๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 20 Ocak 2011, 18:57:04



Konu Başlığı: Zıhâr
Gönderen: Sümeyye üzerinde 20 Ocak 2011, 18:57:04
Zıhâr: [48]

 

Cahiliye döneminde insanlar, hanımlarını kendilerine haram ederler ve onları analarının sırtına benzetirlerdi. Bundan sonra artık onlara ebediyen yanaşmazlardı. Bunun, kadın için ne kadar zararlı bir muamele olduğu açıktır. Çünkü kadın artık muallakta­dır; ne kocası vardır ki, diğer kadınların kocalarından nasiplendik­leri gibi kocasından nasiplensin, ne de serbesttir ki, başka biriyle evlenebilsin. Bu olay, Rasûlullah (s.a.) zamanında da olmuştu. Hükmünü öğrenmek için Rasûlullah'a (s.a.) sordular. Bunun üze­rine Allah Teâlâ şu âyetleri indirdi;

"Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulu­nan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin konuşmanızı işi­tir. Çünkü Allah, işitendir, bilendir.

İçinizden zıhâr yapanların kadınları, onların anaları değil-, dir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüp­hesiz onlar çirkin ve yalan bir lâf söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, af­fedici, bağışlayıcıdır.

Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söyledikle­rinden dönenlerin, kanlarıyla temas etmeden önce bir köleyi hür­riyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptık­larınızdan haberi olandır.

Buna imkân bulamayan kimse, temas etmeden önce aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen altmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme) Allah'a ve Rasûlüne inanmanızdan dola­yıdır. Bunlar Allah'ın hükümleridir. Kâfirler için acıklı bir azap vardır.[49]

Allah Teâlâ, onların bu sözlerini tamamen heder kılmamıştır. Çünkü bu söz, kişinin kendi kendini ilzam ettiği ve diğer yeminler gibi pekiştirdiği bir sözdür. Ancak, cahiliye döneminde olduğu gibi bu haramlığı ebedî bir haramlık da kılmamıştır. Çünkü bunda bü­yük zorluklar vardır. Aksine, keffâret ödenmesine kadar geçici kıl­mıştır. Zira keffâret, günahları ortadan kaldırmak ve mükellefin içinde duyduğu sıkıntıyı sona erdirmek için meşru kılınmıştır.

Bu sözün, yalan bir lâf oluşuna gelince, çünkü kadın, gerçek manada anne değildir; ihbârî olması halinde birinin ismini diğeri hakkında kullanmayı sahih kılacak aralarında hiçbir benzerlik ya da müeavirlik ilişkisi yoktur. İnşâî olması halinde ise, maslahata uymayan zararlı bir tasarruftur; ne Allah Teâlâ'nın semavî şeriat­larda indirmiş olduğu bir hükme, ne de yeryüzünün çeşitli yerle­rinde ehl-i reyce bulunup ortaya konulmuş ilkelere uygundur.

Zıhâr, aynı zamanda çirkin (münker) sözdür; çünkü bu, kendişine iyi davranılması emredilen kadına yapılan bir zulüm ve haksızlıktır, onun zor duruma sokulmasıdır. [50]

 
Keffâretin Ağırlığının Hikmeti:
 

Zıhâr keffâreti olarak, bir köle âzâdı veya altmış fakirin doyu­rulması ya da peşi peşine altmış gün oruç tutulması belirlenmiştir. Çünkü keffâretten maksat, mükellefin gözü önüne gelip, onu yap­mak istediği şeyden alıkoyucu etki icra etmesidir. Bu da, ancak, cimrilik edeceği çok miktarda bir mal harcamak, ya da aşırı dere­cede açlık ve susuzluğa maruz kalmak gibi nefse ağır gelecek bir tâatin gerekmesi halinde mümkün olur. [51]

 
Îlâ:[52]
 

Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:

"Kadınlarından uzak durmaya yemin edenler için, dört ay beklemek vardır. Eğer (bu müddet içinde onlar kadınlarına) dö­nerlerse, şüphesiz Allah bolca bağışlayan ve esirgeyendir (yemin­den vazgeçip kadınına tekrar yanaşabilir).

Eğer (yemin edenler dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki, Allah işitir ve bilir. [53]Cahiliye döneminde insanlar, kadınlarına ebediyen ya da uzun müddet yanaşmamak üzere yemin ederlerdi. Bunda kadına büyük bir zulüm ve zarar vardı. Allah Teâlâ, bu süreyi en fazla dört aya indirdi ve yeminlerinden dönebileceklerini beyan buyur­du.

Ulemâ, dönmenin nasıl olacağı konusunda ihtilâf etmişlerdir. Kimileri, îlâda bulunan, dört ay sonunda ya güzellikle boşamaya, ya da iyilikle nikâhı altında tutmaya icbar edilir, demişlerdir. Ki­mi de, dört ayın bitimiyle kendiliğinden talâk vuku bulur, demiş­lerdir.

Bu müddetin belirlenmesindeki sır şudur: Dört ay, nefsin cin­sel ilişkiye kesin olarak arzu duyacağı bir zamandır ve bu sürede hasta değilse cinsel ilişkiyi terketmesi kendisi için zararlıdır. Hem bu süre senenin üçte birini oluşturmaktadır. Üçte bir, yarıdan az olan şeyleri belirlemede kullanılır; senenin yansı ise çok [ 375 ]    zaman sayılır. [54]




[49] Mücâdele 58/1-4.

[50] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/441-443.

[51] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/443.

[52] İlâ: Bir kimsenin dört ay ya da daha fazla süre için karısına yanaşma­yacağına dair yemin etmesidir.(Ç)

[53] Bakara 2/226-227.

[54] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/443-444.