๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hukuku İslamiye => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 06 Mart 2010, 01:45:17



Konu Başlığı: Ikrar hakkinda
Gönderen: Ekvan üzerinde 06 Mart 2010, 01:45:17
YİRMİ YEDİNCİ KİTAB

İKRAR HAKKINDA OLUB BİR MUKADDİME İLE İKİ BÖLÜMDEN
İBARETTİR

(MUKADDİME)


İkrara Dair Istılahlar :



1 - (İkrar) : Luğatde isbat etmek, mütezelzil olan bir şeyi yerinde dur­durmak, bir şeyi İtiraf eylemek manasınadır, istilanda «Bir kimsenin kendi­siyle alâkadar oîub başkasına aid bulunan bir hakkı haber vermesidir.»

Meselâ : Bir kimse kendisinin veya vekilinin elinde bulunan bir malın fü-lân gahsa aid olduğunu haber verse bu bir ikrar olur. Mukabili inkârdır.

2 - (Ikrar-ı âm) : Bir takım şeylerin heyet-i mecmuası hakkında vuku bulan ihbardır. «Elimde bulunan az çok her mal fülâmndır.» denilmesi gibi.

3 - (İkrar-ı hâs) : Muayyen bir şey hakkında yapılan ikrardır. «Bu kitab fülân zâtındır.» denilmesi gibi.

4 - (İkrar bil´kiiabe) leri bu ikrari havidir.

Yazı ile yapılan ikrardır. Borç senedleri. Hüccetleri bu ikrarı havidir.

5 - (İkrar-ı sarih) : Başkasına aid bir hakkı ikrara mevzu bir tâbir ile itiraf etmektir. «Fülan zata bin kuruş borcum vardır.» denilmesi gibi.

6 - (İkrar-i zımmî) : Bir söz veya muamele zımnında delâleten vuku bu­lan ikrardır. Buna delâleten ikrar da denir. «Bir kimsenin elindeki malı satın almak istemek» gibi ki o malın o kimseye aidiyyetini zimnen ikrardır.

7 - (Mukır) : Başkasına aid olub kendisinin alâkadar bulunduğu bir hak­kı haber veren kimsedir.

8 - (Mukarriinleh) : Kendisine aid bulunan bir hak, başkası tarafından itiraf olunan hakikî veya manevî şahsdır. «Bir malın kendisine aid olduğu iti­raf olunan bir insan veya vakf» gibi.

9 - (Mukarrünbih) : Bir kimsenin alâkadar olub başkasına aid bulundu­ğunu haber verdiği hakdır «Bir şahsın borçlu olduğunu haber verdiği şu ka­dar kuruş» gibi.

10 - (Nefy-i mülk) : Bir kimse tarafından bir malın başkasına aidiyyetı bilihbar kendisine aid olmadığı itiraf edilmekdir «Elimde bulunan bütün mallarım zevcemindir, benim bunlarda asla alâkam yokdur.» denilmesi gibi. Bu, hibe mahiyyetinde bir ikrardır.

11 - (Nam-t miistear) : Başkasına aid bir şey, hilafı hakikat olarak bir şahsa izafe edilib onun ismiyle yâd olunmasıdır. «Bir kimseye aid olan bir hakkın senedde başka bir şahs namına yazılması» gibi. Bu, muvazaa yoliyle yapılmış bir İkrar demekdir.

12 - (Mersûm) : Resnı ve âdete muvafık suretde yazılan vesikadır. Borç senedi, makbuz ilmühaber, tacirlerin defterlerindeki kaydlar gibi. [20]

(BİRİNCİ BÖLÜM)



İÇİNDEKİLER : İkrarın mahiyyeti, rüknü ve nevileri. İkrarın şartları. Sahih olub olmayan bir kısım ikrarlar. İkrarın umumî hükmleri. [21]

İkrarın Mahiyyeti, Rüknü Ve Nevileri :



13 - : ikrarın mahiyyeti, bir hakkın mevcudiyyetini veya adem-i mevcu-diyyetini selâhiyyetli olan kimsenin haber vermesinden, itiraf etmesinden iba-retdir.

Meselâ : Bir kimse, elindeki bir malın fülâna aid olduğunu haber verse bu bir ikrar olur. Kezalik: Kendisinin birinde olan alacağını ondan istifa et­miş olduğunu haber verse bu da bir ikrardır. Kezalik: Bir kimsenin bir şahs-dan taleb etdiği bir şeye müstahik olmadığına müehheren muttali olduğunu itiraf etmesi de bir ikrardır.

14 - : ikrar minvechin inşa ve mtnvechin ihbardır. Bu iki bakıma göre bir eok meseleler tefemi eder. Ezcümle ikrarın inşa sayılması üzerine şu gi­bi meseleler müteferridir:

(1) : Bir ikrarın hükmü, o ikrar ile sabit olan şeyin zevâidi hakkında za­hir olmaz. Meselâ: Bir kimse «Şu elimdeki koyun fülân şahsındır.» diye ikrar­da bulunsa yalnız bu koyun o şahsa verilir, kuzuları verilmez. Eğer bu ikrar, ihbar olsa idî bu kuzuların da o şahsa verilmesi lâzımgelirdi. Çünkü bu koyun bu ikrardan evvel o şahsa aid olsa idi kuzuları da aid olurdu.

(2) : ikrar, mukarrünlehin reddiyle merdûd olur, ondan sonra kabulü sa­hih olmaz. Halbuki ikrar, ihbar olsa idi bilâhare kabulü sahih olurdu.

ikrarın ihbar sayılması üzerine de şu gibi meseleler teferru etmekdedir:

(1) : Bir kimse «Bu mal fülân zatındır.» dese bu malın, bu ikrardan evvel o zata aid olduğunu haber vermiş olur. Yoksa bu ikrar ile o zata yeni bir mül-kiyyet isbat etmiş olmaz.

(2) : Bir kimsenin ikrar zamanındaki mülkü olmayan bir şey hakkındaki ikrarı, muteberdir. Binaenaleyh o şeye bilâhare iştira, ittihab veya tevarüs gibi bir sebeble temellük etse bu sabık ikrarına mebni o şey elinden alınabi­ Çünkü bunun başkasınaaidiyyetini haber vermiş olmakla bu neticeyi ka­bul etmişdir. ikrar, eğer inşa olsa idi böyle malik olmadığı bir şey hakkında inhaya muktedir olamazdı.

(3) : Maraz-i mevt ile marizin bir yabancıya bütün emvali hakkındaki ik­rarı, - hilafı zahir olmadıkça - muteberdir. Halbu ki bu ikrar, inşa sayılsa yalnız sülüsi mâlinden muteber olmak lâzım gelirdi.

(4) : Kabil-i kısmet olan bir malda bir hisse-i gâyia hakkındaki ikrar, sa-hihdir. Halbuki ikrar, inşa ve hibe olsa idi bu hisse hakkındaki ikrar, kab-lel´ifraz sahih olmazdı.

(5) : ikrar, mukarrünlehin kabulüne tevakkuf etmez. Halbuki inşa olsa idi kabul bulunmadıkça muteber olmazdı. Beyi ve hibede olduğu gibi.

(6) : Müslümanlar için temellükü haram olan bir şeyin, meselâ hamrin bir müslümana aidiyyetini ikrar, sahihdir. Mukir, bunu mukarrünlehe verme­ğe mecbur olur. Halbuki ikrar, inşa ve yeniden temlik olsa idi bu ikrar, sa­hih olmazdı.

(7) : İkraha mebni ikrar edilen talâk, vâki olmaz. Çünkü bu ikrar, ihbar­dır, sıdk ve kizbe ihtimâli vardır, ikrah ise kizb cihetini müeyyiddir. Halbu ki ikrar, inşa olsa idi bu talâk, vâki olurdu. Nitekim ikraha mebni talâkı inşa ve ika, sahihdir. Zira inşanın medlulü tehalüf etmez, mükreh bunu inşa ile nefsini ikrahdan kurtarmak cihetini tercih etmiş olur.

(8) : Bir kimsenin başkasına aidiyyetini yalan yere ikrar etdiği bir malı, mukarrünlehe helâl olmaz, bunu cebren alması diyaneten caiz değildir. Halbu ki ikrar, inşa olsa idi bu ikrar hibe sayılırdı. O mal bâdettesüm mukarrünle­he helâl olurdu.

(9) : Bir kimse, başkasına aid bir mülkün vakfiyetini ikrar edib de bilâ­hare o mülkü satm alsa bu ikrarına mebni o mülk, vakıf olur. Halbu ki ikrar, in§a olsaydı başkasının mülkü hakkında bu ikrar, muteber olmazdı.

(10) : Bir kadın, bir erkeğin zevcesi olduğunu ikrar etse sahih olur. Halbu ki bu ikrar inşa olsa idi sahih olmazdı. Çünkü iki şahid bulunmadıkça nikâh, akd ve inşa edilemez (Bedâyî, Reddimuhtar ve Tekmilesi.)

15 - : İkrarın rüknü, bir hakkın vücudunu veya adenvi vücudunu itirafa mahsus olan herhangi bir tâbirdir ki, ya sarahaten veya delâleten olur. Bu itibar ile ikrarlar iki nev´e ayrılırlar; Sarahaten ikrar, delâleten ikrar.

Meselâ : «Fülânın üzerimde şu kadar kuruş alacağı vardır.» veya «Zim­metimde fülânın şu kadar alacağı vardır.» veya «Fülâna şu cihetden şu ka­dar lira borcum vardır.» sözleri birer sarih ikrardır.

Kezalik : «Benim sende §u kadar kuruş alacağım vardır.» sözüne karşı «Naam = Evet» denilmesi de sarih bir ikrardır. Çünkü «Naam ~ Evet» sözü, bu iddiaya cevab olarak söylenmişdir. Bu sözün cevabı ise o sözün iddiasını mütezammindir. Âdeta «Sana o kadar kuruş borcum vardır.» denilmiş olur.

«Bana olan şu kadar kuruş borcunu ver.» gibi bir söze karşı «O borç için bana şu kadar mühlet ver.» denilmesi de delâleten ikrardır. Çünkü böyle müh­let istenilmesi, o borcun zimmetde kâim olduğuna delâlet edib onun yalnız mu-talebesinin tehir edilmesini istemekden ibaret bulunur.

Kezalik : iddia edilen bir borç hakkında «Ben onu ka^a etdim = ödedim.» denilmesi delâleten ikrardır. Çünkü kaza, zimmetde vâcib olan bir şeyin mislini teslim demekdir. Bu, o borcun vücuden sabıkiyyetini iktiza eder. Artık bu kaza ile ikrar, vücubu ikrarolur. Sonra bu borçdan kaza ile kurtulma ifadesi, mücerred bir iddiadan ibaret bulunmuş olur ki, beyyine ile isbât edilmedikçe sahih olmaz (Bedâyî.)

16 - : İkrarlar, diğer bir itibar ile de ikrar-ı âm ve ikrar-ı hâs nevilerine ayrılır.

Şöyle ki : «Elimde bulunan bütün emval» veya «Bana nisbet olunan bütün emval ve eşya fülânındır» denilse bir ikrar-ı âm vücude gelmiş olur. «Muata-sarrıfı olduğum bu hane fülânındır,» veya «Fülâna karzdan şu şu kadar meb­lâğ borcum vardır» denilmesi de bir ikrar-i hâsdır. Bu iki nevi ikrarın ikisi de şeraiti dairesinde sahihdir (Dürrimuhtar, Hindiyye.)

17 - : ikrarlar, başka bir cihetle de üç nev´e ayrılırlar: Şöyle ki; Bir ik­rar ya hukukûllâha aid olur. Hadd-i sirkati, hadd-i şürbi, hadi zinayı icab eden bir ikrar gibi. Böyle bir ikrar, mukirrin ikrarından rücuiyle hükmsüz kalır. Veya hukuk-ı ibâde aid olur. Böyle bir ikrar, rücu ile ibtâl edilemez. Ve yahud hukukûllâh ile hukuk-ı ibâdın mecmuuna aid bulunur, hadd-i kazfı icab eden bir ikrar gibi. Bu nevi ikrar da rücu ile ibtûl edilemez (Bedâyî,) Hüdûd mebhasine müracaat!.

(Malikî´lere göre ikrar, hükmü kailine münhasir olan bir ihbardan ibaret-dir. Nitekim şehadet de, dâva da birer ihbardan ibaretdir. Şu kadar var ki şehadet, kailine nef´i olmayan bir ihbardır. Dâva ise kailine nef´i aid bulunan bir ihbar demekdir.

İkrarın erkânı dörtdür: Mukir, mukarünleh, mukarrünbih, siga-i ikrar.

Meselâ : Mehcur olmayan bir mükellef, bir şahsa hitaben «Sen bana yüz lira ikraz etdin.» deyib o şahs da evet diye tasdik etse lâzimürriâye bir ikrar vücude gelmiş oiur (Şerh-i Muhammedil Harsı.)

(Şafiî´lere göre de ikrar, bir ihbar-ı hâsdan ibaretdir, muhbir bununla üzerindeki sabık bir hakkı itirafda bulunmuş olur (Tuhfe.)

(Hanbelî´lere göre de ikrar, inşa değildir, belki nefsül´emrdeki bir şeyi ihbar ve izhardan ibaretdir.

Mükellef, muhtar olan bir kimsenin iltizam etmesi mutasavver olub elinde veya velayeti altında veya ihtisası dairesinde bulunan şeyler hakkında ikrarı sahihdir.

Meselâ : Bir kimse, şahsına veya velayeti altındaki bir yetime veya tev­liyet ve nezaretindeki bir vakfa aid" bir akarın icareye verilmiş olmasını ikrar etse muteber olur. Fakat hariçden birinin bir akarı hakkında böyle bir ikrar­da bulunsa muteber olmaz.

Kezalik : Bir kimse, meselâ yirmi yaşında olduğu halde yirmi seneden mukaddem bir cinayet işlemiş olduğunu iddia etmekle bunu ikrarda bulunsa muteber olmaz. Çünkü zâhir-i hâl kendisini mükczzibdir ve iltizam etdigi ci­nayetin kendisinden o tarihde vukuu mutasavver değildir (Ke^şâfürkına, Ney-lül´meârib.)

(Zâhirî´lere göre de ikrar, bir hüoetdir. Akil, baliğ, gayri mükreh olan bir kimsenin gerek hukukûllâha ve gerek hukuki nâsa aid olan ikrarı muteber-dir. Elverir ki bu ikrar, kendisini ifsâd edecek bir söze mukarin bulunmasın, mukarin bulunursa ikrar bâtıl olur.

Meselâ : Bir kimse «Fülânın zimmetimde şu kadar kuruş alacağı vardır» dese ikrarda bulunmuş olur, bundan rücıı edemez. Bir şahsa kazf otdiğine ve­ya birisiyle zinada bulunduğuna dair itirafı da büyle bir ikrardır.

Fakat «Füiânın bende şu kadar kuruş alacağı vardır, ben bunu kendisine tediye etdim.» veya «Fülâna kazf etdim, ben aklıma malik değildim.» veya «Ben fülânı Öldürdüm, o beni Öldürmek istiyordu, ben ise kendimden onu defe kadir bulunmuyordum.» dese yapmış olduğu ikrarı bu muttasıl olan ifadesiyle ibtâl etmiş olur. Velhâsıl: Böyle bir ifadeye mukarin olmayan bir ikrar, mu­teberdir. Şu kadar var ki beyyine bulunmamalıdır. Beyyine bulununca ikrarın da inkârjn da mânası kalmaz (Elmuhalîâ.) [22]

İkrarın Şartları :



18 - : Mukırrin âkil, baliğ olması şartdır.

Binaenaleyh çocukların, mecnunların, matuhların ikrarları sahih değildir. Bunların aleyhlerine velilerinin, vasilerinin ikrarları da - Bunların hakların­da kendi kendi selâhiyyeüeri dairesinde yapmış oldukları şeylere aid olmadı ğı takdirde - sahih olmaz. Şu kadar var ki, ticarete mezun olan mümeyyiz çocuklar, kendilerinin mezuniyetleri sahih olan hususlarda baliğ hükmünde olduklarından bu hususlara dair ikrarları muteberdir. Bu hususlar ise alış veriş, borç, vedia, ariyet, gasb gibi ticaretden veya ticaret icablarından olan şeylerdir. Kefalet, cinayet, mehr gibi hususlarda ise bunların mezuniyyetleri sahih olmadığından ikrarları da sahih olmaz. Çünkü bunlar, mübadele-i em­valden ibaret olan ticaret işlerinden sayılmaz.

Naîrn, muğmaaleyh olanlar da mecnun mesâbesindedirler. Binaenaleyh bunların da bu haldeki ikrarları muteber değildir.

Mubah bir sebeble, meselâ bir ilâç içmek veya mükrehen müskirat kul­lanmak sebebiyle serhoş olanlar da muğmaaleyh hükmündedirler. Fakat mah­zur tarikiyle sekran olanların hudud-i hâlise gibi hukuki Üâhiyyeye aid ikrar­ları sahih değilse de muamelâta müteallik ikrarları sahihdir. Çünkü böyle hu-kuk-ı nâsa aid ikrarlarından rücuları kabil değildir (Zeyleî, Mecmaül´enhür.)

19 - : Mukirrin sefeh veya borç sebebiyle mehcur olmaması şartdır. Binaenaleyh böyle bir mehcur, ba§kasına bir borç ikrar etse bu ikrarı

vakti hacrinde mevcud olan malları hakkında muteber olmaz. Hacr mebhasî ne müracaat!.

20 - : tkrarda mukirrin rizası ve ikrarda telcie ve muvazaa bulunma­ması şartdır.

Binaenaleyh ikrah-i muteber ile vâki olan ikrar nafiz olmaz. Çünkü bu ik­rah, ikrarın hilafı hakikat olduğunu tercih eder. Bu cihetledir ki, sirkatle it-tiham olunan bir şans, cebr ve ikraha mebni sirkati ikrar etse muteber olmaz.

Kezaük : Bir kimse, bir malın bir şahsa aid olduğunu o şahs ile aralarım­da kararlaşdırıp hilâf-ı hakikat olarak ikrarda bulunsa bu, bir telcieden, mu­vazaadan ibaret olacağı cihetle sahih olmaz. (Dürrimuhtar, Ali Efendi Fetavâsı.)

21 - : ikrarı zâhir-i hâlin ve şer´i şerifin tekzib etmemesi şartdır. Binaenaleyh cüssesi bulûğa mütehammil olmayan bir çocuk, baliğ oldu­ğunu ikrar etse sahih olmaz.

Kezalik : Bir medyun borcundan ibra edildiği halde o borcu ikrar eylese hıuteber olmaz.

Kezalik : Bir kimse, «Fülân zat bana ayda şu kadar kuruş borç verdi.» di­ye ikrar etdiği halde o zatın daha evvel vefat etmiş olduğu malûm bulunsa bu ikrar, muhal-i aklîye mebni bâtıl olur.

Kezalik : Bir kimse, meselâ bir şahsın elini kesdiğinden dolayı üzerine erş lâzımgeldiğini ikrar etdiği halde o şahsın iki eli de sağlam bulunsa bu ik­rarı muhal-i aklîyi iddia kabilinden olacağından bâtıldır.

Kezalik : Bir kadın bir cemaat huzurunda nefsini meselâ yüz lira mehr-i müeccel ile bir erkeğe tezvic edib de o cemaatin talebi üzerine o meclisde bu mehrin elli lirasını kabz eylediğini ikrar etse muteber olmaz. Çünkü bunun hilâfet-i hakikat olduğu o cemaatçe malûmdur.

Kezalik : Bir vâris, diğer bir vârise hisse-i ü´siyyesinden fazla terikeden hisse ikrar etse muhal-i şer´îyi ikrar etmiş olacağından bâtıl olur (Hindiyye, Bezzâziyye, Reddimuhtar.)

22 - : Mukirrin muayyen olması şartdır.

Binaenaleyh iki kimse, bir şuhsu hitaben «Senin ikimizden birinde şu ka­dar meblâğ alacağın vardır.» deseler bu ikrarları sahih olmaz. Zira bu ikrar üe muaheze olunacak kimse meçhuldür (Zeyleî, Bahr.)

23 - : İkrahın hazl ve istihzadan beri olması gartdır.

Binaenaleyh birkimse, şu kadar alacağı olduğunu iddia eden bir şah&a is­tihza ve istihfaf tarikiyle «Evet» veya «Onu kariben alırsın.» dese bu ikrar sayılmaz (Tekmile.)

24 - : Mukarrünbihin mâdum olmaması şartdır. Fakat malûm veya müm-kinütteslim olması şart değildir. Çünkü bazı haklar meçhul olmakla beraber lâzım olur, mukir o hakkın kıymetini bilmeyebilir.

Binaenaleyh gasb edilen, çalınan veya vedia olarak alman şeyler gibi meçhuli ikrar sahihdir.

Meselâ : Bir kimse, «Bende fiilân zatın hakkı veya emaneti vardır.» veya «Ben fülân §ahsın malını gasb» veya «Sirkat etdim.» dese bu ikrarı sahih olu:. Böylece ikrar etdiği meçhul şeyin neden ibaret olduğunu beyan ve tâyin etme­si lâzımgelir, mukarrünlehin dâvası üzerine bunu beyana cebr olunur, beyan edinceye kadar hapis edilir.

Mukirrin bu hususda örf ve âdete muhalif bir şey tâyin etmesi kabul edi­lemez. Meselâ: «O hak, hukuk-ı insamyyetden ibaretdir» veya «Meçhul ema net bir buğday danesidir.» veya «Bir damla sudur.» dese makbul olmaz. Az çok kıymetli, velev ki bir iki kuruş kadar cüz´i olsun, bir şey tâyin etmesi lâ­zımdır.

Fakat beyi ve icare gibi maâlcehale sahih olmayan akdlerde mukarrünbi­hin meçhul olması ikrarın sıhhatine mânidir. .

Meselâ : Bir kimse «Ben fülâna bir şey satdım» veya «Fülândan bir şey isticar etdim.» dese bu ikrarı sahih olmaz, bundan dolayı kendisine bir şey lâzımgelmez, o satdığı veya isticar etdiği şeyin neden ibaret olduğunu beyan etmesi için kendisine cebr olunamaz.

îkrar edilen gev, mevcud olduğu halde âdete nazaran mümkinütteslim bu­lunmasa mukarrünlehe bunun kıymetini vermek iâzımgelir. Hanenin sakfında-ki merteği, temelindeki bir taşı ikrar gibi (Zeyleî, Bahrirâik, Surretül´fetavâ.)

25 - : Mukarrünlehin cehalet-i fahişe ile meçhul olmaması şartdır. Çün­kü böyle meçhul bir şahs, mukarrünbihe müstahik olmaya salih değildir, mu­kir de böyle meçhul bir mukarrünlehi tâyine mecbur olamaz.

Amma mukarrünlehin cehalet-i yesîre ile meçhul olması, ikrarın sıhhatine mâni olmaz.

Meselâ : Bir kimse, elindeki muayyen bir mala işaretle «Bu mal bir ade­mindir.» diye ikrar etse veya «Bu mal fülân belde ahalisinden birinindir diye ikrar edib de o belde ahalisi madûd bulunmasa bu ikrar cehalet-i fahişeden dolayı sahih olmaz.

Fakat bir kimse «Bu mal şu iki kişiden birinindir.» dese veya «Fülân ma­halle ehalisinden birinindir.» deyib de o mahalle ehalisi kavm-i mahsur olsa bu ikrar, sahih olur. Yüz kadar kimseden birinin olduğu ikrar edildiği takdirde de hükm böyledir. Çünkü bundaki cehalet de yesîrdir.

Ancak bir kimse, böyle cehalet-i yesire ile ikrarda bulunsa, meselâ: Bu mal, şu iki kişiden birinindir.» dese bunlardan hangisine aid olduğunu beyana mecbur olmaz. Zira onun bu beyana mecbur tutulması, ibtâl-i hakka müeddi olabilir. Bu halde o iki kişi ittifak ederlerse o malı mukirden alabilirler, aldık­ları takdirde ona biliştirâk münasafeten malik olurlar. İhtilâf edib de her biri o malın kendisine aidiyyetini iddia ederse her biri, o mal kendisinin olmadığı­na dair mukirrin yemin etmesini isteyebilir. Mukir, bunlardan her biri için ayrı ayrı yemin eder. Bazı fukahaya göre her ikisi için bir yemin yetişir.

Mukir, ikisinin yemininden de nükûl ederse o mal kezalik o iki kişi beynin­de msfiyyet üzere müşterek olur. Eğer yalnız birinin yemininden nükûl ederse o mal müstakillen yemininden nükûl etdiği kişinin olur. Yemin etdiği kimse bundan hisse alamaz, ikisine de yemin ederse mukir, onların dâvasından beri olub mukarrünbih olan mal kendi elinde kalır, artık bundan sonra o iki kişinin ittifak ederek o malı mukirden alıb ona biliştirâk temellüke selâhiyyeti kal­maz. Bu, imam Ebû Yusuf´a göredir. îmam Muhammed´e göre buna selâhiy-yetleri vardır (Hindiyye, Bahrirâik, Reddimuhtar.)

26 - : Mukarrünlehin âkil olması şart değildir.

Binaenaleyh bir kimsenin gayrı mümeyyiz bir çocuk veya mecnun için mal ikrar etmesi sahihdir, o malı bu mukarrünlehe vermesi lâzımgelir. Velev ki ikrar edilen şey, mukarrünlehin yapamıyacağı bir şey olsun.

Meselâ : Bir kimse, bir yaşındaki bir çocukdan satın almış olduğu bir mal bedelinden zimmetinde şu kadar kuruş borç bulunduğunu ikrar etse bu meb­lâğı o çocuk için vermesi lâzım gelir. Bu ikrarı, o malı bu çocuğun.velisinden veya vasisinden almış olmasına hamlolunur.

Hattâ cenin için mal ikrarı sahih olabilir. Bu hususda üç suret vardır. Söyle ki: Cenin için ya salih bir sebeb beyaniyle ikrar yapılır; «Bu mal fülân kadının hamlinindir. Çünkü bu malı fülân kimse o hamle vasiyyet etmişdir.» diye yapılan ikrar gibi. Bu halde bakılır. Kadın zatüz´zevc olub hamlini bu ikrardan itibaren en çok altı ay içinde vazı´ ederse çocuk bu ikrar edilen mala malik olur. Kadın mutedde ise ikrar vaktinden itibaren en çok iki senede ham­lini vazı´ ederse bu çocuk da o mala malik olur.

Veya ibham suretiyle, yani: Salih ve gayrı salih bir sebeb dermeyan edil­meksizin ikrar yapılır: «Fülânenin hamline şu kadar borcum vardır.» demek gibi. Bu ikrar, İmam Muhammed´e göre sahih ise de imam Ebû Yusuf´a göre sahih değildir. Müreccah olan da budur.

Ve yahud gayrı salih bir sebeb beyaniyle ikrar yapılır: «Bu mal fülâne-nin hamlinindir, çünkü bu malı ben ona satdım» veya «Hibe etdim.» denilmesi gibi. Bu suretle- olan ikrar ise bil´icma sahih değildir (Hindiyye, Dürrimub tar. Mebsût.)

27 - : Mukarrünbihin mübhem, gayrı muayyen olması, ikrarın sıhhatine mâni değildir. Çünkü bu, bir cehaleti müstedrekedir, bunu beyana mukir ic­bar edileceğinden bu cehalet o suretle mün´defi olur.

Binaenaleyh bir kimse, bir şahsa gayrı muayyen bir mal ikrar etse, me­selâ: Bir sürü koyunlarından lâalettâyin birinin o sahsa aidiyetini ikrarda bu­lunsa bu kimse, o koyunlardan dilediğini mukarrünbih olmak üzere o şahsa verebilir. Maamafih bu halde mukarrünleh, muayyen bir koyunun kendisine aidiyyetini mukirrın inkârına mukarin iddia etse bunu beyyine ile veya mukir-rin yemininden nükûliyle isbat etmesi lâzımgelir. Böyle isbât edemezse artık başka bir koyunda hakkı kalmaz, o iddia eylediği koyunun mâadasında mu-kirri ikrarında tekzib etmiş gibi olur (Mebsut-ı Serahsî.)

(Malikîlere göre de ikrarların sıhhati için şu gibi şartlar vardır:

(1) : Mukir, mükellef olub mehcur bulunmamalıdır.

Binaenaleyh çocukların, mecnunların, sefihlerin, mükreh veya sekran bu­lunanların ikrarları muteber değildir, bunlar ikrarlariyle mülzem olmazlar.

Fakat marizlerin, zatüzzevc olan kadınların, ticarete mezun rakiklerin, mükâteblerin ikrarları bütün mallan hakkında sahihdir. Marizler ile zevceler, teberruatda bulunmakda mehcur iseler de ikrar, teberruat kabilinden olma­dığından bundan mehcur değildirler. Elverir ki ikrarda töhmet bulunmasın. Nitekim ileride beyan olunacakdır. Hacr mebhasine müracaat!.

(2) : Mukir, ikrarında müttehem bulunmamalıdır.

Binaenaleyh korkunç bir maraz ile marizin veya borcu emvalini ihata eden sefih bir medyunun kendi kariblerine yapacağı ikrar, töhmetden hali olamayacağından sahih olmaz. Şöyle ki:

Böyle bir mariz, karibine ikrar edince bakılır: Eğer bu karib vâris olub da kendisine müsavi veya kendisinden uzak karib de bulunursa bu ikrar bâtıl olur. îki oğlundan birine veya amcası var iken kızına mal ikrarı gibi. Fakat bu karib, vâris-i bâid olub bundan akreb vâris bulunursa bu ikrar, sahih olur. Kızı var iken amcasına ikrarı gibi.

Kezalik : Böyle bir mariz, vârisi olmayan bir karibine veya mülâüf oldu­ğu bir dostuna veya hali meçhul bir kimseye ikrar edib evlâd veya ahfadı bu­lunursa bu ikrarı sahih olur ve illâ sahih olmaz. Dostu olmayan bir ecnebiye ikrar ederse evlâd veya ahfadı bulunsun bulunmasın ikrarı lâzım olur.

Kezalik : Böyle bir mariz, zevcesine bütün emvalini nefy-i mülk suretiyle İkrar etse veya zevcesine borcu olduğunu veya zevcesinde olan borcunu on­dan aldığım ikrarda bulunsa bakılır: Eğer aralarında buguz ve adavet var ise bu ikrarı muteber olur.

KesaKk : Zevcin hali meçhul olmakla beraber kendisine vâris olacak ev lâdı var ise bu ikrarı yine muteber olur. Çünkü bu halde töhmet bulunmaz.

Meğer ki mukirrin zevcesinden küçük bir çocuğu bulunsun. O takdirde bu ka dına ikrarı sahih olmaz, gerek başka büyük çocuğu bulunsun ve gerek bulun­masın. Sahih olan zevcin ikrarı ise böyle tafsile tâbi olmaksızın sahihdir.

(3) : Mukarrünleh, hâlen veya meâlen mukarrünbihe malik olmaya ehl olmalıdır. Veya mukarrünlehin aynının bekası için ıslahı bu mukarrünbihe taallûk eder bulunmalıdır.

Binaenaleyh berhayat bir insana mal ikrarı sahih olduğu gibi yevm-i ik­rardan itibaren altı aydan az bir müddetde doğacak sâbitünneseb bir cenine veya bir vakfa mal ikrarı da sahihdir. Fakat sırf hayvanata veya ahcar ve eşcare mal ikrarı sahih değildir. Çünkü bunların temellüke hiç bir veçhile se-lâhiyyetleri yokdur.

(4) : Reşit olan mukarrünleh, mukirri tekzib etmemelidir. Binaenaleyh mukarrünleh, «Benim o ikrar edilen şeyden malûmatım yok­dur.» diye mukirri müstemirren tekzib ederse ikrarı bâtıl olur.

Mukarrünlehin, mukirri tasdik etmesi lâzımdır. Çünkü bir kimsenin malı - mirasdan mâda bir veçhile - başkasının mülküne cebren dahil olmaz.

(5) : Ticarete mezun olmayan rakiklerin ikrarları cerhe, katli âmda ve haddi müstelzim bir hususa aid olunca lâzım olur. Fakat mala dair olunca lâ­zım olmaz. Çünkü bunların malları efendilerine aid olduğundan bu hususda mehcurduriar, ikrarları batıldır. Fakat ticarete mezun olan rakiklerin ikrar­ları mal hakkında da lâzımdır, muteberdir.

(6) : ikrar, ikrahdan, gasb endişesinden hali olmalıdır. Binaenaleyh bir ikrar, bir sulte sahibi, zîcah kimseye karşı bir itizar ma­kamında yapılsa muteber olmaz.

Meselâ : Bir sefineyi ahz etmek isteyen zîşevket, bir şahsa karşı «Sefine fülân zatındır.» denilmesi bir ikrar sayılmaz. Belki mukir, sefineyi o şahsın gazabından kurtarmak için onu himaye edebilecek bir zata nisbet etmek iste­miş olur (Muhtasar-ı Ebizziya, Şerh-i Kebîr, Düsûkî, Şerh-i Harşî.)

(Şafiî´lere göre de ikrarın sıhhati için şu gibi şartlar vardır :

(1) : Mukir, mutlaküttasarruf, yani: Mükellef, reşid bulunmalıdır. Böyle bir kimsenin ikrarı sahihdir. Elverir ki kendisini his veya şer´î şerif tekzib etmesin.

Çocukların mürahik olsalar da ikrarları lâğuvdır. Mecnunların, muğma-aleyhlerin ikrarları da böyledir. Çünkü bunların sözleri sakildir.

(2) : Mukir, mükreh olmamalıdır. Mükrehin ikrarı sahih değildir. Fakat bir ikrarın ikrah ile vukuu iddia edilince bu ikrarın ikraha mebni olduğu mu­fassal bir şehadet iiesâbit olmak, ne veçhile ikrah vuku bulduğu şahidler ta rafından ifade edilmek lazımgelir.

(3) : Mukarrünleh, mukarrünbihe hissen ve şer´an istihkaka etaü bulun­malıdır.

Binaenaleyh bir insan veya bir vakf için ikrar, şahindir. Fakat bir hay­van için ikrar sahih değildir. Fakat «Şu hayvan sebebiyle sahibine şu kadar. kuruş borcum vardır.» denilse sahiholur. Çünkü bunun imkânı vardır. Mukir, o hayvanın menfaatini istifa etmiş olabilir.

(4) : Mukarrünbih, mukirrin mülkü olmamalı, nefsine muzaf bulunmama lıdır.

Binaenaleyh bir kimse «Şu hanem» veya «Şu libasım» veya «Fülân şahsda olan alacağım fülân zatındır.» dese bu ikrarı lâğvolmuş olur. Çünkü mukirrin bunları kendi nefsine izafe etmesi, bunların kendi mülkü olduğunu iktiza eder, artık başkasına ikrarına münafi bulunur. Bu ikrar, hibeyi vâde mahmuldür. Meğer ki bu sözler ikrar kasdiyle söylensin.

(5) : Mukarrünleh, mukirri asl-ı ikrardan tekzib etmemelidir, Tekzib ederse ikrar etdiği mal, mukirrin elinde terk edilir, deyin ise kendisinden ta-leb edilemez. Esah olan, budur. Çünkü mukirrin vaziül´yed olması, o malın kendisine aidiyyetini´i§´ar eder.

Mukarrünleh, mukirri tekzib etdikden sonra tastık etse de artık mukar-rünbihe müstahik olamaz. Meğer ki mukir, tekrar ikrarda bulunsun.

(6) : Mukarrünbihift mübhem veya meçhul olması, ikrarın sıhhatine za­rar vermez. Çünkü sabık bir hak, mücmelen de mufassalan da ihbar edile­bilir.

Binaenaleyh «Şu iki şeyden biri fülâmndır.» denilse bunlardan hangisi­nin fülâna aidiyyetini mukirrin beyan etmesi lâzım gelir.

Kezalik : «Üzerimde fülânın bir şeyi vardır.» denilse bunun neden iba­ret olduğunu mukirrin bildirmesi icab eder. Bildireceği şey, bir para gibi pek az bir şey olsa da tesdik olunur. Elverir ki o şey, kendisinde temevvül carî olan şeylerden bulunsun (Tuhfetül´muhtac.)

Hanbelî´lere göre de masiyet tarikiyle sekran olanın ikrarı muteberdir. Çünkü onun ef âli, sahuv halinde bulunan kimsenin ef âli gibi sayılır. Fakat mubah veya mazur sayılacağı bir sebeble akli zail olanın ikrarı sahih değil­dir. Mecnun olanların ikrarları da böyledir. Hal-i .ifakatlerindeki ikrarları müstesna.

Mükrehin ikrarı da sahih değildir. Meğer ki ikrah edildiği şeyden başka bir şey ikrar etsin. Meselâ: Zeyd´e bin lira borcu olduğunu ikrar etmesine ikrah olunduğu halde o, Amr´e o kadar borcu olduğunu ikrar etse bu ikrarı muteber olur. Zan ile ikrah tahakkuk etmez, ikrar edilmediği takdirde vâki olan tehdidin mevki-i fi´ile konacağı yakin derecede malûm olmalıdır.

İkrah veya cünûn iddiası, beyyinesiz kabul edilmez. Meğer ki ikraha de­lâlet eden şeyler mevcud bulunsun. Mukirrin mahbus veya derkayd bulunma­sı gibi. Bu halde ikrah iddiası yeminiyle de kabul olunur, ikrah beyyinesi, tev´ ve riza beyyinesinden mukaddemdir (Keşşaf ül´kına.) [23]

Sahih Olue Olmayan Bir Kısım İkrarlar :



28 - : Dilsizlerin ikrarları, kitabetleriyle sahih olduğu gibi mahud işaret­leriyle de sahih olur.

Binaenaleyh bir dilsiz; bey´e, icareye, hibeye, rehne, nikâha, talâka ve emsaline dair bir şeyi işaretle ikrar etse sahih olur. Velev ki kitabete kadir bulunsun. Elverir ki işareti mahud olsun.

Dilsizin işareti el ve kaş gibi âzâlariyle yapılır. Hâkim bu işaretin ne mâ­nada olduğuna muttali bulunmazsa bunu dilsizin sözleri kabul edilecek dost­larından, komşularından sorar, bunlar da hâkimin huzurunda bu işareti izah ve tefsir´ederler.

Maamafih diisizlerin hudûde aid ikrarları sahih değildir. Çünkü bu ikrar­da şüphe vardır. Hudüd ise şüphe ile münderi olur (Bedâyî, Reddimuhtar.)

29 - : Mutekalül´lisanm bu ukleti - Dil tutukluğu vefatına kadar devam ederse işaret ve işhadiyle yapmış olduğu ikrarı muteber olur. Fakat Nâük -= Söz söylemeğe kadir olan kimsenin işaretiyle olan ikrarı muteber değildir.

Meselâ : Bir kimse, söz söyleyebilen bir şahsa «Fülânın sende şu kadar kuruş hakkı var mıdır» veya «Sen şu malını sattın mı» dedikde o şahs bir şey söylemeksizin yalmz başını eğse bununla o sorulan şeyi ikrar etmiş olmaz (Hindiyye, Hâniyye.)

30 - : Bir velinin veya vasinin kendi mübaretile başkasının zimmetine ta­allûk edib çocuğa aid bulunan bir hakka dair ikrarı muteberdir.

Meselâ : Bir kimse, sağır oğluna aid olub kendisinin kiraya vermiş oldu­ğu bir hanenin bedel-i icarini müstecirden almış bulunduğunu ikrar etse mu­teber olur, bu bedeli oğluna ödemesi icab eder (Reddimuhtar.)

31 - : Terdid ile yapılan ikrar, mechûli ikrar sayılmaz.. Terdid ile ifade edilen mukarrünbihlerin ekalli lâzımgelir.

Mesalâ : Bir kimse, «Benim fülana on lira veya on beş Ura borcum var­dır.» dese bununla on lirayı kat´iyyen ikrar etmiş olur, onu vermesi iktiza eder.

Kezalik : Bir kimse, «Şu mal benim ile fülân zat arasında müşterekdir» dese meçhulü ikrar etmiş olmaz. Belki o mâlin kendisiyle o zat arasında ms-fryyet üzere müşterek olduğunuitiraf etmiş olur (Reddimuhtar ve Tekmüesi.)

32 - Bir kimse, kendisindeki bir mal, meselâ: Bir muayyen yüz Ura hak­kında «Bu para Zeyd´in bende vediasıdır.» dedikden sonra «Yok bu para bene belki Amr´ın vediasıdır.» dese o para Zeyd´in vediası olur. Bu kimse, o pa­ranın bedelini de Amr´e tazmin eder. Çünkü Zeyd hakkmdaki ikrarı sahilidir.

Sonra bundan rücuu bu birinci mukarrünleh olan Zeyd hakkında kabul edil­mez. Şu kadar var ki Anır´e de ikrarda bulunmuş,olduğundan bu ikrarı da mu­teberdir. Fakat o malı birinci mukarrünlehe ikrar etmekle itlaf etmiş demek-dir. Binaenaleyh bu malı ikinci mukarrünleh olan Amr´e zâmin olur. Hâkimin hükmü olsun olmasın. Bu imam Muhammed´e göredir.

imam Ebû Yusuf´a göre bir kimse, bir malı evvelâ bir §ahs için ikrar edib ve bâduhû «Bu mal o şahsın değil, fülân zatındır.» dese bu mal evvelki mukarrünlehin olur. Fakat bu halde bakılır: Eğer o kimse, bu malı hâkimin hükmü olmaksızın bu evvelki mukarrünlehe teslim ederse ikinci mukarrünle­he de bu malın bedelini zâmin olur, hâkimin hükmiyle teslim etdiği takdirde ise zâmin olmaz (Bahrirâik, Dürrimuhtar, Netice.)

33 - : Bir kimse, «Fülânın benim üzerimde malı vardır.» diye ikrarda bulunsa en az bir dirhem mikdarı bir şey beyan etmesi icab eder. «Fülânın benim üzerimde malı âzami vardır.» dese en aşağı nisab-ı zekât mikdarı, ya­ni: îkiyüz dirhem gümüşe muadil bir mal beyan etmedikçe tasdik olunmaz (Reddimuhtar, Muhît.)

34 - : Mukir, ile mukarrünleh, mukarrünbihin sebobinde ihtilâf etseler bu ihtilâfları ikrarın sıhhatine mani olmaz. Çünkü ikrarın sıhhati, sebebini be­yana muhtaç değildir.

Meselâ : Bir kimse, cihet-i karzdan su kadar meblâğ alacağı olduğunu bir şahsdan dâva, o şahs da «Benim cihet-i karzdan değil, gasb cihetinden» veya «iştira ve kabz etmiş olduğum şu malın semeninden dolayı sana o kadar meblâğ borcum vardır.» diye ikrar eylese bu veçhile ihtilâfları bu ikrarın sıh­hatine mani olmaz .(Tekmile.)

Kezalik : Böyle bir iddiaya karşı müddeaaleyh: «Senden satın ahb henüz kabz etmediğim bir at semeninden sana o kadar meblâğ borcum vardır.» dese ikrarı yine sahih olur. «Kabz etmediğim» sözüne itibar olunmaz. Çünkü satın aldığını iddia etdiği at meçhul olduğundan kendisine hangi bir at verilse «Be­nim aldığım bu değildi» diyebilir. O halde müddeaaleyh, semeni ikrar edince mebii gabz etdiğîni de ikrar etmiş sayılır. Artık «Onu kabz etmedim» demesi, ikrarından rücü demek olacağından tasdik olunamaz.

Fakat müddeî «iştirası iddia olunan at, benim mülkümdedir, ben onu sana satmadım» derse müddeaaleyhe bir şey lâzımgelmez. Zira müddeaaleyh, bu ata bedel olmak üzere o kadar meblâğ borçlu olduğunu ikrar etmişdir, o ol-maymca bu borç da olamaz. Bu halde iddia edilen at, müddeaaleyhin elinde ise müddeî bunu istirdad eder.-Meğer ki satış vukuu tahakkuk etsin (Hidâye, Kifâye, Reddimuhtar.)

35 - : Yukarıdaki meselede mukir olan müddeaaleyh «Satın ahb henüz kabz etmediğim şu muayyen at semeninden o kadar meblâğ borcum vardır.»derse bakılır; Eğer mukarrünleh olan müddeî, o atı bu mukırre teslim ederse o meblâğa müstahik olur, teslim etmezse müstahik olmaz. Çünkü aralarında tesaduk bulunmamış olur.

Şayed mukarrünleh «O at benimdir, sana satdığım at ise başkadır» derse aralarında tehalüf carî olur. ikisi de yemin ederse mukir üzerine ikrar etdiği meblâğ lâzım gelmez. Satın alındığı iddia edilen at da mukarrünlehe aid olur (Hidâye, Netayicül´efkâr.)

36 - : Bir maldan veya malûm veya meçhul bir hakdan sulhe veya ibra­ya talib olmak, o malı o hakkı ikrar demekdir. Bu hak meçhul olunca bunun neden ibaret olduğu hususunda müddeînin beyanı kabul olunur. Çünkü bu hak­kı mücmelen söyleyen, ikrar eden odur.

Fakat bir malın dâvasından sulhe veya ibraya veya bu dâvanın tehir edil­mesine talib olmak, o malı ikrar sayılmaz.

Meselâ : Bir kimse, bir şahsın zimmetinde cihet-i karzdan on lira alacak hakkı olduğunu beyan ile ondan istedikde o şahs «Bu paradan yedi liraya sulh olalım.» dese bu istenilen o lirayı ikrar etmiş olur. Amma «Bu on Ura dâva­sından sulh olalım.» diye mücerred münazaayı defi´ için suîhe talib olsa bu meblâğı ikrar etmiş olmaz.

Hattâ bir meblâğa aid dâvadan ibra iddiası da o meblâğı ikrar değildir. (Reddimuhtar Tekmilesi, Feyziyye Fetavâsı.)

37 - : Bir kimse, başkasının elindeki bir malı satın almaya veya kiraya tutmaya veya ariyet almaya talib olsa veya «Bu malı bana hibe et.» veya «Ba­na vedia olarak ver.» dese veya o malı kendisine vedia olarak verilmekle ka­bul etse o malın kendisine aid olmadığını ikrar etmiş olur.

Fakat bu kimse bu ikrariyle o malın zilyede veya onun müvekkiline aid olduğunu da ikrar etmiş olur mu?. Bunda ihtilâf vardır. Bir rivayete göre ikrar etmiş olur, diğer bir rivayete göre ikrar etmiş olmaz. Bu ikinci rivayete göre bu ikrarı o malın başkasına aidiyyetini iddia etmesine mani olmaz.

Bu iki rivayetin ikisi de fukaha tarafından sahih görülmüşdür (Tekmile, Ankara vî.)

38 - : ikrar, mukarrünlehin tasdik ve kabulüne tevakkuf etmez. Çünkü ikrar, her veçhile inşa değildir ki, tamamiyyeti kabule mütevakkıf bulunsun. Fakat ikrar, mukarrünlehin reddiyle merdûd olub hükmü kalmaz. Artık mu­karrünleh, o ikrar edilen iddia ve isbata kıyam edemez Çünkü bu ikrar, ihbar ve temliki mâli mütazammin olduğundan reddi kabildir. Şa-yed mukarrünleh, mukarrünbihin yalnız bîr mikdarmı red ederse yalnız o rcıikdarda ikrarın hükmü kalmaz, red etmediği mikdarda ikrar sahih olur.

Bir de bir ikrar kabul ve tasdik edildikden sonra artık red ile merdûd ol- (Hindiyye, Tekmile.)

39 - : Bir ikrarın red edilmesiyle mukarrünlehden başkasının hakkı ib-tâl edilecek olsa bu reddin hükmü olmaz.

Kezalik : Mukarrünleh olan iki kimseden biri, ikrarı red etdiği halde di­ğeri kabul etse bu kabul eden, mukarrünbihin yarısına müstahik olur.

Meselâ : îki kimseye yüz lira ikrar edilib bunu birisi red etse diğeri bu­nun elli lirasını alır (Tekmile.)

40 - : Bir kimse, yapmış olduğu İkrarını red edildikden sonra tekrar edib de mukarrünleh bu defa tasdik etse bu başka bir ikrar sayılarak istihsânen sahih olur (Reddimuhtar.)

41 - : Mukarrünbihin muşa olması, ikrarın sıhhatine mani değildir. Binaenaleyh kabil-i kısmet olsun olmasın müşaı ikrar sahihdir. Şöyle ki:

Bir kimse, elinde bulunan bir mülk akarın veya menkûlün nısıf veya sülüs.gi­bi bir hisse-i şayiasını başka birisine ikrar o da tasdik etse veya red etmeyib sükût eylese aralarında şirket husule gelir. Bundan sonra o muşa henüz ifraz ile mukarrünlehe teslim edilmeden mukir vefat etse mukarrünleh onun vârisîeriyle beraber o müşada hissedar bulunmuş olur (Hindiyye, Bahrirâik.)

42 - : ikrar, fil´hâl mevcud veya âtiyen vücuda gelmesi muhakkak olan bir §eye talik edilerek meselâ; «Ben berhayat isem» veya «Ben vefat edersem fülân zata şu kadar kuruş borcum vardır» denilse sahih olur, borcun edası fil´hâl lâzım gelir.

43 - ikrar, örf-i nâsda hulûl-i ecele salih, nâs arasında carî müddetler­den madûd bir şarta talik olunursa sahih olur. «Fülân ayın ibtidası» veya «Rûz-i kasım gelirse sana şu kadar kuruş borcumdur, denilmesi gibi. Bu hal­de ikrar, bir müeccel borcu itirafa hami olunur. Bu takdirde bakılır: Mukar­rünleh, bu eceli tasdik ederveya mukır bunu isbât eyler ise borç bu ecelden evvel istenilemez. Ecel böyle teayyün etmezse mukarrünleh «Bu borcun mü­eccel olmadığına» tahlif olunur, yemin ederse mukirrin bu mukarrünbih olan borcu derhal vermesi icab eder, yeminden nükûl ederse ecel sabit olur, bor­cun tediyesi ancak o vaktin hululünde lâzım gelir.

44 - : ikrar, örf-i nâsda hulûl-i ecele salih ve nâs arasındaki müddetler­den madûd olmayan, yani vücude gelmesi de gelmemesi de kabil bulunan bir şeye talik edilirse sahih olmaz.

«Ben ne zaman zengin olursam fülâna şu kadar kuruş borcumdur.» denil­mesi gibi. «Ben fülân yere gidersem.», «Ben fülân işi deruhde edersem», «Al­lah taâlâ irade ederse», «Benden alacağın olduğuna yemin edersen», «Bana §u kadar borç verirsen» denilmesi de bu kabildendir. Bunlara talik edilen bir ikrar, bâtıldır (Mecelle, Dürerül´hükkâm.)

45 - : İkrarlarda şeraitini cami olan istisnalar sahihdir. Böyle bir istis­na, ikrardan rücu sayılmaz. Muhaveratda daima istisna carîdir. Mesejâ: Bir kimse «Fülâna on lirası müstesna olmak üzere yüz lira borcum vardır.» dese doksan lira borç ikrar etmiş olur. Fakat «Yüz lira müstesna olmak üzere yüz lira borcum vardır» dese bu istisna muteber olmaz, yine tam yüz lira itiraf edilmiş olur. Çünkü bir şeyin tamamını istisna o şeyden rücu demekdir.

46 - : Bir kimse «Fülâna inşallah şu kadar borcum vardır» dese bununla o borcu ikrar etmiş olmaz. Çünkü bunu meşiyyetül´lâhe talik etmesi, kendi­since meçhul olan bir şeye talik olacağından hükümsüzdür.

Kezalik : «Fülân diler ise bu zata şu kadar kuruş borcum vardır.» denil­se bu ikrar da bâtıl olur. Zira borç, vücud ile ademe mütehammil bir §eye rabt edilmiş olur. Usûl-i fıkh kısmındaki istisna ve talik bahsine müra­caat!.

47 - : Bazı tâbirler, iddialar, talebeler ikrardan madûddur.

Ezcümle istenilen bir borcun tecilini taleb, bir borcun verilmiş olduğunu iddia, bir borcun kendisine hibe ve tesadduk edildiğini beyan, bir borçdan ibra vukuunu dermeyan, bir borcun başkasına havale edildiğini iddia, dâva edilen bir meblâğa başkasının kefaletini taleb ikrar sayılır.

Kezalik : Bir alacakiddiasmda bulunan kimseye karşı: «Onu al» «Onu te-navül et», «Onu yakında - Yarın veririm», «Onu verecek kadar yanımda bu­gün para yokdur.» «Vallahi ben onu sana bugün veremem», «Onu benden bu­gün alma*, «Onun vakt-i edası hulul etmedi», «Onu ne çok istiyorsun», «Onu fülân zat tarafımdan ödedi» demek de ikrardan madûddur.

Kezalik : Bir deyin veya emanet iddiasında bulunan kimseye hitaben «Naâm = Evet» denilmesi ve bir mikdar alacak iddia edene «Onu tart» veya «Onu say» veya «Bekle fülân sarraf geüb verecek» demek de birer muteber ikrardır.

Kezalik : Bir malın sahih ve nafiz bir beyi ile satıldığına dair olan bir se­nedi şahid sıfatiyle imza eden kimse, o malın kendisine aid olmayıb bâyiinin mülkü bulunmuş olduğunu ikrar etmiş olur (Reddimuhtar, Hindiyye.)

48 - : Bazı tâbirler, ikrardan madûd değildir.

Meselâ : Bir kimse, kendisinden bir şey isteyen bir müddeiye karşı, o şe­yi sarahaten zikr etmeksizin ve ona zamir ile de işaret etmeksizin mücerred «Tecil et», «Ben sana tediye etdim», «Bana tesadduk et», «Bana hibe et», «Tart», «Muhasebe edelim», «Sabret» veya «Kariben alırsın» dese o istenilen Şeyi ikrar etmiş olmaz.

Kezalik : «Fülân şahsa şu kadar para borcum olduğunu ona haber vçr-m» sözü de ikrar değildir.

Kezalik : Bir kimsenin bir mikdar meblâğ; alacak iddiasına karşı «Benim ue sende onun misli = O kadar alacağım var.» denilmesi, zâhirürrivâyeye gö­re ikrar değildir. Fakat İmam Muhammed´e göre ikrardır, bu veçhile fetva vil (Ankaravî, Surretül´fetavâ, Hindiyye.)

(Malikî´Iere göre bir kimse, bir şahsa hitaben meselâ: «Şu iki libasın» ve­ya şu iki atın biri senindir» dese bakılır: Eğer bu mukır, bunların ednâsını mu-karrünluh için tâyin, mukarrünlch de diğerini iddia ederse mukarrünleh bu babda tahlif olunur. Mukır, hangisinin o şahsa aid olduğunu bilmediğini söy­lerse bunu mukarrünlehin tâyin etmesi istenebilir. Mukarrünleh, bunların ed­nâsını kendisine tâyin ederse onu yemin etmeksizin alır. Fakat bunların âlâsı­nı kendisine tâyin ederse kendisinden töhmeti defi´ için tahlif olunur, yemin edince onu alır. O da hangisinin kendisine aid olduğunu bilmediğini iddia eder­se mukır ile beraber tahlif olunurlar. Bunlar bilmediklerine dair yemin edin­ce ikrar edilen şeylere nısfiyyet üzere müştereken malik olurlar.

Bir kims, «Ben bu malı fülândan gasb etdim, yok şu gahsdan gasb etdim» dese o mal fülânın olur. Bu malın misliyyatdan ise misli ile, kıymiyatdan ise kıymeti ile de ikinci mukarrünleh için hükm olunur. Bu malın malûm ise yevm-i gasbdaki kıymetine, malûm değilse yevm-i ikrardaki kıymetine itibar-olunur.

Bir karzın yapılmış, sonra da ödenilmiş olduğunu teşekkür maksadiyle söylemek, o karzın mevcııdiyyetini ikrar sayılmaz. «Allah razı olsun fülân zat bana şu kadar meblâğ karz verdi, ben de kendisine edâ etdim.» denilmesi gibi.

Bunu zem maksadiyle söylemek de esah olan rivayete göre böyledir. «Al­lah islâh etsin, fülân bana şu kadar meblâğ ödünç verdi, beni şıkışdırdı, tâ ki edâ etdim.» denilmesi gibi.

Bir kimse, bir şahsa hitaben «Benim üzerimde» veya «Zimmetimde» veya «indimde senin şu kadar alacağın var» dese ikrarda bulunmuş olur. Velev ki bu ikrarına «İnşallah» veya «Allah takdir buyurmuş ise» sözünü ilâve etsin. Çünkü böyle ikrar edince Cenab-ı Hak´ın dilediğini, takdir buyurduğunu bil­miş olur. Bu gibi istisnalar, Allah Taâiâya yeminin gayrisinde nıüfid olmaz.

Fakat «Fülân diler ise sana şu kadar meblâğ borcum vardır» denilse bu ikrar, şahin olmaz. Velev ki fülân dilesin. Çünkü bunda hatar vardır, bu ik­rar, kendisinde kat´iyyet olmayan bir hakka müsteniddir (Şerh-i Ebü´berekât, Düsûki.)

(Şafiî´lere göre «Benim fülâna zannıma göre» veya «Tahminime göre şu kadar kuruş borcum vardır» sözü lâğvdır. Fakat «Benim üzerimde fülânın bil­diğime» veya «Şahid olduğuma göre şu kadar alacağı vardır» sözü, sahih bir ikrardır.

Bir kimse, «Benim fülâna yüz kuruş borcum vardır, yüz kuruş, yüz kuruş» dese yalnız yüz kuruş borç ikrar etmiş olur. Velev başka başka günlerde böy­le yüz kuruş ikrar etmiş olsun.

«Benim fülâna yüz kuruş borcum vardır.» dedikden sonra «Benim ona elli kuruş» veya «Yüz elli kuruş» borcum vardır» dese bunların ekalli eksere da­hil olur, hangisi ekser ise yalnız o lâzımgelir.

Fakat başka başka cihetler, sebebler beyaniyle ikrar edilirse hepsi dö lâ­zımgelir. «Benim Zeyd´e ciheti karzdan yüz kuruş borcum vardır» dedikden sonra «Benim Zeyd´e satın aldığım bir mal bedelinden yüz kuruş borcum var­dır» demesi gibi ki, ikiyüz kuruş ikrar edilmiş olur.

ikrarda istisna bil´icmâ caizdir. Velev ki müstesna, müstesnaminhin cin­sinden olmasın. Elverir ki müstesna, müstesnaminhin tamamını istiğrak etme­sin. Ve illâ istisna, bâtıl olur.

Meselâ : «Benim fülâna on lirası müstesna olmak üzere yüz lira borcum vardır» denilse doksan lira ikrar edilmiş olur.

Kezalik : «Benim üzerimde fülânın yüz lira alacağı vardır, bir libas müs­tesna» denilse o libasın ne olduğunu mükırrin beyan etmesi lâzımgelir. Şu ka­dar var ki, bu libasın kıymeti yüz liradan az olmalıdır, bu kıymet, yüz liradan tenzil edilir, mütebakisi mukarrünlehe verilir.

Fakat «Benim fülân zata yüz lirası müstesna olmak üzere yüz lira borcum vardır.» denilse bu istisna, muteber olmaz. Yine tam yüz lira ikrar edilmiş olur. Çünkü böyle bir istisnada sarih bir tenakuz vardır. Bu ikrardan rücü ma-hiyyetindedir (Tuhfetül´muhtac.)

{Hanbelî´lere göre bir insanın bir malı nefsine izafe etmek suretiyle ya­pacağı ikrar da sahîhdir. «Bu kitabım fülân zatındır.» denilmesi gibi.

Bir kimse, bir malı satdıkdan veya birine hibe etdikden veya kölesini azâd etdikden sonra o malın veya kölenin başkasına aid olduğunu İkrar etse bu ik­rarı müşteri ve saire hakkında kabul olunmaz. Ancak o kimse, o malın veya kölenin kıymetini mukarrünlehe zâmin olur. Çünkü onu batmakla veya hibe veya azad etmekle onun aynini mukarrünlehe vermek imkânını fevt etmişdir.

Bir kimse, «Fülân zatın bende azîm» veya «Hatır» veya «Kesîr» veya «Ce-lil» veya «Nefise «Bir mal alacağı vardır» dese bunu tefsir etmesi lâzımgelir. Mal sayılacak = Kendisiyle temevvül edilecek herhangi bir şey ile tefsir eder­se kabul olunur. Çünkü bu azim, kesir ve sair tâbirleri için ne şeriatda ve ne de lûgatde ve örfde bir hâd tâyin edîlmemişdir. Bu hususda nâs muhteUfdir. Bazı kimseler az bir şeyi azim, hatir görür, bazı kimseler de azim bir şeyi az görmekde bulunur.. Ve her mal kendisine göre azimdir, kesirdir. Binaenaleyh bu babda mükırrin tefsiri makbuldür (Neylüi´meârib, Keşşafül´kına.)

(Zâhirî´lere göre bir kimse elinde bulunan bir mal hakkında «Bu mal fü-iânındır, bana hibe etdi, veya bana sattı» dese tasdik olunur, aleyhine bir şey ile hükm olunamaz. Çünkü emval ve emlâk elden ele intikâl eden şeylerdir. "iz bunu yakinen biliriz. Eğer nâsın bu gibi sözlerinin bir kısmı ikrar telâkki edilerek bununla aleyhine hükm edilib de diğer kısmı nazara alınmazsa nâsın ballarının tamamı veya ekserisi ellerinden çıkmak lâzım gelir.

Bir kimse, meselâ: «Fülânın benim zimmetimde borç olarak yüz lira ala­cağı vardır. Benim de onun yanında yirmi kile buğday alacağım vardır.» de-yib iki tarafın da bu babda beyyineleri bulunmazsa o kimsenin iddia etdiği bu buğdaya bir kıymet takdir edilir. Bu kıymet, ikrar etdiği yüz liraya müsavi veya ondan ziyade olursa takas hâsıl olur, üzerine bir şey lâzımgelmez. Fakat bu kıymet az olursa yüz liradan fazla kalan mikdarı, mukarrünlehe vermesi­ne, hükm olunur (Elmuhallâ.)

Demek ki Zâhirî´lere nazaran ikrara mukarin olan iddia da muteber olu­yor, bu iddia ikrardan rücu veya ikrar ile alâkası olmayan bir iddia-i mücer-red sayılmıyor. Bu halde mukır, bir tam ikrarda bulunmuş olmuyor. Belki bu ikrarına onu ibtâl edecek bir söz vasi etmiş oluyor. [24]

İkrarın Umumi Hükmleri :



49 - : Kişi ikramiyle ilzam plunur. Velev ki ikrarı nefsüTemre mutabık olmasın. Çünkü akıllı bir kimsenin kendi aleyhine olan hilâf-ı hakikat bir şeyi ikrar ve itiraf etmesi müstebaddir.

Fakat bir ikrar, hâkimin hükmiyle şer´an tekzib edilirse o zaman hükmü kalmaz.

Meselâ : Bir kimsenin satın aldığı bir mala bir müstahik çıkıb da onu hâ­kimin hükmiyle istirdad etse o kimse de verdiği semen ile bayiine rücu eder. «Bu mal, bâyiindir» diye vuku bulan ikrarı muteber olmaz. Çünkü onun bu ikrarı hâkimin hükmiyle tekzib edilmiş, olur.

50 - : İkrar, başkasının hakkını ibtâl etmez.

Binaenaleyh bir müteveffanın bir şans zimmetinde meselâ yüz lira alacağı olduğu halde terekesi iki oğluna münhasır olmakla bunlardan biri, bu paranın yarısını hal-i hayatında babasının kabz etmiş olduğunu ikrar etse kendi his­sesi olan elli lira hakkında muteber olur. Kardeşi, bu kabzı bilmediğine dair bu mukırre karşı yemin edince mütebaki elli lirayı kendisi alır.

51 - : Mukır, ikrarına mukarin bir iddiada bulunsa ikr&riyle muaheze olu­nur, iddiasını isbat etmesi lâzımgelir.

Meselâ : Bir kimse, «Fülâna on lira borcum vardır» diye ikrar etmekle beraber «Fakat bu borcum müecceldir» diye iddiada bulunsa mukarrünleh tas­dik veya kendisi isbat etmedikçe bu meblâğı hâilen vermesi lâzımgelir. Fakat «On lira müeccel olarak borcum vardır» derse ikrarı müeccel bir borca mas­ruf olur, hilafını mukarrünlehin isbât etmesi lâzımgelir.

Kezalik : Bir kimse, bir şahsa hitaben «Sende yüz lira alacağım var idi, ellisini aldım, mütebaki ellisini de ver» diye iddia, o şahs da «Hayır sana bir para borcum yokdur» diye inkâr etse o kimse, bu iddiasını isbât edemeyince almış olduğunu ikrar etdiği elli lirayı talebi takdirinde o şahsa vermesi lâzungelir. Çünkü bu elli lirayı haksız yere kabz etmiş olduğu tebeyyün etmiş olur.

Kezalik : Bir kimse,«Şumah fülân zatın yanına emanet bırakmışdım, on­dan aldım» dediği halde o zat «Hayır o benim malımdır» dese onu bu kimse­den istirdad edebilir. Çünkü bu kimse, o mala o zatın vaziül´yed olduğunu ik­rar etmişdir. Sonra emanet iddiası beyyinesiz muteber olmaz.

Kezalik : Bir kimse, «Fülân şahsdan onda olan alacağıma mahsuben şu kadar meblâğ kabz etdim» diye ikrar, o şahs da bu alacağı inkâr ile o meb­lâğın kendisine reddini taleb etse bu meblâğın o şahsa reddi lâzımgelir. Çünkü o kimse, bu meblâğı aldığını mukirdir, alacağı hakkındaki sözü ise bir iddia­dan ibaretdir. Şu kadar var ki o kimse, bu şahsa «Üzerinde böyle bir borç ol­madığına dair» yemin verdirebilir.

imam Ebû Yusuf ile Ibni Ebî Leylâ´dan bir rivayete göre bu halde mukır üzerine bir şey îâzımgelmez. Çünkü o, nefsi aleyhine başkasına bir şey ikrar etmiş değildir. O, kendisine hakkının vusulünü ikrar etmişdir. Bu ise ona bir şeyi mülzim olmaz (Mebsut-ı Serahsî.)

52 - : Bir kimse, «Şu malı - meselâ parayı - bana fülân şahs defi´ etdi, bu mal Zeyd´indir» dese de bunu o şahs ile Zeyd´den her biri kendisinin olmak üzere iddiada bulunsa bu mal, o şahsa aid olur. Çünkü bu kimse, bu malın o şahsa aidiyyetini ilk evvel ikrar etmişdir. Sonraki ikrarı ise başkasının müs­tahik olmadığı bir şeye dair olmuş olacağından kendisi için mülzim olmaz. Bi­naenaleyh bu mukır, o malı o şahsa verince ondan beri olur, O şahs bu malın ister maliki olsun ister olmasın.

Bilâkis bir kimse «Bu mal fülân şahsındır, bunu bana Zeyd defi´ etti = Verdi de^ bu sn;>î, ilk mukarrünleh olan o şahsındır. Zira onun mülkü olmak üzere ikrar ediUı^üir. Artık bundan sonra ikinci mukarrünleh için züyedlik ikrarı birinci ıa kır/ünleh hakkında sahih olmaz. Bu halde ikinci mukarrün­leh bunu dâvada bı Onursa bu malın birinci mukarrünlehe aid olduğuna dair kendisine yemin tevcih olunur. Eğer bu vech ile yemin ederse mukır, ona da o kadar mal zâmin olur. Hâkimin bu hususda hükmü olsun olmasın müsavidir. Bu, imam Muhammed´e göredir. îmam Ebû Yusuf´a göre eğer hâkimin hük­müne de iktiran etmşi ise mukır, artık ikinci mukarrünleh için o malı zâmin olmaz. Hâkim, bunu ikrarına mebni mukırre üzâm etmiş olur. imam Muham­med´e göre ise hâkimi bu ilzama sevk eden, mukırrin kendisidir (Mebsût).

53 - : Bir ikrar tekrar edince bakılır: Eğer ikrarın sebebi müttehid îsfe bunlar yalnız bir ikrar sayılır, muhtelif ise başka başka ikrarlar olmuş olur.

Meselâ : Bir kimse «Fülân şahsa şu saat bedelinden on lira borcum var­dır» deyib sonra diğer bir meclisde yine bu veçhile ikrar etse ikisi bir ikrar sayılır. Fakat «Fülân zata şu saat bedelinden on lira borcum vardır» dedik-den sonra «O zata hane kirasından on lira borcum vardır dese bunlar başka ba§ka ikrar olur.

Kezalık : Böyle sebeb zikr edilmeksizin meselâ: «Fülân zata on lira bor-cum vardır» diye müteaddid kerre ikrar edilse bunlar da bir ikrar sayılır. Fakat bu ikrarlardan her birine ayrı ayrı ikişer kimseyi işhad etse, mukar­rünleh de bunların ayrı ayrı alacak olduğunu iddiada bulunsa imamı Azama göre müteaddid borç ikrar edilmiş olur. îmâmeyne gbre ise ikrar edilen borç­lar birbirine müsavi ise bir borç ikrar edilmiş olur, yalnız o lâzırngelir. Birbi­rinden ziyade ise bu ziyadeyi vermek icab eder, bunların ekalli, ekserine da­hil olur (Mebsût, Hâniyye.)

54 - : Hukukûllâha aid ikrardan rücu sahihdir. Fakat hukuk-ı ibâdda ik­rardan rücu sahih değildir.

Meselâ : Hadd-i zinayı mucib bir ikradan esnayı hadde bile rücu sahihdir, bu rücu üzerine hukukûllâhdan oları hâd cezası sâkit olur.

Amma bir kimse, «Fülân şahsa şu kadar borcum vardır» veya «Fülârun bende şöyle bir vediası vardır» dedikden sonra «Ikraımdan rücu etdim» ya «Hilaf-i hakikat olarak ikrar etdim» dese buna itibar olunmaz, ikrariyle ilzam olunur.

55 - : Bir ikrarın yalan yere yapılmış olduğu veya bir ikrarın hazl ve telcie tarikiyle vuku bulduğu mukır veya onun vârisleri tarafından iddia olun­sa mukarrünleh, mukirrin ikrarında kâzib olmadığına veya ikrarın hazl ve muvazza yoliyle yapılmadığına tahlif olunur.

Meselâ : Bir kimse, «Fülandan şu kadar kuruş istikraz etdim» diye bir kıt´a sened verdikden sonra «Ben her ne kadar öyle bir sened verdim ise de o meblâğı henüz ondan almadım» dese o kimsenin bu ikrarında kâzib olmadı­ğına mukarrünleh tahlif olunur. Çünkü bu gibi senedlerin borç parayı kabz etmeden evvel yapılması âdetdir. Bu seneddeki ikrar, tam bir hüccet olamaz. Maamafih mukarrünlehin tahlif edilmesi, ikrara mebnİ henüz hükm olunma­mış olduğu takdirdedir. Bâdel´hükm tahlife mahal kalmaz.

Bu mesele, imam Ebû Yusuf´un mezhebine göredir, içtimaî hayatdaki gö­rülen fazla hud´alara, hiyanetlere mebni bu kavi istihsânen kabul edilmişdir.

56 - : Bir kimse, bir şahsda olan vediasını istirdad etdiği veya satmış ol­duğu bir hanenin bedelini müşteriden tesellüm etdiğini veya satın aldığı malı gördükden sonra satın aldığım şahidler huzurunda ikrar etse de bilâhare bu ikrarında kâzib olduğunu iddiada bulunsa bunun bu ikrarında kâzib olmadığı­na dair mukarrünlehe yemin verilir (Tenkih, Reddimuhtar, Ebüssuûd Feta-vâsı.) ,,

57 - : Bir kimse bir şahsa hitaben «Senin bende şu kadar kuruş alacağın» veya «Şöyle bir vedian vardır» diye ikrar etmekle o şahs «Bu alacak» veya «O vedia benim değil, fülân zafındır» diye ikrar, o zat da bu §ahsı tasdik etse bu alacak veya vedia bu ikinci mukarrünlehin olur. Şu kadar var ki, bu alaeağı veya vediayı kabz etmek hakkı birinci mukarrünlehe aiddir. Mukır, bunu ikinci mukarrünlehe vermeğe mecbur tutulmaz. Fakat kendi rizasiyle verirse zimmeti borçdan beri olur, artık evvelki mukarrünleh bunu mukırden tekrar isteyemez.

Kezalik : «Senin bende şöyle bir vedain vardır» ikrarına karşı «O vedia benim değil, fülânındır» denildiği takdirde de hükm böyledir. Fakat birinci mukarrünleh, o alacağı veya vediayı kendi nefsine izafe ederek «O alacağım» veya «O vediam benim değil, fülân şahsındır» dese bunları o şahsa hibe etmiş olur. Artık bunları kabza o şahsı teslit, o da kabz etmedikçe bu hibe tamam ol­maz (Reddimuhtar Tekmilesi, Dürerül´hükkâm.)

58 - : ikrarda muhayyerlik carî değildir.

Meselâ : Bir kimse, üç gün muhayyer olmak üzere karz, gasb veya vedia cihetinden bir borç İkrar etse bu ikrarı sahih, muhayyerliği bâtıl olur. Çünkü ikrar, mülzim olan bir haberden ibaretdir. Bu haber sadık olunca bunun ma-hiyyeti mukir, ihtiyar etsin etmesin tebeddül etmez (Muhit.)

59 - : Bir kimse, bir malı bir şahsın hanesinden kabz etdiğini ikrar, bâ-dehû o malın kendisine veya başkasına aidiyyetini iddia etse o mal, o hane sahibine aid olur. Çünkü o hanede olan, onun elindedir. Asl-ı hanede onun eli sâbitdir. Bir mekânda sabit olan yed, o mekânda bulunan şeyler üzerinde de sâbitdir.

Kezalik : «Fülânın sandığından veya kesesinden veya ağacından veya ekininden şunu aldım» demek de onun elinden şunu aldım» demek de onun elinden kabzı ikrar gibidir. Zira bunlarda olan da onun elindedir (Mebsût.)

60 - : Şirketi müzarebede müzarib bulunan kimse, mal sahibinin inkârı­na rağmen müzarebe malından bir borç ikrar etse bu ikrarı sahih olur. Çün­kü bu, ticaret muktezasıdır. Bunun içindir ki, ticarete mezun olan çocukların, rakikîerin bu hususdaki ikrarları muteberdir.

Kezalik : Müzarib, müzarebe malından bir ecire veya bir hayvana veya bir dükkâna ücret, kira bedeli verdiğini ikrar ve iddia etdiği takdirde sözü muteber olur. Zira bu gibi borçların sebeblerini müzarebe malı hakkında inşa­ya malikdir. Yani: Onun bu hususdaboyle isticare selâhiyyeti vardır. Binaena­leyh bu hususdaki ikrarı sahihdir. Müzarib, mazurdur, bu gibi sebebler ile borç iltizamından hasbetticare kurtulamaz (Mebsût.)

61 - : Bir kimse, «Fülân şahs az çok her şeyde benim şerikimdir» diye ikrar, o şahs da «Evet» diye tasdik etse her biri diğerinin elindeki az çok her mata, velev ki ikametgâh veya rakik olsun ortak olmuş olur. Çünkü bu, şir-ket-i müfaveze mesabesindedir. Bu şirket, tesviyeyi iktiza eder.

Fakat «Bu şans benim ticaretlerde şerikimdir» deyib diğeri de tasdik etse yalnız ellerinde bulunan ticaret emtiası aralarında müşterek olur, buna mes­ken, kisve, taam dahil olmaz. Çünkü onların bu tesadukları yalnız ticaret mal-lariyle mukayyed bulunmuşdur. (Mebsut-ı Serâhsî.)

(Eimme-i sâireye göre de ikrar, bir hüccetdir, ikrarın hükmü, Üzenidir, muahezedir. Yani: Herkes, şeraiti dairesinde yapdığı ikrariyle mülzem olur, başkasına aid, üzerinde sabit bir hakkı ikrar etdi mi bunu mukarrünlehe ver­mesi icab eder, hukuk-ı ibâde müteâllik ikrardan rücu edilemez.) [25]