๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hukuku İslamiye => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 09 Mart 2010, 14:41:16



Konu Başlığı: Rehinlere aid hükümler ve itilaflar hakkindadir
Gönderen: Ekvan üzerinde 09 Mart 2010, 14:41:16
(İKİNCİ BÖLÜM)

REHİNLERE AİD HÜKÜMLER VE İTİLAFLAR HAKKINDADIR



İÇİNDEKİLER: SAHİH REHİNLERİN HÜKMLEBİ. FÂSÎD VEYA

BÂTIL REHİNLERİN HÜKMLERl. RÂHÎN İLE MÜRTEHÎNÎN MERHUNDA TASARRUFLARI. YED-1 ADLDE OLAN REHİNLERİN HÜKMLERl MEHUNUN SATÎÎJP SATILMAMASI. REHİNLERE AÎD İHTİLÂFLAR. [12]



66 - : Bir rehin sahihen akdedilince mürtehin, alacağını istifa edinceye kadar merhunu elinde haps ve imsake müstahik olur, ve râhin vefat ederse mürtehin sair garimlerden ehak olarak merhundan ilk evvel kendisi alacağını istifa eder. Merhun borca kifayet etmezse mürtehin, râhiniri sair terekesine müracaat ederek başka alacaklılar var ise onlar ile beraber terekeden alacağı nisbetinde hisse alabilir. Merhundan fazîa bir şey kalırsa o da râhinin vâris­lerine veya sair garimlerine aid bulunur.

Hâsılı mürtehin, râhinin hayatmd amerhuna râhinin sair alacaklılarından ehak olduğu gibi vefatından sonra da ehaktır (Bedayi, Mecmaül´fetâvâ).

67 - : Rehinler, fekkedilebiUr. Bir rehnin fekkedilmesi, borcun râhin ta­rafından veya vârisleri ve yahut teberruan başkaları tarafından Ödenmesiyle veya mürtehinin rahim borcundan ibra veya alacağını ona hibe edip onun da kabul etmesiyle husule gelir.

68 - : Bir kimse, bir şahısdaki müteaddit alacaklarının her biri muka­bilinde başka bir rehin almış bulunsa her rehn hakkında mukabil olduğu bor­ca göre muamele yapılır. Bir rehnin mukabili olan borç verilince o rehin, re­hin olmaktan çıkar, diğer borçlara karşılık olarak tevkif edilemez. Artık bu rehin hakkında mürtehin ile râhinin sair garimleri müsavi bir vaziyette bulu­nurlar.

69 - : Rehnin mevcudiyeti, karşılığı olan borcun râhinden mutaîebesi-ne mani olmaz. Borç, muaccel ise derhal ve müeccel ise vakti gelince onu râ­hinden istemeğe mürtehinin salâhiyeti vardır. Bu halde râhine borcunu ver­mesi için emir olunabilir. Meğer ki râhin, merhunun salimen mevcud olduğu­nu itiraf etmesin. O halde merhunun - ihzarı masrafa muhtaç değişe hâki­min emriyle - mahkemeye ihzar edilmesi lâzım gelir. Fakat masrafa muh­taç ise râhin taleb ettiği takdirde mürtehine merhunun telef olmadığına dair yemin teklif eder.

70 - : Evvelâ borç tediye edilmedikçe rehnin râhine iadesi icap etmez. Çünkü rehin, vesikadır. Borcun tediyesinden evvel iadesi icap etse onun ve­sikalığı iptal edilmiş olur.

71 - : Rehin, borcun tamamına tekabül eder, bir kısmının Ödenmesiy­le rehnin kısmen iadesi lâzım gelmez, belki borcun bakiyyesi de tamamen ödenmedikçe mürtehin, rehnin bir kısmını iadeye mecbur olmaz, yine tama­mını hapse salâhiyeti vardır. Fakat mürtehin isterse rehnin bir kısmını veya tamamını râhine reddedebilir.

72 - : Terhin edilen iki şeyden her biri için borcdan bir miktar tâyin edil­miş olursa o miktarın tediyesi halinde ona mukabil olan rehnin râhine iadesi Lâzım gelir.

Meselâ : Borç alman yüz lira mukabilinde bir hali seccade ile bir saat, bir akd ile rehn ve teslim edilip halı için yetmiş, saat için de otuz lira tayin edilmiş bulununca râhin yetmiş lirayı verince ona mukabil olan seccadeyi, otuz lirayı verince de saati istirdad edeblir.

Fakayt bu iki rehinden herbiri için böyle borcdan bir miktar tâyin edilmiş olmazsa borcun tamamı verilmedikçe bunları geri almaya râhinin hakkı ola­maz.

73 - : Rehnedilmesine mutlak surette izin verilmiş olan müstear bir reh-ni tahlis ile kendisine teslim etmek için muîrin, müsteîr olan râhine emret­meğe salâhiyeti vardır. Amma iare br vakt ile mukayyed bulunmuş olursa vak­ti hulul etmedikçe, mûîr rehni kurtarıp kendisine aide etmesi için müsteiri muahaze edemez.

74 - : Rehni, müstearin rehniyyeti, ne muîrin, ne müsteîrin ve ne de mürtehinin vefatiyle bâtıl olmaz. Binaenaleyh bu rehin, mukabili olan borç ta­mamen ödenmedikçe rehniyyetten kurtulamaz. Çünkü buna muîrin rizasiyle mürtehinin hakkı taallûk etmiştir (Kadıhan).

75 - : Müsteîr olan râhin müflisen - Asla malı olmaksızın vefat etse rehn-i müstear; mürtehinin elinde hali üzere merhun olarak kalır, bu rehn, karşılığı olan borç tamamen ödenmedikçe mürtehinden alınamaz. Ve bu rehn, muîrin rizası olmadıkça da satılamaz. Çünkü bu rehin, onun mülküdür. O, bu rehnin yalnız hapsine razı olmuştur, satılmasına razı olmamıştır. Fakat rmi-îr, bunu satıp bununla borcu ödemek isterse bakılır: Eğer bu rehnin parası borca yetişirse mürtehinin rizasına bakmaksızın satabilir. Yetişmezse mür­tehinin rızası olmadıkça satamaz. Zira ilerde rehnin kıymetinin artması veya borcun tamamını muîrin Ödemesi melhuzdur (Dürrümuhtar, Hindiyye).

76 - : Rehni ariyet veren, borcu terekesinden daha çok olduğu halde va-fat etse râhine kendi malından borcu ödeyerek bu müstear rehni tahlis´ ile sa­hibine reddetmek, üzere emrolunur. Eğer râhin, yoksulluğu yüzünden borcunu tediyeden aciz bulunursa o rehn hali kahr. Su kadar var ki, muîrirj vâris´ı üzere mürtfehinin elinde merhraı olarak

Muîrm garimleri bu rehnin satılmasını isterlerse bakılır : Semeni mürte­hinin alacağına kifayet ederse mürtebinin rızasına bakmaksızın satabilirler, kifayet etmezse mürtehinin rizası olmaksızın satamazlar (Durrümuhtar).

77 - : Müsteîr olan râhin, fakri sebebiyle borcunu ödemekten aciz oldu­ğu takdirde muîr, o borcu kendi malından mürtehine vererek onu rehniyyet-ten tahîis edebilir. üVFaîr, malım kurtarmak için bu borcu vermeğe mecbur ol­duğundan mütebcrri sayılmaz. Belki bu rehnin mürtehin elinde helaki takdî; rinde borcdan ne miktar sâkit oîacak idiyse o miktar ile müsteîre rücu eder.. Fazlasında müteberri olur (Mirat-i Mecelle).

78 - : Mürtehinin elindeki rehin, taaddisi ve taksiri olmaksızın teîef ol­sa yevm-i kabzmdaki kîymeti miktarı borcdan sâkit olur. Rehnin kıymeti nok­san olunca borcun mütebaki kısmım da mürtehin alır. Rehnin kıymeti zaid olunca ziyade miktarı mürtehinni elinde emanet bulunmuş olacağından bunu zâmin olmaz. Amma taaddisi veya taksiri bulunursa bu ziyadeyi de zâmin olur. Rehnin kıymeti borca müsavi olunca da mukabilinde borcun tamamı sâkit olur.

Kezaîik ; Mürtehinin elinde iken rehne noksan âriz olsa bakılır: Eğer ay­nine âriz olmuş ise bu noksan sebebiyle rehnin kıymetinden eksilen miktar nisbetinde borç sâkit olur. Fakat bu noksan-ı es´ar itibariyle merhunun kıyme­tine âriz olmuş İse bundan dolayı borcdan bir şey sâkit olmaz (Hindiyye).

79 - : Merhun. mürtehinin elinde telef oldukdan sonra ona bir müstahik zuhur etse muhayyer olur. Dilerse bu merhunun bedelini râhine tazmin ettirir. Çünkü râhin gasib bulunmuştur: Bu takdirde râhin zâmin olduğu şey ile mür­tehine rücu edemez. Ancak râhinden bu merhunun yevmi terhinindeki kıy­meti nisbetinde borç sâkit olur. Çünkü râhin, bu merhuna zamaniyle malik olmuş olur. Müstahik dilerse bu merhunun bedelini mürtehine tazmine ettirir. O da bununla râhine rücu eder, bundan başka alacağım da râhinden ayrıca isteyip istifa eder´ Zira râhin tarafından tağrir edilmiş, rehn elinden çıkmış­tır (Haniyye, Bezzaziyye).

80 - : Bir kimse,, iki şahsa olan borcu için bir rehin vermiş olsa her iki şahsa olan borcunu temamen tediye etmedikçe bu rehini tahlis edemez. Birine oîan borcunu tamamen tediye etse bu rehn, diğer alacaklının yanında yine iki borca mukabil merhun olarak kalır. Bu halde rehin, bunun yanında telef olsa iki borç nisbetinde mazmun olur. Alacağını istifa etmiş olan dâyin, alacağın­dan rehnin telefi sebebiyle ne miktar sâkit olması iktiza ederse onu râhine red eylemesi lâzım gelir. Fakat ikinci dâyinin taaddisi veya taksri yüzünden telef olsa bu dâyin, bu rehnin misliyyattan ise mislini ve kıyemiyattan ise itlaf günündeki kıymetini zâmin olur. Bu takdirde rehnin yevm-i kabızdaki kıymeti, itlafı günündeki kıymetinden ziyade ise bu ziyade miktar kendi kendine telef olmuş gibi sayılarak iki borç nisbetinde mazmun olur.

Meselâ : Bir altın saat, iki dâyine yüzer lira alacakları mukabilinde terhin edilip birinin alacağı oian yüz lira tediye edilmekle saat diğer dâyinin yanın­da kalıp taksir yüzünden zayi olmakla zaman-ı gasb lâzım gelse bakılır: Eğer saatin terhin zamanındaki kıymeti iki yüz, zayi olduğu samandaki kıymeti de iki yüz veya daha ziyade ise ikinci dâyin, bu kıymeti zâmin olur, yüz lirasını alacağına mahsub eder, yüz lirasını veya daha fazlasını da râhine verir. Bi­rinci dâyine bir şey lâzım gelmez. Fakat bu saatin kıymeti terhin = Kabz 2a-manında iki yüz elli, şayi olduğu zaman iki yüz lira ise ikinci dâyin, bu iki yüz lirayı zaman-ı gasb ile zâmin olmakla beraber elli lirayı da birinci dâ-yün ile nısfıyyet üzere zamanı rehn ile zâmin olurlar. Bu ziyada âfet-î. sema-viyye üe telef olmuş gibi sayılır. Binaenaleyh birinci dâyinin kabz etmiş oldu­ğu yüz liradan yirmi beş lirasını râhiae iade etmesi icap eder.

te renin Binaenaleyh râhin vefat edince bakılır: Vârisleri mükellef kimseler Iseonun

zım gelir. Amma vârisler çocuk veya mecnun gibi gayrı mükellef iseler veya mükellef olup da gaib, yani: sefer müddetinden uzak bir yerde iseler mütevef­fa râhinin vasiyyi muhtarı veya vasiyyi mensubi mürtehinin izniyle rehni se­meni misliyle satar, bununla borcu tediye eder. Fakat mürtehin. razi veya reh­nin semeni borca kâfi olmadıkça, rehin satılamaz. Çünkü rehnin semeni bor­ca kifayet etmediği takdirde ileride kıymetinin artması mülâhazasüe bu rehni sattırmakdan imtinaa mürtehinin hakkı vardır.

Mürtehin vefat edinde de rehin, onun varisleri yarunda yır.c rehn olarak kalır (Bezzaziyye, Mecelle, Dürerülhükkâm).

üikî´lere göre de rehnîn başlıca hükmü, mürtehinin hakkını r^hindon istifa etmesi ve bu istifa zamanına kadar rehni elinde hapis edebilmesidir. Kâhin borcunu ödemek için rehni satmaktan imtina ederse hâkim, satar.

Râhin gaib oîub borç ile rehin sabit olunca da-hâkim» rehni satar, velev-ki râhinin rehinden başka bir mahnı satmak evlâ olsun. Çünkü mürtehinin hakkı rehnin aynine taalluk etmiştir.

Kâhin refeni satmaktan imtina etmekle hâkim tarafından hapis, darb edi­lemez, tehdit de edilemez.

Bir şahsın borcuna mukabil oîan bir rehin, o şahsın elinde kıymeti borc­dan fazla olduğu halde telef olsa bakılır: Eğer o rehin, kabili ihfa bir şey olup telef olduğuna dair beyyine buunmazaa o´mürtehin olan şahs, bunun ta-

mam kıymetini zâmin olur. Fakat kabili ihfa bir şey olmaz veya olduğu halde telefine dair beyyine bulunursa bu telefden dolayı mürtehme hiç bir şey lâzım gelmez, bunun mukabilinde borç da sâkit olmaz.

Kabili ihfa olan bir mal. iki şahsa terhin edildiği halde birinin elinde iken telef olsa da bu teîef hakkında beyyinesi bulunmasa elinde bulunan şahsın ala­cağı mukabilinde telel olmuş olur, f azasını ikinci mürtehine zâmin olmaz. Çün­kü bu vaziül´yed olan rnürtehin emindir. Bu halde ikinci mürtehin râhine mü­racaat eder, alacağını ondan ister alır veya kendisine başka bir rehin verilir.

Bir kimse, bir alacağı mukabilinde libas gibi bir malın yarısını rehin aîdı-ğı halde o malın tamamını kabz etse de o mal elinde telef olsa bunun kıyme­tinin yarısını zâmin olur, yansı hakkında mütemen bulunur.

Borcun bir kısmı tediye edilse veya râhine hibe veya tasadduk edilse de karşılığı olan rehin, müteaddit olsa bile yine tamamen mütebaki borç muka­bilinde rehin olarak kalır. Çünkü rehinlerden her biri, her cüz´ü; borçların her biri ve her cüz´ü mukabilinde rehindir. Maamafih olabilir ki, fiatlerinde noksanlık vukua gelir,_ rehnin bir kısmı mütebaki borca kifayet etmez. Reh­nin bir kısmı büistihkak zabt edildiği takdirde de bakiyyesi borcun tamamı mu­kabilinde rehin olarak kalır.

Mürtehin, elinde bulunan rehnin telef olduğunu veya sirkat edildiğini veya ihtirak ettiğim iddia etse bakılır: Eğer rehin; silâh, siyab, huîiyyat gibi ihfa-sı kabil şeylerden olduğu halde mürtehinin bu iddiasına beyyinesi bulunmazsa veya bir şahidi olduğu halde yemin etmezse bu rehni zâmin olur. Yani; Bunun imsliyyattan ise mislini ve kıyemiyyattan ise irtihan edildiği veya zıyaı iddia olunduğu gündeki kıymetini râhine öder. Velev ki borç ödenmiş veya râhine hibe edilmiş olsun. Velev ki mürtehinin beraeti evvelce meşrut bulunsun. Çün­kü bu beraet, bir şeyi vücubundan evvel ıskat demektir ki, muteber olmaz. An­cak eşhebe göre böyle´bir şart mevcud olunca mürtehine zaman lâzım gelmez.

Fakat rehin, mürtehinin değil, eminin elinde bulunmuş ise veya rehin, meyva ve ekin gibi olub mevzıları olan ağaçta veya tarlada bırakılmış ise ve­ya rehin, mürtehinin elinde olduğu halde akar, köle gibi kabili ihfa bulunmayan bir şey ise veya mürtehinin iddiasına beyyinesi mevcud ise veya rehnin bulunduğu yer yanıp rehnin de kısmen muhterik olduğu görülüb bilinmekte bu- ´ lunmuş ise mürtehine zaman lâzım gelmez. Velev ki râhin, bu hallerde de mürtehine zamanın sübûtunu şart koşmuş olsun.

Maamafih mürtehin, iddia ettiği bu telef veya ziya veya ihtiraktan dola­yı tahlif de olunur. Bunların ketm ve setr edilmeyip telef, zayi veya muhterik olduklarına dair yemin eder, yeminden kaçınır ise hapis edilir, hapis uzayınca iddiası diyaneten kabul olunur, kabili ihfa olmayan rehinden dolayı kendisine yine zaman lâzım gelmez (Muhtasarı Ebizziya, Şerh-i Ebilberekât, Düsûkî).

(Şafiî´lere göre de rehnin hükmü, borcun tediyesine kadar mürtehinin reh-ne müstahik olmasıdır. Şöyle ki: Rehin kabz ile lâzım olunca onu yanında tut­mak hakkı mürtehine ait olur. Ancak râhinin intifa etmesi için icab eden yer­lerde rehn muvakkaten râhine verilir. Rehnin fekki, râhinin borcundan her­hangi bir veçhile beri olmasiyle husule gelir. Borcdan bir miktarı baki olduk­ça rehin, münfek olmaz. Meğer ki mürtehin razi olsun.

Maamafih bir borç mukabilinde merriun olan bir tereke, mürtehinin fes-hiîe münfesih olarak rehniyyetten çıkmaz. Çünkü rehin, ölünün zimmetinin borcdan beraeti maslahatı içindir, bu maslahat ihlâl edilemez.

Merhun mürtehinin elinde emanettir. Kabili ihfa olsun olmasın bunun âfet-i semaviyye ile telef oîmasile rehniyyet bâtıl olur, fakat borcdan bir şey sakıt olmaz. Mürtehine taaddisi bulunmadıkça zaman lâzım gelmez. Nitekim vedia­da da hükm böyledir.

Borcun vakti hulul ettiği halde tediyesi cihetine gidilmese veya rehnin bo­zulmasından korkulsa rehnin satılması lâzım gelir. Rehn satılınca semeninden en evveî mürtehinin alacağı verilir. Çünkü onun hakkı sair alacaklılardan ev-, vel rehne taallûk etmiştir.

Rehni mürtehinin izniyle Tahin veya vekili satar. Mürtehin izin vermezse hâkim, mürtehine «Ya izin ver veya râhini alacağından ibra et.» diye emre­der. Bilâkis rnürtehin satılmasını istediği halde râhin, rehnin satılmasından kaçınsa hâkim, kendisine «Ya borcunu ver veya rehni sat.» diye emreder. Râ­hin bu kaçınmasında ısrar ederse, hâkim, mürtehinin zararını def için rehni satarak borcu öder.

Rehin verilen bir köle veya bir hayvan kısas veya diyeti müsteîzim ola­cak surette bir ecnebi hakkında cinayette bulunsa bu rehne ilk evvel mecniy­yünaleyhın hakkı taallûk eder, artık bu rehin hakkında kısas icra edilse veya bu rehin diyetten dolayı satılsa rehniyyeti bâtıl olur. Meğer ki satıldığı tak­dirde semeninden fazla bir şey kalsın.

Mecniyyünaleyhın hakkı bu rehnin şahsına taallûk etutiği halde mürtehi­nin hakkı yalnız buna değil, râhinin zimmetine de taallûk eder, bu cihetle mür-tehinin hakkı herhalde mahfuzdur. Binaenaleyh mecniyyünaleyhin hakkı tak­dim olunur. Çünkü rehnin şahsiyeti mürtehine tahsis edilse mecniyyünaleyhin hakkını istifaya muhal kalmamış olur (Tuhfetülmuhtaç).

(Hanbeîî´lere göre de mürtehin, kabz etmiş olduğu rehin üzerinde bir hakk-ı hapsi, bir imtiyazı vardır. Fakat rehn henüz kabzedümeden râhin ve­fat etse vârisleri kabza izin vermeğe mecbur olmazlar. Fakat izin vermek is­tedikleri takdirde bakılır: Eğer müteveffanın- başka borcu yok ise vârislerinin bu İzne salâhiyeti olur, fakat başka borcu da bulunursa vârisleri rehni mürte-

hine tahsis edemezler. Çünkü bu takdirde mürtehinin lüzûm-u hakkından evvel terekeye sair alacaklıların da hakları taallûk etmiştir. Bir, de rahmin başka malı bulunmazsa zekâtım merhundan çıkarıp vere­bilir. Veîev ki mürtehin izin vermesin. Çünkü zekât, bu merhunun aynine ta­allûk etmiş olur. Nasıl ki cinayet işleyen merhun bir kölenin vereceği diyet de

Rehin, telef olsa yerine başka rehin vermeğe rahim mecbur oîmaz, Eehin, mürtehinin taaddisi ve taksiri olmaksızın telef olsa mürtehin Fakat rehn, mürtehinin taaddisi veya taksiri neticesinde telef olursa

Gaib oîan bir râhinin hükmü, hasır olup borcunu Ödemekten imtina eden bir râhinin hükmü gibidir, Binaenaleyh bu haîde hâkim, rehn satarak borcu tahin ile mürtehinden biri vefat etse, vârisleri yerine kaim olur.

(Zahirîlere göre de rehin, jorariehmin elinde borcunu istifa edinceye ka­dar mahbus bulunur. Râhin, borcunun bir kısmını verse bunun mukabilinde rehnin bir kısmını istirdad edemez. Çünkü rehnin tamamı borcun tamamı mu­kabilinde terhin edilmiştir. Borcun bir´kısmının sükutiyle rehnin bir kısmından

Mürtehin, rehnin bozulmasından korkarsa hâkime müracaat ederek o ren-ni sattırması vacib olur. Hâkin), rehin satınca semenim gaîb ise râhin namına tevkif eder, borcun zams.iu hulul etmiş ise mürtehine alacağını bundan verir, Hâkime müracaat kabil olmayan bir yerde mürtehin. bu rehni satabilir. Bir malın siyama meydan Vermez. Bu bir teavün kabiîinden âyet: kerimesi bunu Batıktır. Rehnin semeni, rehinden başkadır. Rehin, merhun hakkında akd edilmiş­tir, semeni hakkında değil. Binaenaleyh bu semen, râhinin sair emvali gibi bir

Kâhin veya mürtehin vefat-edince rehin bâtıl olur, Rehni mürtehin vefat edince rahme, râhin vefat edince vârislerine reddetmek lâzım gelir. ´Müeccel olan borç, muaccel olur. Rehnin semenine mürtehin, sair garimlerdert ehak

Rehin; mürtehinin hakkıdır, vefat edince vârislerine, garimlerien intikâl etmez. Çünkü yalnız emval mevrûs olur, emanetler vekâletler, vasiyetler gibi emval kabilinden olmayan haklar mevrûs olmaz.

Eâhin ölünce de rehin bâtıl olur.-Çünkü mürtehin, râhin ile akd-i rehnde bulunmuştur, vârisleriyle değil Rehin telef olunca mukabili olan borç alâha; lihi kalır, sâkit olmaz. Ebû Sevr, Ebû Süleyman da buna kaüdir.

Bir taifeye göre rehn, teîef olunca mukabilinde borç tamamen sâkit olur, Borcun miktarı, rehnin kıymetinden gerek fazla ve gerek noksan olsun, râhin ile mürtehinden biri diğerine bir şey zâmin olmaz. Hasen-i Basrî, tbrahimi Ne-haî, Şüreyh, Şâbî, Zühri, Katade buna kaildirler (Elmuhallâ).

82 - : Rehni fâsid ile kabz edilen mal, boredan mukaddem teslim ve te­sellüm edilmiş olunca rehn-i sahih ile kabz edilen mal hükmünde olur. Şöyle ki: Bir kimse, bir şahısdan istikraz edeceği bir meblâğ mukabilinde o şahsa bir malım fâsiden terhin edib sonra da o şahıs bu meblâğı o kimseye itâ et­se de badehu bu rehin mürtehinin elinde telef olsa kıymeti miktarı borç sâkit olur. Ve mürtehin bu rehne râhinin gerek hayatında ve gerek vefatında sair alacaklılarından ehak bulunur. Yığ sHİlin borcunu tamamen ödemedikçe bu- reh­ni fesadına mebni istirdada kıya demez.

83 - : Rehn-i fasidin kabzı borca takaddüm etmezse hakkında rehn-i sa­hih hükmü carî olmaz. Bir kimsenin istikraz ve kabz ettiği bir para raukabi-.linde bilâhare bir malını fâsiden terhin etmesi gibi. Bu takdirde akd-İ rehn fesh edilince mürtehin alacağını alıncaya kadar bu rehni hapis edemez. Ve râhin vefat edince mürtehin bu rehne râhinin sair alacaklılarından ehak ol-mas (Hindiyye, Ankaravî).

84 - : Rehn-i´ bâtıl ile kaba edilen .mal, mürtehinin veya adlin elinde sırf emanettir. Binaenaleyh taaddisi-veya takâiri bulunmaksızın telef olsa mukabi­linde borç sâkit olmaz, kabz edene zaman lâzsm gelmez. Ye bu rehni râhin dileaıgı saman olursa, kıymetini zamanı gasb ile sâmirs olur (CamiüTmusuleyn, Reddimuhtar).

(Malikî´lere göre de bir malın meçhul bir müddetle veresiye satılması gi­bi fâsid bir beyi´den veya borç alınan ceyyid bir para yerine redî para yeril­mesi gibi fâsid bir karzdan dolayı rehin verilmesi meşrut olmakla bunun lüzu­mu zannedilerek terhin edilen mal, geri alınabilir, velev ki mebi telef olmuş-olsun. Bu, bir rehn-i fâsiddir. Şu kadaî var ki, böyle bir lüzum olmadığı hslâ& bu rehin verilse de sonra mebi telef olsa o rehin müşteri üzerine lâzım gelen misli veya kıymet mukabilinde rehn olarak kalır (Şerh-i Ebiiberekât, Düsûkî).

(Şafiî´lere göre fâsiden akd edilen rehinlerde zamanın lüzumu ve adem-ı

Râhln, mürtehinin imi bulunmadıkça rehni başkasına terhin edemez. Bu terhin bâtıldır. Birinci mürtehin, bunu dâva ederek istirdad edebilir, tkinci mürtehinin elinde telef olsa misliyyattan ise mislini, kıyemiyyattan se kıymetini tazmin ettirir ve bu bedcî rehin yerine kaim olur (Reddimuhtar).

86 - : Mürtehin de râhinin izni olmaksızın rehni başkasına terhin edemez. Edecek oisa râhin, bunu birinci mürtehinin huzurunda ikinci mürtehinden dâ~ m ederek istirdad ederek birinci mürtehinin yanında rehniyyette ibka eder. Bu rehin ikinci mürtehinin elinde telef olmuş olsa râhin muhayyer oîur, bunu İilerse birinci ve dilerse ikinci mürtehine tazmin ettirir. Birinci mürtehine tazmin ettirirse onun yapmış olduğu bu terhin nafiz olur. Çünkü bu zaman ile 3 rehne malik olmuş bulunur. îkinci mürtehine tazmin ettirirse ö da birinci mürtehine rücu eder, ondan hem alacağını, hem de bu rehnin zâmin olduğu bedelini alır (Reddimuhtar, Hindiyye).

87 - : Râhin, mürtehinin izniyle rehni başkasına terhin ve teslim edebi­lir. Bu halde evvelki rehin bâtıl, ikinci rehin sahih olur. Bundan sonra merhun ikinci mürtehinin elinde telef olsa birinci mürtehinin alacağından bir şey sâ-kit olmaz.

Mürtehin dahi râhinin izniyle rehni başkasına terhin ve teslim edebilir. Bu takdirde birinci rehin bâtıl, ikinci rehin bir rehni müstear kabilinden olarak sahih olur. Şu kadar var ki, râhinin izni bir şart ile, bir^ayd ile mukayyed ise mürtehinin ona riayet etmesi lâzım gelir (Kindiyye).

88 - : Mürtehin, râhinin rızası olmaksızın rehni satsa bu, bir bey-i fu­zûlî kabilinden olur. Binaenaleyh râhin muhayyerdir, dilerse bu bey´i fesh eder, dilerse icazet şartlan mevcud olduğu halde icazet vererek bu bey´i ten- , fiz eîyer. Fesh takdirinde bakılır: Satılan rehn mevcud ise râhin onu müş­terinin elinden alarak yine rehn olmak üzere mürtehine teslim eder, telef ol­muş ise râhin onun kıymetini isterse müşteriye ve İsterse mürtehine tazmin ettirir.

89 - : Râhinin izniyle mürtehinin rehni satması sahih ve nafizdir. Hattâ râhin mürtehine «Rehni tellala ver satsın da hakkını al.» demekle mürtehin tellala verip elinde merhun telef olsa mürtehine zaman lâzım gelmez.

Kezalik: Hehnm fesadından korkulur da hâkime müracaat mümkün bulun­mazsa mürtehin rehni satabilir (Lisanül´bükkâm, Dürerül´hükkâm).

90 - : Râhin «Filân güne kadar borcumu ödemezsem rehnî satıp seme­ninden alacağını al.» diye mürtehini tevkil etse de o günde borcunu ödeye-mese mürtehin o rehni satarak alacağını istifa edebilir. (Ali Efend fetavası). Fakat râhin, mürtehinin rızası olmaksızın rehni satamaz, satacak olsa nafiz olmaz, mürtehinin hakk-ı hapsine halel gelmez bu bey´in nefazı mürtehinin iz­nine mevkuf bulunur. Fakat borç Ödenirse veya mürtehin râhini ibra ederse

veya bu bey´e icazet verirse bey´i nafiz olur, rehin rehniyyetterı çıkar, mür­tehinin rehni teslim etmesi lâzım gelir.

İcazet tadirinde borç hali üzere kalır, satılan merhunun semeni bu borç mukabilinde rehin olur, velev ki henüz müşteriden kabs edilmiş olmasın. Her ne kadar mebiin semeni kabz edilmedikçe deyn olub iptidaen rehn edilmezse de tebean rehn edilebilir. Esah olan kavle göre bu semenin rehn olmasını ica­zet zamanında şart koşmaya da lüzum yoktur.

Amma mürtehin bu bey´e icazet vermezse müşteri muhayyer olur. Diler­se rehnin fekkine kadar belker, dilerse hâkime müracaat ederek bu bey´i fesh ettirir. Mebiin merhun olduğuna evvelce muttali bulunmuş olsun olma­sın müsavidir. Bunu kendisi fesh edemez (Haniyye, Hindiyye).

91 - : Râhin ile mürtehinden her biri diğerinin izniyle rehni başkasına ariyet verebilir, sonra her biri onu rehniyyete iade edebilir,

Müsteîr, rehne vaz-ı yed edince rehin mürtehinin zamanından çıkar, ar­tık müsteîrin elinde telef olsa mukabilinde mürtehinin alacağından bir şey sâ-kit olmaz. Çünkü rehnin mazmun olması, mürtehinin kabzı itibariyledir, kabz ise mün´kazi olmuşdur.

Fakat bu merhun rehniyyette baki olduğundan mürtehinin bundaki hakkı berdevamdır. Zira iare bir akd-i lâzım olmadığından akd-i rehni İptal etmez. Binaenaleyh müsteîrin elinde iken râhin vefat edip bir takım alacaklıları bu­lunsa bu merhuna mürtehin sair alacaklılardan ehak olur. Bu hususda idâ da iare hükmündedir (Hindiyye, Haniyye, MecmaüTenhür).

92 - : Râhin ile mürtehinden biri diğerinin izniyle merhunu başkasına kiraya verse veya hibe veya bey´ etse merhun rehn olmaktan çıkar, yeniden akd yapılmadıkça rehniyyete avdet etmez.

îcare suretinde bedel-i icar râhine aid olur. Fakat mürtehin merhunu râ­hinin izni olmaksızın bir kimseye icar etse ücret kendisine aid olursa da tiyb olmaz. Bu halde merhun müstecirin elinde telef olsa mürtehin bunu zaman-ı gasb ile zâmin olur.

93 - : Kâhin, mürtehinin izni olmaksızın merhunu başkasına kiraya ver­se mürtehin muhayyer olur, dilerse icazet verir, o halde rehn bâtıl, bedel-i icare râhine aid olur ve dilerse muhayyer olmayıp merhunu rehniyyete iade eder.

94 - : Râhin, rehni mürtehine icar edip icare namına yeniden kabz bu­lunsa rehn bâtıl olur. Artık icare müddeti esnasında bu mecur telef olsa ema­net olarak telef olmuş olur, mukabilinde mürtehinin alacağı sâkit olmaz.

95 - : Mürtehin, merhunu râhine iydâ veya iare edebilir. Meselâ : mer­hun araziyi ziraat etmek veya merhun hanede âriyeten oturmak için bunları râhine iare edebilir. Bu takdirde rehn mürtehinin zamanından çıkar, râhinin elinde telef olursa boredan bir şey sâkit olmaz. Fakat merhun yine rehniyyet-

te baki olduğundan râhin vefat etse mürtehin, bu merhuna râhinin sair ala­caklılarından yine ehak olur, mürtehin hakkını tamajnen almadıkça bu reh ne başkaları müdahale edemez.

Amma râhin, merhunu mürtehine icar edemez. Ederse akd-i rehn bâtıl olur. (Döter, MecmaüTenhür, Dürrümuhtar).

96 - : Mürtehin, râhinin izin ve ibaresiyle rehni istimal eder, meyva ve süd gibi hâsılatını alabilir. Hattâ bu istimal zamanında merhun tam emanet mahiyetini ahr. Telef olursa mukabilinde borç sâkit olmaz. İstimalden sonra telef olursa yine samanı rehn ile mazmun olur. Bu istihlâk edilen hâsıîatin mukabilinde borcdan bir §ey sâkit olmaz. Ancak istikraz edilen bir meblâğ mukabilinde verilen rehnin hâsılatından roukriz olan rnürtehinin istifade etme­si, akd-i rehn esnasında şart kılınırsa bu, bir nevi ribâ olacağından mekruh görülmüştür. Fakat böyle şart kılınmamış olunca bilâhare rahmin izniyle bun­lardan istifade etmekte dlyâneten bir beis yoktur (Hindiyye, Ebüssuûd).

râhinin izni olmadıkça rehinden istifade edemez. Me­selâ ; Merhun hanenin içinde oturamaz, bahçe ise meyvasmi alıp yiyemez, hayvan ise südünden veya rükûbundan istifade edemes, kitap ise mütalâada bulunamaz. Çünkü mürtehinin hakkı merhunu hapisden ibarettir, ondan inti­fa değildir. Şu kadar var ki. bu istifadeden dolayı mürtehine .bir ücret lâzım gelmez. Velev ki merhus, müaddün liristiglâî bulunmuş olsun. Ancak bu veç­hile istimal ile rehn telef olursa veya kıymetine noksan gelirse mürtehin bun­ları zâmin olur. Meselâ; Mürtehinin bilâizin râkib oduğu hayvan bu rükûb ha­linde telef olsa tam kıymetini tasmin etmesi lâzım gelir,, (Mecmaül´enhür, Ten-virûlfebsâr).

97 - : Evvelce de beyan olunduğu üzere asıl rehn ile beraber ondan mü-tevellid ziyade de merhun olacağından bunların mecmuu deyne mukabil bu­lunur. Yani : Borç asi rehnin yevnri kabzmdaki kıymetiyle bu ziyadenin yevm-i istihlakindeki kıymeti mukabilinde mazmun olur. Binaenaleyh asıl mer­hun mürtehinin elinde telef Gİsa borcdan buna mukabil olan miktarı sâkit, olur, ziyadeye mukabil olan miktarı sâkit olmaz, belki mürtehin bu ziyadeyi rehn olarak elinde tutar.

Meselâ : On lira mukabilinde terhin edilen sekiz lira kyımetindeki bir ko­yunun iki Ura kıymetinde bir kuzusu teveîlüd etmiş bulunsa bu koyunun te-lefiyle borcdan sekiz lira sukut eder, kuzu mukabilinde iki lirası kalmış olur. Bu kuzu da telef olsa veya istihlâk edilse o iki lira da sâkit olur.

98 - : Fakat mürtehin telef olmuş olsa Kuranım Juymetine

kuzuyu rahmin izniyle kesip yemiş, sonra da koyun koyunun kıymetine isabet eden sekiz Ura sâkit olur. eden mütebaki iki lirayı ise mürtehin râhinden alabilir. Çünkü bu kuzuyu her ne kadar mürtehin yemiş ise de râhnin izniyle ye­miş olduğundan bunu râhin itlaf etmiş sayılır (Ebüssuûd, Ankaravi).

99 - : Mürtehinin izni olmadıkça râhin dahi rehinden intifa edemez. Bu intifa rehne muzir olsun olmasın. Çünkü rehnin hükmü, hapistir. Bu intifa ise hapse münafidir Şerh-i mecma*).

100 - : Mürtehn, başka yere gideceği zaman yolda emniyet mevcud olup râhin tarafından menedümemiş olunca rehrıi beraber götürebilir. Velev ki gö­türmesi meunete muhtaç olsun. Bu meunet = Masraf mürtehine aid olur.´

Bu mesele, İmamı Azama güredir, İmameyne göre ne mürtehin, ne de adi, rebni başka "yere götüremezler. Hattâ deniliyor kî; Merhuhun rehn edildiği beldede hıfzı râhin tarafından şart koşulmuş olsa bu şart, bazı fukahaya göre muteberdir, bazı fukahaya göre de muteber değildir (LisanüThükkâm, Anka-ravî, Reddirriuhtar).

101 - : Râhin; rehnin nemasından, menafimden mürtehinin istifadesine izin verdikten sonra bundan dönebilir. Fakat râhin, her ne zaman mürtehi-ni bu istifadeden ır.enederse mürtehinin müstakbei bir izin ile bu istifadeye mezun olduğunu söyler, mürtehin de bunu kabul ederse artık borç verilince­ye kadar mürtehin bundan istifade edebilir. Meselâ : Merhun hanede otura­bilir (Hindiyye).

(Maliki1 lere göre*râhin. merhunda tasarrufatta bulunamaz, merhun üze­rinde eîinin cevelâm caiz olmaz, bu rehniyyete münafidir (Şerh-i Kebîr). îmam Maîik´e göre mürtehin, akar ve arazi kabilinden olan bir rehnin men­faatini bir müddet için kendisine aid olmayı şart koşabilir. Bu şart hayvan ile elbisede ve uruzda ise mekruhtur (Elmuhallâ).

(Şafiî´lere göre râhin, merhunun kıymetini azaltmıyacak surette merhun-dan intifa edebilir, buna hakkı vardır, Meselâ : Merhun hayvana şehir içinde binebilir, merhun hanede ikamet edebilir. Bu intifa için merhunun mürtehin-den istirdadına hacet görülürse istirdad edilir. Mürtehin de rahim töhmeti) görürse bu istirdadına işhatda buiunur.

Râhin. merhunun üzerine bina yapamaz, ağaç dikemez. Bunları yapacak olsa borcun zamanı hulul etmedikçe bunlar sökülüp atüamaz. Borcun zamanı gelince bakılır: Eğer bunlar ile meşgul arsanın kıymeti borca kifayet etmez de bunlar kaldırılınca arsanın kıymeti artacak olursa borcu tamamen Ödemek için bunların kal-u ref´i vücuben lâzım geîir. Meğer ki râhin borcunu başka malından tamamen ödesin (Tuhfetüi´muhtaç).

(Hanbelî´lere göre mürtehinin izni olmadıkça râhin, mürtehinden intifa edemez, meselâ: Merhunu icareye veremez, istihdam edemez. Mürtehin izin verince de bundan bilâhare rücu edebilir.

Borcun henüz vakti hulul etmiş olmayınca râhin. merhun yer üzerine ağaç

dikebilir. Çünkü borcun tediye zamanına kadar bu yerin menfaatini tatil et­mek, malı tazyi demektir ki, bundan nehî olunmuştur. Fakat borcun zamanı hulul etmiş ise râhin, ya borcunu hemen vermeğe veya merhunu satmaya mec bur olacağından bu ağaç dikmeğe mahal yoktur (Keşşafülkma). îmam Ah-med´e ve tshak´a göre mürtehin, merhunun südünden istifade edebilir (E3-muhallâ).

Zâhirî´lere göre rehnin menafii terhinden evvel olduğu gibi yine râhine aiddir. Merhun hayvanın südü ve rükûbu da böyledir. Meğer kî râhin bu hay­vana infakda bulunmasın. O halde mürtehin yapacağı infak mukabilinde bu hayvanın südünü alır, üzerine râkib olabilir, mukabilinde alacağı sâkit olmaz.

Râhin, merhunu kiraya verebilir, zuhura gelecek semerelerinden yiyebi­lir, cariyesi ise istifraş edebilir, akar ise içinde oturabilir, hayvan ise yünü­nü alabilir. Çünkü merhun rehn sebebiyle râhînin mülkünden çıkmış değildir. Artık râhin kendi malından intifadan menedilemez. Elverir ki merhun, mür-tehinin elinde bulunmasın, onu rizası olmadıkça veya borç ödenmedikçe râ-hinin mülkünden çıkarmaya salâhiyeti bulunmasın.

Mürtehin ise râhînin rizası olmadıkça merhundan istifade edemez. Nite­kim bir hâdis-i s.erfde buyurulmuştur: Yani: Sizin kanlarınız ve mallarınız sizlere haksız yere-helâl olmaz, haramdır (El-muhallâ). [13]

Yed-İ Adlde Ulam Rekinlerin Hükümleri :



102 - : Râhin ile mürtehin, rehni emniyet ettikleri bir kimseye tevdi et­mek üzere mukavele edip o kimse de razı olarak kabz etse sahih ve bu kabz ile rehin tamam olur. Bu kimseye «Adî» denir.

103 - : Adlin eli, mürtehiıtin eli gibidir.

Binaenaleyh adi, mürtehin makammakaim olub rehni mürtehn gibi hıfz eder. ehin, bu adlin elinde telef olsa rnürtehinin elinde telef olmuş gibi olur. Adlin taaddüdü de caizdir (Muhit, Hindiyye).

104 - : Adlin eli bir bakımdan da rahmin eli gibidir.

Meselâ: Merhunun râhin yanında gasben bulunduş olduğu tahakkuk etse adlin elinde de gasben bulunmuş sayılır. Binaenaleyh bu merhun adlin elinde telef oldukdan sonra tnüstahikki zuhur etse muhayyer olur. Bunun bedelini dilerse râhine ve dilerse acile tazmin ettirir. Adle tazmin ettirince o da bunun­la râhine rucu eder, rnürtehine rücu edemez (Ebüssufid).

105 - : Rehin akdedilirken merhunu müntehinin kabz etmesi şart edil­miş olsa da badehu râhin ile mürtehin ittifak ederek rehni yedi adle vaz ede­bilirler. Bunların bu ittifakları akd-i rehnde terazileri gibidir. Çünkü iptida-i

akdde adlin mürtehin makamına kaim olması caiz olduğundan bekaen de ca izdir (Muhît-i Serahsî).

106 - : Merhunun yed-i adle vaz edilmesi akd zamanında şart edilmeyip bilâhare merhun mürtehin ile râhinin rizalariyle yedi adle tevdi edilse o mer­hunu yalnız mürtehin, râhinin rizası olmaksızın adîden alabilir. Fakat râhin, mürtehinin İzni olmadıkça alamaz. Çünkü mürtehin, merhunu zaten kendi elin­de tutmaya salâhiyeti olmakla bunu muvakkaten tevdi etmiş olduğu adiden ge­ri alabilir. Fakat râhinin borcunu ödemedikçe rehni mürtehinden almaya salâ­hiyeti olmadığından adiden de almaya salâhiyeti olamaz (Reddimuhtar).

107 - : Mürtehin, rehni henüz kabz etmeden râhin adi tâyin edilemez.

Kezalik : Kefilin vereceği rehne mekfûlünanh adi olamıyacağı gibi mekfû-lünanhın vereceği rehne de kefili adi tâyin edilemez.

Kezalik : Müdaribin rehnine rebbülmâl, rebbülmâlin rehnine müdarib a´dl nasb edilemez.

Kezalik : Şirketi raufaveze ve şirket-i inan ile şerik olanlardan birisinin bu ticaret borcu için vereceği rehne diğer şerik adi tâyin edilemez. Yani: Akd edilen rehn bunlardan birinin adi sıfatiyle kabz eyîemesiyle tamam olmaz, Çün kü bu suretlerin hepsinde de birinin eli diğerinin eli gibidir, rehin başka bir ele teslim edilmiş sayılamaz.

Fakat merhun, icab ve kabul ile akdden sonra raürtehin tarafından kabz edilse de badehu bunlardan birine teslim edilse rehnin sıhhatine halel gelmez (Hindiyye, Dürerülhükkâm).

108 - : Akd-i rehin esnasında merhunun kendisine tevdi meşrut olan adi, borç baki cldukca rehni râhinin rizası olmadıkça mürtehine, mürtehinin riza­sı olmadıkça da râhine veremez. Verirse istirdad eder. Çünkü bu dehne hem râhinin, hem de mürtehinin hakkı taallûk etmektedir. Daha istirdad etmeden rehin telef olsa adî, onun misliyyattan ise mislini, kıyemiyyattan ise kıymetini zâmin olur. Zira kendi mezuniyetinin haricine çıkmakla taaddide bulunmuş­tur.

Adlin bu suretle tazmin edeceği şey kabz edildikten sonra râhin Ue mür­tehinin yine, ittifakıyle bu adlin veya sair bir adlin yanına bırakılır. Bunlar it­tifak edemezlerse müracaat edecekleri hâkim tarafından bir yed-i adle tes­lim edilir. Bilâhare borç râhin tarafından verilince adlin tazmin etmiş olduğu bedel kendisine aid olur, bunu kimin elinde ise ondan ister alır (Hindiyye).

109 - : Merhunu muhafaza etmekte olan adi vefat edince vârisleri kendi yerine kaim olamazlar. Râhin ile mürtehin, o rehni birriza başka bir adle veya hinin lecek bâtıl

kendilerinden birine tevdi ederler. Bu hususda ittifak edemezlerse mürtemüracaatı üzerine hâkim tarafından bir yed-i adle veya adaletçe müteadle muadil görülünce mürtehinin eline teslim edilir. Birinci adi rehni satmaya vekil bulunmuş olsa bunun ysrine ikame ediadl, bu vekâleti haiz bulunmuş olamaz. Çünkü vekâlet, vekilin vefatiyle olur (Hindiyye, Tatarhaniyye).

110 - : Adi merhunu emin olan bir kimsenin yanma tevdi edebilir. Fakat zaruret bulunmadıkça emin olmayan kimseye tevdi edemez. Ederse telefi zarnan-î gasb ile zâmin olur (Haniyye, Ankaravî}-Şafıî´lere göre de râhin ile mürtehin rehni hilittifak başkasının yanma vaz

(Hanbeîflere göre de râhin ile mürtehin merhunu bir başkasının yanma vaz edebilirler. Bunun bir kişi olması caiz olduğu gibi müteaddid olması da caizdir. Bayie adi tâyin edilen kimsenin erkek, kadın, müslim, gayrı müsîim olması âa caizdir. Fakat caizüttasarruf olmayan bir kimsenin, meselâ bir ço­cuğun veya bir sefihin yanına vaz etmeleri caiz değildir. Bunlar mürtehinin vekili sayılamazlar, bunların rehni gabz etmeleri muteber olmaz.´

îki kişinin yanma vaz edilmesi meşrut bir rehn, bir kişinin yanma vaz edilemez ve bunlardan biri rehni yalnız basma hıfz edemez, birlikte hıfz et­meleri icab eder. Bunlardan biri rehni diğerine teslim etse telefi takdirinde yansını zâmin olur.

Kezalik : Adi, rehni râhin ile mürtehin me.vcud olduğu halde başka bir -şahsın yanına hıraksa da telef olsa bunu adî ile o şahıs zâmin olur.

Adi, rehni iade ettiği, mürtehin ile râhin de bunu almaktan imtina etmedi­ği halde hâkim, bu rehni bir eminin yanma bıraksa telefi takdirinde bunu hâ­kim ile o emin birlikte zâmin olurlar. Çünkü hâkim, bunu müstahikleri bulun­duğu halde başkasının yanma def etmekle taaddide bulunmuş olur. Emin de başkasının malım muktezi bulunmaksızın ahz ettiği için taaddide bulunmuş sayılır (Keşşafülkına). [14]

Mer.Hunün Satıl!B Satılamaması :



111 - : Râhin ile mürtehinden birisi diğerinin izin ve rızası olmadıkça rehni satamaz. Hattâ râhin borcu ödemek için rehni alıp satmak istese mür­tehin ona razi olmayabilir Çünkü borcunu alıncaya kadar rehni hapis etmeğe salâhiyeti vardır. (Tenkih-i Hamidî, Hindiyye).

112 - : Mürtehin, rahmin izni olmaksızın merhunu satsa füzûlen satmış olur. Râhin dilerse icazet verir ve dilerse bey´i fesheder, merhunu yine mür-tehine iade eder. Merhun müşterinin elinde telef olmuş olsa artık bey´e icazet verilemez. Bu takdirde râhin. onu dilerse müşteriye ve dilerse mürtehine taz­min ettirir (Dürerülhükkâm).

113 - : Mukabilinde rehin verilmiş olan bir borcun Ödenecek zamanı hu-

îûl ettiği haîde râhin bunu ödemekders imtina etse müracaat vukuunda hâkim tarafında «Borcunu öde» diye râhine emr olunur. Râhin borcu ödemez, rehnin satılmasından da kaçınırsa hâkim, rehni hakikî kıymetiyle satarak semenin­den borcu mürtehine öder.

114 - :Maamafih rehin, borç cinsinden ise mürtehin, alacağını bundan alabilir, bunda rahmin ması veya hâkimin kazası iktiza etmes (Haniyye). imtina ederse rehni saüp borcunu Ödeyinceye kadar hâkim tarafından ha­pis olunur. Yoksa bu rehni hâkim sata-mas. Çünkü medyun olan hürrü. hecir caiz değildir. îmarneyrae göre isesabik meselede beyan olunduğu üzere hâkim, rehni bizzat satabilir. Çünkü böyle bir medyunun hacri imameyne göre caizdr. müracaat eder. Hâkim de ya bizzat satar veya^.satması için mürtehine isin verir. Siyleru isteyebilir. Zira rehne malik bilinmezse mürtehin o rehve bulunursa râhin muhayyer olur, mebii rehniyyete iade eyle?

rehni mürtehin, gaib oîan râhinin veya de mezkûr icazet şartları da mercızd

» bey´e icazet verir, dilerse bey´i fesh em mebi telef olmuş bulunursa mürtelnm onun

115 - : Eehn olan bağ ve bostanın meyva ve sebze gibi zevaid-i mütevel-Üdasi yetişse tele? olmalarından korkulsun korkulmasın bunlar hazır ise râiunin, gaib ise hâkimin izn ve rey´ile satılabilir. Fakat bunları râhinin veya hâ­kimin izni olmadıkça mürtehin satamaz. Çünkü mürtehin, rehni ve zevaidini hapse müstahiktir, bunları satmaya hakkı yoktur. Meğer ki hâdise hâkim bu­lunmayan bir yerde vücuda gelsin veya hâkimin reyini istihsâle mübaşeret takdirinde aradan günler geçerek zevaidin bozulub telef olması muhakkak bu­lunsun, o halde mürtehin bunları kendi kendine satabilir.

116 - : Fakat râhinin iznini veya hâkimin reyni istihsâl mümkün olduğu halde bunlar temin edilmeksizin mürtehin tarafından satılacak olsa mürtehine za­man lâzım gelir. Râhin muhayyer olur. Bunları dilerse mürtehine ve diler.se müşteriye tazmin ettirir. Çünkü mürtehin gasıb, müşter ide gasıbül´gasıb sa­yılır.

118 - : Mürtehin, merhun olan bağ ve bostanın meyvasını, sebzesini hâ­kimin emri olmaksızın toplayıp hıfz edebilir. Çünkü bu muamele merhunu mu­hafaza mahiyetindedir. Merhunu muhafaza ise mürtehinin hakkıdır. Şu kadar var ki, mürtehin bunları toplarken bağa ve ağaçlara noksan vermemek lâzım­dır. Noksan verirse bu noksan miktarı alalacağmdan sâkit olur.

119 - : Râhin, vakt-i edası hulul etmiş olan borcunu ödemek için rehni satmaya mürtehini veya adli veya vekâlete ehl olan diğer bir şahsı veya bun­lardan ikisini veya her üçünü tevkil edebilir, bu şahindir. Çünkü râhin, reh­ni bizzat satabileceği gibi buna başkasını da vekil tâyin edebilir. Artık râhin, bu vekili mürtehinin rizası olmaksızın vekâletten azl edemez. Bu vekâlet, ge­rek akd-i rehn zamanında şart edilmiş ve gerek akdden sonra icra kılınmış ol­sun müsavidir. Çünkü buna r örteninin hakkı taallûk etmiştir. Kezalik mürte­hin de bunu azl edemez. ZK-ı onu vekil tâyin eden, mürtehin değildir (Hidaye, Haniyye).

120 - : Rehni satmaya tt Tki3, borcun vakt-i edasının hululüne izafetle ca­iz olduğu gibi müneccezen de > aiz olur. Vekâletletle satılan rehnin semeni de yine merhun olur. Binaenaleyh bu semen, mürtehinin veya adlin elinde iken telef olsa bunun mikdarınca borç sâkit olur (Şerh-i Mecmâ*)-

121 - : Rehni satmaya vekil olan kimse, bunu bizzat satabilir, bunun için hâkimin reyini istihsâle hacet yoktur. Merhun gerek menkûl ve gerek gayrı menkûl olsun. Bunun semeni bu vekilin elinde veya müşterinin müflisen vefa-tiyîe zimmetinde telef olsa mürtehinin elinde telef olmuş gibi sayılır, mukabi li olan borç bu semen nisbetinde sâkit olur.

Kezalik : Rehni satmaya vekil olan adi, onu sattıkdan sonra semeninin elin­de telef olduğunu iddia etse tasdik olunur. Zira onun eli yed-i emanettir. Bu se­men, mürtehin üzerine telef olarak mukabilinde alacağı sâkit olur (Dürrehül-hükkâm).

122 - : Rehni satmaya vekil olan kimse, borcun vakt-i edası hulul edince rehni satarak semenini mürtehine teslim eder, ondan evvel satamaz. Satarsa nafiz olmaz. Vakti hulul ettiği halde satmakdan imtina ederse rehni satmak üzere râhine cebr olunur. O da satmaktan kaçınır inad ederse hâkim satar ve eğer râhinin varisleri gaib bulunursa rehni satmak üzere vekile cebr olunur. İnad ederse hâkim satar. Cebrin keyfiyeti, vekili hâkimin bir kaç gün haps­etmesinden ibarettir.

Râhinin veya mürtehinin vefatiyle veya tecennün etmesiyle bu vekil vekâ­letten mün´azil olmaz. Fakat vekil ölürse veya ifakati ümid edilemez bir halde tecennün ederse vekâlet bâtıl olur, hükmü kalmaz (Hindiyye, Ibni Nüceym).

123 - : Merhunu satmaya vekil olan adle bu hususda cebr edilip ediîemi-yeceği tafsilâta tâbidir. Şöyle ki: Bu vekâlet, akdi rehn zamanında meşrut ise vekil, merhunu satmaya mecbur olur, bilâhare icra kılınmış ise mecbur olmaz. Bu, îmam Ebû Yusuf´a göredir. îmam Muhammed´e göre ise bu ikinci takdir­de de vekil, rehni satmaya mecburdur. Esah olan da budur. Mecellede de bu kabul edilmiştir (Muhît-i Burhanî). [15]

Rehnlere Aid İhtilâflar :



124 - : Dâyin ile medyun rehn verilmiş olup olmadığında ithilâf etseler söz, rehni inkçr edenindir. (Eşbah).

125 - : Rahin ile mürtehin, merhumun ibraz edilen mal olup olmadığında ihtilâf etseler söz, mürtehinindir. Çünkü kabız olan, odur (Reddimuhtar-.

126 - : Râhin, şu kadar borcu mukabilinde meselâ: Yüz lira kıymetli bir terhin ve teslim ettiğini dâva ve beyyine ile isbat etmekle mürtehinin elli lira kıymetinde bir saat ibraz ederek rehnin bundan ibaret olduğunu iddia ey-îese bu sözü râhin tarafından tasdik edilmedikçe kabul olunmaz (Hindiyye).

127 : Râhin, meselâ «Şu saati rehn ve teslim etmiştim.», mürtehin de «Şu bileziği rehn ve teslim etmiştin.» diye ihtilâf ve beyyine ikame etseler ba­kılır: Eğer bu saat ile bilezik mürtehinin elinde mevcud ise mürtehinin bey­yinesi tercih olunur. Amma saat ile bilezik telef olmuş ve bileziğin kıymeti sa­atin kıymetinden ziyade bulunmuş ise râhinin beyyinesi müreccah olur.

128 - Mürtehin, meselâ «Şu saat ile şu bileziğin ikisini de rehn ve tes­lim etmiştin.» diye dâva, râhin de yalnız saati terhin ve teslim etmiş olduğu­nu iddia eylese söz, râhinindir. Mürtehinin beyyinesi tercih olunur. Çünkü zi­yade beyyinesi evlâdır (Haniyye).

129 - : Mürtehin, kabz etmiş olduğu merhunu râhine reddettiğini dâva, râhin de bu reddi inkâr etse söz, maâl´yemin râhinin olur. Çünkü râhni, mür­tehinin zamandan beraetini münkirdir.

130 - : Mürtehin, rehni badelkabz râhine reddetmekle onun elinde telef

pldu&unu iddiaf râhin de mürtehinin elinde iken telef olduğunu dâva etse söz, maâFyemin râhinin olur, çünkü reddi münkirdir ve râhinin beyyinesi tercih olunur. Çünkü râhinin beyyinesi ziyadeyi müsbittir. Yalnız mürtehin beyyine ikame ederse o da kabul olunur (Reddimuhtar, Bezzaziyye).

131 - : Mürtehin, rehnin daha kabz edilmeden râhinin elinde telef oldu­ğunu, râhin de kabz ettikten sonra mürtehinin elinde telef olduğunu iddia ey-îese söz, mürtehinindü-. Zira zamanı münkirdir. îkisi de beyyine ikame etse râhinin beyyinesi tercih olunur. Çünkü ziyadeyi müsbittir (Hindiyye, Bezza­ziyye).

132 - : Rehn beyyinesi, vedia beyyinesine, beyi beyyinesi ve hibe İle kabz beyyinesi de rehn. beyyinesine tercih olunur.

Binaenaleyh medyun, dâyine vermiş olduğu bir malı rehn olarak verdi­ğini dâva, dâyin de o malı kendisine medyun hibe etmekle kabz eylediğini id­dia eylese dayının beyyinesi tercih olunur.

133 - : Eâhin, meselâ: yüz lira borcu olduğu halde bir malını terhin et­tikten sonra bu malı yalnız, elli lira mukabilinde terhin etmiş olduğunu iddia, mürtehin de tam yüz lira mukabilinde rehin vermiş olduğunu dâva etse söz, maâl´yemin râhinindir. Çünkü borcun tamamına rehin vermiş olduğunu mün­kirdir, (Haniyye).

134 - : Bir mal terhin edildikten sonra râhin, o malı meselâ: Yüs lira mukabilinde rehin vermiş olduğunu, mürtehin de elli lira mukabilnde terhin edildiğini İddia eylese rehn mevcud, kıymeti de yüz lira ise tehalüt carî olur. ikisi de yemin ederse rehn râhine red olunur. Tehalüfden evvel rehn telef ol­sa söz; mürtehinindir. Çünkü mürtehin, ziyade borcun sukutunu münkirdir (Haniyye),

135 - : Mürtehin ile rehni bey´e vekil olan adî, meselâ: Yüzyirmi lira mukabilinde merhun olan bir malın yüz liraya satıldığını iddia, râhin de yüz liradan fazlaya satıldığını dâva etse söz, adi ile mürtehinindir. Çünkü ziyade­yi münkirdirler. Râhinin beyyinesi tercih olunur. Amma râhin, bu bey´i in­kâr Ue rehnin bu vekil elinde telef olduğunu iddia edip rehnin kıymeti de bor­ca müsavi olsa söz, râhinin olur.

136 - : Merhunun meselâ : Yüz liraya satıldığını râhin, doksan liraya satıldığını vekil, seksen liraya satıldığını da mürtehin iddia ettikde bakılır: Eğer seksen lirayı mürtehin kabz etmiş ise söz, mürtehinindir, râhinden yir­mi lira daha alabilir. Fakat beyyine ikame etseler râhinin beyyinesi tercih olunur. Çünkü ziyadeyi müsbittir.

137 - : Rehni satmaya vekil, rehni meselâ: Yüz liraya satıp bunu mür-tehine verdiğine dair beyyine ikame ettiği halde râhin de merhunun satılma-

yıp vekilin elinde telef olduğuna beyyine ikame etse râhinin beyyinesi kabul olunmaz.

138 - : Bir kimse, bir şahisdan istikraz etmiş olduğu meselâ: Yüz lira .mukabilinde yine yüz lira kıymetli bir malını terhin ve bunu satmaya o şah­si tevkil etmiş olmakla mürtehin bulunan o şahıs bu malı meselâ : Elli lira­ya sattığını iddia, râhin olan kimse de «Hayır bu malı satmadın, elinde telef oldu.» diye dâva etse bakılır: Eğer mürtehin, iddiasına beyyine ikEime ederse kabul olunur, ikame edemezse râhin, mürtehinin o malı sattığını bilmediğine tahlil olunur. Yemin ederse bu borç sâkit olur (Haniyye).

139 - : Hâhİn ile mürtehin, rehnin taksir neticesinde zayi olup olmadı­ğında ihtilâf, etseler, râhin taksir iddiasını ısbât edemezse mürtehin, taksiri olmadığı hususunda yeminiyle tasdik olunur, rehnin kıymeti borcdan ziyade ise bu ziyade kendisinden istenilemez (AU Efendi fetavası).

140 - : Dâyin, medyunun resûli vasitasiyîe kendisine gönderilmiş olan rehni kabz ettiğini inkâr edip de medyun bunu isbat edememekle rehni resû-iinden taleb etse, resûli de «Ben senin emrinle götürüp dâyne verdim,» dese resul yeminiyle tasdik olunur. Çünkü medyunun emini bulunmuştur (Abdür-rahim fetavası).

141 - : Râhin gaib olub rehn yed-i adîde bulunmakla mürtehin, bu adlin rehni satmaya vekâleti bölündüğünü iddia, adi de bu vekâleti inkâr etse mür­tehinin ikame edeceği beyyine kabul olunur.

142 - : Rehni satmaya vekil olan adi, rehnin semenini kabz ile mürtehi-nirs teslim ettiğini iddia, mürtehin de inkâr etse söz, yeminiyle adlin olur. Çün­kü adi, emindir. Bu halde mürtehinin aiacağı sâkit olur.

143 - ; Râhin, borcun edası vakti henüz hulul etmediğini iddia, mürte-hindd hululünü dâva, etse söz, mürtehinlndii´. Zira borcun tecili, mürtehinden müstefad olur.

Fakat vekil tarafından satılması, müstakbel bir zamana izafe edûen bir rehn hakkında ihtilâf edüib mürtehin, meselâ: O zamanın şu ay bağında hu­lulünü iddia, râhin de daha sonraki ay başında hulul edeceğini dermeyan et­se söz, râhinin olur, Çünkü vekili satmaya taslit etmek, râhin tarafından müs­tefad olur.

144 - : Mürtehin, «Rehn bana bir aralık iare edilmişti, bu iare hükmiy­le istimal ettiğim zamanda telef oldu, binaenaleyh mukabilinde alacağım sâ­kit olmamıştır.» diye iddia, râhin de bu istimalden evvel veya sonra telef ol­duğunu ve binaberin borcun sâkit olduğunu dâva etse söz, mürtehinindir. Çünkü zamanı münkirdir. Râhinin de beyyinesi tercih olunur (Haniyye, Anka-ravî).

145 - : Mürtehin, merhunun telef olduğunu iddia, râhin de inkâr etse mürtehinin beyyinesi kabul olunur. Beyyinesi bulunmazsa yeminiyle tasdik olunur. Binaenaleyh mukabilinde borç sâkt olur. Rehnin kıymeti fazla olsa mürtehin bunu zâmin olmaz (Tenkih).

146 - : Râhin, telef olan merhunun meselâ: Yüz lira kıymetinde oldu­ğunu, mürtehin de seksen lira kıymetinde bulunduğunu iddia etse söz, mür-tehinindir. îkisi de beyyine ikame etseler râhinin beyyinesi, ziyadeyi müsbit olduğu için tercih olunur (Mülteka, Tenkih).

Rehnin telefi, rehnin intifaa salih olmayacak bir hale gelmesiyle olur.

147 - : Medyun, şöyle bir malım rehin vermiş olduğunu mürtehinin inkâ­rına mukarin dâva ettiği halde şâhidleri «Râhinin kendilerince meçhul bir şe­yi terhin ve teslim ettiğini gördüklerine» şehadet etseler bu sehadetleri mak­bul olmaz. Fakat medyunun bu iddiası üzerine şâhidleri «Mürtehinin rehn ola­rak bir mal aldığım iki ar ettiğine» şehadet edib bunu tarif ve tavsif edemese-ler bu sehadetleri makbul olur. Bu halde bu malın neden ibaret olduğunu be­yana mürtehin mecbur olur, bunda söz, mürtehinindir (Hindiyye).

148 - : Medhun, rehin verdiğini inkâr, dâyin de medyunun rehin verdi­ğini iddia etse bakılır: Eğer mürtehin «Şu malı rehn olarak kabul ve kabz et­tim.» diye iddiada bulunursa dâvası mesmu olur. Amma râhine karşı beyyine ikame edip de merhunu kabz eylediğini söylemezse dâvası sahih olmaz. Çün­kü rehnin tamamiyyeti kabza muhtaçtır.

149 - : Râhn ile mürtehin, merhun daha kabz edilmemiş iken mürtehin tarafından rehnin kabz edildiğinde tasaddukda bulunsalar bu da kabz hük­mündedir. Artık râhin bu ikrariyle muahaze olunur. Hattâ şahidler «Rehni mürtehinin kabz ettiğini râhin ikrar etti.» diye şehadette bulunsalar bu şeha-detleri makbul olur. «Kabz ederken gördük.» demelerine hacet yoktur. Veİev ki bu dâva esnasında merhun râhinin elinde bulunsun. Bu, kabzı isbata manî olmaz. Çünkü onun elinde âriyeten bulunmuş olabilir (Ankaravî).

150 - : Râhin, merhunun kıymeti kendisine ayıb âriz olmadan evvel me­selâ: Yüz lira idi diye dâva, mürtehin de bundan az olduğunu iddia etse râ­hinin beyyinesi tercih olunur.

Kezalik: Râhin, merhunu selim ve kıymeti şu kadar olarak teslim ettiğini dâva, mürtehin de maib ve kıymeti ondan noksan olarak teslim ettiğini iddia etse râhinin beyyinesi müreccah olur.

151 - : Merhun helak olduktan sonra mürtehin, merhunun kıymeti borç miktarından az olduğunu iddia, râhin de merhunun kıymetinin borca müsavi

dâva etse mürtehinin beyyinesi tercih olunur.

152 - : Rehn için bir malı iare eden kimse, bu malın rehniyyetden daha fekkedilmeden helak olduğunu dâva, râhin olan müsteîr de bu ,malın fek edil-dikden sonra helak olduğunu iddia etse o mûîr olan kimsenin beyyinesi tercih olunur.

Kezalik: Muir, müstear malın terhin edildikten sonra helakini dâva, müs-tair de daha terhin edilmeden helak olduğunu iddia eylese nıuirin beyyinesi tercih olunur.

153 - : Râhin, mürtehinin alacağını aidıkdan sonra yanında rehnin he­lak olduğunu dâva, mürtehin de alacağını alıp rehni red etmiş bulunduğunu id­dia eylese râhinin beyyinesi tercih olunur.

154 - : Haricde iki kimse, bir malın iştira ve irtihanı hususunda ihtilâf -da bulunsalar bakılır: Eğer ikisi de tarih beyan etmezse iştira beyyinesi ter­cih olunur. Jtrtihan hakkındaki beyyinede tarih zikr edildiği halde iştira bey-yinesinde zikr edilmese rehn beyyinesi müreccah olur.

Kezalik : îrtihan beyyinesindeki tarih mukaddem, iştira beyyinesindeki tarih muahhar olsa yine rehn beyyinesi tercih olunur.

155 - : Bir mala vaziülyed olan kimse, tarih beyan etmeksizin rehniyyet üzere beyyine ikame, haricden biri de bilâ tarih iştira beyyinesi- ikame etse rehn beyyinesi müreccah olur.

Zilyed´in sabık bir tarih beyaniyle ikame edeceği rehn beyyinesi de hari­cin muehher tarihli iştira beyyinesine tercih olunur.

Fakat haricin iştiraya dair beyyines indeki tarihi mukaddem, ziFyedin rehn hakkındaki tarih müehher olursa iştira beyyinesi tercih olunur.

156 - : Zil´yed, iştira üzerine tarih beyan ile beyyine ikame ettiği gibi hariç de ayni tarihde irtihanda bulunmuş olduğuna beyyine ikame etse iştira beyyinesi tercih olunur.

157 - : îki kimseden her biri berhayat bir şahsa aid bir malın yalnız kendisine rehn edilmiş olduğunu iddiada bulunsa bakılır: Eğer bu mal bu iki kimseden yalnız birinin elinde ise ona terhin edilmiş olduğuna hükmedilir. Diğer tarih beyan etse de bakılmaz. Çünkü zilyedin kabzı bu malın kendisine evvelce terhin edilmiş olduğuna delildir. Meğer ki züyed olmayan, o malın kendisine daha evvel tarhın ve teslim edilmiş olduğunu isbat etsin.

Fakat bu mal o iki kimsenin meân elinde veya râhinin elinde ise o iki kimseden hangisinin beyan ettiği terhin tarihi mukaddem ise onun için hükm olunur. Yalnız birisi beyan ederse onun lehine hükm olunur. Hiç biri tarih be­yan etmez veya beyan ettikleri tarih müsavi bulunursa rshniyyet iddiaları red olunur. Zira bir malın iki şahsa bîr ânda başka başka terhin edilmesi muhal­dir. Bu halde o rehn, telef olsa emaneten telef olmuş olur. Çünkü böyle bâtıl bir rehnin hükmü yoktur (Ebüssuûd, Dürerülhükkâm).

158 - : îki kimseden her biri, bir müteveffaya aid bir malın yalnız ken­disine terhin edilmiş olduğunu iddia etse bakılır: İkisi de irtihan ve kabz hak­kında tarih beyan eder de birinin tarihi mukaddem bulunursa onun için hükm olunur. Fakat hiç biri tarih beyan etmez veya beyan ettikleri tarih müsavi olur, rehn de yalnız birisinin elinde bulunursa onun elinde bırakılır. Bunun kabz-ı yedi, sabıkıyetine delildir. Amma ikisinin de elinde bulunmaz da mese­lâ rahinin terekesi arasında bulunursa bu merhun İmamı Âzam le imam Mu-harmnede göre o iki kimsenin arasında nısfiyyet üzere hükm olunur. Çünkü râhînûı mevtinden sonra her birinin maksadı rehnin satılıp semeninden alaca­ğının istifa edilmesidir. Bu ise şirketi kabildir, bunda müaşiyyet bahis mev­zuu değildir (Şerh-i Mecma´, Reddinıuhtar, Dürerülhükkâm). [16]