Konu Başlığı: Varise vasiyet yoktur Gönderen: Sümeyye üzerinde 22 Ocak 2011, 16:35:55 Varise, Vasiyet Yoktur: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah Teâlâ, her hak sahibine hakkını vermiştir; dolayısıyla varise vasiyet yoktur. [1306] Cahiliye döneminde insanlar, vasiyet yoluyla birbirlerine zarar veriyorlar, ilâhî hikmetin gereğine aldırmıyorlardı. Kimi, hakkı ve yardımı gerekli olanı terkediyor ve kendi güdük aklıyla daha uzakta olanı tercih ediyordu. Bu kapının kapatılması gerekiyordu. Keza bu yapılırken, şahısların özel halleri değil de genel olarak herkese nisbetle söz konusu olan yakınlıkların dikkate alınması gerekiyordu. İşte bu sebeple miras hükümleri, nizaları kesmek, kin ve düşmanlık duygularının beslenmesinin önünü almak için kesin bir şekilde yer edince, bu nizamın bozulmaması için varise ayrıca vasiyet edilmemesi hükmünün de konulması gerekti. Çünkü varise vasiyet, miras alanında belirlenmiş olan oranları bozar ve genel amaca ters düşer. [1307] Vasiyetin Hazır Bulundurulması Müstehaptır: Rasûluilah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Vasiyet etmek istediği bir şeyi bulunup da üzerinden bir gece geçen müslümanın hakkı, ancak vasiyetinin yanında yazılı bulunmasıdır. [1308] Ansızın ölümün gelebilmesi, yahut beklenmedik bir kaza olması korkusuyla vasiyetin her an için hazır olması müstehap kılınmıştır. Aksi takdirde kişinin, Ölüm anında yerine getirilmesini istediği son arzusu gerçekleştirilemez; hasret ve nedamet üzere gider. [1309] 4. Umrâ: Rasûluilah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Herhangi bir kimseye ve çocuklarına ömürlük bir mülk verilirse, o mülk verilen kimsenin olur; verene dönmez. Çünkü o, öyle bir şey vermiştir ki, onda miraslar cari olmuştur. [1310] Rasûluilah (s.a.) zamanında, ardı arkası kesilmeyen münakaşalar olurdu. Bunlara bir son verilmesi, RasûluIIah'ın (s.a.) gönderiliş amaçlarından biri oluyordu. Bunlar ribâ, kan davaları... gibi şeylerdi. Bazı insanlar, başkalarına umrâ yoluyla mülk vermişler, sonra ölüp hayattan çekilmişler ve arkalarından yeni nesiller gelmişti. Bunlar ne yapacaklarını bilememişler ve aralarında münakaşalar doğmuştu. Bunun üzerine Rasûluilah (s.a.}, açıklamada bulunarak, eğer hibede bulunan kimse "Sana ve çocuklarına" demişse, bunun bir hibe olduğunu, çünkü gerçek bir hibeye ait Özelliklerle onu ifade etmiş olduğunu; eğer "yaşadığın sürece sana" diye kayıt koymuşsa, o zaman ümranın, ölümüne kadar kullanacağı bir iare olduğunu; çünkü hibe ile bağdaşmayacak bir kayıtlamada bulunduğunu belirtmiştir. [1311] 5. Vakıf: Teberru çeşitlerinden biri de vakıftır. Cahiliye döneminde insanlar vakfı bilmezlerdi.[1312] Rasûluilah (s.a.), diğer sadaka türlerinde bulunmayan maslahatlar içermesi sebebiyle vakıf usûlünü ortaya koydu. Şöyle ki: İnsan, Allah yolunda pek çok mal harcayabilir, sonra tükenir. Muhtaç olan fakirlerin ise ihtiyacı bitmez ve onlar tekrar muhtaç olurlar. Arkadan gelen diğer yoksullar ise, mahrum kalırlar. Bu durumda hem yoksullar, hem de toplum için vakıf usûlünden daha güzel bir şey olamaz. Vakıf, mülkün aslı mâlikin mülkünde kalmak şartıyla, gelirlerinin fakirlere, yolda kalmışlara... tahsis edilmesi ve böylece sürekli olarak onların ihtiyaçlarının karşılanmasını amaçlayan bir kurumdur. RasûluIIah'ın (s.a.), Hz. Ömer'e söylediği şu sözü vakfın esasını oluşturur: "Dilersen eline geçirdiğin bu mülkün aslını hapseder, gelirlerini tasadduk edersin..." Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.), Hayber'deki bu enfes mülkünü, aslı satılmamak, hibe edilmemek, varis olunmamak şartıyla yoksullara, akrabalara, kölelere, Allah yolunda olanlara, yolculara, misafirlere tasadduk etti. Mütevellisinin maruf ölçüde yemesinde, temlik şeklinde olmamak kaydıyla başkalarına yedirmesinde bir vebal olmayacağını belirtti. [1313] [1306] Ebû Dâvûd, Vasâyâ, 2870. [1307] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/359-360. [1308] Buhâri, Vasâyâ, 1; Müslim, Vasiyyet, 1; Ebû Dâvûd, Vasâyâ, 1. [1309] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/360. [1310] Müslim, Hibe, 20. [1311] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/360 [1312] Haliîurrahman vakıfları vardı. Bu konuda Ömer Hilmi Efendi'nin İthâfu'l-ahlâf fi ahkâmi'l-eukâf adh eserinin mukaddimesine bakınız. [1313] bkz. Ebû Dâvûd, Vasâyâ, 2878. Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/361. |