Konu Başlığı: Zühd makamı Gönderen: Sümeyye üzerinde 23 Ocak 2011, 15:27:39 Zühd Makamı: Vera' gerçekleşip iyice nefiste yer edince, iman nuru yine iner ve kalbin cibilliyeti ile karışır; bu birleşmeden, ihtiyaçtan fazlasıyla uğraşmanın kötü bir şey olduğu düşüncesi doğar. Çünkü ihtiyaçtan fazlası; kişiyi, asıl amacına ulaşmaktan alıkoyar. Bu, nefse iner ve onu isteğinden vazgeçilir. Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terketmesi iyi müs-lüman oluşunun gereğidir,[1120] Allah'tan başka her meşgale, gönül aynasında kara bir lekedir. Bundan, yaşaması için gerekli olan şeylerle uğraşması müstesnadır. Kifayet miktarı, af kapsamında tutulmuştur. Bunun dışında kalan fazla miktara gelince, Allah Teâlâ'nın mü'minin kalbine yerleştirdiği vaiz (uyarıcı), ondan el çekilmesini emreder. Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Dünyada zahitlik, ne helâli haram kılmakla, ne de malı ziyan etmekledir. Aksine zahitlik, kendi ellerinde bulunana, Allah'ın ellerinde olandan daha çok güvenmemen, başına bir musibet gelmesi halinde, sanki o başına gelmemiş gibi tepki göstermen ve elde edeceğin sevaba karşı daha arzulu olmandır. [1121] Zühd, Serî Bir Yükümlülük Değildir Bazen dünyadan el etek çeken zâhidde bir galebe hali hasıl olur ve onu şeriatta hoş karşılanmayan itikat ve fiillere itebilir. İşte bunun için Rasûlullah (s.a.), zühdle ilgili konulardan nelerin güzel ve övgüye değer, nelerin de hoş karşılanmadığını beyan etmiştir. Bir kimse, ihtiyaçtan fazlasıyla uğraşmanın kötü olduğunu keşif yoluyla idrak ettiğinde, bunu bizatihi zararlı olan şeyler gibi kötü görebilir ve bu onu, zühd konusunda aşırılığa itebilir ve bunun sonucu olarak da Allah Teâlâ'nın o şeyden dolayı sorumlu tutmasını, şeriatın açık/genel bir hükmü sanabilir ve öylece inanır. Bu inanç sakattır; çünkü şeriat, insan tabiatı kıstas alınarak konulur. Zühd, bir tür insan tabiatından sıyrılmak demektir. Öyleyse zühd, Allah'ın, kişinin makamını tamamlaması için kendisine has bir emri olacaktır; yoksa serî bir yükümlülük değildir. Onun bu sakat inancı, kendisini malın ziyan edilmesi, denizlere ve dağlara atılması gibi bir sonuca götürebilir. Bu galebe hali, asla şeriatın tasvip etmeyeceği bir şeydir ve onu, zühd hükümlerine temel olacak şekilde itibar etmiş de'değildir. Bilakis şeriatın zühde temel teşkil etmek üzere dikkate aldığı iki nokta vardır: i. Henüz elde olmayan ihtiyaçtan fazlasını elde etmek için te-kellüfe girmeme, Allah Teâlâ'nın vaad buyurmuş olduğu dünyada belâ, âhirette sevap esasına itimat etme. ii. Elinden geçmiş şeylere ise aldırmama, nefsini onların peşinde koşturmama; ona üzülmeme; Allah Teâlâ'nın sabredenelere ve yoksullara vaad buyurduğu şeylere iman etme. [1122] [1120] Tirmizî, Zühd, 11; İbn Mâce, Fiten, 12. [1121] Tirmizî, Zühd, 29; İbn Mâce, Zühd, 1. Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/311. [1122] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/311-312. |