๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hukuku İslamiye => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 04 Mart 2010, 01:13:59



Konu Başlığı: Şahadetleri Kabul Edilmeyen Kimseler
Gönderen: Ekvan üzerinde 04 Mart 2010, 01:13:59
Şahadetleri Kabul Edilmeyen Kimseler :



146 - : Çocukların, mecnunların, matuhların, memlûklerin şahadetleri makbul değildir. Çünkü şahadet, başkasına bir şeyi ilzamı mutazammin oldu­ğundan velayet kabiİmdendir. Bunların ise bir kimseye karşı velayetleri yok­dur.

Fakat şahadeti reddolunan bir çocuğun baliğ oldukdan sonra ayni dâ­vaya şahadeti makbuldür (Bahrirâik.)

Dilsizlerin, âmâların, şahadetleri de makbul değildir. Velev ki âmâ, meş-hûdünbihi vaktiyle görmüş olsun. Çünkü dilsiz, şahadet lâfzını ityan edemez. Amâ ise şahadet zamanında meşhûdünleh iîe meşhüdünaleyhi işaretiyle tem­yize muktedir değildir. Bu hususda sese itibar yoktur. Çünkü bunda şüphe var­dır. Ses, ses´e benzeyebilir.

Fakat imam Ebû Yusuf ile înıam Züfer´e güre semâ´ = İşitme tarikiyle yapılacak şahadetlerde âmâların şahadetleri kabul olunur. Bir de tahammül-i şahadet zamanında, yani : Şahadet edilecek şeyi müşahade zamanında basîr olub da edâ-i şahadet zamanında âmâ olan kimsenin şahadeti de meşhûdünbih-in ismini ve nesebini bildiği taktirde - îmam Ebû Yusuf´a göre - makbuldür (Fethül´kadir, Reddimuhtar.)

147 - : Gafleti şiddetli olan veya kelâmında mücazif bulunan kimsenin şahadeti kabul edilmez. Şöyle kî : Gafleti ziyade olub meşhudünbih hakkında kendisine yapılan telkine binaen şahadet etmesinden korkulan kimsenin şaha­deti kabul edilmez. Bunun saffetinden istifade edilmesi melhuzdur.

Mücazife gelince bu da sözünün meşru veya gayr-ı meşru olduğunu düşün­meksizin dînen, ahlaken tesvib edilmeyen sözleri söyleyib duran kimsedir ki, şahadetinde de laubali bulunmuş olacağı melhuz olduğundan şahadeti kabul olunmaz.

Meselâ : imam Ebû Yusuf, rahmetûllâh-ı aleyh, bir hâdiseye dair huzu­runda şahadetde bulunmuş olan vezir Fazıl Ibni Rebî´in şahadetini reddetmiş, sebebini soranlara demiş ki : «Bu vezir, bir meclisde halifeye «Kulunuz» di­yordu, eğer busözünde sadık, yani : Köle ise şahadeti makbul değildir, ve eğer kâzib ise yalancının şahadeti de makbul olmaz.

Bu vak´a; islâm terbiyesinin yüksekliğini, dalkavukluğun müslümanlıkda-ki meznrumiyyetini, şahsî seciyenin lüzumunu ve müctehidjn-i kiramın meta­net ve fazilet-i ruhiyyesini gösterir (Hindiyye, Şiblî.)

148 - : Behil olanın ve münhasıran kefen satmakla meşgul bulunan saa­detleri makbul olmaz. Şöyle ki : Zekâtda, zevcelerinin ve kariblerinin nafa­kalarında hasâset gösteren kimsenin bu buhli saikasıyle yalan yere şahace etmesi de melhuz olduğundan - şahadeti makbul değildir.

Yalnız kefen satmakla iştigal eden bir kimse ise kendi hasis menfaati içil onun bunun ölümlerini temenni edib duracağından bunun da böyle mürüvva-den, hiss-i insaniyyetden mahrumiyyetine binaen şahadeti kabul edilmez. ît kat dükkânında sair satılık eşya ile beraber kefene elverişli mal bulunan ka­senin şahadetinin kabulüne bu mâni olmaz (Zeyleî, Muhît.)

149 - : Mürüvvete muhalif ef´âle cür´et eden kimselerin şahadetleri mak­bul değildir.

Meselâ : Nâs arasında = Çarşıda ve pazarda yalnız don ile gezmek, m arasında, ayaklarını uzatıb oturmak, yollarda nâsın gözleri önünde yiyip ±-laşmak, bevl etmek, bir lokma gibi âdî şeyleri çalmak, rezil kimseler ile haz sohbet olmak, nâs ile alay edib durmak, istihfafa müeddi olacak derecede jt kada, latifede bulunmak, çarşılarda sayha etmeği âdet edinmek gibi şey!=r mürüvvete münafidir. Binaenaleyh bu gibi şeyleri itiyad edenlerin şahadet-r. kabul edilmez (Babhr, Zeyleî.)

150 - : Yalan söylemekle şöhret bulanların, veya başkasına zina isnath-dan dolayı hakkında hadd-i kazf tatbik edilmiş olanların şahadetleri makbi değildir. Velev ki bilâhara tevbe etmiş olsunlar.

(imam Şafiî´ye göre mahdud fil´kazfm şahadeti, tevbesinden sonra kabri edilebilir (Zeyleî.)

151 - : Muhannesin, muganniyenin, nâihenin şahadetleri makbul değili: Şöyle ki: Kadınlaşan, kadınların ziynetleriyle bezenen, kavilde ve kadınlara teşebbüh eden bir erkek, mühennesdir. Sesini kaldırarak kendi ke­dine teganni´ edib duran veya lâhv için veya mal toplamak için nâsa karş: r gannide bulunan bir kadın da muganniyedir. Başkalarının Ölüsünden veya ça­larına gelen musibetlerden dolayı - bir ücret mukabilinde olsun olmasın -nevhalar, ah ve eninler eden bir kadın da naihedir. Bu gibi şeyler hararr.r Binaenaleyh bunların sahihlerinin şahadetleri kabul edilmez. Fakat kendi it sına gelen bir musibetden dolayı nevhada bulunan kimsenin şahadeti makbu-dür. Çünkü bu, gayr-ı ihtiyarî bulunmuş olur (Bahr, Ebüssuûd.)

152 - : Kebire denilen günahları irtikâb eden veya sağire sayılan günıa-lara devam eyleyen kimselerin şahadetleri makbul değildir. Çünkü bunlar, jt-lana da ehemmiyet vermezler.

Müslümanlar arasında şeni´ sayılıb huremetûllâhı, hürmet-i dini hetk ete-cek her günah kebîredir.

Meselâ : Yetimlerin malları haksız yere yiyenlerin, ribâ yemekle meşhur olanların şahadetleri kabul edilmez. Çünkü bunlar kebâirdendir.

Kezalik : içilmesi haram olan şeylere - tedavi için olmaksızın devam edenlerin, hamamlara peştemal tutmaksızın girmeyi âdet edinenlerin şaha­detleri de kabul edilmez. Çünkü bunlar da günahdır, haramdır (Mebsut-ı Hu-lûvânî, Velvâliciyye, Zeyleî.)

153 - : Lehv ve leab ile igtigal edenlerin şahadetleri makbul değildir.

Meselâ : Tambur ile veya tavla ile oynayanların, veya bu oyun sebebiyle namazlarını terk edenlerin, veya satranç oynayıb bu yüzden namazlarını terk ve yahud yalan yere yemin eyleyenlerin veya kumarda bulunanların şahadet­leri kabul edilmez. Çünkü bunların hepsi de haramdır, dînen memnudur (Zey­leî, Şiblî.)

154 - : Selef-i salihiyne sebb ve şetmi izhar edenlerin, ve ehl ve iyâle seb etmeyi itiyad edenlerin şahadetleri makbul değildir. Çünkü böyle bir hareket, aklın noksanına, mürüvvetin azlığına delâlet eder. Bu gibi hareketlerden ka-çınmıyanlar yalandan da çekinmezler.

Selef, sadr-ı evvel olan sahabe-i güzin ile tabiinden bulunan imamı Âzam gibi zatlardır. Bunlardan sonraki hayırlı zatlara da «Halef» denilir (Zeyleî, Dürrimuhtar.)

Daha kimlerin şahadetleri makbul olmadığı hususunda (Şahadetlerin şu-rût-ı esasiyyesi) serlevhası altındaki meselelere de müracaat!..

(Malikî´lere göre de şahadetleri makbul olmayanların bir kısmı şunlar­dır :

(1) : Sefehinden dolayı mehcurolanın, hali meşhul olanın, adaletini cerh edecek veçhile fâsık bulunanın şahadeti makbul değildir.

(2) : Eda-i şahadet zamanında bid´atle muttasıf olanın şahadeti makbul değildir. Velev ki bid´atini te´vil etsin veya bid´atinin farkında bulunmasın, Haricî´ler, Kaderî´ler gibi.

(3) : Kesreti safahatle muttasıf, lehv ve leab ile, idame-i satranç ile müş-tagil veya melâhi âletlerini satmakla maruf olan kimsenin şahadeti makbul değildir.

(4) : Kendi maarresinde - Cinayetinde, hâlet-i redi´esinde başkasının da *nüşarik olmasına haris olan kimsenin o hal kabilinden olan bir şey hakkında şahadeti makbul^ değildir. Veled-i zinanın zina hakkındaki şahadeti gibi. Çün­kü böyle bir kimse, başkalarının da gayr-ı meşru evlâd olmak hususunda ken­disine müşarik olmasına rağbet göstermekle müttehemdir.

Kezalik : Mahdudun da şahadeti, hakkında haddi icab eden hususda baş­kaları aleyhine kabul edilmez,

(5) : Belidin, yani: Kuvve-i münebbiheden mahrum olan kimsenin ve mug-1 fel, yani: Kendisinde mevcud olan kuvve-i münebbiheyi istimal etmeyen kim-

senin şahadeti makbul değildir.

Mugfelin şahadeti, kendisince iltibasa mahal olmayacak derecede bedthi bulunan bir şey hususunda makbuldür. «Şunu gördüm, şu şahsın şu malım al­dı.» demesi gibi.

(6) : Âmânın akvâle müteallik hususlarda şahadetleri kabjl olunur, ta­hammül i şahadet zamanında âmâ bulunmuş olsun olmasın. Göz ile görülen ef aide ise şahadeti makbul değildir.

Sağırın da bilâkis ef´âle aid şahadeti makbul ise de akvâl hususunda mak­bul değildir, Meğer ki akvâil sağırlığından evvel işitmiş bulunsun.

(7) : Bir gayrı müslimin kendisi gibi bir gayr-ı müslim hakkında biie şa­hadeti makbul değildir. Fakat tahammüM şahadet zamanında gayr-ı muslini bulunması, bâdel´islâm edâ-i şahadetde bulunmasının sıhhatine mâni olmaz (Muhtasarı Ebizziya, Şerh-i Kebîr, Hâşiye-i Düsûkî.)

(Şafiî´lere göre bid´atından dolayı tekfir edilen bir şahsın şahadeti mak­bul değildir. Fakat bid´atından dolayı tekfir etmiyeceğimiz bir bid´at ehlinin şahadeti kabul olunabilir. Ehl-i bid´at, ehl-i sünnetin akaidine muhalif iiikadlarda bulunan bir kıstın nıüslümanlardır ki, bazılarının bid´atı, küfrünü intaç eder. Meselâ: Hazret-i Sıdtlıfc´ın veya Hazret-i ömer-in ashab-ı kiramdan olduğunu inkâr eden veya âlemin hudûsünü veya haşr-İ ecsadı münkir bulunan veya ALLAH Taâlâ´mn ma-duma veya cüz´iyyata müteallik olan ilmini inkâr eyleyen kimseler gibi ki, şa­hadeti kabul edilmez. Çünkü bir kısım zarûriyyat-ı dinîyyeden olan şeyleri in­kâr etmiş bulunur.

Şafii´lerden Abdüsselâm´ın beyanına göre bid´atler vâcib, haram, men-dub, mekruh ve mubah kısımlarına ayrılır. Şöyle ki: Bid´at, kavaid-i şer´iyye-ye tatbik edilir. Eğer bir bid´at, icab kaidelerine dahil olursa bid´atı vacibe olur. Ilm-i nahiv ile iştigal gibi. Taharim kaidelerine dahil olursa bid´atı muhar­reme olur. Kaderiye, mürcie, mücessime, rafiziyye mezhebleri gibi. Bunları red ile iştigâl ise bide-i vâcibedendir. Ve eğer bir bid´at, niendub kaidelerine dahil bulunursa bid´atı mendube olur. Medreseler, ribalar inşa edilmesi gibi. Asr-ı evvelde ihdas edilmemiş olan her ihsan, her husn-i amel de bu kabilden­dir. Teravih namazım cemaatle kılmak gibi. Ve eğer bir bid´at, mekruh Kai­delerine dahil olursa bid´atı mekrûhe olur. Mescidleri bir takım süsler ile süs­lemek, mushafları tezvik ve tezyin etmek gibi. Ve eğer bir bit´at, mubah kai­delerine dahil olursa bid´atı mübahe olur. Sabah ve ikindi vakitlerini mütw-kib musafehe yapılması gibi. Ve yenileceklerde ve giyinüeceklerde tevessü göstrilmesi gibi. imam Şafiî - rahmetûllâh aleyh - den rivayet olunduğuna güre de muh-desat, iki kısımdır. Bir kısmı, kitaba, sünnete, icmaa muhalif olan her hangi muhdesdir ki, bu bir bid´atdir, bir delâletdir. Diğer kısmı ise hayır kabilinden olarak ihdas edilen şeydir ki, bu mezmum değildir (Tuh fetüT muhtaç, Hâşiye-i

Şirvânî.)

(Hanbelî´lere göre de şu gibi kimselerin şahadetleri kabul edilmez:

(1) : Baliğ olmayanların şahadetleri makbul değildir. Bir âyet-i kerimede ( ^SÛUj ,y ^-yslj-tf-ü-lj ) buyurulmuştur. Gayr-ı baliğe ise recûl

denilemez. Maamafih bir çocuğun sözü, kendi hakkında bile makbul değildir, başkasının hakkında ise evvelâ bittarik kabul edilemez.

(2) : Mecnunun, matuhun şahadetleri makbul değildir. Bunlar için teham-mül-i şahadet, mümkin değildir ki, edâ-i şahadet de mümkin olsun.

(3) : Ahresin şahadeti makbul değildir, velev ki işareti anlaşılsın, Çünkü şahadetde muteber olan, yakindir. Meğer ki ahres. şahadetini yazısı ile edâ etsin, o zaman kabul edilir.

(4) : Mugfeîin, kesreti galat ve nlsyan ile maruf olanın şahadeti makbul değildir. Çünkü bunların sözlerinde vusuk yokdur.

(5) : Mürüvvetten mahrum olanın, veya bir şahsı ondan aldığı atiyyeden dolayı medhde veya ondan alamadığı atadan dolayı zemde ifrata varan şâirin ve haram olan şeyleri medh eden şahsın, ve haram olan şeylerle iştigal eden kimsenin, hareketlerinde denâeti, kılleti mübalâtı ve izzet-i nefsden mahru-miyyeti gösteren sözlerde bulunan kişinin, ailesiyle hanesinde olan cinsî mü­nasebeti nâs arasında hikâye eden veya ailesine, cariyesine yahud başkaları­na karşı fahiş sözler ile hitab eden veya müzhikâtı hikâye edib duran veya kendisini maskaraya çevirecek kıyafetlere bürünen kimsenin şahadeti kabul edilmez.

(6) : Gerek zina, kati gibi ef´âl cihetinden ve gerek bid´at gibi ıtikad ci­hetinden fâsık olan kimsenin şahadeti makbul değildir.

Kur´an-ı Kerîmin mahlûkıyetine, rü´yetûllâhın ahıretde vuku bulmayaca­ğına, insanların kendi fi´illerini yaratır olduğuna kail olmak birer fıskdır, te-cessüme, tehaccüme kail olmak da birer bid´atdir, birer fıskdır.

(7) : Kebîreyi mürtekib olanın şahadeti makbul değildir. Sağirelere de­vam edenler de böyledir. Çünkü bunlar da kebîreyi intaç eder.

HanbeÜ ulemasından bir çoklarının beyanına nazaran şunlar, kebairden-dir :

Şirk, ALLAH Taâlâ´mn esması,sıfatı, efâli, ahkâmı hakkında bilâ ilmin söz söylemek. Namazı, zekâtı, ramazan orucunu veya haccı muktedir olduğu halde terk ve menetmek. ALLAH Taâlâ´nın mekrinden emin olmak, sahabe-i kira­ma sebtekmek, isyanda ısrar göstermek Rahmet-i ilâhiyyeden ümidi kesmek. Indelhâce ehlinden ilmi ketm etmek. Yalan yere şahadet, yalan yere yemin, haksız yere hükm etmek. Haksız hükm için rüşvet almak. Ribâyı yemek, ri-bâya şahadet etmek. Ribâyı yazmak. Yetimin malını haksız yere yemek. Ni­kâhı haram olan kadın ile evlenmek. Kadının kocasına kargı neşvezede bulun­ması, veya kocasından olmayan çocuğu kocasının nesebine ilhali etmesi, bir kimseyi haksız yere mirasdan mahrum bırakmak. Cihatdan caiz olmayan yer­de firar etmek. Sirkatde, kat-ı tarikte bulunmak. Zinada, lukatada, şürb-i müskiratda veya behimeye mukarenetde bulunmak, sihir yapmak.

(8) : Gayr-ı müslimni şahadeti, zimmî olsa da ne müslümanlar hakkında, ne de gayr-ı müslimler hakkında Sizden adalet sahibi olanları işhad ediniz)

buyurulmuşdur. Binaenaleyh müslimanlardan adalet sahibi olanların şahid tutulması lâzımdır. Hattâ cemiyet arasında tahaddüs eden bir hâdiseye o ce­miyet arasından yalnız iki müslim kimse şahadetde bulunsa yine kabul edile­bilir. Meselâ: Bir meclisde bulunan kimselerden ikisi bunlardan birinin zev­cesini o meclisde boşadığına şahadet etseler. Veya bir hatibin minberde hut­be esnasında şöyle söylediğine camaâtden iki kimse şahadetde bulunsa bu şa­hadetleri bâdettezkiye makbul olur. Ehi-i kitabdan olanların ise yalnız yolcu­luk halinde vefat edecek bir müslümanın veya bir gayr-ı müslimin yapacağı vasiyyete şahadet etmeleri makbuldür, O şart ile ki, bu hâdiseye şahid olacak müslümanlar bulunmamış, olmalı.

Böyle bir vasiyyete şahadet eden kitabîlerin şahadetlerinde reyb ve şüb-he bulunursa hâkim, kendilerine ikindi vaktini müteakib: «Hıyanet etmedikle­rine, hâdiseyi tahrif ve tağyirde bulunmadıklarına ve bu yaptıkları şahadetin o vefat eden kimseye aid bulunduğuna» dair yemin tevcih eder. Eğer hâkim, bu şahidlerin bu şahadetlerinden dolayı günaha müstahik olduklarına = Yani: Hakikate muvafık suretde şahadet etmediklerine muttali olursa o vasiyyet yap­mış olan kimsenin şârislerinden iki kişiye yemin tevcih eder. Bunlar «Vallahi bizim şahadetimiz onların şahadetinden ehakdır, onlar hıyanetde bulundular, hakikati ketm etdiler.» diye yemin ederlerse hâkim, o mû´sînin vârisleri lehine hükm eder (Keşsâfül´kına, Neylül´meârib.)

(Zâhirî´lere göre de bu babda §u gibi meseleler vardır: (1) : Henüz bâliö olmamış olan çocukların şahadetleri, ne kendi hakların da ve ne de başkaları haklarında hiç bir hususa dair makbul değildir.

imam Ali ile Muâviye Radıaâhü anhümaya göre çocukların çocuklar aley­hine aralarında vuku bulan bir hâdiseye henüz dağılıb hanelerine girmeden yapacakları şahadet - ihbar caizdir. Şeb´î ile Şüreyha göre de çocuklar, baliğ oluncaya kadar şahadetlerinde sabit bulunurlarsa şahadetleri kabul olunur.

(2) : Amaların şahadetleri, sıhihlerin şahadetleri, sıhihlerin şahadetleri gibi makbuldür, imam Zührî´nin, Atâ´nın havli de böyledir. Ibn-i Hazm diyor ki: ALLAH Taâlâ beyyinenin kabulünü emr etmişdir.» âmâyı mübsırden ayır-mamışdır, âmâ olmamayı şart kılmamışdır. Âmânın da bazı şeyler hakkında ayikaiu hâsıl olacağından onlara dair şahadeti neden kabul edilmesin.

imam Züfer´e göre âmânın şahadeti yalnız ensab hususunda kabul edilir, imam Şafiî´ye, Hasen-i Basrî´ye.îmam Ebû Yusuf´a göre de âmânın âmâ ol­madan evvel bildiği şeyler hakkında şahadeti caiz ise de âmâ oldukdan sonra bildiği şeyler hakkında caiz değildir.

(3) : Kölelerin, cariyelerin şahadetleri, gerek efendileri ve gerek başka­ları hakkında makbuldür. Bunların şahadetleriyle hür ve hürreîerin şahadet­leri arasında fark yokdur.

ibrahim Nehaî´ye göre kölelerin şahadetleri efendileri lehine caiz değilse

de başkaları lehine caizdir.

îmam Malik´e, imam Şafiî´ye, îbni Ebî Leylâ´ya göre ise bunların şaha­detleri hiç bir kimse hakkında makbul değildir. Kölelerde esasen cehalet gâ-libdir. Maamafih deniliyor ki ubudiyet => Rıkkıyyet, âsâr-ı küfriyyeden bir eserdir. Vâcibdir ki bunun reddi şahadetde tesiri bulunsun (Bidayetül´müc-tehid.)

(4) : Veled-i zinanın şahadeti zina hususunda da sair hususlarda da caiz­dir, kazaya da tevelîi edebilir, elverir ki âdil olsun. Çünkü onlar da âmir bü´maruf ve nehy anü´münker ile muhatabdırlar.

imamı Azam ile imam Şafiî´nin, imam Ahmed´in, Şa´bî ile Atâ´nın. Züh­rî´nin kavilleri de böyledir. Gayr-ı meşru evlâdın, bu gayrı meşrüiyyetde bir dahli, bir kusuru yokdur. Bu kusur, ebeveyinden birine veya her ikisine aid-dir. Kendisi bizim dînen kardeşimizdir. Bu halde bizim lehimize veya aleyhi­mize olan onun da lehine veya aleyhinedir. Nitekim bir âyct-i kerimede: buyurulmuştur. Yani: Onla­rın babalarını bilmeseniz de onlar sizin dinde kardeşlerinizdir, dostlarınızdır. Rivayete nazaran Nafî, banların şahadetlerini caiz görmemişdir.

(5) : Zinadan, kazfdan, şürb-i hamrdan veya sirkatden dolayı mahdud olub bilâhara tâ´ib olan ve **** ile ittisaf eden bir müslimin her hususda şaha­deti, makbuldür.

(6) : Bir gayr-ı müslümin ne müslim ve ne de gayr-ı muslini aleyhine şa­hadeti caiz değildir. Bundan sefer halindeki vasiyyet, müstesnadır. Bu halde iki müslimin şahadeti makbul olduğu gibi herhangi dine mensub olursa olsur iki gayr-ı müslümün veya bir gayr-ı müslim erkek ile iki gayr-ı müslim kadı­nın veya dört gayr-ı müslim kadının şahadetleri de makbuldür. Bu gayr-ı müs-limler, herhangi bir namazı müteakib şahadetle beraber tahlif olunurlar, on­dan sonra şahadetleriyle hükm olunur. Maamafih bu hükmden sonra iki müs­lim veya bir müslim ile iki müslime veya dört müslime gelib de gayr i müslim lerin yalan yere şahadetde bu Ummuş olduklarına dair şahadetde bulunsalar ve müslüman şahidler, kendi şahadetlerinin ehak olduğuna, hakikat hilâfına şahadet etmediklerine yemin ederlerse o gayr-ı rnüslumîerin şahadetlerine binaen yapılan hükm, fesh olunur (Elmuhallâ.)

(îmam Malik ile îmam Şafiî´ye göre gayr-ı müslimîerin şahadetleri, vasiy yet hususunda da makbul değildir. Bu babdaki âyet-i kerime, mensuhdur (Eı-dayetül´müctehid.) [3]