๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hukuku İslamiye => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 04 Mart 2010, 02:29:47



Konu Başlığı: Bir Lahika
Gönderen: Ekvan üzerinde 04 Mart 2010, 02:29:47
Bir Lahika :



Yalan yere yemin etmek, Islâmiyyet nazarında mühim bir cinayetdir. Ha­kikate mukarin olmayan bir iddiayı isbât için yemin cür´et eden bir şahs, üç cinayeti birden irtikâb etmiş olur. Şöyle ki: Bir kerre yalan söylemiş olur, yalan ise diynen haramdır, en büyük bir günahdır. Sonra bununla başkasının hakkına tecavüz etmiş olur, başkasının hakkına tecavüz ise şer´an haramdır, pek büyük bir mes´uliyeti calibdir. Daha sonra da bütün esrar ve mugayyeba-ta âlim olan Hak Taâlâ´nın kudsî ismini hasis bir menfaati elde etmek için, hakikate mugayir bir iddiayı terviç etdirmek için âlet etmiş olur, bu ise pek büyük bir cinayetdır, en kötü bir hayâsızlıkdir. Hak Taâlâ Hazretlerini bilen, sahih bir itikada malik olan bir insan, böyle bir cinayet kabü değil, cür´et ede­mez, insan, hâiikinden, râzikinden utanmaz mı? İnsan nasıl olur da alîm, ve hakim olan mabûd-i kadiminin ismi akdesini böyle âdî, hakikate muhalif şey­lere âlet ittihaz edebilir?. Bu, ahlâkan ve diyaneten ne kadar bir sukûtdur, Bu, mehafetûllâh duygusundan ne büyük bir mahrumiyyetdir.

Evet... Sahibini günahlara daldıran, bu cihetle «Yemin-i gamus» adım alan bir yemin-i kâzibe, en büyük günahlardan biridir. Nitekim bir hadis-i şerîfde: buyurulmuşdur.

Yani: Kebair denilen en büyük günahlar, Allah Taâlâ´mn şeriki = Ortağı ol­duğuna kail olmak, anaya, babaya âsî olmak, masum bir insanı öldürmek ve yaları ycru yemin etmekdir.

Maamafih, yemin-i kâzibe, nifak alâmetidir. Hakikî bir mümin, buna ce­saret,edemez. Nitekim bir hadis-i nebevide: buyurulmuşdur. Yani: Münafık kimsenin alâmeti üçdür: Söyleyince yalan söyler, va´d edince hulf eder, onu yeri­ne getirmez, muahede, mukavele yapınca da gadr eder, yapdığı ahd ve pey-mana riayet etmez.

îşte yalan söylemenin, yalan yere yemin etmenin mahiyyetü... Böyle bir hareket, cemiyyet hayatı için ne büyük bir tehlike teşkil eder. Evet.. Efradı sözlerinde durmayan, sözlerinde yalan irtikâb eden bir cemiyyet, izmihlale yüz tutmuş olur. Onların arasında tesanüdden itimaddan eser kalmaz, iktisadî ha­yat, sönmeğe başlar, terakkiden eser görülemez. Nitekim bir hadis-i nebevide de buyurulmuşdur. Yani; Yalan yere

yapılan yemin, yurdları bir harabe haline çevirir, cemiyyetleri darma dağı­nık eder.

Artık yalan yere yapılan bir yeminin en müdhiş akıbetlere, uhrevî ceza­lara sebebiyyet vereceğini düşünmeli, bundan son derece sakınmalıdır.

Resûli Ekrem Sallâllâhü Taâlâ Aleyhi vesellem Efendimiz, bir hadis-i şe­rifinde de şöyle buyurmuşdur: yani: Her kim kardeşinin bir malım yalan bir yemin ile kcsib atar, onun elinden çıkarırsa ateşden oturacağı yere hazırlansın; cehennem azabına müstahik olduğunu iyice düşünsün!..

Artık temiz bir kalbe, nezih bir itikada malik olan bir insan, yalan yere yemine cesaret edebilir mi?. Hattâ bir çok mutteki zatlar, kendilerinden hak­sız yöre iddia edilen şeyleri verir = Bezi ederler de Hak Taâlâ´mn mukaddes ismine tazim için. yemin etmekden çekinizîer. îşte bu hal, dinî bir terbiyenin takdirlere şayan bir neticesidir. [8]

Tevazu´ Bil´eydiye Aid Meseleler :



186 - : Münazeünfîh olan akarda iddia edilen bir mü!k-i mutlak, dâvası­nın sahih olması için, o akara müddeaaleyhin ziîyed olduğu beyyine ile isbât edilmek lâzımdır. Çünkü bu dâvadan maksad, müddeaaleyhin izâlc-i yedidir. tzâle-i yed talebi ise sahib-i yed aleyhine olur, bu hususda hâkimin ilmi, kâfi değildir, bu akarın elyevm müddeaaleyhin elinde bulunduğuna şahidlerin şa­hadet etmeleri lâzımdır. Müftabih olan, budur.

Bu hususda iki tarafın tesadüku, yani: Müddeînin dâvası üzerine müdde­aaleyhin ikrar eylemesi de kâfi değildir. Bununla müddeaaleyhin zilyed oldu­ğuna hükm olunamaz, bunda tezvir ihtimâli vardır, bu tarih ile başkasının akarı elinden alınmak istenilmiş olabilir.

Fakat bir akarın bir gahsdan satın alındığı veya bir akarı bir şahsın gasb veya sirkat eylediği iddia edilse bu takdirde müddeaaleyh olan o şahsın o aka­ra elyevm zilyed bulunduğunu beyyine ile isbâta hacet yokdur. Zira bu, bir fi´U davasıdır. Bu dâva ise zilyed aleyhine sahih olduğu gibi başkası aleyhine de sahihdir (Bezzâziyye, Tatarhâniyye.)

Bir hanede sakin olmak, bir arsada ebniyye ihdas etmek, bir arsada ku­yu kazmak veya ağaç dikmek, ekin ekmek, kerpiç yapmak zilyedliğin nevüe-rirıdendir.

187 - : Menkûlâtdan olan bir mal, her kimin elinde ise zilyed odur, onu beyyine ile isbâta hacet yokdur. Çünkü bundaki vaz-ı yed, bU´muayene zahir­dir. Binaenaleyh bunda iki tarafın tesadüku kâfidir. Müddeaaleyh, müddeabih olan menkûle vaz-ı yedini ikrar edince kifayet eder, şahidlerin buna şahade­tine hacet kalmaz (Tatarhâniyye.)

188 - : İki kimse, bir akarda niza´ edib her biri o akara kendisinin vazi-ül´yed olduğunu iddia etse - daha mülkiyyet üzere şahid dinlemeden - onlar­dan hangisinin zilyed olduğuna beyyine taJeb olunur, tâ ki hangisinin müddeî ve hangisinin müddeaaleyh vaziyetinde olub kime beyyine tevcih edileceği te-ayyün edebilsin.

Bunların ikisi birden ziiyed olduklarına dair beyyine ikâme etseler ikisi´ nin de müştereken zilyed oldukları sabit olur. Çünkü esbab-ı sübûtiyyede mü­savidirler. Bu halde her biri vaziül´yed olduğu kısım hakkında müddeaaleyh, vaziül´yed olmadığı kısım hakkında müddeî bulunur.

Eğer bunlardan biri vaz-ı yedini isbâtdan izhar-ı acz eder de diğeri vazi-ül yed olduğuna beyyine ikâme ederse onun zilyed olduğuna hükm edilir, di­ğeri hariç sayılır (Hindiyye, Reddimuhtar.)

189 - : Bir akarda vaziül´yed olduklarını iddia eden iki hasımdan hiç bi­ri, zilyed olduğunu isbât edemezse her birine diğerinin talebiyle «Hasmının o akarda zilyed olmadığına yemin verdirilir, ikisi de yeminden nükûl ederse o akara biliştirâk zilyed oldukları sabit olur. Ve eğer biri yeminden nükûl edib diğeri yemin ederse yemin eden hasmın o akara müstakillen vaziül´yed oldu­ğuna hükm edilir, diğeri hariç sayılır. Ve her biri yemin ederse hiç birisinin zilyed olduğuna hükrn ulunmaz. Belki hakikati hal, zahir oluncaya kadar müd-deabih olan akar, tevkif olunur, bunlardan birinin elinde bırakılmaz (Ueddı-muhtar.)

Bazı fukahaya göre hâkim, müddeabih akarın iki hasımdan hangisinin elinde bulunduğunu bilirse onu zilyed addeder. Fakat bu kavi, mercuhdur (Hindiyye.) [9]

Beyyinelerin Tercihine Aid Meseleler :



190 - : Bir mala aleliştirâk vaziül´yed, mutasarrıf bulunan iki kimseden her biri o mala müstakillen malik olduğunu iddia ile beyyine ikâme edecek olsa o mala müştereken malik olduklarına hükm edilir. Bunlardan biri o mala müstakillen, diğeri de bü´iştirâk malik olduğunu bil´iddia ikisi de beyyine ikâ­me edecek olsa istiklâl iddiasında bulunan kimsenin beyyinesi tercih olunur.

Bu iki kimseden yalnız biri iddiasına beyyine ikâme etdiği halde diğeri müddeasını isbâtdan âciz bulunsa o mal beyyine ikâme edenin mülkü olmalı üzere hükm edilir (Mecelle, Hindiyye.)

191 - : Bir kimsenin elinde bulunan bir akarın yarısına malik olduğunu bu şahs, tamamına malik bulunduğunu da diğer bir şahs iddia edib ikisi de müd-deasına beyyine ikâme eylese imamı Azama göre o akarın dörtde biri nısfım iddia edenin, bakisi de tamamını iddia edenin mülkü olmak üzere hükm olu­nur. Çünkü bunun yarısı bilâ münazaa tamamını iddia edene aid olur. Diğer yarısında ise münazaaları müşterekdir, artık bu nısıf aralarında müşterek bu­lunur. Imâmeyne göre ise o akarın üçde biri yarısını iddia edene, bakisi

Fakat bu akar, bu müddetlerin elinde bulunmuş olsa bu akar, bunun ta-mammı iddia eden şahsa aid olur. Çünkü yarısı bilâ kaza kendisine aiddir, di­ğer yarısı da bunda hariç sayılacağından biTkaza kendisine aid olur. Zira be akarın yansını idda eden, onun yarısına vaziül´yed sayılacağından diğeri ha­riç addolunur. (Reddimuhtar.)

192 - : «Bu benim mülkümdür.» diye mutlak mülk dâvasında tarih be­yan plunmazsa haricin beyyinesi zil´yedin beyyinesine tercih olunur.

Binaenaleyh bir kimse, bir şahsın elinde bulunan bir akar için «Bu benim mülkümdür, bu şahs buna haksız yere vaz-ı yed ediyor, ahvermesini isterim.» diye dâva, o şahs da «Bu akar benim mülkümdür, bu cihetle buna bihakkin vaz-ı yed etmekteyim.» diye dâva eylese o hariç kimsenin beyyinesi tercihan dinlenip.

imam Ahmed´in kavli de böyledir. Çünkü beyyineler, isbât içindir. Hari­cin beyyinesi ise isbât bakımından ekserdir. Zira bu müddeînin zü´yedlik iti­bariyle müddeabihde bir mülkü bulunmadığı halde müddeabihin ona aidiyye-tini isbât, binnisbe fazla bir isbât demektir.

imam Malik ile imam Şafiî´ye göre isezü´yedin beyyinesi, vaziül´yed ol-masıyle kuvvet bulmuş olacağından tercih olunur (Mecmaürenhür.)

193 - : Satın almak gibi tekrarı kabil bir sebeble mukayyed olan ve tarih beyan olunmayan mülkiyet dâvası da mülk-i mutlak dâvası hükmündedir. Bi­naenaleyh bunda da haricin beyyinesi müreccahdır. Fakat zil´yed ile haricden her biri müddeabih malı bir şahsdan temellük etmiş olduğunu iddia etse zil´­yedin beyyinesi tercih olunur.

Meselâ : Bir kimse, bir şahsın elindeki bir akar için «Bu akarı ben Zeyd´-den satın aldım, bu cihedle benim mülkümdür, bu şahs ise buna haksız yere vaz-ı yed ediyor.» diye dâva, o şahs da «Ben bunu Velid´den satın aldım,» ve­ya «Bu bana babamdan mevrusdur, bu cihedle buna vaziül´yed bulunmakta­yım.» diye iddia eylese hariç bulunan kimsenin beyyinesi tercih olunur.

Amma hariç, «Bu akarı ben Zeyd´den satın aldım, veya bu bana Zeyd´den miras kaldı.» diye dâva, Zil´yed de: «Hayır bu akarı ben Zeyd´den satın al­dım, veya bu akar Zeyd´den bana miras.» kaldı.» diye iddia eylese bu zil´­yedin beyyinesi müreccah olur. (Mecelle, Reddimuhtar.)

194 - : Nitac gibi, ve bir kerre dokunacak libas gibi tekerrürü kabil olma­yan bir sebeble mukayyed olan mülkiyed dâvalarında zil´yedin beyyinesi mü­reccah bulunur.

Meselâ : Bir taya vaziül´yed olan bir kimse ile olmayan bir şahs o tayda niza´ edib her biri bu tayin kendi kısrağından doğmuş malı olduğunu dâva ey­lese zil´yedin beyyinesi tercih olunur (Mecelle, Mecmaül´enhür.)

195 - : Bir mal hakkındaki dâvada iki tarafdan tarih beyan olunursa ta­rihi mukaddem olanın beyyinesi müreccah olur.

Meselâ : Bir kimse, bir şahsın elinde olan arsa için : «Bu arsayı bir set mukaddem zeyd´den satın aldım.» diye dâva, o şahs da :, «Bu arsa bana beş sene mukaddem vefat eden babamdan miras kalmışdır.» diye iddia eylese o şahsın beyyinesi tercih olunur. Fakat «Altı ay mukaddem vefat eden pederimden miras kalmışdır.» diye İddiada bulunsa o hariç olan kimsenin beyyine-si müreccah olur.

Kezalik : Bu müddeî, o malı başka başka şahıslardan satın almış oldukla­rını iddia etseler hangisinin temellük tarihi mukaddem ise onun beyyinesi evlâ olur (Mecmaül´enhür, Dürrimuhtar.)

196 - : Nitac dâvasında tarihe itibar olunmaz, zilyedin beyyinesi tercih olunur. Su kadar var ki, müddeabihin yaşı, zilyedin söylediği tarihe tevafuk etmez de haricin söylediği tarihe muvafık bulunursa haricin beyyinesi mürec-´ cah olur. Şâyed nitacın yaşı, ikisinin de beyan etdiği tarihe tevafuk etmez ve­ya tevafuk edib etmediği anlaşılmazsa ikisinin de beyyineleri sâkit olur, müd-deabih nitac, zilyedin elinde bırakılır (Hindiyye, Zeyleı.)

197 - : Ziyadeyi müsbit olan beyyine, evlâdır.

Meselâ : Bayi ile müşteri, mebiin veya semenin veya her ikisinin, mikda-rında ihtilâf etseler ziyadeyi dâva edenin beyyinesi tercih olur,

193 - : Temlik beyyinesi, ariyet beyyinesinden evlâdır.

Meselâ : Bir kimse, bir şahsın elindeki bir mal hakkında: «Bu benim mül-kümdür, bu şahsa ariyet vermisdim, bana geri versin.» diye dâva, o şans da: «£>en bu malı bana hibe ve teslim etmişdin.» diye iddia etse bu hibe hakkında­ki beyyine tercih olunur (Umdetül´fetavâ.)

199 - : Beyi beyyinesi; hibe, rehin ve icare beyyinelerinden evlâdır. Ica-re beyyinesi de rehin beyyinesine müreccahıdır.

Meselâ : Bir kimse^ bir şahsa karşı: «Fülân malı sana sattmsdım, seme­nini ver» diye dâva, o şahs da: «Sen o malı bana hibe etmişdin.» diye iddia et­se o kimsenin beyi hakkındaki beyyinesi tercih olunur (Ganim-i Bağdadî.)

200 - : Ariyetde itlâk beyyinesi evlâdır.

Meselâ : Ariyet verilen bir at müsteirin elinde telef olmakla mu´ir: «Ben bu atı sana dört gün kullanmak üzere iare etmişdim, sen ise dört gün mürur runda bana teslim etmedin, beşinci gün elinde helak oldu. Binaenaleyh kıyme­tini zâmin ol» diye dâva, müsteir de: «Sen öyle dört gün ile takyid etmedin, alelıtlak kullanmak üzere bana iare etmişdin.» diye iddiada bulunsa söz, mu´i-rindir, müsteirin beyyinesi tercih olunur.

Ariyetin kullanılacağı mekân hakkındaki ihtilâfdn da hükm böyledir (Mir´at-ı Mecelle.)

201 - : Sıhhat beyyinesi, maraz beyyinesinden evlâdır.

Meselâ : Bir kimse, bir malını vârislerinden birine hibe ve teslim edib de vefatından sonra diğer vârisler: «O malı maraz-ı mevtinde hibe etmiş oldu­ğumu» dâva, mevhûbünleh de «Bunu kendisine hal-i sıhhatinde hibe etmiş» olduğunu iddia etse mevhûbünlehin beyyinesi tercih olunur (Hâniyye.)

202 - : Akıl beyyinesi, cünûn ve eteh beyyinesinden evlâdır.

Meselâ : Bir malı bir müteveffanın hali cinnetinde satmış olduğunu vâris­leri dâva, müşteri de bu malı kendisine âkil olduğu halde satmış olduğunu id­dia etse akıl beyyinesi tercih olunur (Tenvir, Hamidiyye.)

203 - : Hudûs beyyinesi, kıdem beyyinesinden evlâdır.

Meselâ : îki kimse, bir mülkdeki hakkı mesilin hudûsiyle kıdeminde ihti lâf etseler, hudûsünü iddia ile bertaraf edilmesini taleb edenin beyyinesi ter­cih olunur. Çünkü bu beyyine, hilâf-ı aslı müsbitdir. Fakat bazı zevata göre hudûs ile kıdem beyyinesi tearuz edince kıdem beyyinesi tercih olunur (Bez-zâziyye, Mir´at-ı Mecelle.)

204 - : Beyyinesi râcih olan taraf, beyyine ikâmesinden izhar-ı acz edin­ce mercuh tarafdan beyyine istenilir. O iddiasını beyyine ile isbât ederse ona göre hükm olunur. Isbât edemediği takdirde kendisine yemin tevcih edilir

(Mecelle.)

205 - : Racih taraf, beyyine ikâmesinden izhar-ı acz etmekle mercuh ta­raf, beyyine ikâme ederek mucebiyle hükm olunsa artık racih tarafın beyyine ikâme etmek istemesine iltifat olunmaz. Çünkü iki beyyineden biriyle hükm edilince diğeri lâğv olur (Tenkih-i Hamidî.)

(Malikî´lere göre de tercih-i beyyinat hususunda şu gibi meseleleri vardır:

(1) : iki beyyine tearuz etdiği, yani: Bunlardan her biri diğerine münafi bir şeye müştemil bulunduğu takdirde bakılır: Eğer bu beyyinelerin arasını ce´mi´ etmek mümkün ise bu ce´mi´ icab eder, yani: Bu beyyinelerden her bi­rinin muktezasiyle amel vâcib olur. Ve eğer böyle bir ce´mi mümkün olmaz­sa eebeb-i mülkü bildiren beyyine, mutlak mülkü bildiren beyyineye tercih olunur.

Meselâ : Aralarında selem, yani: Peşin semen ile veresiye mal satın al­mak muamelesi cereyan eden iki kimse, semenin mikdarında ihtilâf etmekle rebbüsselemin ikâme etdiği şahidler: «Yüz kile kırmızı buğday mukabilinde Şu bir libasın selem verildiğine» şahadet etdiği gibi müslemümleyhin ikâme etdiği şahidler de; Yüz kile kırmızı buğday mukabilinde şu başka iki libasın selem verildiğine» şahadet etseler bu iki şahadet de muteber olur. O halde bu, iki selem muamelesi yapılmış olduğuna hami edilerek iki yüz kile kırmızı °uğday mukabilinde o üç libasın selem = Peşin semen olarak verildiği lâzım-gelir.

Fakat iki kimseden her biri, bir malın kendi mülkü olduğunu iddia etmekle bunlardan birinin şahidleri; «Bu mal, şu müddeînin mülküdür.» diye şahadet etdikleri halde diğerinin şahidleri: «Bu mal bu ikinci müddeînin babasından miras kalmış veya kendi hayvanından doğmuş olmak sebebiyle mülküdür.» diye şahadet etseler bu ikinci şahadet, tercih olunur.

(2) : Müverreh olan beyyine, müverreh olmayan beyyineye tercih oluna­cağı gibi mukaddem tarihli beyyine de muahhar tarihli olan beyyineye tercih edilir. Velev ki bu ikinci beyyine daha adaletli bulunsun.

Meselâ : iki kimse, bir mal hakkında iştira, iddiasında bulunup birisinin şahidleri: «Bu malı, şu müddeînin bir sene mukaddem satın almış olduğuna» diğerinin şahidleri de hiç tarih beyan etmeksizin veya bir seneden az bir ta­rih dermeyan ederek «Bu malı şu diğer müddeînin satın almış olduğuna» şa­hadet etseler evvelki şahidlerin şahadetleri müreccah olur. Bu mal, gerek bu iki müddtitnin veya bunlardan yalnız birinin elinde ve gerek üçüncü bir şah­sın elinde bulunsun ve gerek hiç bir kimsenin elinde bulunmamış olsun müsa­vidir.

(3) : Emvale aid iki beyyineden hiç biri tarihe mukarin olmadığı halde bi­risi ziyade adaleti haiz bulunsa bu beyyine tercih olunur.

Meselâ : iki kimseden her biri bir malın mülkiyetini iddia ve her birinin bu babda ikâme etdiği şahidler yalnız mülkiyyete şahadet etmekle beraber bi­risinin şahidleri daha ziyade adaletle muttasıf bulunsa bunların şahadetleri takdim olunur. Bu halde bu beyyinenin sahibine ayrıca yemin de tevcih edilir. Çünkü kendi ş.ahidlerinin adaletdeki ziyadeliği bağlıca bir şahid gibidir.

(4) : iki beyyineden birinin yalnız adetçe ziyadeliği medar-ı tercih değil­dir.

Meselâ : Bir tarafın şahidleri iki erkekden veya bir erkek ile iki kadından, diğer tarafın şahidleri de yüz kişiden ibaret bulunsa bu ziyade şahidler, - beyyinenin tamamiyyeti bakımından - diğer şahidlere tercih edilmez. Çünkü birinci beyyine de nisâb-ı şahadeti haizdir. - Matlup olan da budur. - Maamafih adedin ziyadeliğini tercihe medar görenler de vardır :

(5) : iki erkek §ahidden ibaret olan bir beyyine, bir erkek şahid ile ye­minden veya bir erkek ile iki kadının şahadetinden ibaret bulunan bir beyyt neye tercih olunur. Velev ki yemin ile beraber olan şahid, zamanın en âdili bulunsun. Çünkü fukahadan bazıları, bir şahid ile yemini esasen medar-ı hüknı görmemektedirler. Bir erkek ile iki kadının şahadeti ise iki erkek şahid bulun­madığı takdirde olduğundan mertebeten aşağıdır. Şu kadar var ki, bu erkek şahid, daha âdil bulunursa bununla o iki kadının şahadeti diğer iki erkeğin şahadetine takdim edilir.

(6) : Mülke şahadet hususunda iki beyyine mütesavi olup başka bir me­dar-ı tercih bulunmadığı takdirde müddeabihe vaziül´yed olmak da esbab-ı tercinden sayılır. O halde bu vaziül´yed olan müddeîye yemin teveccüh eder.

(7) : Mülkün naklini mübeyyin olan beyyine, mülkün istishab tarikiyle bakasmı müfid olan bir beyyineye tercih olunur.

Meselâ : Bir tarafın şahidleri: «Bu,hane Zeyd´indir, bunu kendi malından inşa etdi, bunun bir nâkil-i şer´î ile onun mülkünden çıkdığını bilmiyoruz.» diye şahadet etdikleri halde diğer tarafın şahidleri: «Bu haneyi Zeyd´den bilâ­hare Arar satın aldı.» diye şahadetde bulunsalar bu nakl-i mülkü müfid olan beyyine ile amel olunur. Çünkü bu şahidler, evvelki şahidlerin bilmedikleri iş­tira muamelesine muttali bulunmuşlardır.

(8) : iki beyyine mütesavi olub medar-ı tercih, müteazzir olursa bunların ikisi de sâkit olur.

Meselâ : Bir kimsenin mülkiyyet iddiasiyle elinde bulunan bir haneye ha-riçden iki şans ayrı ayrı mülkiyyet iddiasiyle beyyine ikâme edib de bunlar­dan birini diğerine tercih edecek bir sebeb bulunmasa bu iki beyyine de hüknv süz kalır, bu hane o kimsenin elinden alınamaz.

(9) : Bir gayr-ı müslimin, meselâ: Bir nasraninin vefatından sonra biri gayr-ı müslim, diğeri de müslim bulunan iki oğlu ihtilâf ederek gayr-ı müslim olan oğul, babalarının gayr-ı müslim olarak vefatını, diğer müslim olan oğul da babalarının islâmiyyeti kabul etdikden sonra vefat eylediğini iddia etse söz, gayr-ı müslim olan oğlundur. Çünkü babasının gayr-ı müslim olduğu istishâ-ben şâbitdir. Fakat ikisi de beyyine ikâme edecek olsa müslim olan oğlun bey­yinesi tercih olunur. Çünkü onun beyyinesi, bir beyyine-i nâkiledir. Beyyine-i nâkile İse beyyine-i müstashibe üzerine mukaddemdir,

(10) : Biri müslim, diğeri gayr-ı müslim iki kardeşden her biri, hal-i as­lisi, yani müslim olup olmadığı meçhul bulunan babalarının vefatından sonra ihtilâf edib müslim olan, babalarının şahadeti ityan edib müslim olarak vefat etdiğine beyyine ikâme etdiği gibi gayr-ı müslim olan kardeşi de: «Babaları­nın meselâ: Nasraniyyete kail olub Nasraniyyet üzere vefat etdiğine beyyine ikâme etse bu beyyineler, müteariz bulunmuş olur, bunlardan birini diğerine tercih edecek bir sebeb bulunmazsa müteveffanın terekesi aralarında nısfıy-, yet üzere taksim olunur (Muhtasar-ı Ebizziya, Şerh-i Kebîr, Şerh-i Muhamme-dil hırşî.)

(Şafiî´lere göre de beyyinelerin tercihi hususunda şu gibi meseleler var­dır :

(1) : iki tarafdan beyyine İkâme edilen yerlerde bir tarafın şahidlerinin adeden veya adaleten ziyade olması, medar-ı tercih olmaz, belki bu halde te­aruz vukua gelmiş olur. Çünkü iki tarafın beyyinesi de şer-i şerifin takdir et­diği mertebede bulunmakla iki tarafın hücceti de mertebe-i kemalde bulunmuş olur. Şer-i şerifin takdir etmiş olduğu bir şey ziyade ve noksan ile muhtelif olmaz. Hür insanların diyetleri gibi ki, hepsi de ayni mikdardadır. Halbuki, bü insanlar arasında bir çok cihetlerden fark bulunabilir. Fakat asl-ı insaniy-yetde müttehid olduklarından diyetleri de müttehiddir.

(2) : İki tarafdan birinin şahidleri iki erkek, diğer tarafın şahidleri de bir erkek ile iki kadın bulunsa veya kabul edilecek yerlerde dört kadından ibaret olsa biri, diğerine tercih olunmaz. Çünkü iki tarafın da hücceti mertebe-i ke­malde bulunmuşdur. Fakat bir tarafın iki şahidi, diğer tarafın ise bir şahidiy-le yemini bulunsa şahidler tercih olunur. Ezhar olan, budur.

(3) : Bir müteveffanın biri müslim, diğeri de gayr-ı müslim, meselâ hıris-tiyan olmak üzere iki oğlu bulunsa da bunlardan her biri, babası olan mütevef­fanın kendi dini üzere öldüğünü bilâ beyyine iddia ile mirasını ahz etmek is­tese bakılır: Eğer müteveffa, hıristiyan olmakla maruf ise hıristiyan olan oğ­lu, yeminle tasdik olunur. Çünkü asi olan, onun gayr-ı müslim olmasının ba-kasıdır.

Fakat bu iki oğuldan her biri kendi iddiasına suret-İ mutlaka da boyyine İkâ­me edecek olursa müslim olanın beyyinesi takdim olunur. Çünkü onun beyyi-nesi, ziyade malûmatı, yani; Müteveffanın Nasrânîyyetden Islâmiyyete intika­li haberini mutazammındır.

Amma beyyineler mukayyed olub da biri, müteveffanın son kelâmı islâm, yani : Kelime-i şahadet olduğunu, diğeri de bil´akis Sâlis-i Seîâse gibi kelime-i Nasrânîyyet bulunduğunu muhtevi olsa bu beyyineler, tenakuza mebni mütea-riz olacaklarından sukut ederler.

(4) : Vefat eden bir gayr-ı müslimin, meselâ bir Nâsranî´nin biri müslim, diğeri nâsrânî olarak iki oğlu bulunmakla müslim olan oğlu, «Babasının vefa tından sonra tslâraiyyeti kabul etdiğini biliddia mirasa iştirak etmesini taleb, Nâsranî olan oğlu da onun kablel vefat müslüman olduğunu İddia etse müslü-man olan oğlu yeminiyle tasdik olunur. Çünkü asi olan, dini sabika üzere müs-temir bulunmuş olmasıdır. Binaenaleyh hilâf-ı aslı iddia etdiğinden yeminiy­le tasdik olunarak irse iştirak eder. Fakat bu iki oğuldan her biri kendi iddia­sına güre beyyine ikkme etse nasrânî olanın beyyinesi takdim olunur. Zira o-nun beyyinesi, asi olan tenassurdan kablelvefat İslama nakli mutazammındır.

Yani : Hilaf-1 zahiri müsbitdir.

(5) : Vefat eden bîr gayr-ı müslimin iki oğlundan biri rnüslümanUğı kabul etmiş bulunmakla bunlar bunun müslüman olduğu tarihde ittifak etmekle be­raber babalarının tarihi vefatında ihtilâf etseler, meselâ: Bunlardan birinin fülân senesi ramazanı şerifinde müslüman olduğunda müttefik olub ancak müslüman olan oğul, babalarının o sene şubatında, gayr-ı müslim olan oğul da babalarının o sene şevvalinde Ölmüş olduğunu iddia etse bu gayr-ı müslim oğul, yeminiyle tasdik olunur. Çünkü asi olan beka-i hayatdır, müslüman olan oğulun ise beyyinesi takdim edilir. Zira onun beyyinesi nâkildir, yani: Istis-haben sabit olan bir hayatın daha evvel* yani Şabanda mevte münkalib oldu­ğunu mutazammındır.

(6) : Vefat eden bir şahsın gayr-ı müslim anasiyle babası, iki de müslim oğlu bulunub bu iki ferikden her biri o şahsın kendi dinleri üzerine öldüğünü iddia etse anasiyle babası yeminlerîyle tasdik olunur. Çünkü o şahs, ibtidaen ebeveynine bittaba - gayr-ı müslim olmakla mahkûmdur, artık onun bu hali, hilafı sabit oluncaya kadar istishaben devam eder.

Diğer bir kavle göre o şahsın hali tebeyyün edinceye veya iki ferik tesa-lühde bulununcaya kadar mevkuf bulunur. Zira onun bülûğiyle ebeveynine tâ-büyyeti üâil olub hakkında küfr ile islâm ihtimâli mütesavi bir halde buSun-muşdur (Tunfetül´muhtac1,)

(Hanbelî´lere göre de bu babda şu gibi meseleler vardır :

(1) : îki beyyine tearuz edince, yani: Aralarını ce´mi etmek mümkün ol­mayacak suretde birinin nefy etdiğini diğeri isbât edib birbirine muadil bu­lununca ikisi de sabit olur. Fakat birini tercihe bir medar bulunursa onunla amel olunur.

Meselâ : Bir kimse, kölesine «Ben kati edilirsem sen azad ob> dedikden sonra vefat etmekle kölesi onun kati edildiğini iddia, vârisleri de bu kati hâ­disesini inkâr etseler söz, vârislerin olur. Çünkü asi olan, adem-i katidir. Am­ma iki taraf da iddiasına beyyine ikâme eylese kölenin beyyinesi takdim olu­nur. Zira onun beyyinesi ziyadeyi, yani: Katli müsbitdir. Kölenin beyyinesi bu-iunmazsa vârislere katil hâdisesini bilmediklerine dair yemin verdirebilir.

(2) : Telef olan bir malın, meselâ: Bir libasın kıymetinde ihtilâf olunub bir beyyine onun yirmi lira kıymetinde, diğer bir beyyine de otuz lira kıyme­tinde bulunduğuna ikâme edilse yirmi lira hakkındaki beyyine tercih olunur. Çünkü bu yirmi lira ekaldir, bunda iki beyyinenin ittifakı vardır.

Bu kıymetler hakkında iki tarafdan birer şahid ikâmesi takdirinde de hükrn böyledir.

(3) : Mevcud olan bir aynin, meselâ: Bir yetime aid olub vasisi tarafın­dan satılması veya kiraya verilmesi istenilen bir malın kıymetine veya ücret-ı misline dair iki beyyine ikâme edilse bu beyyinelerden hangisini his tasdik ederse o tercih edilir. Fakat bunun her iki\kıymete veya ücrete de ihtimâli bulunursa ziyadeye aid olan beyyine tercih olunur (Keşşâfül´kınâ, Şerhül-mün-teha.) [10]

Söz Kimin Olduğuna Ve Tahkimi Hale Dair Bazı Mesele­ler ;



206 - : Bir hususda iki veya daha ziyade kimse ihtilâf edince bakılır : Zâhir-i hâl, hangisinin lehine şahadet ederse söz, onun olur. Beyyine de zâ-flir-i hâl, iddiasının hilâfına şahadet eden tarafın bulunur (Feyziyye.)

Bu kaide üzerine aşağıdaki meseleler teferru eder.

207 - : Zevç ile zevce, birlikde ikamet etdikleri hane içindeki eşyada - aralarında zevciyyet baki veya zail olduğu halde - ihtilâf etseler bakılır: Silâh, palto ve at gibi yalnız zevce salih = Elverişli olan veya avânî, mefruşat ve nükûd gibi ikisine de salih bulunan şeylerde zevcenin beyyinesi müreccah-dır. ikisi de isbâtdan âciz oldukları suretde söz, maâl´yemin zevcindir. Çünkü bu eşya, zevcin elinde sayılacağından zahir-i hâl, kendisinin lehine şahidcür. Binaenaleyh zevç, bu eşyanın zevcesine aid olmadığına yemin edince ken­disine aid olduğuna hükm olunur.

208 - : Zevç ile zevce, birlikde ikamet etdikleri odada veya hanede ihti­lâf etdikleri takdirde de hükm, yukarıdaki mesele veçhiledir. Zira bunlar iki­sine de elverişlidir.

Fakat yalnız kadınlara elverişli olan çarşaf gibi ve kadınlara mahsus sair elbise gibi ve inci, elmas, yüzük huliyyat gibi şeyler de zevcin beyyinesi mü-recahdır. Çünkü bunlarda zâhir-i hâl, zevcin aleyhine şahiddir. îkisi de isbât­dan âciz olunca söz, maâl´yemin zevcenin olur. Binaenaleyh bu eşyanın zevci­ne aid olmadığına yemin ederse kendisinin olduğuna hükm edilir. Meğer ki zevce: «Ben bu eşyayı zevcimden satın aldım.veya: Bunları zevcim bana hi­be ve teslim etdi.» diye bir iddia ve ikrarda bulunsun. Bu takdirde bu iddiası­nı isbât etmesi lâzımgelir (Bahrirâik.)

209 - : Zevç ile zevceden biri, diğerine salih olan ve sakin oldukları hane­de bulunan şeylerin sanii veya bayii bulunursa her halde söz, maâl´yemin ken­disinin olur. Meselâ : Kadınlara mahsus huliyyatın satıcısı zevç bulunsa bu huliyyat hakkında söz, yeminiyle zevcindir.

210 - : Bir kimsenin iki zevcesi, kadınlara mahsus bazı eşyada bilâ bey­yine ihtilâf etseler bakılır: Eğer ikisi de bir odada ikamet ediyorlarsa o eşya aralarında yarı yarıya hükm olunur. Başka başka odalarda ikamet ediyorlar-sa her kadının odasındaki eşya hakkında söz, maâl´yemin kendisinindir, diğe­rinin beyyinesi tercih olunur (Bahrirâik.)

211 - : Zevç ile zevceden birinin vefatı halinde vârisleri vefat edenin ma­kamına kâim olur.

Binaenaleyh zevç, vefat etdikden sonra vârisleriyle zevce ihtilâf etdik-de bakılır: Yalnız zevceye veya her ikisine salih olan eşya hakkında söz, ma-âl´yemin zevcenindir. Zevcin vârislerinin beyyineleri tercih olunur. Bil´akis zevce vefat etmiş olunca da zevce veya her ikisine salih olan eşya da zevce­nin vârislerinin beyyineleri müreccah olur. Fakat iki taraf, iddialarını beyyine ile isbâtdan âciz oldukları takdirde ikisine de salih olan şeylerde söz, imamı Azama göre maâl´yemin hayatda olanındır. Çünkü meyyitin vaz-ı yedi bulun­madığından berhayat olanın yedi, bilâ muarız bulunmuş olur.

imam Ebû Yusuf göre zevç ile zevceden her biri berhayat olsun olma­sın, her ikisine de salih eşyada ihtilâf vâki olunca bu eşyadan zevce için cihazı misli aid olur, mütebakisi zevcindir, imam Muhammed´e göre bu eşya, talâk veya mevt vukuunda zevcin sayılır (Tenkih-i Hamidî.)

(imam Malik ile imam Şafiî´ye göre bu eşyanın tamamı, zevç ile zevce arasında müşterek olur. İbn-i Ebi Leylâ´ya göre hepsi de zevce aid bulunur. Hasen~î 43asrî´ye göre de bu eşyanın tamamı zevcenindir (Mir´at-i Mecelle,)

Zevç ile zevceden ikisi de vefat etmiş oldukları takdirde ikisine de salih olan şeylerde söz, maâl´yemin zevcin vârislerindir. (Mecelle.)

212 - : Baba ile oğul, sakin oldukları hane içindeki eşyada ihtilâf etseler bakılır: Eğer oğul, babasının iyâlinde ise eşyanın tamamı babasınındır. Bil´a­kis baba, oğulun iyâlinde ise eşyanın kâffesi oğulundur (Bahrirâik.)

213 - : Içgüveyi bulunan damat ile kaimpeder, sakin oldukları hanedeki eşya hakkında ihtilâf etseler bu eşya kâimpederindir, damat yalnız giyinmiş olduğu elbiseye malik bulunur. Hilafı beyyine ile sabit olmadıkça söz, kâimpe­derindir (Bahrirâik, Abdülhalim Fetavâsı.)

214 - : Vâhib, hibesinden rücu etmek isteyib de mevhûbünleh, mevhûbün telef olduğunu iddia ey leşe söz, bilâ yemin mevhûbünlehin olur. Çünkü mev-hûbünleh, malik olduğu bir malın telefini iddia etmiş olur. Bu ise onun üzerine yemini icab etmez. Fakat «Vahib, hibe etdiğim mal budur.» diye muayyen bir mal hakkında hibesicd-? rücua kalkışdığı halde mevhûbünleh, «Hibe edilen mal, bu olmayıb tau.» diye iddiada bulunursa bunun hakkında yemin et­mesi lâzımgelir (Tantavî, Ankaravî.)

215 - : Elinde emanet mal bulunan bir kimse, beraeti zimmeti hakkında yemini ile tasdik olunur.

Meselâ : Mudî, vediayı dâva edib vedî de «Ben onu sana İade etdim.» dese söz, maâl´yemin vedîin olur. Vedî: «Mudiin dâva etdiği mal veya ondan bir şey kendi elinde vedia olarak mevcud olmadığına ve kendisinde bu müddeînin böyle bir hakkı btfiünmadığına» diye yemin eder.

Fakat eminin iddiası hususunda zâhir-i hâl, kendisini tekzib ederse o tak­dirde iddiasını beyyine ile isbât etmesi lâzımgelir. Vasi ile mütevellinin zâ­hir-i hâle muhalif olan zâid masrufları hususundaki sözleri gibi ki, bu sözler kabul edilmez (Eşbah.)

Maamafih emin olan kimse, beraet-i zimmeti hakkında yeminden halâsı için iddiasına beyyine ikâme etse beyyinesi dinlenir (Reddimuhtar Tekmilesi.)

216 - : Bir kimsenin bir şahsa cihetleri muhtelif, cinsleri müttehid olmak üzere-borçları bulunsa da o şahsa bir mikdar şey verdikden sonra hangi bor­cuna mahsuben vermiş olduğunda ihtilâf etseler söz, maâl´yemin o kimsenin olur. Çünkü mümellik odur, cihet-i temlike o daha ziyade vâkıfdır.

Meselâ : Bir kimsenin bir şahsa on lira bir malın mubayaası cihetinden, on lira da diğer bir malın mubayaası cihetinden borcu olsa da ona beş lira verdikden sonra bunun hangi borca mahsuben verdiğinde ihtilâf etseler «Bu­nu fülân borcuna mahsuben verib diğer borcuna mahsuben vermediğine» dair yeminiyle söz, o borçlu kimsenin olur (Ankaravî.)

217 - : Bir değirmenin icare müddeti nihayet buldukdan sonra müstecir, icare müddeti esnasında suyun kesilmesi hasebiyle o müddetin ücretinden his­sesini tenzil etmek isteyerek mu´cir ile aralarında ihtilâf vâki olub da beyyi-neleri mevcud bulunmasa bakılır: Eğer bu ihtilâf, suyun kesildiği müddetin mikdannda ise söz, maâl´yemin müstecirindir; Çünkü bu halde müstecir, mu´ci-rin dâva etdiği ziyade ücreti münkir bulunmuş olur. Fakat bu ihtilâf, suyun asıl kesilmesinde ise, yani: Mu´cir, suyun kesilmesini külliyen inkâr ediyorsa hal-İ hâzır, hakem kılınır, eğer su, bu dâva ve husûmet zamanında akıyor ise söz, maâl´yemin mu´cirindir. Suyun o kadar müddet kesilmiş olduğunu bilme­diğine yemin eder. Ve eğer bu husûmet zamanında su kesilmiş bulunuyorsa söz, maâ]´yemin müstecirindir. Suyun kesilmesi, iddia etdiği müddetden nok­san olmadığına yemin eder.

218 - : Bir kimsenin hanesine akan su yolu hakkında: «Hadisdir yahud kadîmdir» diye ihtilâf´ bulunub da hane sahibi, bu mesilin hadis olduğunu bil´iddia kaldırılmasını istese, mesil sahibi de: «Bunun kadîm bulunduğunu iddia eylese de iki tarafın beyyinesi bulunmasa bakılır: Eğer bu husûmet za­manında o mesilden su akar veya husûmet zamanından önce akdığı malûm bulunursa hali üzere ibka olunur, söz, meâl´yemin mesil sahibinin olur, mesi­lin hadis olmadığına yemin eder. Ve eğer husûmet vaktinde su cereyan etmez, evvelce de cereyanı malûm bulunmazsa söz, maâl´ymin hane sahibinin olur (Mecell, DürerüFhükkâm, Tenkih-i Hamidî.)

(îmam Malike göre zevç ile zevce, her ikisine de salih olan şeylerde ihti­lâf etseler, bu şeyler zevcin olur, zevcenin bunu isbâtı lâzımdır, imam Şafiî´ye göre bu eşya, bâdettehalüf aralarında müşterek olur.

imam Ahmed´e göre de münazeünfîh olan şeyler, eğer sarık gibi erkeklere salih olan şeylerden ise bunda söz, zevcindir. Ve eğer kadınlara salih şeyler­den ise bunlarda söz zevcenindir. Ve eğer ikisine de salih bulunursa bâdelve-fat aralarında müşterek bulunmuş olur. Bu şeylere vaz-ı yedleri gerek müşa­hede tarikiyle ve gerek hükm tarikiyle olsun aralarında fark yokdur.

Zevceynden berhayat olan ile vefat edenin vârisleri arasında ihtilâf hu­susunda da söz, berhayat olanındır (Elmizanül´kübrâ.)

(Zahirîlere göre de iki kimseden her biri, ellerinde bulunmayan ve başka­sına aidiyyeti bilinmeyen bir şeyi, iddia edib de beyyineleri bulunmasa yemin etmeleri için aralarında kur´a keşide edilir, hangisinin yemin etmesi hakkın­da kur´a çıkarsa o yemin eder, müddeabihin ona aidiyyetine hükm olunur. Her ikisinin de beyyinesi bulunduğu takdirde ise müddeabih aralarında müşterek olur.

Kezalik : Bir şey, her iki kimsenin elinde bulunub ikisi de beyyine İkâme etse veya ikisi de beyyine ikâme etmeyib yemin eylese o şeyin aralarında müş­terek olduğuna hükm olunur.

Kezalik : Zevç ile zevceden her birinin müstakillen elinde bulunan eşya, maâl´yemin kendisine aiddir. Fakat her ikisininde ellerinde bulunan eşya ara­larında msl´iyyet üzere müşterek olur. Meselâ: Zavc ile zevce, aralarında ta­lâk vuku bulmuş olsun olmasın, beraberce sakin oldukları hanede veya onun içindeki eşyada İhtilâf etseler bu eşyanın tamamı maâl´yemin aralarında mü-nasafaten müşterek olur. Bu eşya gerek zevce ve gerek zevceye ve gerek her ikisine salih bulunsun müsavidir.

Bunlardan birinin veya her ikisinin vefatından sonra bu eşyada vârisle­rinin ihtilâf etdikleri takdirde de hükm böyledir.

Kezalik : Ana ile oğul, veya erkek kardeş ile kız kardeş, içinde oturduk-iarı hanenin eşyasında - bilâ beyyine - ihtilâf etseler bu eşya aralarında maâryemin müşterek olur (Kitâbül´muhallâ.) [11]

Yirmi Dokuzuncu Kitabın Sonu