Konu Başlığı: Yükümlülüğün sırrı Gönderen: Sümeyye üzerinde 13 Şubat 2011, 14:35:54 6) Yükümlülüğün Sırrı İnsan Yükümlüdür: Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi; (bununla beraber onun hakkını tam yerine getirmedi). Çünkü o, çok zâlim, çok cahildir. (Allah bu emaneti insana vermek suretiyle) münafık erkeklere ve münafık kadınlara, puta tapan erkeklere ve puta tapan kadınlara azap edecek, inanan erkeklerin ve inanan kadınların da tevbesini kabul buyuracaktır. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” [185] Göklerin Ve Yerin Yüklenmediği Emanetten Maksat: el-Gazzâlî, el-Beydâvî ve diğerleri emanet hakkında şu açıklamayı yapmışlardır: Emanet, tâat ve isyan karşılığında sevap ve azabı göze alarak yükümlülük sorumluluğunu üstlenmektir. Emanetin göklere ve yere ardından maksat, onların istidatlarına nis-betle değerlendirilmesidir. Kaçınmalarından maksat ise, liyakatsiz olma ve kabiliyeti bulunmama anlamında tabiî kaçınmadır. İnsanın yüklenmesinden kasıt da, ona liyakat ve kabiliyetinin bulunmasıdır. İnsan Yükümlülüğe Ehildir: Derim ki: Buna göre âyette geçen “İnnehû kâne zalûmen cehûlâ” yani “Çünkü o, çok zâlim, çok cahildir.”ifadesi, ta’lîl yani yükümlülüğe gerekçe olarak gelmiştir. Çünkü zâlim, âdil olmayan kimsedir, fakat âdil olma imkânı vardır. Câhil, bilgi sahibi olmayan kimsedir; fakat buna imkânı vardır. İnsanoğlu dışında kalan diğer yaratıklar ise öyle değildir. Onlar ya bilgi sahibi ve âdildirler ve asla kendileri için cehalet ve zulüm söz konusu olamaz. Melekler işte böyledir. Ya da âdil değillerdir, ayrıca âdil olabilecek özelliğe de sahip değillerdir. Hayvanlar da böyledir. Yükümlülüğe liyakati olan ve onun için gerekli kabileyete sahip olan, (melekler gibi) bilfiil değil bilkuvve (potansiyel) kemâle sahip bulunandır. Ayetteki “Liyuazzibe...” kelimesinde bulunan “lâm” harfi sonuç bildiren lâm (lâmu’l-âkıbet [186]) dır. Buna göre âyetin manası “Azab etmek için insanı yükümlü kıldı...” şeklinde değil de: “Yükümlülüğün sonunda azap ya da sevap vaki oldu...” biçimindedir. Melekler, Kendilerine Ait Bir Arzu Duymazlar, Üstün Arzusunda Yok Olurlar; Durumun aydınlanmasını istersen, o zaman meleklerin hallerine bakmalısın! Onlar isteklerden soyutlanmışlardır; bu itibarla ne açlık, susuzluk, korku, üzüntü gibi hayvanı kuvvetin tefrit hali, ne de şehvet, öfke, kendini beğenme gibi ifrat hali onları etkilemez, beslenmek, büyümek gibi şeyler onları ilgilendirmez. Onlar hep üzerlerinden kendilerine inecek olan şeyleri bekleme halinde bulunurlar. Yukarıdan (Mele-i a’lâ’dan) belli bir düzenin gerçekleştirilmesi veya bir şeyden razı olunması ya da bir şeye buğzedilmesi gibi kararlaştırılmış bir emir indiği zaman, hemen onunla dolar, ona boyun eğer ve onun gereği ne ise onu gerçekleştirmek üzere harekete geçerler. Bu durumda onlar, kendilerine ait hiçbir arzu ve istek taşımazlar, yukarıdan gelen arzu içerisinde kendi benliklerini yok ederler. [185] Ahzâb: 33/72-73. [186] Ta'lîl için olması, mana bakımından tutmamaktadır. Çünkü bu arzetme fiilinin amacı olsa, o zaman mana "insanları cezalandırmak ya da mükafaatlandırmak için emaneti arzetti." demek olur. Bu hem manasız hem de, Allah'ın fiillerinin bir garazla muallel olması sonucunu gerektirir. İnsanın üstlenmesinin gerekçesi olsa, o zaman, Allah Teâlâ'nın azap etmesi ya da mükafaatlandırmasımn, insanın emaneti yüklenmesindeki garazı olması sahih olmaz. Çünkü garaz, faili ihtiyarî fiile iten şeydir. Buradaki yüklenmeden maksat kabiliyet ve yetenektir. Bu ise ihtiyarî bir şey değildir. Bu itibarla âyetteki lâm harfinin "akıbet lamı" olması taayyün etmektedir. Nitekim "Li yekûne lehum adüvven ve hazenâ" âyetinde de durum aynıdır. |