๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hukuku İslamiye => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 08 Mart 2010, 01:39:28



Konu Başlığı: Ikraha müteallik meseleler
Gönderen: Ekvan üzerinde 08 Mart 2010, 01:39:28
(İKİNCİ BÖLÜM)

İKRAHA MÜTEALLİK MESELELER MUHTEVİDİR



İÇİNDEKİLER : İkrahın tahakkukuna aid şartlar., İkrahın nevileri. İkrahın hükmleri : [31]

İkrahın Tahakkukuna Aid Şartlar :



138 - : İkrahın sıhhatinde Muteber sayılmasında mücbirin ten» didini ikaa muktedir olması şartdır.

Binaenaleyh yapdığı tehdidi mevkii fi´ile koyamayacak halde bulu­nan bir şahsın ikrahı, muteber değildir. Çünkü böyle bir ikrah ile mük-rehih rızası mün´adim, ihtiyarı fâsid olmaz ki hakkında cebr ve ikrah tahakkuk etsin.

139 - : Mükrehin mükrehünaîeyhi mücbirin veya mücbir kadar ken­disinden kor&duğu adamının huzurunda işlemesi şartdır.

Binaenaleyh mukreh, icbar edilen şeyi mücbirin veya adamının gıya­bında işler ise hakkında ikrah tahakkuk etmiş olmaz. Çünkü bunu ikra­hın zevalinden sonra işlemiş olur.

140 - : Mükrehünbihîn nefsi veya uzvu telef edecek veya elem ve gamını mucib olub rizayı izâle eyleyecek bir halde olması şartdır.

Binaenaleyh bir şahsın arkasına nihayet bir iki baston vurulacağına dair olan bir tehdit ile muteber bir ikrah vücuda gelmez. Fakat göz gibi nazik bir uzuv üzerine vurulacak böyle bir iki baston ile ikrah, tahakkuk eder.

141 - : Mükrehin mükrehünbihin vukubulacağından korkması, ya­ni: Mükrehünaîeyhi yapmadığı takdirde mücbirin mükrehünbihi hemen veya bilâhare ika edeceğini zanni galib ile zannetmesi şartdır.

Binaenaleyh bilfiil yapılmayacağı zan edilen kum bir tehdid ile ik­rah husule gelmez.

142 - : Mükrehin mükrehünaleyhden kablel´ifcrah imtina eder ol­ması şartdır.

Binaenaleyh şürb-î hsmrden ictinab eden bir kimse, buna cebr edil­se hakkında ikrah tahakkuk eder. Fakat zaten şürli hamrda bulunub duran bir şahs hakkında şürb-i hamrda bulunması için yapılacak bir cebr, ikrah sayılmaz.

143 - : tmamı Azama göre mücbirin sultei hâkimiyyeti haiz olma­sı şartdır. Eşhası sairenin cebriyle ikrah tahakkuk etmez, bunu başkasın­dan istiane ile def etmek kabildir. Fakat imameyne göre bu, şart değildir. Tehdidini vücuda getirebilecek her şahsın cebriyle ikrah tahakkuk eder. Sultei hâkimiyyeti haiz bîr kimsenin yapabileceği bir cebri yapabilecek her şahs tarafından ikrah vukua gelebilir. Fetva da bu veçhiledir. (Hin-diyye.)

144 - : îkrahın tahakkuku için vuku bulduğu yerde hükümetin, hâ­kimin bulunmaması şart değildir. Binaenaleyh İstanbul gibi bir şehirde de ikrah vukuu mümkün ve dâvası mute´berdir. Hattâ bir kimse, bir ikra­ha mebni bir mahkemeye giderek bir hususu, meselâ: Mücbire şu kadar borcu olduğunu bir hüccete rabt etdirse bile muteber olmaz, bilâhare ik­rahın: vukuunu isbât edince bu hüccetin hükmü kalmaz. (Fetavâyı Ali Efendi, - Behee.)

145 - : Yapılması şer´an lâzım, veya mubah olan bir şeyi yapdır-mak için yapılan cebr, ikrah sayılmaz.

Meselâ: Yemininde hânis olan bir kimse, vuku bulan bir ibara mebnı keffareti yeminde bulunsa bundan dolayı mücbire bir şey lâzım gelmez.

Kezalik: Achkdan ölmek derecesine gelmiş olan bir kimse, bir taamı yemek üzere csbr edilse o taamı yiyince zamanı mücbire lâzım gelmez.

Kezalik: Zevcesine hitaben: «Mehrinln bana bağışlamazsan seni boşa-nm.» veya «Üzerine evlenirim.» deyib kadın da bu sebeble mehrinin ba­ğışlarsa sahih olur, bununla ikrah vücuda gelmiş olmaz. Çünkü talâk ve­ya tekrar tezevvüc meşru ef âlden olduğundan bunlar ikrah ile tavsif edi­lemez.

(Zâhirî´lere göre de ikrah, sultei hükümeti haiz olanlara mahsus de­ğildir. Hırsızlar, ve saire tarafından da vuku bulabilir. Çünkü bunların ara­sı kitabda, sünnetde tefrik edilmemiştir. (Elmuhallâ.) [32]

İkrahın Nevileri :



146 - : tkrah iki kısımdır. Biri, ikrah-ı müîcîdîr ki, nefsi kati, uzvu katı´ gibi ağır bir tehdid-.ile vuku bulan ikrahdır. Diğeri, ikraîj-ı gayrı mül-cîdir ki, bir iki tokat, değnek vurmak veya haps etmek gibi hafif bir teh-did ile vuku bulan ikrahdır. Maamafih bu ikinci kısım ikrah, şahsa göre değişebilir. Böyle bir ikrah, mevki sahibi, faziîetkâr, seriüt´teefîsür bir za­ta karşı, bir iicrah-ı müleî mahiyyetinde görülebilir.

147 - : îkrah-ı mülcî, hem tasarrufatı kavliyyede, hem de tasarru-fati fi´üiyyede muteberdir. İkrah-ı gayri mülcî ise yalnız tasarrufatı kav-iiyyede muteber ise de tasarrufatı fi´iliyyede muteber değildir.

Binaenaleyh tehdidini ikaa muktedir bir kimse, bir şahsa hitaben: «Füîâmn şu malını itlaf et, yoksa seni öldürürüm veya burnunu koparı­rım.» diye ikrahda bulunsa bu bir ikrah-ı mülcî olur, o şahs, o malı itlaf edince zamanı yalnız mücbir olan kimseye lâzım gelir, mükrehe lâzım gelmez.

Fakat «Fülâmn şu malım itlaf et, yoksa seni döğerim, veya hapis ede­rim.» diye ikrahda bulunsa bu, bir ikrah gayri mülci olur. Bu suretde o şahs bu malı itlaf etse ikrah muteber olmayıb zamanı bu mutlif olan şah­sa lâzım gelir,

148 - : İkrahlar, mükrehünaleyh itibariyle de üç kısımdır. Şöyle ki: Eğer ikrah ile vuku bulacak tasarrufatı hissiyye, ahkâm-ı uhreviyye iti­bariyle mubah, haram, îâzimülicra kısımlarına aynîır.

Meselâ: Bir kimse, bir- ikrah-ı mülcîye binaen kalben kemal-i itminan ile mümin olduğu halde lisanen keîime-i küfürde bulunsa âsim olmaz. Bu hususda bir ruhsat-ı şer´iyye vardır. Fakat sebat eder de kelime-i küfrü telâffuz etmediğinden dolayı öldürülürse indellâh mecur olur.

Kezalik: Böyle bîr ikraha mebni başkasının bir malîm itlaf etmek mubah dır. Bunu bilikrah yapan âsim olmaz. Hattâ zahir olan da şudur ki, bir müslürnan-, bir din kardeşinin ikrah yüzünden bir zulme uğramaması için kendisinin malının itlafına razı olur, kardeşini ihya için bu ksdar zarara razi olarak katlanır. Hapis ve hafifen darb edilmesi de bu kabilden­dir. Maamafih, mükreh, başkasının malını itlafın esnasındaki memnuiyye-tî düşünüp de bundan kaçınarak kati edilirse sevaba nail olur.

Bilâkis hangi bir ikraha mebni bir kimseyi kati etmek, veya onun bir uzvunu kesmek veya onu helakinden korkulacak derecede döğmek veya kendi ebeveynini az olsun çok olsun darb etmek haramdır. Bir şahs, ikra­ha mebni bunları yapamaz, nefsier müsavidir, anaya babaya ezada bulun­mak ise kat´iyyen memnudur, artık nefsini korumak için bunları irtikâb edemez.

Hattâ mücbir, kendisini döğmek veya öldürmek üzere mükrehe izin verse de mükrehin bunları yapması mubah olmaz, yaparsa âsim olur. Na­sıl kî, bir insan bunları kendi hakkında ria yapamaz haramdır. Bunlar iba-he ile mubah olmazlar.

Fakat bir ikrahı mücbire mebni şarab içmek, meyte veya hınzır eti yemek gibi şeyler lâzimülicra olur, bunları bu halde yapmak farzdır, bun-ları yapmayib bu yüzden kati edilmesi günaha bâisdir. Meğer ki bunları yapmaya şer´an mezun olduğunu bilmesin. (Eedâyî, Hindiyye:)

149 - : Zina da kati hükmündedir. Binaenaleyh ikrah ile zina mu­bah olmaz. Hattâ İmamı Azamın bir kavline göre mükrehen zinada bulu­nan şahs hakkında haddi zina cezası lâzım gelir. Fakat imameyne göre lâ-z:m gelmez: îmaim Âzam da bilâhare buna kail olmuşdur. Bu halde kadı­nın mehri zâmye lâzım gelir. Kadın da zina için ikrah edilmiş olsun olma­sın, tkraha maruz kalan kimse, zinadan imtina eder de bu yüzden öldürü-lürse mecûr olur. Bilâkis bunu irtikâb ederse günaha girer. îkraha rağmen nefsini temkin etmeyib de hakkında cebren bu fazihe irtikâb edilen kadın, âsim olmaz.

Velhâsıl : Zinadan imtina etmek herhalde elzemdir. Şu derecede ki, bir harbî, bir müslime : «Su cariyeyi zina etmek üzere bana teslim eder­sen esir bulunan bin müslümam sana def eder, esaretden kurtarırım.» de­se de O müslim için o cariyeyi bu harbîye teslim etmek helâl olmaz. Hin­diyye, Hizanetül´müftîn.)

150 - : Bir kimse, bir takım eşhas tarafından «Mâlinin yerini göster, ve illâ seni kati ederiz.» diye tehdid olunduğu halde mâlini göstermeyib de bu yüzden kati edilse âsim olmaz. Mâlini göstermekle alacak olsalar, bu mali kendisine karşı zâmin olurlar. {Mebsût, Hindiyye). ´Zahirîlere göre ikrahlar şu iki kısma ayrılırlar:

(1) : Söz üzerine ikrahdır. Bu ikrah île hiç bir şey vâcib, sabit olmaz. Meselâ : Bir kimse, vâki olan ikraha mebni küfr etse. kazifde, ikrarda, ni-kâhda, talâkda, beyi ve şırada, nezrde, yeminde, itakda, hibede bulunsa veya bir gayri müslim iyman etse bunların hiç biri muteber olmaz. Çünkü mükreh, mücbirin emr etdiğî sözü hâkidir. Hâki üzerine ise bir şey lâzım gelmez. Meğer ki kemlisi de bunlara bilihtiyar niyyetde bulunsun. Nite­kim : buyurulmuşdur. Evet.. Amellerin hükmleri ancak niyyetlere göredir. Ve herkes için niyyet etdiği şey sâbit-dir.

(2) : Fi´il üzerine ikrahdır. Bu da iki kısımdır. Biri, zaruret halinde mubah sayılacak bir fi´il üzerine ikrahdır. Diğeri de zaruretin ibahe edemi-yeceği bir fi´il üzerine ikrahdır.

Meselâ : Bir kimse için ikrah üzerine şarab içmek, hinzir eti yemek veya bir müslimin veya bir zimmînin bir malını yemek mübahdır. Böyle başkasının malını yediği takdirde hazır malı var ise yediğinin kıymetini vermesi lâzım geiîr. Hazır malı yok ise üzerine bir şey lâzım gelmez.

Kezaîik : Bir kimse, saneme, salibe secde etmek üzere cebre maruz kalsa Allah Taâlâ secde niyyetiyle hemen secdeye kapanabilir,´ sanemin veya salibin cihetine secde etdiğine´ aldırmaz. Çünkü buyurulmuşdur.

Fakat bir kimse, bir masûmûddem şahsı Öldürmek, yaralamak, döğ-mek veya malını ifsâd etmek üzere ikrah olunsa bunları yapması müban olmaz. Bunları bilikrah yapan kimse hakkında da kısas, zaman lâzım gelir. Çünkü kendisine yapması haram olan bir şeyi yapmış olur.

Kezaîik : Masiyet yolunda olan, meselâ : Helâl olmayan bir yolculuk-da veya helâl olmayan bir mukatelede bulunan kimsenin, muztar kalsa da şarab içmesi, kan veya meyte eti gibi şeyleri yemesi tevbe edinceye kadar mubah olmaz. Çünkü böyle bir müsaade onun isim ve udvanda bulunma­sına, kafi tarikde, fesadı sebilde bulunmasına yardım demekdir. îmam Şafiî ile Ebü Süleyman´ın kavli de böyledir. îmam Malik´e göre ise böyle bir kimse de bunları ızürar halinde yiyib içebilir.

Lûğatde ikrah -denilen ve his ile bilinen her şey ikrahdır. Kati ile, darb ile, habs ile, ifsadı mâl ile olan tehdidîer, ikrahdır. Velev ki böyle bir tehdid, başka bir müslüman hakkında yapılacak suretle vuku bulsun.

Bîr iki sevt ile, yani neden olursa olsun döğme aletiyle yapılacak döğ-rae tehdidiyle de ikrah tahakkuk eder. (Elmuhallâ.)

151 - : îkrah-ı muteber ile, yani : Şeraitini cami´ bir ikrah ile yapı­lan ve kabili fesh olmayan bir tasarrufı iavlî, nafizdir, fesh edilemez. An­cak bunlardan -dolayı bir zaman lâzım gelirse o mücbire tazmin etdirilir. Nikâh, talâk, ric´at, iylâ, zihar, nezr, katili kısasdan afüv bu kabilden Meselâ ; Bir kimse, bir kadını mehr-i mislinden ziyade biı mehr ile bilikrah tezevvüc etse nikâh sahih olur, fesh edilemez. Fakat mehr-i mis­linden ziyadesi muteber olmaz. Bu ziyade mehri, mücbirin tazmin etmesi lâzım gelmez. Fakat îmam Tahtâvî´ye göre bu ziyade dahi lâzım gelir, an­cak bunu mükreh, mücbirden alır. (Hindiyye, Bezzaziyye.)

Kezaîik : Bir kimse, mehr tesmiyesiyle almış olduğu zevcesinin kab-ledduhûî İkraha mebni tatîik etse talâk sahih olur. Ancak kadına verilmesi lâzım gelen nısf mehri, mücbirin- tazmin etmesi icab eder. Münakehât meb-hasine müracaat!.

152 - : îkrah-ı muteber ile yapılan ve kabili fesh bulunan tasarruf­lar, ikrah ile yapılınca nafiz olmaz. Belki mükreh, muhayyer olur. îkrahın zevalinden sonra dilerse bunlara icazet verir, tasdik eder ve dilerse bun­ları fesh eder, ikrarını tekbiz eyler. Bu hususda ikrahın - mülcî ve gayrı mülcî olması müsavidir.

Beyi ve şirâ, icar ve isticar, rehin, hibe, vakf, ferağ, tecil-i deyn, ıs-kat-ı şüf.a, kefalet, bir deyni veya bir ayni ikrar, mal dâvasından bir şey üzerine sulh, talâkdan başka bir hususa vekâlet medyunu ibra bu kabil ta­sarruf at dandır.

Meselâ : Bir kimse, bir malini ikraha mebni satsa bilâhare bu satış muamelesini fesh ederek o malını istirdad edebilir. (Netice, Feyziyye, Al;

153 - : Bir kimse, vuku bulan ikraha mebni satdığı malı, müşterisi´ başkasına satarak eîden ele geçmiş bulunsa da akdi bey´i fesh ile istirdad edebilir. Meğer ki müşteri, o malda feshi kabil olmayan bir tasarrufda bulunmuş olsun. Artık miikreh, akdi fesh edemez, belki malının bedelini-müşteriye tazmin etdirir.

154 - : Mükrehen vuku bulan beyiler ile fâsiden yapılan beyiîer arasında birkaç veçhile fark vardır. Ezcümle mükrehen beyi vukuunda mebi, yukarıdaki mesele veçhile elden ele geçmiş olsa da mükreh, akdi fesh ile mebii istirdad edebilir. Bey´i fâsîd de ise müşteri, mebii taâdelkabz başkasına bey´i sahih ile satarsa artık birinci bâyiin hakk-ı feshi sâkit olu;. Çünkü bir bey´i fasidin fesadı, kabili fesh olması, hakk-ı şer´îden dolayıdır. Buna hakk-ı abed, yani : İkinci müşterinin hakkı taallûk edince bu hak, abdin ihtiyacından dolayı takdim olunur. İkrah suretiyle olan fesâd-i ak d de ise fesâd, hakk-ı abdin, yani : Mükrehin hakkının taallûkuna mebnidir. Buna bilâhare diğer bir abdin de hakk-ı taallûk etse bu haklar mütesavi bulunmuş olur. Binaenaleyh ikinci hak sahibini tercihe medar bulunmadı-, ğından birinci hak sahibinin yani : Mükrehin hakkına, akdi feshe olan se-, iâhiyyetine halel gelmez.

Bir de bey´i mükrehde,´mükreh bayi ise semen ve müşteri ise mebi. elinde emaneyet bulunur, taaddisi olmaksızın zayi olsa kendisine zamanı lâzım gelmez. Binaenaleyh mükreh, bilâhare bey´i fesh ile mebii veya se­meni istirdad etse elinde telef olanı tazmin etmekle mükellef olmaz. Halbu ki fâsid bir beyide mebi ile semenden her biri mazmundur. Bunlar taaddi ve taksir olmaksızın da telef olsalar misillerini veya kıymetlerini tazmin lâzım gelir.

Bir de bey´i mükrehi yalnız mükreh olan taraf fesh edebilir. Bey´i fasidi ise iki taraf da fesh edebilir.

Bir de bey´i mükreh, icazetle caiz olur. Bey´i fâsid ise icazetle caiz, sıhhate münkalib olmaz. (Bedâyî, Hindiyye, Reddimuhtar.)

155 - : Bayi ile müşteriden ikisi de mükreh olunca ikisi de ikrahın zevalinden sonra muhayyer olur. Binaenaleyh müşteri, mebii kabz etdikden sonra bey´e icazet verse onun hakkında bey´i caiz, bâyiin muhayyerliği baki olur, İkisi de ikrahın zevalinden sonra bey´i mücîz olsalar ikisinin de muhayyerliği sâkit olur. (Hindiyye.)

156 - : Bir kimse bir şahsı ikrah-ı mülciye binaen kati etse İmamı

Âzam ile İmam Muhammed´e gere kısas mükrehe değil, mücbire lâzım ge­lir. Şu kadar var ki, mükreh de ta´zir olunur. İmam Ebû Yusuf´a göre mük­rehe de, mücbire de kısas lâzım gelmez, mükrehe diyet vermesi icab eder. İmam Züfer´e göre ise kısas mükrehe lâzım gelir, mücbire değil. İmam Şa­fiî´ye göre de her ikisine de vâcib olur. Çünkü kati, âdeten zuhukı hayata müfzi olan fi´ilin ismidir. Bu fi´il ise her ikisinde bulunmugdur. Şu kadar yar ki, mükrehden mübaşereten, mücbirden de tesebbüden vuku bulmu$-dur. Artık kısas ikisine de lâzım gelir.

îmam Züfer´e göre kati, hakikaten, hissen ve müşahedeten mükreh tarafından vuku buîmuşdır. Mahsusi inkâr ise mükâberedir. Hakikate iti­bar ise asidir, bir delil bulunmadıkça bundan udûl edilemez.

İmam Ebû Yusuf´a göre de mücbir hakîkaten katil değildir, belki katle sebebdir. Katil ise hakikaten mükrehdir. Artık mükrehe kısas vâcib olmayınca mücbir üzerine de vâcib olmaz.

İmamı Azama göre ise manen katil, mücbirdir. Mükrehden vuku bulan ise sureti katidir, bu cihetle mükreh âlet-i kati mesabesindedir. Maahaza bir hâdis-i şerif´de buyurulmuşdur. Yani : Bu ümmeti merhumeden hata ve nisyan tarikiyle veya ceb-rü ikrah ilcasiyle vuku bulan şeyler me´fuvdur, bir şeyden âfüv,ise onun mucebinden de afüvdür. Artık bu hadis-i şerifin zahrine nazaran müstelc-rehen yapılan bir katlin mucebi olan kısas da me´fuvdur, artık mükrehe kısas lâzım gelmez. (Bedâyî, Fethüî´kadir.)

157 - : Bir maktulün mükellef olan vârisleri katili, maruz kaldıkları bir ikraha mebni kısasdan af etseler, af sahih ve muteber olur. Çünkü hail ile sahih olan tasarruflar, ikrah ile de s-ahih olur. Kısasdan afüy hususun­da ise hazl ile cid müsavidir. îkrah ile yapilıb diyet itasını icab eden cinayetlerde de diyet itası, mükrehe değiî. mücbire lâzım gelir. {Neticetül´fetavâ.)

158 - : Cebre müstenid olan arazi ferağı, sahih değildir.

Meselâ : Bir kimse, zevcesi hakkında cebr ve ikrahda bulunmak sure­tiyle kendisini vekil tâyin etdirerek kadının arazisini başkasına ferağ etse muteber olmaz. Kadın bilâhare bu ikrahı isbât ederse arazisini istirdad edebilir. (Abdürrahim Fetavâsı.)

159 - : Bir müslim rîddet üzerine ikrah edilse zevcesi mübâne oî-rnaz. Kadın «Ben senden mübâne oldum.» deyib o müslim de «Kalbim mutmainnün bil´iman olduğu halde ben o riddeti izhar etdim.» dese söz, istihsânen o müslimin olur. Çünkü firkati, islâmiyyetden insilâhı münkir Bir gayri müslim ise mükrehen müslüman olsa hakkında hayr-i mahz olduğuna ve zahiri haline nazaran - islâmına hükm olunur. Fakat böyle ikraha mebni müslüman oîan bir şans bilâhare islâmdan rücu etse irtidadma mebni kati edilemez. fMuhît, Haniyye, Fethül´kadir.) [33]

Yirmi Dördüncü Kitabın Sonu