leceğini bildikleri halde taammüden şahadetde bulunmuş olduklarım itiraf ederlerse üzerlerine kısas veya icabına göre diyet-i mügallaza İâzımgelir. Yal­nız birisi böyle rücu etse hakkında kısas icra edilmeyib diyet icab eder. Bu şe­rik muhtî gibi sayılır.

(2) : Hâkim, evvelki mesele veçhile bir hususa hükm verdikden sonra bâ-del´istifa yalancı şahidlerin şahadetine mebni taammüden hükm verdiğini söy­leyerek bundan rücu etse üzerine kısas lâzımgelmez. Verdiği hükm, diyeti müştekim ise kendisine malından diyet-i mügallaza vermesi icab eder. gayed hâkim de, şahidler de rücu eder, taammüden şahadetde, hükmde bulunduklarını muterif bulunurlarsa hepsi hakkında kısas İâzımgelir. Fakat hata etdiklerini söylerlerse hâkimin üzerine diyet-i muhaffefenin yarısı, §a-hidler üzerine de diğer yansı İâzımgelir. Bu diyet, mübaşir ile sebeb üzerine tevzi edilmiş olur.

(3) : Şahidleri yalan yere taammüden tezkiye etmiş olan şahıs, bilâhara bu tezkiyesinden rücu etse - esah olan - kısas veya diyet kendisine tevec­cüh eder. Çünkü bu Mtli muktezi olan hükmü vermeğe hâkimi ilca etmişdir (Tuhfetül´muhtaç.)

(Hanbelî´İere göre cu ı babda şu gibi meseleler mevcuddur:

(1) : Mala şahadet edenler, hükmden sonra, istifadan evvel veya sonra şahadetlerinden rücu etseler hükm nakz edilmez. Çünkü hükm tamam olmuş, meşhûdünbihin meşhûdünlehe aidiyyeti lâzımgelmiştir. Hattâ şahidler: «Biz hata eldik.» deseler de yine hükm nakz edilmez. Caiz ki kendilerine müştebih olan bu ikinci sözlerinde hata etmişlerdir. Bu halde zaman - Yani: Şahadet etdikleri malın bedeli bu şahidiere İâzımgelir. Zira bu malı kendi şahadetleriy-le mâlikinin elinden çıkarmışlar, sanki onu itlaf etmişlerdir.

Fakat meşhûdünleh, şahidlerini bu rücu hususunda tasdik ederse malı şa­hidler tazmin etmez, bunu istifa etmiş ise meşhûdünleh, iade eder, elinde telef olmuş ise bedelini verir. Çünkü bunu haksız yere aldığını muterif bulunmuşdur.

(2) : Şahidler, bir deyne şahadet etdikden sonra dâyin, bu deyinden med­yunu ibra edib de bâdehû şahidler şahadetlerinden rücu etseler bu deyni me§-hûdünaleyhe zâmin olmazlar. Çünkü bu takdirde meşhûdünaleyh, dâyine bir şey ödememişdir.

Fakat dâyin, bu deyni kabz etdikden sonra medyuna hibe, daha sonra da şahidler rücu etseler bu meşhûdünbih malı şahidler, meşhûdünaleyhe zâmin olurlar. - Zira hibe edilen mal, meşhûdünbih olan maldan başka olmuş olur.

(3) : Kableddülhûl talâka şahadet etmiş olan şahidler, bâdel´hükm rücü etseler mehr-i musammamn yarısını ve mehr tesmiye edilmemiş ise mut´anın nısfını zevce zâmin olurlar.

Fakat bâdeddühûl talâka şahadet takdirinde bu rücu, zamanı icab etmez. Çünkü mehr, zevç hakkında duhûl ile tekarrür etmişdir, bunun takarrürü şa­hidlerin şahadetiyle değildir.

(4) : Kısas veya had şahidleri, bâdel´hükm, kablel´istifa bu şahadetlerin­den rücu etseler artık kısas ve had istifa edilemez. Çünkü bunlarda cebr-i ma­kata yol yokdur. Kısas takdirinde meşhûdünleh, meşhûdünaleyhden diyet al­maya müstahik olur. Çünkü amden katiden dolayı ya kısas veya diyet İâzım­gelir. Kısas sâkit olunca diyet taayyün etmiş olur. Bu halde meşhûdünaleyhte verdiği diyet ile şehitlere rücu eder.

Şahidîerin bu rücuu, bâdel´istifa olursa artık hükrn bâtıl olmaz. Çünkü bu, şurûtu dahilinde tamam olmuşdur. Meşhûdünlehe de bîr şey lâzımgelmez. Meşhûdünbih ister mal, ister ukubet olsun. Zira şahidîerin sözleri, hükmü nakz hususunda muteber değildir. Bu halde şahidler: «Biz kati olunan veya bir uzvu kesilen meşhûdünaleyh hakkında yalan yere kasden şahadetde bulun­duk» derlerse üzerlerine kati veya kat-ı uzuv suretiyle kısas lâzımgelir. Amma «Biz onun aleyhine amden şahadetde bulunduksa da onun bu şahadetle kati edileceğini bilmedik.» derlerse bakılır: Eğer bu hususu bilmeyecekleri caiz görülen takımdan iseler kendi mallarından dîyet-i mugalîaza vermeleri icaö eder. Çünkü bu telefe kendilerinin sebeb olduklarını ikrar etmiş olurlar. îkra-ra müstenid olan bir diyeti ise caninin âkılesi tahammül´etmez.

Fakat şahidler, bu şahadetlerinde hata etmiş olduklarını söylerlerse tele­fine sebebiyyet verdikleri şeyin diyet-i muhaffefsini öderler. Ve bir uzvun ke­silmesine sebeb olmuşlar ise bunun da ersini = Diytini verirler.

(5) : Şahidlere rücularından dolayı zaman lâzımgelen herhangi yerde bu zaman onların aded-i rüuslerine göre tevzi edilir.

Meselâ : On şahidden yalnız biri rücu etse meşhudünbih olan malın onda birini zâmin olur. Kadınlar ise erkeklerin zâmin oldukları mikdarın yarısını zâmin olurlar.

Meselâ : Bir erkek ile sekiz kadın, şahadetlerinden rücu etseler meşhû-dünbihin onda ikisini erkek şahid, sekizini de kadın şahidler tazmin ederler.

(6) : Bir mal hakkındaki hükm, bir şahidin şahadetiyle bir yemin üzerine vâki olub da bâdehû şahid rücu etse malın tamamını zâmin olur. Çünkü şahid, dâvanın asıl hüccetidir. Yemin ise hasmın sözüdür. Hasmın sözü ise hasmın aleyhine hüccet değildir. Bu yemin, ancak hükmün şartıdır, hâkimden hükmü mutalebe mecrasına carîdir.

(7) : tki şahidden yalnız birisi, rücu etse henüz hükm verilmemiş ise artık hükm verilemez, her iki şahid de rücu etmiş gibi olur. Fakat hükmden ve isti­fadan sonra rücu ederse hakkında bu ikrarının hükmü lâzımgelir, - hissesine düşen mikdarı zâmin olur. - Nitekim her iki şahid, birlikde rücu etdikleri tak­dirde de hükm böyledir.

(8) : Müzekkiler, tezkiyelerinden rücu etseler, üzerlerine zaman lâzımgel­mez. Çünkü hükm, şahidîerin şahadetlerine taallûk eder. Bunun ise müzekki­ler ile alâkası yokdur. Müzekkiler, şahidîerin zâhir-i hâllerine nazaran ihbar­da bulunmuşlardır. Şahidîerin batn-ı hâllerine âlim olan ise ancak ALLAH Taâlâ Hazretleridir (Keşşâfül´kına.)

(Zâhirî´lere göre şahidler, hükmden evvel veya sonra şahadetlerinden rü­cu etseler bu şahadete müstenid olan hükm fesh olunur. Fakat şahit, hükm olunduktan sonra veya yaptığı şahadetle daha hükm olunmadan ölse veya deli olaa veya hali tağayyül eLse her halde şahadeti nafiz olur, reddolunmaz (Elrnu-hallâ.) [2]