Konu Başlığı: Zâtın sıfatlarının tecellîsi Gönderen: Sümeyye üzerinde 24 Ocak 2011, 14:03:19 ii. Zâtın Sıfatlarının Tecellîsi: Bu iki şekilde olabilir: a) Allah Teâlâ'nm yaratma konusundaki fiillerini murakabe eder ve O'nun sıfatlarını gözünün önüne getirir, bunun sonucu olarak da Allah Teâlâ'nın kudretine olan yakîni kendisine galebe çalar ve sebepleri görmez olur, kendisinden korku ve esbaba yapışma endişesi gider, Allah Teâlâ'nın kendisine dair olan ilmi galip gelir. Bunların sonucu olarak da boyun eğmiş, korku ve dehşete kapılmış bir hal alır. Nitekim Rasûlullah (s.a.) bu manayı ifade etmek için, "Her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da, O seni görüyor. [1057]buyurmuştur. Bu halin, nur yerleri olmasından maksat şudur: Nefis, müteaddit nurlarla aydınlanır; bir nurdan başka bir nura, bir murakabeden başka bir murakabeye intikal eder. Zâtın tecellîsi ise böyle değildir. Zira orada taaddüt ve tahavvül (bir halden başka hale geçiş) yoktur. b) ikincisi, Zât'ın fiili ve haricî sebepler aracılığı olmaksızın "kün= ol!" emriyle yaratması anlamında Zâtın sıfatını görmesidir. Bu takdirde nur yerleri, misâl alemindeki nurdan şekiller (eşbâh) olur ki, onlar arif olan kişiye, duyularının dünyadan gaybeti halinde gözükür. iii. Zâtın hükmünün tecellîsi ya da âhiret tecellîsine gelince, bunun manası, mücâzâtı dünya ve âhirette basiret gözüyle görmesi ve bunu, aynen aç olanın açlık, susuzun susuzluk elemini hissetmesi gibi nefsinde duymasıdır. Birinci tecellîye örnek, Abdullah b. Ömer'in (r.a.) şu sözüdür: O tavaf esnasında iken bir adam kendisine selâm vermiş, o selâmını almamıştı. Adam, îbn Ömer'in bazı yakınlarına serzenişte bulunmuştu. Bunun üzerine İbn Ömer şöyle demiştir: "Biz o me- [ 252 kanda Allah'a bakışıyorduk." Bu, bir tür gaybet, bir tür fena halidir. Çünkü üç letâiften her birinin bir gaybet, bir de fena hali vardır. Aklın gaybet ve fenası, Rabbi ile meşgul olup, eşyaya dair bilgiden habersiz olmasıdır. Kalbin gaybet ve fenası, başkasını sevme, başkasından korkma halinin düşmesidir. Nefsin gaybet ve fenası, nefsin şehvetlerinin düşmesi ve şehvanî şeylerden lezzet almaz olmasıdır. İkincisine örnek: Hz. Ebû Bekir Sıddîk (r.a.) ve daha başka büyük sahâbîlerin söylemiş oldukları: "Beni hasta eden, tabîb!" sözleridir. Üçüncüye örnek: Ensâr'm, içinde kandiller gibi nurların bulunduğu bir bulut görmeleridir. Yine rivayet olunduğuna göre Rasûlullah'ın (s.a.) ashabından iki kişi, karanlık bir gecede onun yanından çıkmışlar, beraberlerinde önlerinden giden iki kandil varmış, ayrıldıklarında kandillerden her biri, onlardan biriyle yürümüye devam etmiş, ta ki evlerine varıncaya kadar. Yine hadiste geldiği üzere, (Habeş kralı) Necâşî'nin kabri yanında bir nur gozükürmüş. Dördüncüye örnek: Hanzale eî-Üseyyidî'nin sözüdür: Hadis şöyle: Bana Hz. Ebû Bekir tesadüf etti de: "Nasılsın ya Hanzale!" dedi. Ben: "Hanzale münafık oldu!" dedim. "Sübhânallah! Sen ne söylüyorsun?" dedi. "Rasûlullah'ın (s.a.) yanında bulunuyoruz. Bize cenneti, cehennemi hatırlatıyor, hatta onu gözle görmüş gibi oluyoruz. Rasûlullah'ın (s.a.) yanından çıktıktan sonra ise eşlerle, çocuklarla, geçim telaşıyla meşgul oluyoruz. Bu sebeple çok şey unutuyoruz." dedim. Hz. Ebû Bekir: "Vallahi, bu bizim de başımıza geliyor." dedi. Hz. Ebû Bekir ve ben yürüdük ve Rasûlullah'ın (s.a.) yanına girdik. Ben: "Hanzale münafık oldu ya Rasûlallah!" dedim. Rasûlullah (s.a.): "Ne o?" diye sordu. "Ya Rasûlallah! Senin yanında bulunuyoruz. Bize cenneti, cehennemi hatırlatıyorsun, o derecede ki gözümüzle görmüş gibi oluyoruz. Senin yanından çıktığımız vakit eşlerle, çocuklarla ve geçim telaşıyla meşgul oluyoruz. Çok şey unutuyoruz." dedim. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.): "Canımı elinde bulundurana yemin ederim ki, siz benîm yanımda bulunduğunuz hal üzere ve zikretmeye devam ederseniz, sizinle melekler döşeklerinizin üzerinde ve yollarda müsâfaha ederler. Ve lâkin ya Hanzale! Bazen şöyle, bazen böyle![1058] buyurdu ve bunu üç defa tekrarladı. [1059] Abdullah b. Ömer'in rüyasında cennet ve cehennemi görmesi de, buna bir örnektir. [1060] [1057] Buhârî, îmân, 37; Müslim,. îmân, 57. [1058] Yani bazen geçim telaşıyla uğraşırsınız, bazen zikirle, bu nifak değildir. Bunu üç defa tekrarlaması ise, konunun Hanzale'nin zihninde iyice yer etmesi ve onun tereddüdünün izalesi içindir. [1059] Müslim, Tevbe, 12. [1060] Hadis şöyle: Rüyada iki meleğin beni alıp cehenneme götürdüklerini gördüm. Bir de baktım, cehennem, kuyu çevresi gibi çevrilmiş, hem kuyu direği gibi iki direk var. İçinde de bir takım insanlar var ki, onları tanıdım. Hemen, 'Cehennemden Allah'a sığınırım, cehennemden Allah'a sığınırım, cehennemden Allah'a sığınırım!' demeye başladım. Derken, o iki meleği bir melek karşıladı ve bana: 'Korkma!' dedi." Ben bu rüyayı, (kızkarde-şim) Hafsa'ya (r.a.) anlattım. Hafsa da onu Rasûlullah'a (s.a.) anlattı. Rasûlullah (s.a.}: "Kardeşin Abdullah ne iyi adam! Bir de geceleyin namaz kılsa!" buyurdu. İbn Ömer, bundan böyle az uyurdu, bkz. Müslim, Fedâili's-sahâbe, 140. Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/290-292. |