๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hukuku İslamiye => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 18 Mart 2010, 20:29:01



Konu Başlığı: Mütevellilere ve vakiflara müteallik davalara ait
Gönderen: Ekvan üzerinde 18 Mart 2010, 20:29:01
(BEŞİNCİ BÖLÜM)

MÜTEVELLİLERE VE VAKIFLARA MÜTEALLİK DÂVALARA AİD UMUM! MALÛMATI HAVİDİR.



İÇİNDEKİLER : Mütevelli olabilecek kimseler. Mütevellilerin ücrete is­tihkakları. Kaİmmakam mütevelli nasbi. Mütevellilerin ellerindeki vakıf mallarda tasarrufları. Mütevellilerin sulh ve ibraları. Mütevellilerin zamin ve yeminerlyle musaddak olub olmadıkları hususlar. Mütevellilerin İkrarları ve tesamü tarikiyle şahadet. Vakıflarda beyyineelrin tercihi. Vakıflara müte-sebeleri. Mütevellilerin azillerini icab «dib etmeyen şeyler.

Vakıflarda mesmu olub olmayan dâvalar. Vakıf dâvalarında hasım olub olamayanlar. Vakıflarda makbul olub olmayan şahadetler. Vakıflarda hisbe ve tesamü tarikiyle şahadet. Vakıflarda beyyinelerin tercihi. Vakıflara müte­allik ikrarlar. Vakıflarda mürurı zaman. [28]

Mütevelli Olabilecek Kimseler :



690 - : Mütevellinin âkil, emin, fisk ile gayri maruf, vakfı bizzat veya najbi vasıtasiyle idareye muktedir olması şartdır.

Binaenaleyh bu vasıfları cami olmıyanlar, mütevelli nasb edilemezler. Çünkü o takdirde vakfın menfaatleri muhtel olur. Tevliyet, velayet kabilin-dendir. Bu evsafı cami olmayanlar ise velayeti haiz olamazlar.

691 - : Mütevellinin hür, müslim, erkek, basir olması şart değildir. Binaenaleyh evvelki meseledeki vasıfları cami olan bir köle, bir kadın,

veya bir âma bir vakfe mütevelli alabileceği gibi bir müslim de bir gayri müslimin vakfına mütevelli olabilir. Tenkih, Fetavâyı Hayriyye.

692 - : Tevliyetde bulûğ, şart değildir.

Binaenaleyh mümeyyiz, vakfı hıfza muktedir, âkil bir çocuğa da tevliyet, tevcih olunabilir. Nitekim hâkim tarafından mümeyyiz çocukları, ticarete de mezun olabilirler.

693 - : Bir kimse müteaddit vakıflara mütevelli olabileceği gibi mütead-did kimseler de bir vakfa bil´iştirâk mütevelli olabilirler. Çünkü bir şahsın müteaddid vazifeleri uhdesinde cem etmesi caiz olduğu gibi bir vazifenin de müteaddid kimseleree biliştirâk tevcihi caizdir. Eşbah.

694 - : Tevliyete talib olan kimselerin mütevelli nasb edilmeleri lâik değildir. Meşrutun leh olanlar ile tevliyetden haksız yere azl edilmiş bulunan­lar bundan müstesnadır. Bunların tevliyet talebinde bulunmaları, mütevelli tayin edilmelerine engel olamaz.

695 - : Mütevelli nasb etmek salâhiyeti evvelâ vâkıfa, saniyen vâkıfın vasiyyi muhtarına, salisen meşrutun leh mütevellinin vasisine, rabian da salâhiyetdar olan hâkime aiddir. Mütevelli nasbına mezun olmayan bir hâ­kim ise mütevelli tayin edemez.

696 - : Vâkıfın hayatında tayin etdiği mütevelli vefat etse bakılır ; Eğer tevliyeti andan sonra başkasına şart etmiş ise o mütevelli olur. Şart etme­miş ise yeniden mütevelli tayin etmek salâhiyeti vâkıfa aid bulunur. Hâkim, buna müdahale edemez.

(Hanbelî mezhebine göre vâkıf, tevliyet ve nezareti bir kimseye şart etmediği veya etdiği kimse vefat eylediği takdird artık vâkıfın mütevelli veya nazır nasbına velayeti kalmaz. Çünkü kendi mâlikiyeti müntefi olmuşdur. Bu halde mevkufürf aleyh, muayyen bir insan veya mahsur bir cemaat ise her biri kendi hissesinde velayeti Hazarı haiz olur .Mevkufun aleyh, fu­kara gibi gayri mahsur veya mescid, medrese, makbere gibi bir şey ise tevliyet ve nezaret salâhiyeti hâkime veya naibine aid bulunur.

696 - : Hârisiye göre de mevkufun aleyh, mahsur bir cemaat olunca bunlar mü§terek bir nezaret hakkını haiz olurlar.

Hanbelîlere göre meşrutun leh olan nazır - mütevelli, kendisine vâkıf tarafından şart edilmiş olmayınca yerine başkasını nazır tayin edemez ve başkasına vasiyetde bulunamaz. Çünkü onun nezareti şartdan müstefadır. Böyle bir nazır, kendisine vasiy tayini şart edilmedikçe bunları yapmaya saîâhiyetdar olamaz. Keşşafül´kına.)

697 - : Bir vasıf ile meşrut olan tevliyet, o vasıfdan mahrum kimselere tevcih edilemez. Ve bu vasfın zevaliyle tevliyete istihkak zail olur.

Binaenaleyh meselâ : Istanbulda ikamet etmesi şartiyle mütevelli tayin edilen kimse, îstanbuldan başka bir yerde tevattun etse tevliyetden çıkar.

Kzalik : Başkasiyle izdivaç etmemesi şartiyle mütevelli olan bir kadın, izdivaç edince tevliyetden mahrum kalır, Hindiyye.

698 - : Bir mütevelli, kendi yerine başkasını mütevelli tayin etmek is­teyince bakılır : Eğer kendisine tevliyet, sureti âmmede tefviz edilmiş ise yerine başkasını tayin edebilir. Sonra bunu azl edemez. Meğer ki vâktf, tev­liyeti başkasına tevfiz ve anı azl etmek hakkını mütevelliye şart etmiş olsun,

Fakat tevliyet, sureti âmmede tevfiz edilmemiş ise mütevelli yerine baş-

kasını mütevelli tayin edemez. Bundan marazı mevt hali müstesnadır. Bu halde mütevelli, yerine bavkasını mütevelli tayin etse bu bir vasiyet mahi­yetinde olarak sahih olabilir.

Şu kadar var ki vâkıf, mütevellinin tevliyet için başkasını vasi tayin etmemesini şart etmiş olursa mütevelli, bu hususda vasi tayin edemez. Haniyye.

699 - : Bir mütevelli, tevliyet için bir vekil veya vasi tayin etdikden son­ra cünûnı muttuk ile mecnun olsa vekâlet ve vesayet bâtıl, mütevelli tayini salâhiyeti hâkime aid olur. Hindiyye.

700 - : Bir vâkıfın bir vakfına mütevelli tayin edilmiş olan kimse, o vakıfın diğer bir vakfına da mütevelli tayin edilmiş olmaz. Çünkü tevliyet, vekâlet kabilinden olduğu cihetle muayyen şeyler ile tekayyüd eder.

Binaenaleyh bu ikinci vakfa vâkıf, badehu hâkim tarafından istenilen münasib bir zat, mütevelli tayin edilebilir.

701 - : Vâkıfa muhalif ifade ve inha üzerine vuku bulan tevliyet tevcihi muteber değildir. Velev ki berat etdirilmiş olsun.

Binaenaleyh bir vâkfın tevliyeti evlâda meşrut iken bir kimse zuhur edib de vâkıfın evlâdı münkariz olduğunu iddia etmekle hâkim, tevliyeti kendi­sine tevcih etse de bilâhare bir zat zuhur ederek vâkıfın evlâdından oldu­ğunu dâva ve beyyine ile isbat eylese tevliyeti kendisin tevcih etdirebüir. Ali Efendi Fetâvası.

702 - : Bir vakfa bir belde hâkimi bir mütevelli, diğer bir belde hâkimi de başka bir mütevelli tayin etle ikisi de vakfın işlerini görebilir. Maamafih ´bu hâkimlerden biri, diğer hâkimin tayin etdiği mütevelliyi bir maslahat bu­lunduğu takdirde azl edebilir. Ankaravî.

703 - : Bir vâkıf, vakfına mütevelli nasb etmeden vefat edib bazı va­siyetlerinin tenfizine, velev marazı mevtinde bir zatı vasi tayin etmiş olsa bu zat, anın vakfına da mütevelli olmuş olur. Vasiyetinde bu ciheti zikr etmiş olması lâzım değildir..

Kezalik : bir meşrutun leh mütevelli, vefat edib de vasiyyi muhtarı bu­lunsa tevliyet, zu vasiye aid olur. Haniyye, Tahtavî, Tenkihi Hâmidî.

704 - : Bir vâkıf, mütevelli tayin etmeyib bir şahsı kendisine vasiyyi muhtar nasb etmiş olunca bu vasi, anın hem emvaline, hem de vakfına nezaret eder. Bunda ittifak vardır. Fakat vesayeti yalnız emvaline hasr et­miş olsa vasi, imamı Azama göre yine tevliyeti de haiz olursa da İmam Ebu Yusüfe ve bir rivayete nazaran îmam Muhammede göre tevliyeti haiz ola­maz. Belki vesayet, musinin tahsis eylediği şey ile mukayyed bulunur. Bezzaziyye, Tahtavî.

705 - : Yalnız vakıf iğlerini rüyet için vasi tayin edilen kimse, her hu-susda vasi olmuş olur.

Binaenaleyh musînin hem vakıflarına, hem de terikesine vesayetde bulu­nur. Hattâ vâkıf, bir vakfına bir zattı, diğer vakfına da başka bir zatı vasi tayin etmiş olsa bu iki zat, her iki vakıf için bü´iştirâk mütevelli tayin edilmiş olur. Vasinin vasisi de vâkıfın vâsisi hükmündedir.

706 - :Bir vâkıf, hem hayatında hem de öldükten sonra vakfına mü­tevelli olmak üzere bir zatı tayin ettiği halde bir zatı da marazı mevtinde kendisine vasi tayin eylese bu vasi de vakfa mütevelli olur. Fakat bundan sonra diğer bir zatı da vasi tayin etse artık bu zat, yalnız vasî olmuş olur, vakfa mütevelli olmuş olamaz. Hindiyye.

707 - : Bir vâkıf; bir kimseyi mütevelli, diğer bir kimseyi de yalnız vaai tayin etdiğini tahsis etse bu vasi, mütevelliye müşareket edemez. Hindiyye, Reddi Muhtar.

708 - : Tevliyet, zaman ile mukayyed olabilir.

Binaenaleyh muayyen bir müddet için mütevelli tayin edilen kimsenin tevliyeti o müddetin hitamiyle nihayet bulur.

709 - : Tevliyeti kimseye meşrut olmayan bir vakfın ilk mütevellisi, îmam Ebu Yusuf e göre bizzat vâkıf olmuş olur. Çünkü vâkıf, vakfına baş­kalarından ehakdır. Bu halde vâkıf, vasisi olmaksızın vefat edince tevliye­tin tevcihi hâkimin reyine mütevakkıf bulunur. Şu var ki böyle meşrutür leh mütevellisi olmayan bir vakfın tevliyetine vâkıfın evlâdından, ehli bey­tinden mümkün mertebe münasib bir zat bulundukça hâkim, haricden kim­seyi mütevelli nasb edemez, şayed ederse veya sonradan münasibi yetişirse tevliyet o kimseden nez´edilerek evlâddan veya ehli beytden münasib olana tevcih edilir. Çünkü bunlar vakıf hakkında yabancılardan daha ziyade alâka gösterir. Müşfik bulunurlar. Meğer ki evlâda ve ehli beyte tevliyetin tevcih edilmemesi vâkıf tarafından şart edilmiş olsun. Ö takdirde bunlara tevcihi caiz olmaz. Muhiti Burhanı.

710 - : Bir vakfın mütevellisi vefat eder veya azl olunur veya gaib bu­lunur da vâkıfı veya vâkıfının vasisi mevcud bulunmazsa o vakfa derhal hâkim tarafından mütevelli nasb olunur. Yoksa sabık mütevellinin hisabah görülünceye kadar mütevelli tayini tehire bırakılmaz. Vakıf işlerinin muattal, gailenin ziyaa maruz bir halde bırakılması caiz değildir.

711 - : Bir vakfın meşrutun leh mütevellisi, büâ müzahim teayyün ederse meşrutun leh, hâkimin tevcihine muhtaç olmaksızın mütevelli olmuş olur. Fakat bilâ müzahim teayyün etmezse tevliyet, hâkimin tevcihine müte vakkıf bulunur.

Meselâ : Bir vakfın tevliyesi, vâkıfın ekberi evlâdına meşrut olup da vâkıfın evlâdından biri diğerlerinden yaşça büyük bulunsa bu. hâkimin tev­cihine muhtaç olmaksızın mütevelli olur.

Kezalik : bir vakfın tevliyeti bir camii şerifin imamına veya resmî bir makama meşrut olsa o vakfa o camii şerifin imamı veya o makamın reisi hâkimin tevcihine muhtaç olmaksızın mütevelli olur.

Fakat bir vakfın tevliyeti, evlâdın erşedine meşrut olub da evlâd ara­sında erşediyyet iddiasında bulunan müteaddid kimseler bulunsa bunlardan hiç biri, erşediyetine hâkim tarafından hükm olunub uhdesine tevliyet tevcih edilmedikçe mütevelli olamaz.

712 - : Bir vakfın tevliyeti, vâkıfın ekberi evlâdına meşrut olduğu halde evlâdı arasında yaşları müsavi müteaddid kimseler bulunsa bakılır : bunlar vakfın umuruna vukuf itibariyle de müsavi iseler, tevliyet, hepsine müsa-" vat üzere tevcih olunur. Fakat biri diğerlerinden daha vukuflu bulunursa tevliye, tercihan buna tevcih edilir. Çünkü daha âlim, daha yaşlı olmak ter-ciha sebebdir. Tenkih.

713 - : Bir "vakfın tevliyeti vâkıfın «el´erşedü fel´erşed» evlâdına meş­rut olsa buna vâkıfın erkek olsun, kadın olsun evlâdının en ziyade reşid olanı müstahik olur. Vâkıfın evlâdından müteaddid kimseler, erşediyet iddiasında bulunsalar erşedîyeti beyyine ile sabit olan, mütevelli nasb olunur. Her bi­krinin erşediyetde müsavatı beyyine üe sabit olsa tevliyet, kendilerine mü­savat üzere tevcih edilir. Erkeklik tercihe medar olmaz.

Rüşdden maksad, salâhı hal ve hüsni tasarrufdan ibaretdir. Tenkih, Reddi Muhtar.

714 - : Erşediyete şahadetde evlâdın hasr edilmesi, yani şâhidlerin bü­tün evlâdı vâkıfı tâdad ederek bunların arasında -müddeînin erşed bulundu­ğunu tasrih ederek şahadetde bulunmaları şartdır.

715 - : Vâkıfın evladından birinin erşediyetine beyyine ile hükm edildik-den sonra diğer biri çıkarak daha erşed olduğunu iddiada bulunsa bakılır: Eğer aradan geçen müddet, az ise bu iddia kabul olunmaz. Evvelki iddia, hükmün lehukiyle tercih etmiş olur. Fakat ikinci müddeinin birnici beyyine ikamesinden sonra erşed olabilmesi mümkün olan bir müddetden sonra vuku bulacak erşediyyet iddiası, makbul, beyyinesi mesmu olur. Bu takdirde şâ-hidler, ikinci müddeinin birinci müddeiden ela´n daha reşîd olduğuna şaha­det ederlerse tevliyet, evvelkisinden nez´ edilerek ikinciye tevcih olunur. Çünkü böyle bir müddet içinde erşediyyet kesb edilmesi kabildir. Bu hâ­disede mutlaka erşediyyete şahadet, yani ikinci müddeinin mutlaka erşerf oluğuna şahadet edilib birinci müddetden daha reşid olduğuna taarruz edil­memesi kifayet etmez. Reddi Muhtar.

716 - : Erşed, efdal, a´lem, esen gibi ismi tafdil sigalan bire de birden ziyadeye de tenavül eder.

Binaenaleyh bir vakfın tevliyeti, evlâdın efdaline meşrut olduğu halde evlâd arasında dlyanetde, sedad ve reşadda müsavi iki erkek veya iki ka­dın, veya bir erkek ile bir kadın bulunsa tevliyet, bunların ikisine tevcih olu­nur. Fakat bunlardan biri, vakfın işlerine daha âlim olursa o tercih olunur.

717 - : Tevliyeti evlâdın efdaline meşrut olan bir vakfın tevliyetini hâ­kim, evlâcbn efdaline tevcih etdikden bir müddet sonra daha efdali zuhur etse tevliyet, bu zuhur edene aid olur. MecmaüTenhür.

Şayed evlâdın efdaline meşrut olan bir tevliyeti evlâdın efdali kabul et­mese bu tevliyet, ehdaliyetde ani takib eden evlâda tevcih olunarak bu veçhile vâkıfın şartına mümkün1 mertebe riayet edilir. Tahtavî.

Vâkıflarda efdal ; vera´ ve tekvasi daha ziyade, daha salih, vakfm iş­lerine daha vâkıf olan kimsedir. Ankaravî.

718 - Bir vakıf da tevliyetle nezaret vazifeleri bir şahsın uhdesinde cem edilemez. Binaenaleyh bir vakfın mütevellisi, anın nezaretini de kendi uhdesine tevcih ve berat etdiremez. Çünkü bunların cem´i, vâkıfın garezine, murakabe gayesine münafidü*. Ancak bazı yerlerde nazır, kayyım tabirleri mütevelli mânasında mütearefdir. O gibi yerlerde bir vakfın nazırı, mü­tevellisini demek olacağından ayrıca bir mütevelli tayinine mahal kalmaz. Tayin edilecek olsa azle müstahik olur: Fetâvâyı Hayriyye, BehcetüTfetâvâ. [29]

Mütevellilerin Ücrete İstihkakları



719 - : Bir vâkıf, mütevelli için ücret şart ve tayin etmiş olunca müte­velli, btı ücrete mevkufun aleyhim gibi müstahik olur. Vâkıf, bu ücreti mü­tevelliye ameli mukabilinde şart etmiş olmayınca müteveli, amelde bulunsun bulunmasın bu ücreti alabilir. Tenkih.

720 - : Hâkim, mütevelli için ecri misi mikdan ücret tayin edebilir. Velev ki vâkıf, vart etmiş olmasın. Fakat ecri mislinden ziyade ücret tayin edemez, edecek olsa mütevelliye helâl olmaz, Risalei îbni Nûceym.

Maamafih vâkıf tarafından tayin edilen ücret, ecri miskten noksan olun­ca hâkim, mütevellinin talebiyle bunu ecri misle iblâğ edebilir. Ve müte­velli çalışınca bu ücrete müstahik olur. Tahtavî.

721 - : Vâkıf veya hâkim, mütevelli için ücret şart ve tayin etmemiş olunca mütevelli, ancak hizmet mukabilinde ecri misle müstahik olur. Bundan ziyadesini alamab. Tevliyet, bihasebizzahir, ecri misi ile kabul edilir. Bu, mahud olduğundan meşrut gibidir. Hindiyye.

722 - : Vâkıfın akribasmdan olanlar, tevliyeti ücretsiz olarak kabul et­medikleri halde başkası ücretsiz kabul edecek olsa hâkim, ehli vakf hak­kında enfa´ ve aslâh olan ciheti nazara alır. Hindiyye.

723 - : Mütevelli, ücretini almak hususunda sair mevkufun aleyhimden mukaddemdir.

Binaenaleyh gallei vakıfdan evvelâ mütevelli ücretini tamamen alır, ba­dehu gailenin bakiyesi sair mevkufun aleyhime verilir. Gaileye noksan tari olsa bu noksana mütevelli iştirak etmez. Fetâvâyı Hayriyye.

724 - : Bir mütevelli, başkasını kendi yerine vekil tayin ve kendisine aid tevliyet ücretinden bir kısmını vekile ita ve bu vekili dilediği zaman azl edebilir.

725 - : Bir mütevellinin vasisi, mütevelli olunca mütevelliye meşrut tevliyet ücretini almaya müstahik olmaz. Belki hâkim tarafından tayin edi-lecek ecri misle müstahik olur. Meğer ki vâkıf, tevliyet için tayin etmiş olduğu ücretin her mütevelliye verilmesini şart etmiş bulunsun. Hindiyye. [30]

Kaimmekam Mütevelli Nasbi



726 - : Mütevellisi mevcud olan bir vakfa ihtiyaç mes etmedikçe hâkim, kaimmekam mütevelli nasb edemez. Ederse tasarrufaü sahih, nafiz olmaz. Fakat şu bir kısım vakıflar için kaimmekam mütevelli nasb edilmesi caizdir:

(1) : Mütevellileri aramb da bulunamayan vakıflar.

(2) : Mütevellileri yerlerine vekil bırakmaksızın sefer müddeti uzak bir beldeye gıdib tegayyüb etmiş olan vakıflar.

(3) : Meşrutun leh mütevellileri henüz doğmamış veya çocuk bulunmuş olan. vakıflar.

(4) : Mütevellileri bir, mutasarnflan başka başka olan vakıflar ki, böyle iki vakfa dair mutasarnflan arasında tecvüz dâvsı ve muhakemesi tahaddüs edince bu vakıflardan birine hâkim tarafından muhakeme için ayrıca mu­vakkaten bir mütevelli nasb olunur.

(5) : Tevliyet cihetleri münhal olub meşrutun lehleri taayyün etmediği ve kimseye tevcih edimediği halde bir kaç kimse tarafından tevliyetinin meş­rutun lehi oldukları iddia edilen vakıflardır ki, bunların arasında muhake­menin hitamına kadar hâkim tarafından bir kaimmekam mütevelli tayin edi­lir, anın muvacehesinde dâvaları dinlenilerek hüküm verilir.

(6) : Mütevellileri hıyanetle ittiham edilen vakıflar ki mütevelli aleyhine dâva ikamesi için hâkim tarafından bir kaimmekam mütevelli nasb olunur.

(7) : Mütevellilerinin uhdei tasarruflarında bulunan icareteynli vakıflar ki, mütevellileri bu vakıfları başkalarına ferağ etmek isteyince birer kaimme­kam mütevelli nasb olunur.

(8) : Mütevellileri tarafından teferruğ edilecek icareteynli vakıflar ki, bir mütevelli böyle bir vakfı mutasarrıfından bir bedel mukabilinde kendisi için teferrüğ edecek olunca ferağa izin vermesi için bir kaimmekam müte­velli nasb olunur.

(9) : Mütevellilerin borç almak istedikleri vakıf paralardır ki, müte­vellinin müracaatı üzerine hâkim, mütevelliye o vakıfdan ödünç verilmesi için muvakkaten bir kaimmekam mütevelli nasb eder.

(10) : Mütevellileri müstakimülhal oldukları halde vakıf İşlerini idare­den âciz bulunan vakıflardır ki hâkim, bu gibi mütevelliere yardım için birer kaimmekam müteveli nasb edebilir.

727 - : Bir vakfın tevliyeti bütün evlâda meşrut olduğu halde bunla­rın içinde birisi gayri mümeyyiz bir çocuk bulunsa hâkim, bu çocuğun ye­rine dilerse haricden birini ve dilerse büyük kardeşlerini kaimmekam nasb eder. Enfeül´vesail, Reddi Muhtar.

728 - : Bir tevliyetin meşrutun lehi çocuk olunca baliğ olub vakfı ida­reye kadir olacağı zamaha kadar hâkim tarafından bir kaimmekam müte­velli nasb olunur. Bilâhare bu çocuk baliğ olub vakfı idareye kadir olunca hâkimin emriyle kaimmekamlığa nihayet verilerek tevliyet umurunu kendi­si idareye başlar. Fakat hâkimin emri olmaksızın bu kaimmekam mütevel­liyi telviyatden çıkaramaz. Hindiyye, Tenkihi Hâmidî.

729 - : Bir kimse mütevellisi olduğu vakıf akarların müstecirlerinden yalnız icare bedellerini toplayıb mürtezikaya vermek üzere bir şahsı kaim­mekam mütevelli tayin etdiği halde o şahıs, mezun olmadığı halde bu akar­lardan mahlûl düşenleri taliblerine icarei muaccele ve müeccele ile icar et­se nafiz olmaz. Mütevelli bunları başkalarına icar edebilir. Çünkü bir ve­kâlet, müvekkilin takyid etdiği şey ile tekayyüd eder. Müvekkilinin takyid-lerine riayet etmeyen bir vekil ise fuzulî sayılır, CamiüTicaretevn.

730 - : Bir vakfa kaimmekam mütevelli tayin edebilmesi için hâkimin hükümet tarafından kaimmekam nasbına mezun olması şartdır. Bu mezuni­yeti haiz olmayan bir hâkimin kaimmekam mütevelli nasb etmesi sahih olmaz.

(Vaktiyle Derseadetle bilâdı seîâsedeki vakıf müsakkafat ve müstegallât için kaimmekam mütevelli nasbi evkaf müfettişliği makamına mahsus bulunmugdu.

(1287) tarihli evkaf nizamnamesinin 17 ve 31 inci maddelerinde kaimmekam mütevelliler hakkında bazı hükümler yazılıdır. (1299) tarihinde Şurayı Devlet Dahiliye Dairesinin kararı ve encümeni mahsust vükelânın tensibi mucebin-ce bümeşruta mütevellisi mevcut veya malûm olmayan veya ahar diyarda gaib bulunan evkafı mülhak amüsakkafat ve müstegallâtının senedat ida­resinde ferağ ve intikali vuku buldukda izin itasiyle ferağ ve intikal mua­melesinin tashihi zımnında liecelilmaslaha mezkûr vakıflar için muvakkaten kaimmekam mütevelli tayinine işbu senedat idaresi umun şer´iyye memu­riyetine irade ile mezuniyet verilmişdi.

Türkiyede bilâhare mer´i bulunan emvali gayri menkulenin tasarrufuna dair 30 Mart 1329 tarihli muvakkat kanunun ikinci maddesinde : «Müsak­kafat ve müstegallâtı vakfiyyeye aid bilcümle muamelâtda mütevelli hazır olmadığı takdirde Defteri Hâkani müdür ve memur ve kâtibleri kaimme­kam mütevelli sıfatını haiz olarak doğrudan doğruya ifayı muameleye me­zundurlar» diye musarrahdır. Bu halde bunlar ferağ muamelelerinde kaim­mekam mütevelli sıfatını haizdirler.) [31]

Mütevellilerin Ellerindeki Vakıf Mallarda Tasarruf-Ları



731 - : Mütevelliler, vakıfları tamir eder. korur, vakıfların bir kısım akaratını kiraya verir, kira paralarını toplar veya toplatır, bir kısım vakıf­ların ferağ ve tefviz muamelelerine izin verir, vakıfların hukukunu siyanel için icabında dâva ikame eder, vakıfların gailelerini meşrutun lehlerine sari´

v ve tevzi eder. Fakat mütevelliler, vâkıflar tarafından meşrut olmadıkça vazifeleri tevcih edemez, ederlerse muteber olmaz. Bu tevcih salâhiyeti hâ­kime aid bulunmuş olur. Tcnkİhi Hâmidi.

732 - : Mütevelliler, kendi salâhiyetleri dahilinde bulunan peyleri biz­zat yaparlar. Vakıfların lüzumlu tamirlerini yapmak, akarlarını ecri misi leriyle kiraya vermek gibi. Fak:;t kendi salâhiyet ve mezuniyetlerinde bu lunmayıb hâkimin reyine mütevakkıf bulunan şeylerde de hâkime müracaat ederler. Hâkim de o şeyleri ya bizzat yapehnr veya bunların yapılması için mütevellilere izin verir. Aksi takdirde mütevellilerin tasarrufları sahih oi-maz. Vakıf bir akarı vâkıfın şart etdiği müddetden ziyade bir müddetle ki­raya vermek gibi.

733 - : Bir vakfın iki mütevellisi bulunsa bunlardan birisi diğerinin n-yi olmaksızın o vakfın işlerini kendi başına göremez. Görecek olsa diğerinin icazetine mevkuf bulunur. İcazet vermeyib reddederse bâtıl olur.

Mütevelliler, daha ziyade olduğu takdirde de hepsinin muvafakati, inzi mamı reyi lâzımdır. Minehül´gaffar, NelicctüTfetâva.

734 - : Hâkim, mütevelliye sikadan bir zatı mütevelli olarak zam ve üâve etse bakılır : eğer bu ilâve asıl mütevellide hissedilen bir hiyanetden dolayı ise bu mütevelli, yalnız başına tasarrufda bulunamaz. Fakat mücer-red mütevelliye bir yardım maksadına müstenid İse asıl mütevelli, müsta-kilîen tasarrufda bulunabilir, munzam mütevellinin her. halde reyini alma­ya muhtaç olmaz. Dürri Münteka, Dürri Muhtar.

735 - : Bir vâkıf, vefatından sonra İki zatın mütevelli olmasını şart et­miş olmakla bilâhare bu iki zatdan biri vakfın işlerini diğer zata vasiyet ve badehu vefat etse ber hayat kalan zat, vakıfda müstakillen tasarrufat-da bulunbilir. Fakat îmamı Azamdan bir rivayete göre müstakillen tasar­ruf atda bulunamaz. Haniyye.

736 - : Bir vakfın hem mütevellisi, hem de nâzın bulunsa nazırın reyi olmadıkça mütevellinin tasarrufatı nafiz olmaz. Çünkü bunlar, vâkıfın ve­killeri mesabesindedirler. Vâkıf, bunların ikisinin reyine itmad etmiş bulun­duğundan infiradları caiz değildir. Tenkihi Hâmidî.

737 - : Bir mütevellinin elinde mescidin malinden meselâ bin lira bu-îunub da bununla vakıf için alınacak akarın senevi kirası yüz lira tutmadı­ğı halde bununla şer´î bir veçhile yapılacak istirbah neticesinde senevi yüz liradan fazla faide temin edilecek olsa mütevelli, bununla akar satın ala­maz. Vâkıât.´

738 - : Bir vâkıf, vakfının fazla gailesini «füîân mescidin kapısında tese´üî eden kimselere verilsin, diye şart etmiş olsa mütevelli, bu gaile faz­lasını sair mescidlerde veya mescidlerin haricinde tese´ül eden fakirlere verebileceği gibi tese´ülde bulunmayan sair fakirlere de verebilir. Bu şarta riayet lâzım gelmez. Maamafih riayet edilmesi evlâdır. Bahri Raik.

739 - : Mütevelli, vakfın meyve ağaçlarını kesemez, başkasına satan.az. fakat vakfm çınar, söğüt gibi meyvasız ağaçlarını veya meyvah ağaçların kurumuş kısımlarını kesdikden, kopardıkdan sonra veya evvel satabilir. Çünkü bu ağaçlar, gaile kabilindendir. Nitekim vakıf dut ağaçlarının yap­rakları da gaile kabilinden olub satılabilir.

Vakfın bu kabil ağaçlarını satın alan kimse, bunları tekrar sürecek yer­lerinden kesebilir, yoksa kaimeleı inden kesemez. Mütevelli buna mani ol­mazsa vakfa hıyanet etmiş olur. iîindiyyc.

740 - : Harab olan vakıf bir hanede ceiz ağacı gibi meyvah- ağaçlar bulunsa mütevelli, o haneyi tamı. için bu akaçları satamaz. Belki hanenin arsasını kiraya verir, ağaçların mevvn´av=nı satar, bunla1 m bedelleriyle1 haneyi tamir etdirir. Çünkü ağaç1 ir sauhncii v.ikfiyeti kalmı-z. Arsanın ki­raya verilmesi ise vakfiyetine mini cimaz. Bezznziyyc. Hindiyye, Reddi Muhtar.

741 - : Bir vakıf üzüm bağındaki bir ağacın gölgesi, üzümlere iarar

verince bakılır eğer ağacın hâsılatı, meyvaları, üzüm mahsulünden ,eksi-len mikdardan ziyade ise ağaç kesilmez ve illâ kesilir.

Nitekim rneyvasız bir ağacın gölgesi muzir olmakla beraber kesilib sa­tılması, vakfa daha faideli. bulunsa kesilib satılır. Bedeli gaile kabilinden olmuş olur.

742 - : Bir mütevelli, vakfı kurtarmak için açdığı dâvadan dolayı ilâm harcı gibi zarurî olan masrafları vakfm malından yapabilir. Ve mütevelli vakfa musallat olan bir zalimin elinden vakfı kurtarmak için - sahih gö­rülen kavle nazaran - vakfın malından bir mikdar şey verebilir. Hindiyye. Ahkâmül´evkaf. [32]

Mütevellilerin Sulh Ve İbraları



743 - : Bir müvevellinin vakıf hakkında yapacağı sulh, vakıf için muzir ise sahih değildir.-Muzır değilse sahihdir.

Meselâ : bîr kirnse bir vakıf aleyhine şu kadar meblâğ veya bir akar dâva edince bakılır : Eğer o kimsenin beyyinesi yok ise kendisiyle bir şey üzerine sulh yapılması sahih olmaz. Çünkü bu sulh bedeli, teberrüan veril­miş olur. Mütevelli ise vakıf aleyhine teberrüde bulunamaz. Fakat o kimse­nin beyyinesi mevcud İse müddeasmdan az bir mikdar üzerine sulh yapıl­ması sahihdir. Zira bu sulh, vakfın nefine hadimdir.

Kezalik : bir mütevelli, bir kimseden vakıf namına bir şey dâva edib de müddeasım isbat için beyyinesi bulunsa veya o kimsenin yeminden nükûl v edeceği malûm olsa anınla bir şey üzerine sulh yapması sahih olmaz. Fa­kat mütevellinin beyyinesi olmadığı gibi o kimsenin de yemin edeceği müte-hakkik bulunsa anınla mütevellinin müddeadan ziyade olmamak üzere az çok bir bedel üzerine sulh yapması sahih olur. Artık busulhden o kimseye yemin tevcih edemez. Meğer ki sulhden sonra beyyineye zafer bulsun, o takdirde sulh bozulur. Kinye.

744 - : Bir mütevellinin ve yabancı bir şahsın kendi parasiyle bir kim­senin vakıf aleyhine açmış olduğu dâvadan sulh olması sahihdir. Velev* ki o kimsenin beyyinesi mevcud bulunmasın. Çünkü bu bedeli müddeiye teber­rüan "vermiş, bununla vakfa müracaate hakkı bulunmamış olacağından bu halde vakıf mutazarrır olmayacakdir.

745 - : Bir mütevelli, vakfa borçlu olan bir kimse ile borcun bir mik-dari üzerine sulh ve maadasından zimmetini İbra etdikde bakılır : Eğer & kimse bu borcu mukir değilse, mütevellinin de bi/yyint^i movcud bulunmu­yorsa sulh, sahih olmuş olur.

Fakat bu kimse borcunu´ nmkir ise v> a, mütt vellinin bey yinesi mevruft

ise bakılır : Eğer o borç, mütevellinin yapmış olduğu bir akid sebebiyle hâ sil olmuş ise. sulh ve ibra, îmam Ebu Yusuf e göre sahih olmazsa da İmamı Âzam ile îmam Muhammede göre sahih olur. Bu. halde bedeli sulhden maa­dasını, mütevellinin vakıf için zamin olması lâzım gelir. Ve eğer mütevelli­nin yapmış olduğu bir akid sebebiyle hâsıl olmamış ise bu sulh ve ibra. bü´ittifak sahih olmaz.

Binaenaleyh mütevelli, o borcun tamamını bu sulh ve ibradan sonra da borçludan isteyib alabilir. Camiürfüsuleyn.

746 - : Bir mütevelli, vakıf namına dâva etd´iği bir akarı müddea-leyhe terk ederek bir bedel mukabilinde sulh olsa bakılır : eğer mütevelli­nin beyyinesi var ise veya müddeaaleyhin yemin etmeyeceği muhakkak ise bu sulh, bir bey´e ve istibdal kabilinden olacağı cihetle sahih olmaz. Amma mütevellinin beyyinesi olmadığı gibi müddeaaleyhin yemin edeceği de ma­lûm bulunursa sulh, sahih olur. Bu halde mütevelli, dâvasında muhik ise bedeli sulhu alması helâl olur. Bu bedel ile vakıf için bir akar satın alması lâzım gelir. Ankaravî.

747 - : Ekkâr, yani : bir vakıf mezreanm ekincisi, vakfın mahsûlünü istihlâk etmekle mütevelli, bir bedel üzerine sulh olsa bakılır : Eğer mü´ ´.evcilinin müddeasma mutabık beyyinesi mevcud veya ekkâr, mukir ise ken­disiyle hat ve tenzil ile sulh, sahih olmaz. Meğer ki ekkâr, fakir bulunsun. Bu takdirde fahiş olmamak üzere hat ve tenzil ile sulh, sahih olur. Haniyye.

748 - : Bir mütevellinin tevliyet hususunda müşterekile sulh olması caiz değildir. Abdurrahim Fetâvası. [33]

Mütevellilerin Zamin Ve Yeminleriyle Musaddak Olub Olmadıkları Hususlar :



749 - : Bir mütevellinin mesağı şer´î bulunmaksızın vâkıfın şartına mu­halefet edib de bu yüzden vakfa zarar vermesi, hakkında zanarm müstel-zimdir.

Meselâ : rehn veya kefil ile istirbahı meşrut olan vakıf paralan.müte­vellisi, rehinsiz ve kefilsiz olarak bir kimseye ikraz edib de o kimsenin if-lâsiyie bu paraların tahsili kabil olmasa bunlan mütevelli zamin olur.

Kezalik : rehni kavi veya kefili meli, yani : borca maa ziyade kâfi bir rehn ile veya servet sahibi bir kefil ile istirbahı meşrut vakıf paralan mü­tevellisi kıymeti borç mikdanndan dûn bir rehn mukabilinde veya gayri melî bir kefil ile ikraz edib de bilâhare rehnin kıymeti borca kifayet etme­se veya kefilden borcu tahsil kabil olmasa mütevelli borcun tahsil edileme­yen mikdarım zamin olur.

Fakat rehn, kavi uiıâhare mürurı zaman ile kıymetine noksan arız olsa veya kefil servet sahibi iken muahharan fakir düşse mütevelliye zaman lâ­zım gelmez. Ali Efendi Fetâvası.

750 - : Mahkeme marifetiyle istirbahı meşrut vakıf paraları mütevel­lisi bizzat edib de bilâhare borçlu bunu inkâr´ve borcu olmadığına yemin etmekle isbatı mümkün olmasa bunu mütevelli zamin olur.

Kezalik : müstahkem bir yerde saklanması meşrut bulunan bir vakıf malı, mütevelli kendi evinde saklayıb çaldırsa bedelini zamin olur.

751 - : Bir mütevellinin şartı vâkıfa muhalif bulunan sarfiyatı kabul olunmıyacağı gibi kadri marufdan zaid pîup zahiri hâlin mükezzib olacağı derecedeki sarfiyatı da kabul olunmaz.

Meselâ ; müstegallâtı, eykafi sahihadan olan bir vakfın gailesinden ba­zı kimselere şartı vâkıfa muhalif olarak vazife ihdas ve berat ita edilmekle, mütevelli, mücerred bu berata mebni p vazifeyi vakfın gailesinden ita etse bunu tazmin etmesi lâzım gelir. Feyziyye.

752 - : Bir vakfın mütevellisi, o vakfın maliyle irad olmak üzere ara-ziyi´memleket veya mevkufeden bir yer ve icareteynli bir vakıf akar tefev-vuz edemez. Ederse bedel olarak vermiş olduğu vakıf malını zamin ve azie müstahik olur.

753 - : Bir mütevelli, mevkuf bulunan bir şeyin ayninde taksir ederse zamin olur. Meselâ : mütevelli, vakfa aid kerestece ahşabı veya yıkılan bir mescidin ankazını veya bir mescidin mefruşatını muhafaza etmemekle ^un­lar zayi olsa bunlan tazmin etmesi lâzım gelir.

754 - : Bir mütevelli, vakfın nükudunu kendisinin ayni cinsinden olan nükudiyle veya başka vakıfların nükudiyle fark ve temyiz olunamayacak su-retde karışdırmış olsa vakfın nükudunu zamin olur. Fakat bir vakfın nüku­dunu yine bu vakfın başka nükudiyle karışdırmış olsa zamın olmaz. Haniy­ye, Ankaravî.

755 - : Bir mütevelli, vakfı icarei muaccele ve müeccele ile taîib olan­lara vermez de vakfın menafii fevt olursa vakfa gadr etmiş olur. Fakat bundan dolayı kendisine zaman lâzım gelmez. Camiüricareteyn.

756 - : Mütevelli, vakfın alacaklarını tahsildeki taksirinden- dolayı zar min olmaz.

Meselâ : mütevelli, kiraya verdiği vakıf akarın bedeli icaresini vaktiyle taleb etmediğinden dolayı bu bedel, tahsil edilemez bir hale gelse bundan mütevelliye zaman lâzım gelmez. Ankaravî, Reddi Muhtar.

757 - : Bir vakfın mütevellisi, o vakfın gailesinden meselâ Medinei Münevvere fukarasına verilmesi meşrut olan şu kadar meblâğı kendisi gö-türmeyib başkasiyle göndermekle zayi olsa o meblâğı zamin olmaz.

758 - : Mütevellinin vakıf mallardaki eli, bir yedi emanetdir, bir yedi zaman değildir.

Binaenaleyh mütevellinin elinde bulunan bir vakıf mal, kendisinin tead-disi, taksiri bulunmaksızın telef olsa üzerine zaman lâzım gelmez.

759 - : Bir mütevelli, «vakfın gailesini kabz etmişdim, elimde zayi ol­du» dese, yahut «mevkufun aleyhime taksim etdim» deyib de onlar inkârda bulunsa söz, nefsinin beraeti hususunda mütevellinin olur. Binaenaleyh ken­disine artık zaman lâzım gelmez.

Fakat bununla mevkufun aleyhimin kendi haklarım almış olduklan sabit olmaz. Bunların vazifelerini aldıkları beyyine ile sabit olmadığı tak­dirde vakfın malından bunların tekrar verilmesi lâzım gelir. Haniyye, Vâ-kıat, Tahtavî, Tenkih.

760 - : Mütevellinin sözü, ekseri ulemaya göre kendisinin beraeti için hem sıla, hem de ücret kabilinden olan şeylerde kabul olunur.

Fakat Ebussuud merhuma göre mütevellinin sözü ; meselâ : vâkıfın zürriyetine verilmesi meşrut bir gailenin bu zürriyete verilmesi gibi sıla kabilinden bir hususa aid ise maalyemîn makbul olub kendisinin beraetini müstelzim bulunur. Fakat imam, hatib, müderris ücretleri gibi bir şeye aid ise makbul olmaz. Mütevellinin bunu isbat etmesi lâzımdır. Tenkih, Tah-taşî, Ankaravî Hamişi.

761 - : Bir mütevelli, vakfın gailesini vakfın masarifine sarf etdim» dedikde bakılır : Eğer emin ise kadri maruf masraflar hakkında yemini ile tasdik olunur. Fakat emin değilse, yani müfsid, mübzir ise yemini ile tasdik olunmaz, iddiasını beyyine ile isbat etmesi lâzım gelir. Bu hususda vakfın nâzın da mütevelli hükmündedir. Tenkihi Hâmidî.

762 - : Bir mütevelli, vakfın işlerini görmek için başkasını tevkiî edib de bu yüzden vakfa bir zarar gelse bu zararı zamin olmaz. Çünkü vekil tayin etmesi şer´an caizdir. Cevazı şer´i İse zamana manidir. Şu kadar var ki vekil, mütevellinin emini bulunmuş olmalıdır. Emini olmayan bir şahsa vakfın malını tevdi, teslim ve ikraz edemez. Eder de zayi olursa mütevelli, zamin olur. Emini hakkında ise hüküm böyle değildir.

Meselâ : mütevelli, vakfın. matlûbatını borçlulardan toplamak üzere emini olan bir kimseyi vekil edib o kimse de bunları toplayarak kendi umuruna sarf ile istihlâk etse mütevelli, bunu zamin olmaz. Belki zaman yalnız o kimseye teveccüh eder. CamiüTfüsuleyn.

763 - : Bir mütevelli, vakfın emvalini kendi umuruna sarf edemez ve

kendisinin ayni cinsden olan mallarına karışdıramaz, bundan kaçınması lâzımdır. Maamafih sarf etmiş veya kanşdırmış oldukdan sonra bedelini vakfa veya hâkime red ve teslim etse zamandan beri olur. Bu malları tekrar elde edince yine eli bir yedi emanet sayılır. Bezzaziye, Ankaravî.

764 - : Bir mütevelli, vakfa rücu etmek üzere kendi malından mürtezi-kaya sarf etdiğini iddia etdiği meblâğ hususunda yeminiyle tasdik olun­maz. Bunu beyyine ile isbat etmesi lâzımdır.

Meselâ : bir. mütevelli, azl edildikten sonra lâhik mütevelli muvacehe­sinde : «ben kendi malımdan vakfa rücu etmek üzere vakfın işlerine reyi hâkim ile kadri maruf olarak şu mikdar meblâğ sarf etmişdim, onu bana vakfın gailesinden ver» diye dâva etse bunu beyyine ile isbat etmedikçe alamaz. Ankaravî.

765 - : Bir mütevelli, vakfın gailesini müstahik olanlara hâkimin kaza-siyle tevzi etdikden sonra bir zat çıkarak gailede kendisinin de istihkakı olduğunu isbat etse mütevelliye tazmin etdiremez. Hissesini diğer müstahik-lerden alabilir. Fakat o mütevelli, hâkimin hükmü olmaksızın tevzi etmiş olursa o zatın hissesini zaniin olur. Tenkihi Hâmidî.

766 - : Bir mütevelli, vakfın gailesini kabz ettiği halde bundan mevkufun aleyhime istedikleri vazifelerini vermese yedi emaneti yedi zamana münkalib olurv Binaenaleyh bu gaile, bilâhare teaddî ve taksiri olmaksızın telef olsa veya kendisi mücehhilen vefat etse bunu zamin olmuş olur. Tenkihi Hâmidî.

767 - : Bilfi´l mütevellilerin sözleri makbul olan hususlarda sikadan bulunan mâzul mütevellilerin, nazırların sözleri de teviiyet ve nezaretleri zamanına aid olmak üzere kabul olunur. Çünkü bunlar azî edilmekle emin olmakdan çıkmış olmazlar. Tenkihi Hâmidî, Reddî Muhtar.

768 - : Bir vakfın cabisi, «vakfın gallelernii müteveffa mütevellisine teslim etmişdim» diye iddiada bulunsa yeminiyle tasdik olunur. Çünkü zamanı münkirdir.

769 - : Mütevellinin,- cabinin sözleri kabul olunacak hususlarda «üzer­lerine red ve zaman lâzım gelmediğine» yemin etmeleri-lâzımdır. Yemin etmedikçe zamandan beri olamazlar. Müfta bih olan kavi; budur.

Bazı ulemaya göre ise yemin lâzım gelmez, emin olduklan için mücerred sözleriyle tasdik olunurlar. Hayriyye, Tenkihi Hâmidî.

Maamafih bunların böyle yemînleriyle kabul edilmesi, îmamı Azama göredir. îmameyne göre ise sözleri mücerred yeminîeriyle kabul edilmez, iddialarına beyyine ikame etmeleri lâzımdır. Çünkü bunlar eciri müşterek­tirler. Eçiri müşterek ise mücerred yeminiyle kabul olunur. Mecellede îmamı Azamın kavli kabul edilmisdir.

770 - : Mütevellinin vakıf işleri için vekil tayin etdiği kimse hakkında da mütevelli hakkındaki hükümler carîdir.

Binaenaleyh mütevellinin yedi, bir yedi emanet olduğu gibi vekilinin. yedi de bir yedi emanetdir. Mütevellinin sözünün makbul olduğu, üzerine zaman lâzım gelmediği hususlarda vekilinin de sözü makbul olur, kendisine zaman lâzım gelmez. Hayriyye, Tenkili. .

771 - : Bir mütevelli, marazı mevtinde:, «vakfın gailesinden mütevellisi olduğum sırada şu kadar meblâğ istihlâk etdim, onu malımdan verini» de-dikde vârisleri tasdik ederlerse bu meblâğ, anın bütün terikesinden verilir´ Tekzib ederlerse hâkim, vârislere yemin tevcih eder, yani : o marizin bu ikrarının hakikate mukarin- olduğunu bilmediklerine yemin verdirir. Yemin­den nükûl ederlerse bu meblâğ, terikenin tamamından alınır. Fakat yemin

ederlerse yalnız sülüsünden istifa olunur. Hindİyye.´ _

772 - : Bir mütevelli vefat edince kendisinde bulunan vakıf paralar, lâ-´ hik mütevelliye teslim olunur. Fakat mütevellinin hali hayatında : «Ben o

paralar ile vakıf için fülân akan satm aldım» veya «O paraları fülâne borç verdim* veya «O paralar teaddî ve taksirim olmaksızın elimde zayi oldu» demesi gibi bir suretle o paraların halini beyan etmiş olduğu teayyün etse. terikesinden zaman lâzım gelmez.

773 - : Bir mütevellinin hali hayatında makbuzu olan vakıf paralar, nükudı mevkuf e gibi veya istibdal edilen .vakıf akarların bedelleri gibi asıl vakıf olmayıb da vakıf akarların icare, bedelleri gibi gallâtı vakfiyyeden ibaret bulunduğu halde o mütevelli, mücehhiîen vefat etse terikesinden taz­mini lâzım gelmez. Çünkü bunları masarifi vakfa sarf etmiş olması mel­huzdur. Fakat mütevellinin makbuzu asıl vakıf mal olduğu takdirde mü-cehhilen vefat edince terikesinden zaman lâzım gelir. Zira bunların masa­rifi vakfa sarfı caiz değildir. Ankaravî, Tenkih.

774 - : Lâhik mütevelli, sabık mütevellinin mücehhiîen vefatından ba hisle terikesinden tazminat dâvasında bulunmakla vârisleri : «Müteveffanın mah vakfı beyan etmiş olmakla mücehhiîen vefat etmediğini» veya «Bu malı hayatında icab eden cihetlere sarf etmiş olduğunu» dermeyan etseler söz lâhik mütevellinin, beyyine de vârislerin olur. Çünkü lâhik mütevelli; zahirî, vârisler ise hilafı zahirî iddia etmektedir. Söz ise zahiri iddia edenen, yemin ise hilafı zahiri iddia edenindir. Hayriyye. [34]

Mütevellilerin İkrarları Ve Kendilerine Yemin Tevec­cüh Edib Etmeyen Hususlar



775 - : Bir mütevellinin vakıf aleyhine ikrarı muteber değildir. Bmnenaleyh bir mütevelli, vakıf namına elinde bulunan bir akar hakkın-

da bir kimsenin mülkiyet iddiasını tasdik ve itiraf etse caiz ve muteber olmaz.

776 - : Bir mütevelli, zürriyete meşrut vakıf bir gailede bir´ ecnebinin de istihkakı olduğunu meşrutun aleyhimin inkârlarına mükarin ikrar etse sahih olmaz. Çünkü başkasının aleyhine ikrar, muteber değildir.

777 - : Bir mütevelli, diğer bir mütevelliye hitaben : «Senin mütevel­lisi bulunduğun vakfın gailesi, benim mütevellisi olduğum vakfın aid ol­duğu cihatı birre mevkufdur» diye dâva, bu mütevelli xle bunu ikrar ve tasdik etse sahih oîmaz,

778 - : Mütevellinin şartı vâkıfa muvafık olan ikrarı ^muteberdir. Ban­dan artık rücu edemez.

Meselâ : bir^kıf, vakfının gailesini batnen bade batnin zürriyetine ve bu zürriyetin´den fecinin vefatında hissesinin evlâdına verilmesini ş«rt etmiş olub bu şartı-mütevelli de ikrar eylese muteber olur. Artık bu §artı bilâha­re inkâ tetûıesi hükümsüzdür. Tenkihi Hâmidî.

779 - : Bir vakfın meşrutun leh mütevellisi, meşrutun leh olduğu sabit olmayan bir kimse hakkında : «Bu da vakfın meşrutun îeh mütevellisidir» dese bu ikrarı vakfiyyeye muhalif olsa bile kendi hakkında muteber olur. Binaenaleyh o kimse de kendisiyle beraber mütevelli olur. Ve o kimse vefat etse hâkim, anın yerine başka bir mütevelli tayin eder. Çünkü meşrutun leh olan mütevelli, kendisinin müstakillen tevliyete müstahik olmadığını itiraf etmiş bulunmakdadır.

Fakat bu mukir olan mütevelli vefat edince ikrarı bâtıl olur, kendisin­den sonra meşrutun leh olan kim´ise tevliyet ana teveccüh eder. Tenkihi Hâmidî.

780 - : Bir mütevelli, vakıf akarın tamiratı için müsteciri tarafından kadri maruf olarak sarf edildiği iddia edilen şu mikdar meblâğ alacağı ik­rar etse muteber olmaz. Bu sarfiyatın beyyine ile isbatı lâzımdır. Tenkih, Reddi Muhtar.

781 - : Bir kimse : «Bu akar, sadakai mevkufedir, hâkim babamı buna mütevelli tayin etmişti, babam da tevliyeti bana vasiyet ederek vefat etmiş-din> dese tevliyet hakkındaki sözü kabul olunmaz.

Kezalİk : bu vakıf akar, fülân şahsın elinde idi, vefat etti, tevliyeti ba-t.z vasiyet etmişti» dese sözü kabul olunmaz. Belki bu akarı o şahsın vâris-leVinc rcd etmesine emr olunur. Hindİyye.

782 - : Bir kimse elindeki bir akar için : 4Bu vakıfdır, tevliyeti fülân hâkim bana tevcih etmişdi» diye iddia etse hâkim, bir zaman intizar eder, başka müstahiki çıkmazsa tevliyeti o kimsenin elinde ibka eder. Haniyye,

783 - : Bir kimse elinde bulunan bir akar için : «Bu akan bir müsîii-man vücuhi hayra ve fukaraya vakıf ve bana teslim, tevliyetini de bana tef­viz etdi» dedikden sonra bir şahıs gelip : «Bu akarı ben vakf ederek bu kim­seye teslim ve tevliyetini tefviz etmişdim» diyerek andan istirdad etmek is-tedikde o kimse, bu şahsı tasdik eylese bu şahıs, o akarı o kimseden alabilir.

Fakat o şahıs : «Ben bu akarı vakf etmedim, ana vedia tarikiyle teslim etdim» deyib o kimse de : «Bu akar, bu şahsın mülkü idi, mezkûr vücuhi hay­ra vs fukaraya vakf etdb dese hâkim, o kimsenin : «Bu akar o şahsın mül­kü idi» tarzındaki ikrarım kabul etmez. Hindiyye.

784 - : Vakfa mütevellik dâvalarda vakfa aid bir akidde bulunduğu id­dia edilmeyen bir mütevelliye yemin teveccüh etmez.

Binaenaleyh bir mütevellinin elinde vakıf olmak üzere bulunan bir malı bir kimse : «Benim mülkümdür» diye biiâ beyyine dâva etse mütevelliye yemin verdiremez.

Kezalik : lâhik mütevelli, bir kimsenin sabık, mütevelliden ve vakfın pa­rasından şu kadar istikraz etmiş olduğu dâva o kimse de «Ben bu borcu mütevelliye tamamen teslim etmişdim» diye bilâ beyine defa tesaddi etse bu lâhik mütevelliye yemin tevcih edemez.

Kezalik ; Bir kimse; «§u vakfa şu kadar kuruş borcum vardır» diye ik­rar, badehu : «Hayır borcum yokdur, ben yalan yere ikrar etdim» diye id­dia etse ikrarında yalancı olmadığına dair mütevelliye yemin verdiremez. Çünkü mütevellinin bu yeminden nükûlü, vakif aleyhine bir ikrar mahiye­tinde bulunur. Mütevellinin vakıf aleyhine ikrarı ise sahih değildir. Binae­naleyh kendisine yemin tevcihinde bir faide yokdur.

785 - : Vakfa müteallik dâvalarda vakfa aid bir akidde bulunduğu id­dia edilen mütevelliye yemin tevcih edilebilir.

Binaenaleyh bir kimse, bir vakfın akarını mütevellisinden isticar etmiş olduğunu beyan ile akarın kendisine teslim edilmesini bilâ beyyine dâva, mütevelli de bu icare akdini inkâr etse o kimse : «Bu akarı kendisine icar etmediğine» dair mütevelliye yemin verdirebilir.

Kezalik : Bir kimse : «Vakfın levazımı için benden şu kadar eşya satın almışdın, semenini ver» diye mütevelliden inkârına mukarin dâva v&-teeyyi-ne ikamesinden izharı acz etse mütevelliye yemin tevcih edebilir,

Kezalik : Bir mütevelli, vakfın müstecirinden toplanmış kira bedellerini taleb etmekle müstecir : «Ben bu kira bedellerini tamamen sana verdim» diye bilâ beyyine iddia, mütevelli de inkâr etse bu bedelleri almadığına dair mütevelliye yemin verdirebüir. Hindiyye, Ahkâmüi´evkat. [35]