๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hukuku İslamiye => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 08 Mart 2010, 01:22:23



Konu Başlığı: Hacr ile izne ve ikrahe dair
Gönderen: Ekvan üzerinde 08 Mart 2010, 01:22:23
YİRMİ DÖRDÜNCÜ KİTAB

HACR İLE İZNE VE İKRAHE DAİR OLUB BİR MUKADDİME İLE İKİ BÖLÜME AYRILMISDIR.

MUKADDİME


Hacre, İzne, İkrahe Aid Istılahlar :



1 - (Hacr) : Lûgatde mutlaka men´ manasınadır. Tazyik, haram mâ nasına da gelir. Akle de hacr denilmişdir, çünkü sahibini çirkin ve akıbeti muzir şeylerden men´eder. istilanda «Bir muayyen şahsı tasarruf-ı kavlî-sinden men´etmekdir» ki o şahsa bu hacrden sonra «Mehcur» denir.

Tasarruf-ı kavli´den men, o tasarrufu hükümsüz, gayrı sabit ve gay­ri nafiz addetmek demekdir.

Hacr, fiilde carî değildir. Çünkü bir fiilin vukuundan sonra reddi mümkün olmaz ki ondan hacr tasavvur olunsun. Hicr de bu mânayadır.

2 - (Hacr-i kaviy) : Bir şahsı asl-i tasarrufdan men´ demekdir ki, o tasarruf asla nafiz olmaz. Mecnun-i mutbiki, gayri mümeyyiz çocuğu beyi, icar, nikâh, talâk, ikrar hibe gibi tasarrufatı kaliyyeden men´ gibi. Bunların bu tasarrufları asla sabit olmaz.

3 - (Hacr-i mütevessit) : Bir şahsın tasarrufi kavlisini vasfı, yani: Nefazı itibariyle men´etmektedir. Ma´tuhun, mümeyyiz çocuğun nef ile zarar beyninde dair olan tasarrufi kavilleri gibi ki bunlar, velilerinin izin­leri munzem olma-dıkca nafiz olmaz.

4 - (Hacr-i zaif) : Bir şahsın tasarruf-ı kavlîsinin vasfının vasfım, yani: Nefazının fil´hâl tahakkukum men´etmekdir. Mehcur olan medyu­nun başkasına borç ikrarının hal-i hacrinde nefazını men´ gibi ki, bu ik­rarı bilâhare hacri fek edilince zimmetine taallûk etmiş olarak mutebe: olur.

5 - (Fekk-i hacr) : Hacri izâle etmek, mehcure mezuniyyet vermek, mehcurun tasarrufatına müsaade etmekdir.

6 - (îzn) : Lûgatde mutlaka itlâk = Salıvermek manasınadır. îba-haye, müsaadeye, ilâma, fekk-i hacre de izin denilir, istilanda bir şahs hakkındaki hacri fekketmek, meni´ hakkım ıskat eylemek, tasarrufatda bulunmasına müsaade vermek demekdir. Kendisine böyle izin verilen şah­sa da «Mezun» denilir ki «Mezunünleh» demekdir.

Bu izn, İmam Züfer ile İmam Şafiî´ye göre tevkildir, inâbedir.

7 - (Sağir) : Sabiy, yani: Henüz bulûğ çağına ermemiş çocuk demek-dir. Mümeyyiz ve gayri mümeyyiz kısımlarına ayrılır: Şöyle ki: «Sağir-i mümeyyiz» alış verişi anlayan, yani: Satmanın mülkü izâle etdiğini, satın almanın da mülkü calib olduğunu bilen ve onda beş aldanmak gibi gabm fahiş olduğu zahir ve herkesçe malûm olan bir gabni, gabni yesîrden ayı­rabilen çocukdur. «Sağir-i gayri mümeyyiz» ise satışını sâlib, satın alma­nın calib olduğunu bilmeyen, gabni fahişi gabni yesirden temyiz ve tef­rika kadir bulunmayan çocuk demekdir.

8 - : (Ma´tuh) : Şuuru muhtel olan kimsedir ki; fehmı az, lâkırdısı karışık, tedbiri bozuk olur. Böyle bir hâle «Eteh ™ Bunaklık» denir ki, aklın noksanlığından ibaretdir. Şu kadar var ki matuh, onun bunun has-kmda mecnun gibi darb ve şetimde bulunmaz.

9 - (Mecnun! ; Deii demekdir. iki kısma ayrılır. Biri (Mecnun-i müt-bik) dir ki, deliliği en az bir ay içinde ve diğer bir kavle göre bir sene içinde bütün vakitlerini kaplamış bulunur, cinneti bilâ fasıla devam eder. Diğeri «Mecnun-i gayri mütbik» dir ki, bir ay veya bir sene içinde bazen deli olub bazen de ifakat bulan kimsedir, deliliği bilâ fasıla temadi etmez.

10 - (Mutbik) ; İtbâk kelimesinden mehurdur. Bir şeyi tamamen örtüb kaplayan, bir şeyden asla ayrılmayan şey demekdir. Bu cihetle sa-hibind-en ayrılmayan bir cinnete «Cünun-i mutbik», vakit vakit ayrılaj cinnete de «Cünun-i gayri mutbik» deniîmişdir. Hümayı mutbika, hüma-yı gayri mutbika tâbirleri de bu kabildendir.

Cünun-i mutbikm müddeti, îmam Ebû Yûsuf den bir rivayete göre se­nenin ekserisine şâmil olan, tedavül eden cünundur. Diğer bir rivayete gö­re bn* gün bir geceden ekser olan einnetdir. Çünkü bu kadar uzayan bir cinnet ile kaza-i salât sâkit olur. Diğer bir rivayete göre de tam bir aydır. îffiami Azam´ın bir. kavli de böyledir. îmam Muhammedi en bir rivayete göre bir aydan sı devam eden bir cinnet, uzun bir cünun sayılmaz. Nite­kim bir kimse borcunu acilen veya ankarib ödeyeceğine yemin etse bir aydan evvel ödeyince yemininde ban, bir aydan sonra ödeyince hânis olur. Ve bir syı kaplayan bir cünun ile o aya rastlayan ramazanı şerif orucu sâ­kit olur. Bundan noksanı ise böyle değildir. Maamafih îmam Muhammed´ den diğ?r bir kavle göre bu müddet tam bir senedir. İmamı Âzam´ın bif kavli de böyledir. Çünkü bu kadar uzayan bircinnet ile zekât ve saire gibi bütün ibadetler sâkit olur. Bir de böyle füsûli erbaayı cami bir müddet için-de ifakat bulmayınca bunun asıl akuda bir âfet olduğu bilinmiş, mec­nunun cinneti tekarrür etmiş olur. Binaenaleyh tasarrufatda muhtar olan da îmam Muhammed´in bu kavlidir. (Mebsût, Mecmaül´enhür.)

11 - (Sefih) : Malını beyhude, faidesiz yere sarf ve masraflarında israf ve tebzir ile mamelekini itlaf ve izaa eden kimssdir. Bu hale sefeh, sefahet denir. Sefihin cem´i süfehadır. Havasına uyub şer´i şerifin ahkâ­mı mucebince amel etmeyen kimse de süfehadan sayılır.

Ebleh ve sâde dil olmak yüzünden kazanç yolunu bilemeyib alış veriş­lerinde aldanan kimse de sefih demekdir.

Mâlini şer uğrunda ibzal eden bir şahs, hacr edileceği gibi bütün em­valini hayra sarf edib da fakir, sıfrüTyed kalacak kimse de hacr edilebilir.

12 - fîsrafl : Bir şeyi lâyık olan mahalde münasib olan mikdardan ziyade sarf etmekdir. Sahibine «Müsrif-» denir.

13 - (Tebîir) : Bir şeyi lâik olmayan mahalde sarf etmekdir. Sahibi­ne «Mübezzir» denir.

İ4 - (Dâin) : Alacaklı, bir vâde ile alacak sahibi, bir kimsenin zim­metinde alacağı olan şahs demekdir. Buna «Garim» de denir. Cem´i «Gu-rema» dır.

«Medyun» da borçlu, ödünç almış kimsedir ki, buna «Medin» de denir. Borç vermeye «İdâne» borç edinmeğe de «İstidâne». denilir. «Müdayene» de karşılıklı borç edinmek, birbirine borç pars vermek yerinde müsta­meldir.

«Deyn» için üçüncü kitaba müracaat!.

15- (Maras-i mevt) : Hastayı zaif düşürüb kendisinde ölüm korkusu bulunan maraz demekdir ki araya sıhhat girmeden mevte müncer olur.

16 - (Miimatale) : Borcu, borcun vâdesini bugün yarın diye uzatıb tehire bırakmakdır. Böyle hareket eden bir borçluya «Medyûni mümatü> denir. Borcunu edaya muktedir olduğu halde tehir edib duran kimse de­mekdir.

Metal de bir şeyi, meselâ borcu uzatıb durmakdır ki, bir zarurete meb-ni-olmayınca zuîm sayılır.

17 - (tfîâs) : Bir kimsenin malı tükenib muhtaç olması, emvalinin fülûse, yani pula, mangıra tehavvül ederek sıfrül´yed kalması demekdir. Böyle bir şahsa «Müflis» denir. Bir şahsın iflâsına hâkim tarafından hükm verilmesine de «teflis» denir. «Fels» pul, mangır, kıymetsiz paradır. Cem´i «Fuhıs»dır.

18 - (îlüşd) : Dîn ve dünya seîâhıdır, dine ve dünyaya zarar verib vermeyecek şeyleri bilmekdir. Hakka, Kur´ana da «Rüşd» denir. «Reşe-d» de hayır, rahmet, hidayet demekdir. «Reşad» da kuvvetli akıl sahibi ol-makdır. Mâlini muhafaza hususunda tekayyüd ederek sefahatden, israf-dan kaçman kimseye «Reşîd» denir. Umurunc güzelce idareye muktedir suretde baliğ olan kimse de «Reşîd» namım alır.

19 - :(îkrah) : LÛgatde bir kimseyi istemediği bir sözü söylemeğe veya bir işi yapmağa zorlamakdır. istilanda bir kimseyi tehdid ile, îhafe ile rizası olmaksızın bir sözü söylemeğe veya bir işi işlemeğe haksız ye­re sevk etmekdir. Kendisine böyle cebr edilen kimseye «Mükreh» cebr edilen şeye «Mükrehünaleyh», mükrehin korkmasını mucib, rizasını sâlib olan şeye de «Mükrehünbih» denir. İkrahda bulunan şahsa da «Mükrih», «Mücbir» denir.

20 - (İkrah-i müîcî) : Nefsi itlaf, uzvu katı´ veya bunlardan birine müeddi olacak şi-ddetii darb ile yapılan ikrahdır ki, mükrehin rizasını izâ­le, ihtiyarını ifsSd eder. Maamafih asıl ihtiyarı yine sabit bulunur.

21 - (İkrah-i gayri mülcî) : Nefsi itlaf, uzvu kafa müeddi olmayıb yalnız gam ve elemi mucib olacak derecedeki darb ve habs gibi şeyler ile yapılan ikrahdır ki, mükrehin rizasını izâle ederse de ihtiyarını ifsada mü­eddi olmaz.

22 - (Cebr = İcbar) : İkrah demektir. Cebr edene «Mücbir» denir. Tahtı velâyetindeki kimseler hakkında istesinler, istemesinler tasarrufu nafiz olan veliye «Veliyyi mücbir» denir.

Kahir, galib, mütekebbir kimseye «Cebbar» denilir. «Cübar» ûz he­der olmak, tazmini lâzım gelmeksizin telef olmak manasınadır. < Cebr» lâf­zı ıslah, telâfi mânasına da gelir. Nitekim «Cebr-i mafat» denir.

Cebrin mukabili, ihtiyardır, kerahatin mukabili de rızadır.

23 - (llca) : Sevk etmek, bir jeyi yapmaya icbar etmek. Bir takım hâdiselerin vukuuna saik olan şeylere «îlcaâtı zemâne» denir. [21]

(BİRİNCİ BÖLÜM)

HACRE VE İZNE MÜTEALLİK MESELELERİ MUHTEVİDİR



İÇİNDEKİLER : Hacrin sebebleri ve mehcurlann kısımları Çocuk­lara, mecnunlara ve matuhlara aid, izne müteallik meseleler. Hacredilen medyunlara ve müflislere aid meseleler. Medyunların haps edilib edile­memesi. Maraz-i mevtin mahiyyeti ve şeraiti. Maraz-i mevt halindeki ta­sarrufların hükmleri. Hacrin hikmet-i teşrîivye .. [22]


Hacrin Esbabı Ve Mehcürların Aksamı :



24 - : Hacrin sebebleri sebavet, cinnet, eteh, nk, deyn, belâhet, sefeh, zarar-i âmmeden ibaret olmak üzere yedidir.

Mehcurlar da iki kısımdır. Bir kısmı, zaten mehcur olanlardır ki; bun­lar çocuklar, mecnunlar, matuhlar, rakiklerdir. Maraz-i mevt halinde bu­lunan kimse de bu kısma dahildir ki, bunun mehcuriyyeti maraz-i mevt ile raukayyeddir.

Diğer kısmı da hâkimin hükmiyle irfeheur olanlardır ki, bunlara med­yunlar, eblehler, sefihler, cahil tabibler, müflis mükârîler ve mâcin: yani nâsa bâtıl hileler talim etmek suretiyle fetva veren kimselerdir.

Maamafih bu mesele, imameyne göredir, imamı Azam´a göre borç, sefeh, eblehlik, esbabı hacrren değildir. Bunların hür, baliğ olan sahible-ri tasarrufatı hukukıyyeden hacr edilemez. Bu hacr onların hürriyetine, mükellefiyyetine münafi, şerefi insaniyyete muhaltfdir.

25 - : Çocuklar, mümeyyiz olsunlar olmasınlar zaten mehcurdurlar. Mecnunlar da cinnetleri gerek cünuni mutbik ve gerek cünuni gayri mut-bik olsun hali cinnetlerinde zaten mehcurdurlar. Matuhlar ile rakikler de zaten mehcurdurlar. Binaenaleyh bunların hacri hâkimin hükmüne müte­vakkıf değildir. Bunlann âtiyen beyan olunacağı veçhile bir kısım tasar-rufati ya bâtıl veya velilerinin iznine mütevakkıf olarak gayri nafiz bulu­nur. (Hindiyye, Surretül´fetavâ).

26 - : Hâkim tarafından hacr edilmesine lüzum görülen medyunun veya sefihin hacrine hükm esnasında kendisinin hazır bulunması şart de-ğilrir, gıyabında da hacri sahihdir. Şu kadar var ki, hacrini haber alınca­ya kadar vâki olan tasarrufatı kavliyyesi, meselâ bey´i ve şirası, başkasına borç ikrarı muteber olur. (Hindiyye).

27 - : Cahil olan tabib, mâcin olan müiti ve müflis olan mültaip gi­bi âmmeye zararı dokunan kimseler, zarar-i âmmeyi def için tababetden iftadan, muamelâtı nakilivyeden hacr ve men* olunurlar. Fakat bunların bu hacri bir emr-i idarîdir ve mahdud bir sahaya münhasirrir. Yoksa bun­ların tasarrufatı kavliyyehri muteberdir, bunlar bu tasarrufatdan men´ olunmazlar. (Mecmaüî´enhür).

28 - : Cahil olan tabibden maksad, nâsı bilerek bilmeyerek mühlik ilâçlar ile tedaviye kalkışan, yüz gösteren tehlikenin zararını izâleye ka­dir olmayan mütetabbib kimselerdir.

Müfti-i mâcinden maksad da nâsa müctehidin-i kiramın kail olmadı­ğı bir takım bâtıl hifeleri öğreten, bilmediği hâlde fetva vermeğe cür´et eden nıübalâtsız kimserir.

Mükâriyi müflisden maksad da kendisinin muntazam vesaiti nakliy-yesi ve parası olmadığı halde yolcuların naklini deruhde eden ve nakil zamanı gelince saklanarak yolcuları aldatan kimsedir.

29 - : Öteden beri veya bilâhare fâsik olan kimse, malini israf ve, tebzir etmedikçe mücerred fışkından dolayı hacr edilemez. Bu hususda frsk-ı aslî ile fısk-i târî müsavidir, yani: Bulûğundan evvel ve sonra fâsık olan ile bulûğundan evvel âdil olub bulûğundan sonra fâsık olmaya baş­layan kimse arasında bu bakımdan bir fark yokdur. (Tatarhaniyye).

30 - : Bir kimsenin meşru suretdeki mesaisi, başkalarının kazancı­na mâni alsa da hakkınca esbab-i hacrden olamaz.

Binaenaleyh bir çarşıda san´at veya ticaret icra eden kimse, o san´at veya ticaret erbabının kâr ve kesblerine halel gelmesi iddialarına binaen icra etdîji san´afcdan veya tiearetden hacr ve men1 edilemez. Çünkü bir za-rar-ı hassı def için diğer bir zarar-ı has ihtiyar edilemez. (Mecelle, Ten-kih-i Hâraidî).

31 - : Sefih olan kimseler, imameyne göre hâkim tarafından hacr olunabileceği gibi medyun olanlar da yine imameyne göre alacaklıların talebiyle hâkim tarafından hacr olunabilir. Müftabih olan da budur. F.ı kat bunlar zaten mehcur olmadıkları cihetle kablelhacr tasarrufları sahih olur.

32 - : Sefih veya medyun hâkim tarafından hacr edilince bu hac-rin sebebi hâkim tarafından nâsa beyan ile ihtiyaten işhad ve münasib va­sıtalarla ´keyfiyyet İlân olunur. Tâ ki nâs bunlar ile ona göre muamelede bulunsun ve hacri inkâr takdirinde îsbât kabil olsun. îmam Muhammedi göre sefehden dolayı hacr, hâkimin hükmüne tevakkuf etmez. (Hindiyye. Zahire).

33 - : Hacrden sonra sefihin mehcurriyyeti, hem vakt-i hacrindeki, hem de sonradan eline geçecek emvaline tesir eder. Bu hacrden sonra tasarrufatı kavliyyesi nafiz olmayacağı gibi bir kimseye borçlu olduğunu ikrar etmesi de sahih olmaz.

Borcundan dolayı hacr edilen kimsenin mehcuriyyeti ise yalnız vakt-i hacrinde mevcui olan mallarına tesir eder, hacrden sonra eline geçecek mallarına tesir etmez. Binaenaleyh hali hacrinde başkasına bir borç ikrar etse bununla fekk-i hacrden sonra muahaze olunur. (Hindiyye).

34 - : Tasarrufatı kâvliyye, üç nevidir. Birincisi: Nef-i mahz olan tasarrufatdır. Hibeyi, sadakayı kabul gibi. Mümeyyiz olan bir çocuğun ve­ya bir matuhun veya bir sefihin bu gibi tasarrufatı muteberdir, başkası­nın iznine mütevakkıf bulunmaz.

İkincisi: Zarar-ı mahz olan tasarruf atdır. Başkasına bir şey hibe ve­ya tesadduk etmek gibi. Sağir ile matuftun bu kabil tasarrufatı velileri­nin izni munzem olsa da bâtıldır.

Üçüncüsü: Nefi´ ile zarar beyninde dair olan tasarrufatdır. Beyi ve şira, borç ikrarı gibi. Sağir-i gayri mümeyyizin bu kabil tasarrufatı da bâ­tıldır. Sagir-i mümeyyiz ile matuhun bu kabil -tasarrufatı ise velilerinin iznine mütevakkıf bulunur, bilâ izin muteber olmaz. Fakat mümeyyiz bir çocuğun veya bir matuhun başkası namına bilvekâle beyi ve şirası mute­ber olur. (Reddimuhtar.)

35 - : Sağir, matuh,´mecnun gibi mehcurların beyi ve şira gibi fes­he muhtemil, hezl ile bâtıl olacak tasarrufatı kavliyyeleri muteber olmaz ise de kendi fiillerinden neş´et eden zarar ve ziyanı mehcuriyyetin zevali­ne intizar olunmaksızın hemen kendi mallarından zâmin olurlar. Çünkü on­lar, fiillerinden dolayı bilicmâ mehcur değildirler.

Meselâ: Bir mecnun veya gayri mümeyyiz bir çocuk birinin malım it­laf etse misliyyatdan ise mislini, kıyemiyyatdan ise vakt-i itlâfındaki kıy­meti onun malından tazmin edilir. Mallan yok ise hali yüsrlerine İntizar olunur. Yoksa velilerinin kendi mallarından tazmin etmeleri icab etmez.

Bir de mehcur olan sefihlerin, medyunların nikâha, talâka, vücubi ze­kâta, vücubi hacca, ve ukûbâta aid ikrarları muteber olduğu gibi bunların hacca, fukaraya ve sair hayr cihetlerine aid vasiyyetleri de mallarının sü­lüsünden caiz olur. Bu tasarruflardan bilicmâ hacr edilemezler. Ancak ehl-i hayr ve salâha lâyık olmayan bir veçhile yapacakları vasiyyetleri ten-fiz edilmez. Bunların vakıfları da bâtıldır, (înâye, Dürrümuhtar.)

36 - : Mehcur oîan çocukların veya mecnunların bir malı istihlâk etmesine sahibi tarafından sebebiyyet verilirse bunlara îmamı Azam üe îmam Muhammed´e göre zaman teveccüh etmez.

Meselâ: Bir kimse bir mecnuna veya bir sabiyyi gayri mümeyyize bir malını satib veya icar edib veya rehin verib teslim etse veya ikraz, iydâ veya iare edib teslim etse veya fâsid bir hibe ile veya sermaye-i şir­ket olarak teslim etse de o da bu malı itlâf eylese üzerine zaman lâzım gel­mez. Çünkü o malın sahibi bu teslim ile kendisi taksirde bulunmuşdur. Fakat îmanı Ebû Yûsuf e göre zaman lâzım gelir. (Tahtavî, Reddimuhtar)

(Malikî´lere göre de hacrin sebebleri şu yedi şeyden ibaretdir. Seba-vet, cinnet sefahet, nk, borcdan dolayı iflâs, kendisinde ölüm tehlikesi bulunan maraz, zevcelik. Bunları sırasiyle izah edeceğiz.

(1) : Sebavet. Çocuklar baliğ oluncaya kadar mehcurdurlar. ErkeK çocuk´ reşid olarak baliğ olunca serbest kalır, dilediği yere gidebilir. Me­ğer ki fesada veya helake maruz kalacağından korkulsun, o zaman velisi veya vasisi veya sair nâs, kendisini men´edebilirler.

Kız çocuklarının nefsleri hakkındaki mehcuriyyet ise kocaya vanb zi­faf oluncaya ve bâdezzifaf onun hüsn-i tasarrufa malik olduğuna dair en az iki âdil kimsenin şahadetine kadar devam eder. Mallarını hıfza mukte­dir olub şehevat-i nefsâniyyeleri uğrunda sarf etmeyecekleri bu veçhile anlaşılınca mallan hakkındaki hacr rfe bertaraf olur. Şu kadar var ki, bu oğlan ve kız çocukların vasiyleri var ise onların bu mehcuriyyetlerini şu-hud huzurunda fek etmeleri de lâzım gelir. Yani: Vasi, şahidlere hitaben der ki: «Şahid olunuz ki, vesayetim altında bulunan fülânın veya fülâns-hin rüşdüne ve malının hıfz edeceğine kanaat etdiğim için onun hacrim fekketdim, tasarrufunu kendisine birakdım... Kendisine temlik etdim.

(2) : Cinnet. Mecnunlar, mehcurdurlar. Bunların mehcuriyyeti hali ifakatlerine kadar devam eder. Çocukluğundan beri mecnun olan bir şahs, mehcur olmakla velisi bnbasıdir veya babasının vasisidir. Bulûğundan son­ra tecennün eden bir şp´as da mehcur olacağından velisi hâkimdir, hâkim bulunmazsa cemaati müslimindir.

(3) : Sefahat : Sefih oiınlar mehcurdurlar. Çocuklarından beri sefih olanların velileri reşid olan babalarıdır, sonra babalarının vasileridir ve bu vasilerin vasileridir. Cedlerinin, amcalarının, kardeşlerinin, validele-. rinin velayetleri yokdur. Meğer ki babalan tarafın-dan vasi tâyin edilmiş olsunlar, Vasilerden sonra da veli hâkimdir.

Bir kimsenin rüşdine veya sefehine, vasiyyetinin sıhhat veya fesadı­na^ vasiyyetlerin takdim ve tehirine, gaibin evlâd ve lyâlinin nafakaları için malının satılıb satılmamasına, nesebin luhukuna ve adem-i luhukuna, vefanın sübût ve adem-i sübûtuna, hüdad ve kısasın icra edilib edilmeme­sine ve yetimlerin maîlanna hükm edecek olan, ancak hâkimler ile onla­rın nâibleridir.

(4) : Rık. Rakikler, tam köle veya cariye olsunlar veya müdebber ve­ya bir vakt için azadlı bulunsunlar nefsleri ve az olsun çok olsun malla­rı hususunda maliklerine karşı şer´an mehcurdurlar.

Mübaâz Vakit vakit rakik olanlar da kendi günlerinde hür gibidir­ler, efendilerinin günlerinde de mehcurdurlar. Meğer ki efendileri bugün­lerde de tasarruflarına izin versinler.

Sarahaten veya zımnen ticaretde bulunmalarına izin verilen rakikler, mehcur sayılmazlar. Hattâ bir nevi ticarete mezun bir rakik, alelıtlak tica­retlere mezun olmuş olur.

Bir kölenin kitabete rabtı, ticaretde bulunmasına hükmen izindir.

Bir köle, kendi maliyle değil, mevlâsınm maliyle ticaretde bulunub kazancı mevlâsına aid olmak üzere mezun bulunsa bu bir vekâlet sayılır. Bu halde köle, bu mezun olduğu hususun maadasında yine mehcurdur.

Ticarete mezun olan rakiki gârimlerinin talebi üzerine ancak hâkim hacr edebilir. O bu hususda hür gibidir, onu maliki veya gârimleri hacr edemez. Zimmetinde sabit olan borçlar, elinde bulunan mallarından alı­nır, ticarete mezuniyyetinden sonra husule gelen gailesinden alınamaz ve rakabesinden satılıb alınamaz. Çünkü gârimlerin alacakları onun zimmö-tine taallûk etmişdir, rakabesine değil.

Fakat ticarete mezun olan rakikin kimseye borcu bulunmazsa, onu tek­rar hacr etmek hakkı malikine aiddir, maliki onun mallarını elinden als rak kendisini hacr edebilir, hâkimin hacrine hacet görülmez.

(5) : îflâs. Borcu malından ziyade olan bir kimsenin iflâsına hükm edi­lerek tasarrufatdan men´i cihetine gidilebilir. Şöyle ki: Bir medyun borcu­nu tediyeden âciz kalınca hâkim tarafından mevcud mallan elinden alı­narak garîmlerine tahsis edilebilir. Buna «Teflis» denir. Medyun bu hükm zamanında hazır bulunmuş olsun olmasın, bu hükm üzerine teberruatden, tasarrufatı fiiliyyeden men´ edilmiş olur, müeccel olan borçlan da zaman­lan hulul etmiş gibi mevcud malından ödenir. Maamafih terlisin şartlan şunlardır :

(A) : Garîmler, iflâsa hükm edilmesini istemelidirler. Garîmlerden ba­zılarının istemesi de kâfidir, velev ki diğerleri istemesinler.

Medyun kendi iflâsına hükm edilmesini hâkimden taleb edemez.

(B) : Borcun zamanı hulul etmiş olmalıdır. Daha zamanı hulul etme­miş olan bir borcdan dolayı, iflâsa hükm edilemez.

(C) : Medyunun borcu malından ziyade olmalıdır. Malı borcuna müsa­vi olursa iflâsına hükm edilemez. Meselâ: Bin lira muaccel, bin lira da müeccel borcu olduğu halde malı bin beş yüz lira bulunsa iflâsına hükm edilebilir. Çünkü muaccel borcundan sonra kalan malı müeccel olan bor­cuna kifayet etmez.

îbni Muhriz´e göre muaccel borcu verildikden sonra elinde kalan meb­lâğ ile muamelâtı maliyyede bulunarak müeccel borcunu verebileceği umu-lursa iflâsına hükm edilmez,

iflâsına hükm edilen medyunun malı elinden alındığı ve malından bir şey saklamadığına yemin etdiği takdirde mahcuriyyeti zail olur. Velevfci fekk-i hacrine hükm edilmesin.

(6) : Korkunç, kendisinde Ölüm tehlikesi bulunan maraz veya bu me­sabede bulunan bir vaziyyet. Şöyle ki: Ehli tıbbın çokça ölüme sebebiyyet vereceğine kani olduğu bir hastalık, hacre sebeb olur. Kati edilmek için mahbus olan veya saffı harbde hazır bulunan bir kimse de bu hükmdedir.

Hacr edilecek marizler ve emsali, tedavilerine, meûnetlerine aid sar-fiyyatdan ve muaveze-i maliyyeden men´ olunamazlar. Mallarının sülüsün­den zâid olan teberruatdan men´ olunurlar. Vakf, nikâh, hulû teberruat kabilind endir. Vasiyyet teberru kabilinden değildir, ondan rücuu sahih-dir, vefatına kadar tevkif edilir. Vefat ederse malının sülüsünden tenfiz edilir.

Teberruatda bulunan böyle bir mariz, ölmez de sıhhat bulursa bu te-berruatı emvalinin tamamından nafiz olmuş olur.

Marizin muhabatı da o marazından öldüğü takdirde vârisinin gayrisi­ne olunca emvalinin sülüsünden muteber olur, vârisine muhabatı ise bâ­tıldır. Fakat vefat etmezse yabancıya da vârisine de olan muhabatı emva­linin tamamından olarak nafiz olur.

(1): Zevciyyet, bir kadın kocasına karşı kısmen mehcurdur. Şöyle ki: Bir hürre-i reşide, baliğ ve reşid olan zevcine veya sefih olan zevcinin ve­lisine karşı malının sülüsünden ziyadesini teberru hususunda şer´an meh­curdur. Velevkî kocası köle olsun. Çünkü kadının malından madud, ko­casına karşı tecemmülde bulunmasıdır. Kocasının bu tecemmülde hakkı vardır.

Hattâ bir kadın, kefalet tarikiyle olsa da malının sülüsünden ziyade­sini kocasının gayrisine teberru edemez. Kocası bu teberruu imaa edebi­leceği gibi bunun tamamını veya bir kısmını red de edebilir.

Bir kadın sülüsi malından ziyadesinin kocasının izni olmaksızın baş­kasına ikraz edib edemiyeceği hakkında ise iki kavi vardır. Ezhar olan, bu­nun da muteber olmamasıdır.

Maamafih bir kadının sülüsi malından zâid olan teberruatıt kocasının tamamen veya kısmen reddine kadar caiz ve carî bulunur. Hattâ kocası bunu bilmeden kadın vefat etse veya dul kalsa bu teberruatı nafiz olmuş olur.

Bir kadın, malının sülüsünü teberru etdikden sonra kocasının izni ol­madıkça bir daha teberruatda bulunamaz. Meğer ki aradan bir sene gibi ve diğer bir kavle göre altı ay gibi uzunca bir müddet geçsin. O halde ma-lımn mütebaki iki sülüsünden bir sülüs mikdarı teberruda bulunabilir. Müddetin uzamasına binaen bu mütebaki mikdar, müstakil, kendisinden te­berru yapılmamış bir mal gibi sayılır. (Muhtasar-i Ebizziya, Şerh-i Kebîr, Düsûkî.)

(Şafiî´lere göre de hacr, bir sebeb-i hassa mebni bir tasamıf-i hasdan men´ demek olub, sabavet, cinnet, sefahet, iflâs, maraz, irtidad gibi husu­sî sebeblerden neş´et eder ve bu hacrdeki menfaat ve maslahat, ya mehcura veya başkalarına aid bulunur. Meselâ: Çocuklar, mecnunlar; mübez-zirler gibi kendi menfaatleri için, müflisler garîmlerin menfaatleri için, marizler vârislerinin menfaatleri için, mürtedler de müslümanların men­faatler, haklan için hacr olunurlar. Şöyle ki:

(1) : Sabavet. Çocuklar mehcurdurlar. Bir çocuk gayri reşid olarak ba­liğ olsa mehcuriyyeti devam eder. Reşid olarak baliğ olunca da hacri ken­diliğinden münfek olur, malı kendisine verilir. Bir kavle göre hâkimin ve­ya babası gibi velisinin hacri fekketmesi şartdır.

Bir çocuk reşid oldukdan sonra malını tebzire başlasa hâkim tarafın­dan hacredilir. Bir kavle göre de başkasının iadesine muhtaç olmaksızın bu tebziri sebebiyle hacri avdet eder.

Rüşdü, salâhı zahir oldukdan sonra fâsık olsa esah olan kavle göre hacredilmez. Çünkü selef, fıskdan-dolahı kimseyi hacr etmemişlerdir. Bir çocuğun rüşdü, içtimaî durumlarına göre velisi tarafından tecrü­be edilir.

Meselâ: Tacir çocuğu alış veriş ile, bunlardaki tutunıiyle, ekinci ço­cuğu ziraatle, ziraat amelesini ücretle istihdam etmesiyle, san´atkâr ço­cuğu da san´at ve hırfete aid hususlar üe tecrübe edilir. Kız çocukları da yemek pişirmeleriyle, çorab ve saire dokumalariyle, libaslarını ve kumaş­larını güzelce muhafaza edebilmeleriyle tecrübe olunurlar. Esah olan kav­le göre bu tecrübe zamanı bulûğdan evvelcedir, Bir kavle göre de bulûğ­dan sonradır.

(2) : Cinnet. Mecnunlar mehcurdurlar. Çocukluğundan beri mecnun olanın velisi, hal-i sıgarindeki velisidir. Bâdelbülûğ mecnun olanın velisi de yine çocukluğundaki velisidir. Bir kavle göre de hâkimdir.

Cünûn ile velayetler ve iübar-ı akvâl münselib olur. Mecnunun kim­se üzerinde velayeti olamaz, sözlerine itibar olunmaz.

Mecnunun rüşdi ifakat bulmasiyle mürtefi olur. Rüşd ise dîn v.e mal­ca salâh-ı hâldir.

(3) : Sefahet. Sefih olanlar hacredilirler. Bulûğdan sonra âriz olan se-fehden dolayı hacretmek selâhiyyeti hâkime aiddir. Bir kavle göre de ço­cukluğunda velisi kim ise onun tarafından hacredilir.

Sefehinden dolayı mehcur olanın muztar bulunduğu taamından baş­ka alış verişi, ivaz mukabilinde de olsa itakı, hibesi sahih olmaz.

Binaenaleyh bir malı iştira veya istikraz suretiyle kabz edib de itlaf etse veya elinde telef olsa kendisine ne hâilen ve ne de fekki hacrinden sonra zaman lâzım gelmez. Kendisiyle muamelede bulunan şahs, bunun bu mehcuriyyetini gerek bilmiş olsun ve gerek olmasın. Çünkü kemlisi tec­rübede bulunmadığı halde malını kabza teslit etdiği cihetle kusurda bu­lunmuş olur.

(4) : İflâs. Müflis olanlar da hacredilebilirler. Müflis lûgatde musîr demekdir, şer´an malı borcuna kâfi olmayan kimsedir. Böyle bir borçlunun halini, iflâsını ilân ve teşhir etmeğe de lûgatde «Teflis» denir. Hâki­min medyunu §urutu dairesinde hacretmesi bir teflis muamelesidir.

Filhâl lâzimül´edâ olan borcu malından ziyade bulunan kimseyi hâ­kim, alacaklıların talebiyle hacreder, taleb bulunmadıkça hacretmez. Mü­eccel bir borç için de hacredilemez.

Vâdesi hulul etmiş olan bir borcundan dolayı hacredilen kimsenin bu hacr ile müeccel olan borçlan hiüûl etmiş olmaz. Ezhar olan budur. Çün­kü o medyunun zimmeti hali üzere bakidir. Ölüm halinde ise böyle değil­dir, bütün borçlar teaccül etmiş olur.

Malı borçlarına müsavi olan kimse hacredilemez. Velev ki kazanç sahibi olmayıb nafakasını bu maldan temin etmekde bulunsun esah olan budur. Çünkü alacaklılar haklarını ondan derhal isteyib alabilirler.

Alacaklılardan birici hacr talebinde bulunsa bakılır: Eğer medyudun malı o alacaklının alacağında kâfi ise hacr edilmez. Çünkü bu takdirde hacre lüzum yokdur, alacaklı hakkını tamamiyle istifa edebilir.

Hâkim, müflisin veya vekilinin talebiyle müflisi hacreder. Bu hacr bir kavle vgore vacibdir, diğer bir kavle göre caizdir. Elverir ki borç sabit olsun. Borcun vücuduna hâkimin ıttılaı da kâfidir. Bu hacrde müflisin bir gayesi bulunabilir, bu vesile ile borcundan kurtulmak ister. Esah olan bu­dur. Artık müflis hacredilince malına garîınlerin hakları teallûk eder.

Hâkimin hacr hâdisesi üzerine işhad-da bulunması mendubdur. Tâki halk, bundan haberdar olarak ona göre müflis ile muameleden hazer üzre bulunsunlar. (Tuhfetül´muhtac).

(Hanbelîlere göre de hacr, iki nevidir. Birisi, mehcururi hakkını, men­faatini siyanet için meşru hacrdir. Çocukların, mecnunların hacri gibi. Di­ğeri de başkasının hakkını siyanet için olan hacrdir. Müflislerin, marizle­rin hacri gibi.

Bu babda şu gibi hükümler carîdir :,

(1) : Çocukların, mecnunların, sefihlerin tasarruf a ti maliyyeleri kablel-izin sahih olmaz. Bunlara beyi veya karz suretiyle bir mal veren kimse, bu malı mevcud ise istirdad edebilir. Fakat bu mal onların elinde telef olsa ve­ya itlaf edilse bedelinin zâmin olmazlar. Çünkü bu mala bunları sahibi ri-zasiyle teslit etmişdir. Fakat bunların fülen yapacakları bir cinayetin ersi, bunların mallarından verilir ve bunların fiilen yapacakları bir cinayetin ersi, bunların mallarından verilir ve bunların kendilerine teslim edilme­yen bir malı itlaf etmeleri de mallarından tazmin edilmesini icab eder.

(2) : Bir çocuk baliğ olur da reşid olduğu anlaşılırsa bîr mecnun da ifakat bulursa mehcuriyyeti hükme muhtaç olmaksızın münfek olur, mal­lan kendilerine verilir. Bu malların kendilerin hâkimin izniyle verilmesi, bunların reşid olduğunun beyyine ile sübûtu ve mallarının kendilerine ve­rildiğine işhad edilmesi müstehabdır. Tâki ileride bir ihtilâfa meydan kalmasın.

(3) : Bir çocuk sefih veya mecnun olarak baliğ olsa kablelbülûğ ve­lisi kim ise yine velisi odur. Reşiden baliğ oldukdan sonra sefih veya mec-. nun olan kimsenin velisi ise yalnız hâkimdir, onu yalnız hâkim hacreder ve bunların mallarına yalmz hâkim nezaret eder. Bunlann hacrini fekket-mek de hâkime aiddir.

Yaşlı bir kimse de aklı muhtel olunca hâkim tarafından hacredilebi-lir. Çünkü böyle bir kimse malında tasarrufatdan âciz kalır.

(4) : Bir kimse, fâsik olduğu halde malını tebzirde bulunmasa hacr edilmez. Çünkü o, malını İslaha muktedir olunca reşid sayılır.

(5) : Müflis, hâkim tarafından hacredilince bu hacr müddetince ta-sarrufatı maüyyeden memnu bulunur. Borcu müeccel olan kimse hacr edilemez ve bu borcu müddetin hululünden evvel kendisinden istenemez. Fakat böyle bir kimse, uzun boylu bir sefere çıkmak ister de daha sefer­den dönmeden borcunun vakti hülûl edecek olursa veya avdet edinceye kadar borcunun vakti hülûl etmemekle beraber borcuna kâfi rehni veya zengin kefili bulunmazsa garîmi, kendisini bu seferden menedebilir. Çün­kü aksi takdirde mutazarrır olması melhuzdur.

(6) : Bir medyunun vakti hülûî etmiş olan borçlarına kâfi malı mev­cud olunca hacri caiz olmaz. Çünkü bu hacre hacet yokdur. Belki alacak-Ularının talebi takdirinde hâkim, o medyuna borcunu ödemesini emreder, medyunun da borcunu derhal ödemesi vâcib olur.

(7) : Bir medyunun borcuna verilecek hiç bir malı bulunmazsa hacri cihetine gidilemez. Arkasına düşülemez, kendisinden borcu istenemez, bel­ki onun hali yesarine intizar edilmesi lâzım gelir. Nitekim nazm-ı kur´anîsi bunu beyan buyurmaktadır. (Neylü meârib, Keşşafül´kma.)

(Zâhirî´lere göre de hacr hususunda şu gibi meseleler vardır):

(1) : Henüz baliğ olmayan çocuklar ile mecnunlardan başka hiç bir kimse malında tasarrufdan hacredilemez. Bu hususda hür ile rakik, er­kek ile kadın müsavidir. Yalnız bunların muasiyet kabilinden olan tasar­ruftan bâtıldır, merduddur. Sahibini gınadan mahrum düşürecek derece­de yapılan sadaka, atiyye de böyle bir masıyetdir.

(2) : Bir rakik, malında tasarruf edebilir. Efendisi buna mani olmak isterse bu selâhiyyeti kendisinden aldığını evvelce ilân etmesi lâzım ge­lir. Bu ilândan sonra rakik malında tasarrufda bulunamaz.

(3) : İbni Hazme göre sefahet de cinnet demekdir. Sefahatden dola­yı mehcur olanlar da mecnunlar ile çocuklardan ibaretdir. Yoksa sefih, alış veriş bilmeyen, bunlarda aklanan kimse demek değildir. Çünkü sefi­hin lisan-ı Arabda üç mânası vardır, bir dördüncü mânası yokdur. Bunla­rın biri, bezâdır, lisan ile seb etmek, yaramaz söz söylemekdir. ikincisi küfr demekdir, üçüncüsü de adem-i akldır.

(4) : Hür bir insan hacredilemez. Marazı mevt ile mariz, katle mankûm, saffı harbde mukatil olan bir şahsın da beyi ve şirası, hibesi, itâkı, garîmlerinden bazısına borcunu edası cemi-i emvalinden muteberdir, bun­lar ile sair nâs arasında fark yokdur.

(5) : Kadınlar da kocaları tarafından mallarında tasarrufdan hacr edi­lemezler. Baliğ olan bir kadın zatüzzevc olsun olmasın malından dilediği mikdannı hibe edebilir, bu nafizdir. Malının sülüsü mikdannda olması lâ­zım değildir.

(6) : Bir çocuk baliğ oldu mu artık rüşdi taharri edilemez, malında tasarrufu muteber olur. Ancak malını bâtılda itlaf ve izae etmesi haram­dır. Niteikim Kur´anı Kerîm´de fouyurulmuşdur. Alış verişde hud´a yapması da merduddür.

(7) : Ebû Süleyman´a ve Davud-ı Zahrî´nin ashabma göre mübzir ola­rak baliğ olan bir çocuk mehcuriyyeti üzre kalır. Çünkü o evvelce yakinen mehcur bulunmuşdur. Bu mehcuriyyet kendisinden başka bir yakin bu­lunmadıkça, yani hilâfına kanaat husule gelmedikçe münfek olmaz. Fa­kat reşid oldukdan sonra tebziri zuhur etse artık hacre dilemez. Şu kadar var İd, ef´aünden hakkı tevafuk edenleri nafiz olur, hakka muhalif olan­ları da red olunur.

İbni Hazme göre baliğ olan çocuk, mübzir olarak baliğ olsa da meh­curiyyeti kalmaz. Çünkü bunun bulûğ sebebiyle mükellef, şerâyi ile mu- hatab olması, başka bir yakinin zuhurundan ibaretdir, artık mehcuriyye-tin devamına lüzum yokdur.

(8) : Rüşd, kesb-i mâl hususundaki marifet değildir.-Belki dindarlik-dir, gayyin hilafıdır. îymanı küfrden temyiz edecek suretde baliğ olan kim­se, reşiddir, artık malını kendisine vermek icab eder.

Bir hadis-i şerif´de: urulmuşdur. Yani: Üç zümreden tek­lif kaldırılmışdır. Mecnundan ifakat buluncaya kadar, uyuyandan uyanın-caya kadar, çocukdan da ihtilâm oluncaya kadar. Demek ki bundan sonra bunlar mükellef olacaklarından her türlü tasarrufları sahih olur. (Elmu-hallâ). [23]

Çocuklara, Mecnunlara, Matuhlara Aid İzne Müteallik Meseleler :



37 - : Yukarıda «34» üncü meselede de işaret olunduğu üzere gay­ri mümeyyiz bir çocuğun tasarrufata asla ehliyyeti yokdur. Onun tasar-rufatı tkavliyyesi, velisi izin verse de, hakkında nafiz olsa da sahih olmaz.

Fakat mümeyyiz bir çocuğun hibe ve hediye kabulü gibi hakkında nef´i mahz olan tasarruf atı velisinin izin ve icazeti olmasa da muteberdir, nafizdir. Başkasına bir şey hibe etmek, kölesini azâd etmek veya zevcesi­ni boşamak gibi hakkında zararı mahz olan tasarrufati velisinin veya bâ-delbülûğ kendisinin izin ve icazeti lâhik olsa da muteber olmaz. Beyi ve şira, icare, havale, iydâ ve vediayı kabul, rehn, vekâlet, sulh, istisna, şir­ket gibi nefi´ ile zarar arasında dair olan akdleri ise velisinin icazetine mevkufen münfakid olur. Velisi de bu akdlere icazet verib vermemekdû muhayyerdir. Şöyle ki: Çocuğun bu akdini gabni fâhişden beri, hakkında faideli görürse mücîz olur, görmezse mücîz olmaz.

Meselâ: Sağiri mümeyyiz, bir malını değerinden ziyade para ile satmış olsa bile bu bey´in nefazı yine velisinin icazetine mevkuf bulunur. Çünkü beyi muamelesi haddizatında nef´ ile zarar beyninde deveran eden akd-lerdendir, böyle fazla bir semenle satmak, bir ârizî hâletdir, bey´i vaz´i as­lîsinden çıkaramaz. Zira ibret vaz´i asliyedir. (Minehül´gaffar, Hindiyye.

38 - : Sağiri mümeyyizin nef ile zarar beyninde dair olan tasarru­funa velisi izin vereceği gibi bilâhare kendisi de tasarrufata mezun ve­ya baliğ oldukdan sonra izin verebilir. Ve bu çocuğun malında bir yaban­cının bu kabil tasarrufuna elişi izin verebileceği gibi kendisi de mezuni­yetinden veya bulûğundan sonra izin verebilir. (Reddül´muhtar, DürerüT hükkâm.)

39 - : Velinin izni zaman ile, mekân ile ve bir nevi alış veriş ile te-kayyüd ve tehassüs etmez.

Meselâ: Bir veli, mümeyyiz çocuğa, «Bugün veya şu ay filân çarşıda şu cins mallardan al sat, filân adam ile alış veriş et.» diye mezuniyyet ver.-se o çocuk diğer günlerde de başka yerlerde her cins malları alıb satabi­lir. Çünkü bu izin, iskât kabilinden olduğundan takyidi kabul etmez, veli bu izniyle çocuğun mehcuriyyetini kaldırmış, onu tasarrufata ehil gör­müş olur.

Şu kadar var ki, veli lüzum görürse bu çocuğu ahz ve itadan tekrar hacredebilir. Çünkü çocuğun sebavet hali henüz devam etmekde olduğun­dan velisinin hakk-ı hacri de devam eder. Fakat çocuk bu hacri haber alıncaya kadar mezuniyeti haiz sayılır, tasarrufatı nafiz olur.

40 - : Ahz ve itaya mezun kılındıkdan sonra tekrar hacredilen ço­cuğa bu hacr keyfiyetini âdil olsun olmasın bir şahsın haber vermesi ima-meyne göre kâfidir. İmamı Âzam´a göre ise muhbir, ya bir şahs olduğu halde âdil bulunmalıdır, .yahud iki erkek veya iki kadın ile bir erkek olmalıdır.

Maamafih bu hacri bizzat veli veya velinin resûli çocuğa tebliğ eder­se veya velinin bu hususa dair yazdığı mektub çocuğa vâsıl olursa veya âdil olmayan bir kişi haber verdiği halde çocuk bunu tasdik eylerse yine hacr tahakkuk eder.

41 - : Velinin mümeyyiz çocuğa veya matuha izni sarahaten olacağı gibi delâleten de olabilir. Meselâ: Bir mümeyyiz çocuğun hâkimden baş­ka velisi, onu alış veriş ederken gördükde veya onun bu muamelesine haber almak suretiyle muttali oldukda sükût edib menetmese bu sükûtu de-lâleten izin sayılır, artık çocuk sair ahz ve itaya da mezun bulunur. Fakat bu çocuk, o velisinin görüb haber aldığı tasarrufunda da mezun bulunmuş olmaz. O tasarrufu veli dilerse rhücîz olur, dilerse fesh eder. Çünkü bu tasarruf, mezuniyyetden evvele aiddtr, bu tasarruf, o mezuniyyete vesile olmuşdur. Bir şeyin vesilesi ise o şeyden başkadır.

Hâkimin böyle bir tasarrufu görüb sükût etmesi de izin sayılmaz. (Hindiyye, MecmaüPenhür).

42 - : Velinin mümeyyiz çocuğa ribh - Kazanç kasd olunduğuna delâlet eden mükerrer akdlerde bulunmasına emr etmesi, onun ahz ve itada bulunmasına izindir.

Meselâ: Bu çocuğa velisinin «Alış veriş et.» veya «Filân cins malı al sat.» veya «Şu araziyi isticar ederek ek, biç.» veya «Şu hayvanı al nak-liyye işleriyle uğraş.» demesi, onun ticaretde bulunmasına izin demekdir.

Fakat velinin böyle bir çocuğa «Git çarşıdan filân şeyi filândan al.» yahud «Filân şeyi füiâna sat.» veya «Füiâna git ona ücretle çalış.» demesi gibi yalnız bir akdin, bir tasarruf-i şahsîsinin icrasına emr etmesi, ribh kasd edildiğine delâlet etmeyeceğinden bununla çocuk ahz ve itaya me­zun olmuş olmaz. Belki bu emir, o çocuğu örf ve âdet üzre o hususda tev-. kilen istihdam kabilinden sayılır, çocuğun sair tasarrufatı yine gayri me­zun çocukların tasarrufatı gibi olur. (Bezzaziyye, Ankaravî).

43 - : Veli, mümeyyiz çocuğa mahran bir mikdannı teslim ile alış verişde bulunmasına bir tecrübe maksadiyle izin verebilir. Bunun neti­cesinde çocuğun rüşdünü, yani: Malını muhafazada, hüsn-i islâh ve ida­rede ehliyyetini görüb anlarsa mütebaki mallarını da kendisine teslim eder. (Terrkih-i hâmkü.)

44 - : Velisi tarafından kendisine mezuniyyet verilen bir mümey­yiz çocuk, bu mezuniyyetin şâmil olduğu hususlarda baliğ mesabesinde olur. Beyi ve şira, icare, selem, istikraz, teciî-i deyn, akd-i şirket, tevkil gibi zararı mahz olmayan akdleri nafiz olur. Fakat ibra ve hibe gibi "zara­rı mahz olan akdleri yine muteber olmaz. (Tatarhaniyye.)

45 - : Mezun olan çocuğun- mezun olduğu tasarruflara aid ikrar^ sa-hihdir. Hattâ bir şeyi gasb etmiş olduğuna dair ikrarı da muteberdir. Çün­kü gasbm zamanı da bir zaman-ı muavezedir. Gâsıb bu zaman ile magsu-ba malik olmuş olur.

îkraz hususunda ise iki kavi vardır. Bazı fukahaya göre onun ikrazı, teberru kabilinden olacağından mezuniyyetinin buna şumûlü yokdur. An­cak bir dirhemden az bir şey hibe etmesi caiz olacağı gibi ikraz etmesi de caizdir. Diğer bazı fukahaya göre ise elelitlâk ikrazı da caizdir. {Hin­diyye, Mülteka, Ebüssûd-ı Mısrî.)

46 - : Mezun olan çocuğun birinden bir hak dâvası sahih olduğu gi­bi kendi aleyhinde de ticarete aid bir hak dâvası sahilidir. Bu cihetle müd-dei ve müddeaaleyh olabilir. Bu hususda yemini ve yeminden nükûlü de muteberdir. Satdığı ticaret mallarının zuhur edecek kadîm ayıblarmdan dolayı beynettüccar mûtad veçhile semenlerini tenzil de edebilir. Bu ayıb-lar, gerek kendisinin ikrariyle ve gerek beyyine ile sabit olsun. (TenvirüP ebsâr, Turî).

47 - : Veli, çocuğa verdiği izni bilâhare ibtâl ile onu hacr etmek isterse ona ne veçhile izin vermiş ise o veçhile de hacr etmesi lâzım ge­lir. Bu şartdır.

Meselâ: Bir mümeyyiz çocuğa velisi alış veriş için izni âmm verib de çarşı halkının malûmu oldukdan sonra onu hacr edecek olunca hacri da­hi o veçhile âmm olmalı, buna çarşı ahalisinin ekserisince ittilâ husule gel­melidir. Yoksa kendi hanesinde iki üç kimsenin huzurunda hacr etmesi sahih olmaz. Fakat verilmiş olan izin, bir izn-i hass ise, yani: Bir, iki, üç kimsenin yanında verilmiş, çarşı halkınca şayi bulunmamış ise yine bu veçhile hacri muteber olur. (Hindiyye.)

48 - : Mümeyyiz bir sağirin veya matuhun ticarete müteallik tasar­rufunda menfaat görüldüğü halde veliyyi akrebi bu tasarrufa izin vermek-den imtina etse hâkim, izin verebilir. Artık sair veliler, onu hacr edemez­ler. Çünkü hâkimin bu izni minvechin fetva ve minvechin hükmdür,, onu sair veliler nakz edemezler. Fakat bu izni veren hâkim veya başka bir hâ­kim onları tekrar hacr edebilir. Bir kavle göre de sair velilerin hacri, bu izni veren hâkimin hayatında sahih olmazsa da vefatından sonra sahih olur. (Hindiyye, Mir´ât-i Mecelle}.

49 - : Bir çocuğa mezuniyyet vermiş olan veliyyül´akrebi, meselâ babası veya vasisi vefat etse veya cünun-ı mutbik ile mecnun olsa vermiş olduğu izin, bâtıl olur. Velevki onun vefatına veya cinnetine bu çocuk ve­ya başkaları muttali olmasın. Binaenaleyh velisinin vefatından veya cin­netinden sonraki tasarrufatı nafiz olmaz. Çünkü velinin vefatından veya cinnetinden dolayı olan hacr, bir hacr-i hükmî olduğundan buna ittilâ şart değildir.

Fakat hâkimin izni vefatiyle veya cünumyle veya azl edilmesiyle bâ­tıl olmaz. Zira onun izni minvechin hükm olduğundan onun hâkimiyyet sıfatiyle yapmış olduğu şer´î muameleler, o gibi sebebler ile bâtıl olmaz. (Dürrümuhtar.)

50 - : Bir hâkimin mezun etdiği bir çocuğu yine o hâkim veya ken­disine halef olan hâkim, hâkim olduğu müddet içinde hacredebiiir. Çünkü hâkimin izni minvechin hükm ise de minvechin iftâdır. Bu cihetle halefi­nin de bu izni idâmeye veya kaldırmaya selâhiyyeti vardır. Fakat o çocuğun sair velileri hâkimin vefatı veya azli üzerine onu hacredemezler: Çünkü hâkimin izni mincevhin hükm olduğundan onu hâkim olmayanlar bozamazlar. (Dürrimuhtar, Dürrimüntekâ).

51 - : Velinin sağiri mümeyyize izin vermesiyle hakk-ı velayeti zail olmaz, onun malında yine reşiden bulûğuna kadar tasarrufda bulunabilir. Fakat bir çocuk rüşdi malûm olarak baliğ olunca mehcuriyyeti nihayet bu­lur, mallarının kendisine verilmesi lâzım gelir, velisi ona mallarını teslim etdiğinden dolayı mes´ul olmaz, kendisi de artık o mallarda velayeti ha­sebiyle tasarrufda bulunamaz. (Hindiyye, Ebüssuûd).

52 - : Hal-i sabavetinde reşîd mi, sefih mi bulunmuş olduğu malûm olmayan bir çocuğa da baliğ olunca mallarını vermek caiz olur. Çünkü her baliğin sefih olduğu tahakkuk etmedikçe malında tasarrufu sahihdir. Bi­naenaleyh velisinin kendisine teslim edeceği mallarını güzelce idare ve muhafaza edemeyib telef etse de bunları velisi zâmin olmaz.

Fakat hal-i sebavetinde sefih ve müsrif olduğu malûm olan bir ço­cuğa baliğ olunca mallarını hemen vermek caiz değildir. Böyle gayri reş-id olarak baliğ olan çocuğun rüşdü hüccet ile veya tecrübe ile tahakkuk et­medikçe malı kendisine verilmez, malına tasarruftan men olunur. Velev ki yirmi beş yaşını İkmâl etsin.

Bu çocuk,îmam Muhammed´e göre olduğu gibi mechur kalır, îmam Ebû Yûsuf e göre yeniden hacr edilmesi lâzım gelir. Fakat her iki kavle göre de mallan kendisine verilemez.

Meselâ: Böyle bir çocuğun vasisi, bunun mallarım kendisine verse de bu mallar zayi olsa bunları o vasinin tazmin etmesi icab eder. (Tahtavt, Şihlî.)

53 - : Sinni bulûğun mebdei, erkek çocuklarda tam on iki, kız ço­cuklarda da tam dokuz yaşdır. Bu yaşlan dolduran çocuklar; ihtilâm, ih-bâl, hayz, gebe kalmak suretiyle baliğ ve Mliğa olabilirler. Sinni bulû­ğun müntehası da imameyne göre erkek ve kız çocuklarında tam on beş yaşdır. Bunlarda ihtilâm, hayz gibi bulûğ asarı zahir olmasa da bu on beş yaşı ikmâl edince bulûğlarına hükm olunmak lâzım gelir. Müftabih olan da budur. Mecelle´de de bu kabul edilmişdir. îmamı Azama göre ise sin­ni bulûğun müntehası erkek çocuklar için tam on sekiz, kız çocuklar için de tam on yedi yaşdır. Bu yaşlan ikmâl eden çocuklar, kendilerinde hâlâ bulûğ âsân zahir olmasa da hükmen baliğ sayılırlar. (Reddimuhtar.) Çün­kü bu yaşda bulûğ asarından birinin zahir olması galibdir. İtibar ise ga­libedir.

54 - : gir erkek çocuğu kendisi için sinni bulûğun mebdei olan on iki yaşını ikmâl etdiği halde ihtilâm gibi bir sebeble baliğ olmasa, baliğ oluncaya veya on beş yaşını ikmâl edinceye kadar «Mürahik» adını alır.

Bir kız çocuğu da dokuz yaşını ikmâl etdiği halde âdet görmeğe başla­mak gibi bir sebeble bâliğa olmasa böyle bir sebeble bâliğa oluncaya ve­ya on beş yaşını dolduruncaya kadar «Mürahika» diye yâd olunur.

55 - : Sinni bulûğun mebdeine varmamış olan bir çocuk, baliğ ol­duğunu iddia ve beyan etse kabul olunmaz. Çünkü zâhir-i hal, kendisine mükezzibdir.

Fakat bir mürahik veya mürahika, baliğ olduğunu ikrar etse bakılır: Eğer cüssesinin bulûğa tahammülü olmamak hasebiyle zâhir-i hâl kendi­sini tekzib ediyorsa bu ikrarı tasdik olunmaz. Fakat cüssesinin bülûğî tahammülü olub da zâhir-i hâl kendisini tekzib etmiyorsa ve ihtilâm ile mî, ihbâl üe mi, hayz ile mi baliğ olduğuna da beyân ve izah ediyorsa bu bu­lûğ iddiası hâkim tarafından bilâ yemin tasdiîr olunur. Artık baliğ veya bâliğa bulunmuş olacağından akdleri, ikrarları nafiz olur. Hattâ bir müd­det sonra, «Ben bulûğumu ikrar etdiğim zaman henüz baliğ olrnamışdım.» diyerek bu ikrarından sonraki tasarrufatı kavliyyesini fesh etmek istese buna iltifat olunmaz.

Bir mürahik veya mürahika, böyle bir ikrarda bulunmadıkça mücer-red bulûğ yaşının mebdeine varmış olmasından dolayı bulûğuna hükm edilemez. (Ebüssuûd, Ali Efendi fetavâsı.)

56 - : Sebavetinde sefih olan veya sefih mi, reşid mi olduğu bilin meyen veya reşiden baliğ bulunan bir çocuğun bulûğu üzerine malı ken dişine verilib de bâdehû sefih olduğu tahakkuk etse hâkim tarafından hacı

olunur.

57 - : Rüşdü hüccet-i şer´iyye ile veya tecrübe ile, yani: Velisinin kendisine bir mikdar mal verib alış verişe mezun kılmış olmasiyle sabit olmayan gayri baliğ bir çocuğun emvalini velisi veya vasisi kendisine ver­mekle bu emvali o çocuk itlaf etse veya bu emval onun elinde zayi olsa bunu velisi veya vasisi zâmin olur.

58 - : Mecnun-i mutbak, gayri mümeyyiz çocuk hükmündedir. Mec-nun-i gayri mutbak da cinnet halinde bulundukça gayri mümeyyiz çocuk mesabesindedir. Fakat bunun hali ifakatinde, yani: Tam aklı bulunduğu zamandaki tasarrufatı da âkil baliğin tasarrufatı gibidir. Böyle bir mec-rrunun matuh, nakisül´akl bir halde olarak yapdığı tasarrufat da mümey­yiz çocuğun tasarrufatı hükmündedir. (Reddimuhtar.)

59 - : Matuhlar, bütün ahkâmda mümeyyiz çocuklar hükmündedir-ler. Meselâ: Bir çocuğun velileri kimler ise çocukluğundan beri matuh olanın velileri de onlardır. Ve bir çocuğun hakkında zaran mahz olan ta­sarrufu sahih olmadığı gibi matuhun da böyle bir tasarrufu sahih olmaz. Ancak âkılen baliğ olub da bilâhare eteh getiren veya mecnun olan kimsenin velileri, yine babası, babasının vasisi gibi kimseleridir, yoksa yalnız hâkimdir. Bu meselede ihtilâf vardır. îmam Ebû Yûsuf e göre bunun hak­kındaki velayet, hâkime aiddir, sair velilerine avdet etmez. îmam Muham­medi göre ise bu velayet, onun yine babası, vasisi gibi yakın velilerine avdet eder, istihsanen müreccah olan da budur. fAnkaravî).

60 - : Çocuklann hacri ve ticaretde bulunmalarına izin itası husu­sunda velileri sırasiyle şunlardır: (1) Babası, (2} Babası vefat etmiş ise va* siyyi muhtarı, (3) Vefat eden vasiyyi muhtarın hayatda iken nasb etdiği vasi, <4) Cedd-i sahihi, yani: Çocuğun babasının babası, veya babasının ba­basının babası, (5) Cedd-i sahihinin hali hayatında nasb etmiş olduğu vasi. (6) Bu vasinin nasb eylediği vasiy, (7) Hâkim veya onun vasiyyi mensubi. Bunların mukaddemi var iken muahharı velayeti haiz olamaz.

Çocuğun anası, anasının vasisi, kardeşleri, amcaları ve sair karibleri ona ticaret için izin veremezler, onların izinleri sahih değildir, meğer ki hâkim tarafından vasi nasb ve tâyin edilmiş olsunlar. (Kâfi, Hindiyye).

61 - : Çocukların mallarında tasarruf hakkına malik olan velileri, yukarıdaki meselede gösterilen kimselerdir. Fakat çocuklann zaruret hal­lerine aid hususlarda, yani: Onların yiyeceklerine, içeceklerine, giyecek­lerine aid şeyleri satın almak ve onlar için satılması elzem bulunan şey­leri satmak hususunda valideleri, kardeşleri, amcaları, mültakidleri de ta­sarrufa selâhiyyetdardırlar. Şu şart ile ki bu çocuklar, onların hicr ve ter­biyesinde bulunur olsunlar.

Kezalik: Çocuklann haklarında nef´i mahz olan tasarruflara, meselâ: Onlara verilen atiyyeleri kabule hicr ve terbiyelerinde bulundukları bu kimseler muktedirdirler. Velev ki babalan, vasileri, dedeleri hazır bulun­sunlar. (Velvaliciyye, Hindiyye.)

Çocuklann nikâh hususundaki velileri için nikâh mebhasine müracaat!

(Malikî´lere göre de çocuklann tasarruflan, bulûğları ve velileri hak­kında şu gibi meseleler vardır:

(1) : Çocuklar mehcurdurlar. Mümeyyiz olan erkek veya kız çocuğu­nun hibe, ıtk gibi tasarruflan herhalde merduddür. Beyi ve şira gibi mu-aveze kabilinden olub bilS izin yapmış oîduklan tasarruftan da velileri tarafından reddolunabilir. Bu tasarruflan velileri tarafından reddedilme-diği takdirde kendileri tarafından reşid olunca reddedilebilir.

(2) : Herhangi bir çocuk başkasının malını itlaf ve ifsâd ederse omı kendi malından zâmin olur. Malı bulunmazsa o zimmetine terettüb eden bir borç olur. Fakat kendisine emanet bırakılan bîr malı itlaf etse - sa­hibi tarafından taslit, ihtiyata muhalif hareket edilmiş olduğundan - be­delini zâmin olmaz. Meğer ki onu kendi nefsine sarf etmiş olsun.

(3) : Bir baba, mehcur olan çocuğunun malını akar kabilinden olsun olmasın satabilir, ne sebebe mebn? satdığmı söylemeğe mecbur değüdir.

Herhalde bir babanın evlâdı hakkındaki böyle.bir muamelesi bir nazara,´ bir maslahata mahmuldür.

Bir vasinin satib satmaması hakkında ise ihtilâf vardır. Bahusus ban zevata göre çocuğun akar kabilinden olan malını vasinin satabilmesi için bunun sebebini beyyine ile isbât etmesi lâzımdır.

(4) : Hâkim tarafından bir yetimin malı satılabilmesi için onun yetim olduğu, vasisi bulunmadığı, satılacak mala yetimin malik bulunduğu, ve o malın satılması diğer mallannın satılmasından evlâ olduğu şahidlerin şa-hadeteriyle sabit olmalıdır. Ve o mal, münâdi vasitasiyle satış içirr izhar edilmelidir. Verilen semen, semeni misline mua-dil veya ondan ziyade bu­lunmalıdır. Daha ziyadeye taleb bulunmamalıdır. Semen de nukud kabi­linden olmalı, uruz ve müeccel bulunmamalıdır. Çünkü uruz kıymetinden düşebilir, müeccel de ileride almamayabilir, bundan korkulur.

(5) : Yetimlere aid akarların satılabilmeleri için şu şartlar vardır :

a - Nafaka gibi, borç gibi bir hacet tahakkuk edib bunları temin için başka malı bulunmamak,

b - Semeni mislinden bir sülüs mikdan veya daha ziyade bir bedel ile talib zuhur edib bu fazla mikdarın helâl bir maldan verilmesi,

c - Akar haraca tâbi olmakla satılıb haraca tâbt olmayan bir mal ile tebdilinin daha faideli görülmesi,

ç - Hisse-î şayiadan ibaret olmakla zarar-ı şirketden tahlis için sa­tılıb müstakil bir mal ile istibdâl edilmesi,

d - Gailesi az veya gayri mevcud olduğundan satılıb gailesi fazla bir mal ile istibdâl edilmesi,

e - Mesken olan akar, zimmîler veya ehli bid´at arasında bulundu­ğundan satılıb müslümanlar veya ehl-i sünnet arasında bir mesken teda­rik edilmesi,

f - Akar, taksimi gayri kabil muşa olub satılmasını şeriki istediği halde onun hissesini almak için yetimin malı bulunmaması,

g - Etrafındaki müesseselerin başka yerlere intikaliyle yetime aid akann tek başına kalmasından korkulması,

h - Akann harab olmasından korkulduğu halde iman için yetimin başka malı bulunmaması,

i - Yetimin akannı imara kâfi malı var ise de bu akann hangi bir garezden dolayı satılmasının imanndan evlâ olması.

(6) : Mehcur olan bir kız çocuğunun mehcuriyyetinin zevali için bu­lûğu ve malını hıfza iktidarı lâzım olduğu gibi vasisi var ise onun tarafın­dan hacrinin fekkedilmesi de lâzımdır. Bununla beraber kocasının kendi­sine duhûlü ve bâdedduhûl salâhı haline iki âdil kimsenin şahadeti de lâ­zımdır. Bu suretle hacri fekkedilmedikçe mehcuriyyeti devam eder. Velev ki duhûl vâki olmuş olsun, velev ki kocaya varmaksızın kocakadın haline gelsin.

Maamafih böyle bir bâliğayı babası duhûlden evvel veya sonra terşid edebilir: Yani: «Ben seni reşid gördüm, hacrini kaldırdım.» diyebilir. Bu halde mehcuriyyet mürtefi, baliğanm tasarrufatı carî olur. Vasi de bâded-dühûl bu suretle terşidde bulunabilir, velev ki onun rüşdünü başkası bü-mesin.

(7) : Çocukların velisi, babalariyle babalarının vasisidir. Ancak ced, kardeş, amca. valide gibi karibler istihsanen vasi mesabesinde bulunurlar. Bilhassa bâdiyede yaşayanlar arasında bunlar yetimler hakkında Örfen va­si muamelesinde bulunurlar. Bu hususda örf carîdir. Örf ise nâs gibidir. Nitekim bâdiye ve saire ehalisinden bir çok kimseler bulunur ki bunlar cedlerine, kardeşlerine veya amcalarına itimaden yetim kalacak çocukla­rına vasi tâyin etmezler. Bu karibler, çocukların umurunu tekeffül eder ler. Binaenaleyh bunlar da şeraiti dairesinde yetimlerin mallarını satabi. lirler. Maamafih deniliyor ki, bu vasilik selâhiyyeti, şefkat ile hüsn-i ter-1 biye ile maruf olan kimselere lâyıkdır. Böyle olmayınca hâkimin veya ce-maât-i islâmiyyenin tevliyetine lüzum vardır.

(8) : Bulûğ alâmetleri bes/dir. Şöyle ki: On sekiz yaşını ikmâl eden ve bir kavle göre de on sekiz yaşma giren bir çocuk, baliğ olmuş olur.

Kezalik: Uyku halinde veya uyanıkken kendisinden inzâîi meni vâki olan çocuk baliğ olmuş olur.

Kezalik: Kendisinde nebati haşn denilen kalınca tüyler zuhur eden çocuk da baliğ, bâliğa sayılır. Velev ki bıyıkları, sakalları, koltuk altın­daki tüyleri henüz zuhur etmemiş olsun. Çünkü bunlar bulûğdan sonra teehhür edebilir. Sesin kalınlaşması da bu alâmet kabilindendir. Bunlar erkek çocuklar ile kız çocuklar arasında müsterekdir.

Kezalik: Kendi kendisine zuhur eden hayz ile gebe kalmak hali de kızlara mahsus birer bulûğ alâmetidir.

(9) : Bir çocuk,bulûğunu iddia etse bakılır: Eğer hali bulûğa müsaid oîub iddiasında şek edilemezse iddiası tasdik olunur. Fakat iddiasında şek edilirse tasdik olunmaz.

Bilâkis bir çocuk baliğ olmadığım iddia etse talâk gibi tasarrufları vâki olmaz, kendisinden hudüd sâkit olur. Çünkü hudüd şübühât ile mün-deri olur. (Muhtasar-i Ebizziys, Şerh-i Kebir, Kâşiye-i Düsûkî.)

(Safiî´lerce de mehcur çocuklar hakkında şu gibi meseleler vardır):

(1) : Erkek ve kız çocuklar-da bulûğun ilk imkân vakti, sene~i karne-riyye itibariyle takriben dokuz yaşlarını ikmâl etdikleri zamandır. Sinn-İ buluğun müntehası da erkek ve kız çocukların sene-i kameriyye itibariyle on beşer yaşlarını ikmâl etmeleridir, Nutfenin huruciyle bulûğ tahakkuk edeceği gibi kızlarda hayz ile ve gebe kalmakla da tahakkuk eder.

(2) : Çocukların; mecnunların ve sefih olarak baliğ olanların velileri evvelâ babalandır, sonra babalarının babalarıdır, sonra da bunların vasi­leridir, daha sonra da hâkimdir veya hâkimin naibidir. Nitekim bir ha-

şerif´de hükümdar velisi olmayan velidir) üye buyurulmuşdur. Esah olan kavle göre ananın velayeti yokdur.

(3) : Mehcurun velisi, maslahata göre tasarrufda bulunur, hayr ve şerri olmayan tasarruflardan imtina eder, mallarını hıfza çalışır, bu mal­lan mehcurun nafakasını ve zekâtını temin edecek mikdar tenmiyede bu­lunur. Hâkim ise bu malları ikraz eder.

(4) : Mehcurun parasiyle gailesi idaresine kâfi olacak akar alınması, d para ile ticaretde bulunmakdan evlâdır.

Mehcurun akarı satılmaz. Meğer ki harab olmasından korkulsun veya mütebaki emlâkini imar için olsun, veya nafakasını başka suretle temin gayri kabil bulunsun veya başka bir beldede bulunub bedel-i icarı tamira­tına vergisine ve sair masraflarına kâfi gelmesin. Böyle bir hacete mebni satılabilir.

(5) : Veli, mehcurun maîmı bir maslahata mebni peşin para veya ve­resiye olarak satabilir. Veresiye satınca bey´e işhadda bulunması ve rehin alması vâcibdir.

Veli, maslahata muvafık görürse mehcur namına şüfa sebebiyle bir akarı satın alabilir veya şüfa hakkını istimal etmeyebilir.

Veli, mehcurun mezhebi icabatından ise malına aid zekâtını zama-znnda verir ve mehcura kadr-i maruf infakda bulunur, nafakaları mehcu­run üzerine lâzım gelenlere de nafaka verir.

(6) : Bir mehcura malı gaib olmakla babası veya dedesi, ileride malı­na rücu etmek üzere infakda bulunsa rücu edebilir. Başkaları infakda bu-iunsa!ar rücu edemezler.

(7) : Bir mehcurun babası veya dedesi, muhtaç olunca onun malın­dan nafakasına kifayet edecek mikdarı ahz edebilirler, herhalde kazamb nafakalarını temin etmekle mükellef tutulmazlar. Mehcurun vasisi veya emini ise ihtiyaçları olmayınca onun malından bir şey alamazlar. Fakat fa­kir olub mehcura bakmaları yüzünden bir şey kazanamaz bir halde bulu­nursa nafakaları mikdan bir şey alabilirler. Diğer bir kavle göre ecr-i mi-silleriyie nafakalarından hangisi az ise onu alırlar, ileride zengin olunca "bunun bedelini iade etmeleri lâzım gelmez.

(8) : Bir mehcuru babası veya dedesi ücrete tekabül etmeyecek işler­ce istihdam edebilirler, onu böyle bir hizmet için başkasına iare edebilir­ler. Ve onu kendisine dînen ve dünyaca nafî olacak şeyleri Öğrenmek için ücretle de olsa bir zatın daire-i tâlimine teslim edebilirler. Bir maslahat gördükleri takdirde onu nafakası mukabilinde birine ecîr de verebilirler.

(9) : Bir mehcur, bulûğundan veya ifakat buldukdan veya tebzir hali zail oldukdan sonra babası veya ceddi aleyhine dâva açarak bir malının tarafından maslahatsız yere satılmış olduğunu i-ddiada bulunsa binilar yenıinleriylc tasdik olunurlar. Çünkü bunların şefkatları fazla oldu-ğundajı bu hususda müttehem olamazlar. Fakat mehcur, kendisine hariç-den vasi veya emin tâyin edilmiş bir kimse hakkında böyle bir iddiada bu­lunsa yeminiyle tasdik olunur. Zira bunlar bazan müttehem olabilirler.

Veli olan emîn, sika bir hakimin mehcur hakkındaki lîmaslahatin ta­sarruf da bulunmuş olduğuna dair sözü, bilâ yemin makbuldür. Velev ki fil´hâl mazûl bulunsun. Çünkü hâkim, bu tasarrufu esnasında şer´i şerefin naibi bulunmuşdur. Emîn ve sika olmayan- bir hâkim ise vasi gibidir.´

(10) : Bir baba çocuğun malını senelerce sakladıkdan sonra vefat et­mekle çocuğun nafakasına bu malı mı, yoksa, kendi malını mı sarf etmiş olduğunda hâkimce iştibah hâsıl olsa çocuğun malını sarf etmiş olduğuna ihtiyaten hamlolunur. Tâ ki sair vârisler mutazarrır olmasınlar. Maama-fili babanın beraet-i zimmeti asidir. (Tuhfetül´muhtac.)

(Hanbelî´lere göre de çocukların meheuriyyoti bulûğlarına kadar de­vam eder. İhtilâm, hayz, gebelik bulûğ âsârındandır. Erkek ve kız çocuk­ları on beşer yaşlarını istikmâl etmekle baliğ olmuş olurlar. Bunların hak­kında şu gibi meseleler carîdir:

(1) : Mümeyyiz olan bir çocuğun ticaretde bulunmasına velisi izin ve­rebilir. İzin verdiği hususda ondan hacr münfek olur, bundan başka hu­suslarda tasarrufu yine sahih olmaz.

Meselâ: Bir veli, mümeyyiz olan oğluna veya mümeyyiz veya baliğ olan kölesine bin lira ile ticaretde bulunmasına mezuniyyet verse bunlar bundun fazla bir para ile ticarete atılamazlar. Ve bir nevi ticarete mezun olunca da başka bir nevi ticaretle meşgul olamazlar.

(2) : Çocuğun, mecnunun, sefihin hâkimden ve hâkimin emininden bnşka olan velisi, muhtaç bulunduğu takdirde bunların malından yiyebilir. Şö´y´e ki: Bu velinin ecr-i misliyle kâdir-i kifaye nafakasından hangisi da­ha az ise o az mikdan bunların malından alib ihtiyacına sarf edebilmesi caizdir. Maamafih veli, ihtiyacı bulunmasa da kendisine hâkimin takdir ede­ceği ücreti mehcurun malından alabilir.

(3) : Çocuğun, mecnunun velisi, baliğ, reşîd, âkil, hür velev zahiren âdil olan babasıdır, sonra babasının âdil olan vasisidir, sonra da hâkimdir. Bunlar mezkûr evsafı haiz babalan veya vasileri bulunmayınca hâkim bun­lara bakmak üzere emîn bir kimseyi nazır tâyin eder, hâkim de bulun­mazsa bunlara cemaât-i islâmiyyeden emîn bir zat nezaretde buîunur. Ced­din validenin ve sair asebatın hakk-i velayetleri yokdur.

(4) : Mehcurlarm mallarından zekâtlarını, fitrelerini velileri çıkanb verirler. Malı fazla olan ve kurbandan, bayramdan anlar bulunan bir yeti­min malından o yetim için kurban bayramında velisi kurban kesebilir, fa­kat bunun etini tesadduk edemez, bu, yetime aid-dir.

(5) : Yetimlere ikram etmek, onların kalblerini sevindirmek, onlar­dan ihaneti def eylemek müstahabdır. Bir yetimin kalbini cebr ve tatyi-

be çalışmak, onun maslahatlarının en büyüklerin dendir. Bir hadisi nebe­vide: buyurulmuşdur. Yani: Arzu eder misin ki, kalbin yumuşasm, kasvetden beri olsun, matlubuna kavuşasın?. Yetimin ha­line acı, başını okşa, ona yediğin taamdan yedir, bu sayede kalbin yumu­şar, münşerih olur, hacetine erersin. (Keşşafül´kına, Neylül´meârib.) [24]

Hacr Edilen Sefihlere Aid Meseleler :



62 - :Bir çocuka sefih olarak baliğ olsa mehcuriyyeti kesb-i rüşd edinceye kadar devam eder. Rüşdü tahakkuk etmedikçe mallan kendisine verilemez. Bu mallarında beyi ve şıra gibi tasarrufları caiz olmaz. Meğer ki hâkim icazet versin. Bu mesele, imameyne göredir. Mecelle´de de bu kabul edilmişdir.

îmamı Âzam´a göre baliğ bir kimse hacr edilemez, ancak bir çocuk sefih olarak baliğ olursa yirmi beş yaşma girmedikçe malları kendisine verilmez. Bu te´dibe müstenid bir emr-i ihtiyatîdir. Bu suretle onun teb-zirine, mallarını başkalarına meccanen bağışlamasına meydan verilmemiş olur. Fakat yirmi beş yaşma girince reşîd olmasa bile malları kendisine verilir. Artık te´dib ümidi kesilmiş olacağından böyle bir mülâhazaya meb-ni mallarım kendisine vermekden imtina doğru olamaz, o baliğ olduğu için beyi ve şîra gibi muameleleri nafizdir.

Vaktiyle Türkiye´de bir emr-i sultanîye mebni yirmi yaşını ikmâl et­meyen bir gencin malim velîsinden veya vasisinden almak için mahkeme­ye müracaatı ve rüşdüne dair beyyine ikamesi hâkimlerce kabul edilmezdi.

63 - : Sefih olarak baliğ olub hâkim tarafından hacredilmeyen bir kimsenin sefahati halir.de kazanmış ol-duŞu malda tasarrufu îmam göre sahîhdir. Çünkü böyle baliğ bir sefih, hâkim tarafından hacre-dümçdikçe bu sefehinden dolayı münhacir bulunmaz. îmam Muhammed´e göre ise bu tasarrufu sahih değildir. Zira bu gibi kimseler hâkimin hac­rine mütevakkıf olmaksızın sefehinden dolayı zaten münhacir bulunurlar. (Hintiiyye.)

64 - : Mehcur olan sefih, beyi ve şira, icar ve isticar, havale, rehn ve irtihan, tevkil, şirket gibi hazl ve ciddî müsavi olmayan muamelelerin­de mümeyyiz çocuk hükmündedir. Şu kadar var ki baliğ olan sefihin veli­si yalnız hâkimdir. Onun üzerinde babasımn, dedesinin ve sairenin hakk-ı velayetleri yokdur. Ancak hâkim münasib görürse bunlardan birini o se­fih üzerine vasi nasb edebilir.

65 - : Mehcur olan sefih; hazî ve ciddî müsavi olan muamelâtında, meselâ: Nikâh, talâk, hüdût, kısas ve ukubeti mucip bir cinayeti ikrar hususunda gayri mehcur hükmündedir. Kurbet ve tâat sayılan şeyler hak­kındaki vasiyyeti malının sülüsünden muteber olur. Hac, zekât ve sair iba-de.tlerin vücudu hususunda da bâliğ-i âkil hükmündedir. (Kifâye).

66 - : Baliğ olan mechur sefi