Konu Başlığı: Ümmete önderlik edecek kişi Gönderen: Sümeyye üzerinde 09 Şubat 2011, 18:46:09 Ümmete Önderlik Edecek Kimsenin, Hatadan Korunmuşluğu, Herkesçe Belli Olmalıdır: Ümmete önderlik edecek hak ve hakikat bilgisine sahip zatın, masum olduğu herkesçe sabit olmalı ve insanlar onun hakkında, hak yolu bildiği ve söylediği şeylerde hataya düşmekten ya da saptırıcı olmaktan korunduğu, ıslâh için gerekli hususlardan bir kısmını bilip, bir kısmını bilmemekten uzak bulunduğu inancında olmalıdır. Bu ise ancak iki yolla sabit olabilir: 1. O zat, ya kendisinden önce yaşayan birinden rivayette bulunur ve o kişinin kemali, masumiyeti üzerinde insanlar görüş birliği halinde olur ve ondan yapılan rivayetler kendilerince de sabit olur. [410] Böylece o zat, insanları, kendi inançları ile sorumlu tutar, o rivayetleri onlara karşı hüccet olarak kullanır ve onları ilzam eder. 2. Ya da bizzat kendisi, masumiyeti üzerinde icma edilen zât olur. [411] Kısaca, mutlaka insanlar için, ya kendi içlerinden çıkan, ya da (daha önceden geçmiş ama) rivayetleri kendilerinde mahfuz olan üzerinde masumiyetine dair icma bulunan bir zatın (önder, mürşid) varlığı zorunludur. Bu zatın, takip edilmesi istenilen ve hayvanı gücün melekî güce uymasını sağlayacak olan yol ve faydaları hakkındaki bilgisi, yine günahlara ve onların zararlarına yönelik bilgisi ne burhan, ne akıl, ne de duyular yoluyla elde edilmeyen, bilâkis hakikatine ancak vicdan (zevk) yoluyla ulaşılabilen bilgidir. Nasıl ki açlık, susuzluk, hararet ya da soğukluk veren ilacın etkisi gibi şeyler ancak yaşanarak algılanabüiyorsa, aynı şekilde bir şeyin ruha uygunluğu, ya da tersliği bilgisi de ancak zevk-i selîm yoluyla elde edilebilir, bu tür bilgilere ulaşmanın başka yolu yoktur. Hak Ve Hakikat Bilgisine Sahip Önderin Hatadan Korunmuşluğu, Ancak Allah Teâlâ Tarafından Sağlanabilir: Bu zatın, bizzat kendisinin hata etmiş olmaktan emin kılınması, ancak Allah Teâlâ’nın, içinde, idrak ettiği, bildiği her şeyin hak ve hakikat, gerçeğe tamamen uygun olduğuna dair zorunlu bir bilgi yaratması yoluyla olur. Bu zorunlu bilgi, gören birinin görmesi anında kendinde hasıl olan bilgi mesabesinde olur. Nasıl ki kişi, bir şeyi gördüğü zaman, o şeyin yokluğuna ya da görme olayının hilâf-ı hakikat üzere gerçekleştiğine dair bir ihtimale yer vermezse, burada da öyle olur. Yine, sözcüklerin nesnelere delâleti bilgisi gibidir. Meselâ, herhangi bir Arap, “mâ” sözcüğünün suyu, “arz” sözcüğünün de yeri ifade etmek üzere konulmuş olduğunda en ufak bir kuşku duymaz. Halbuki, bu konuda ne kendisine karşı getirilmiş bir burhan, ne de bu sözcüklerle, delâlet ettikleri şeyler arasında aklî ayrılmazlık ilişkisi (telâzum) bulunmaktadır. Buna rağmen içinde, bu sözcüklerin o şeylere delâlet ettiğine dair zorunlu bir bilgi yaratılmaktadır. Hak Ve Hakikat Bilgisine Sahip Önder Zatın Cibillî Bir Melekeye Sahip Olması Gerekmektedir: Bu zorunlu bilgi, çoğu kez, kendisinde bulunan cibillî bir meleke sayesinde olur. Kendisinde bulunan bu meleke sayesinde, zevk (vicdan) yoluyla aldığı bilgileri, devamlı olarak doğru bir tarzda alır. Bu yolla aldığı bilgilere tabi olması ve tecrübe ederek tekrarlaması halinde, vicdanının doğruluğunu görür. Hatadan korunmuşluğunun insanlarca sabit olması ise şöyle olur: a) Burhanî ya da hatabî pek çok delille, davet ettiği şeyin hak olduğu ortaya konur, b) Yaşantı olarak dürüst ve yalandan uzak olduğu gözler önüne serilir, c) Mucize göstermesi, duasının kabul edilmesi gibi Allah katında üstün bir mevkiinin bulunduğunu belirten şeyler gösterilir. Böylece insanlar, o zat hakkında müsbet bir inanca sahip olurlar ve onun Tedbir-i İlâhî’de önemli bir yeri bulunduğu, nefsinin melekleşmiş kudsî nefislerden olduğu, onun gibi birisinin Allah Teâlâ hakkında asla yalan söylemeyeceği, günah işlere yellenmeyeceği hakkında en ufak şüphe duymazlar. Sonra bazı olaylar meydana gelir ve o zata karşı büyük bir saygı ve muhabbet duyarlar. Bu gelişmeler; insanlara o zatı, mallarından, çocuklarından, susuzluktan içi yanmış birine nisbetle tatlı sudan daha sevimli bir hale getirir. Bütün bunlar, ümmetin istenilen kıvama gelebilmesi için olması zorunlu bulunan şeylerdir; başka türlü ümmetlerin istenilen şekle sokulması mümkün değildir. Bunun içindir ki, çeşitli şekillerde kendilerini ibadete vermiş kimseler, durumlarını, bu özellikleri taşıdığına inandıkları bir kimseye nisbet etmektedirler. İsabetli olmaları ya da hatalı olmaları ayrı bir şeydir; ama gösterdikleri yaklaşım budur. Allah’u a’lem! 2) Peygamberliğin (Nübüvvet) Hakikati Ve Özellikleri Hak Ve Hakikat Bilgisine Mazhar Olanlar Tabaka Tabakadır: Bil ki: İnsanların en üst tabakasını, “müfehhemûn” diyeceğimiz üstün anlayış gücüne sahip kimseler teşkil ederler. Bunlar, melekî ve hayvanı güçleri barışık olan insanlardır, melekî güçleri son derece yüksektir. Bunlar, hakkanî bir saikle istenilen düzeni kurmak için harekete geçebilirler, üzerlerine Mele-i a’lâ’dan ilahî bilgi ve haller [412] iner. Bu insanların özellikleri: Bunlar, mutedil bir mizaca sahip olurlar; hem yaratılış, hem de huy bakımından güzeldirler. Onlarda aşırı davranışlar ve istikrarsızlık olmaz. Onlar, kendilerini külliden cüzîye, ruhtan surete çekecek anormal zeka durumundan, keza cüzîden külliye, suretten ruha ulaşmalarını engelleyecek aptallıktan (geri zekalılık) uzaktırlar. Bunlar, hak yola (sünnet-i râşide) sıkı sıkıya bağlı olurlar, ibadetlerinde örnek bir tavır sergilerler, insanlarla olan ilişkilerinde adalet ölçüsünün timsalidirler, küllî tedbiri severler, herkesin yararım arzularlar, hiçbir kimseye -toplum yararı söz konusu olmadıkça- eza vermezler, gayb âlemine meylederler, onların bu meylinin eseri, sözlerinde, yüzlerinde ve tüm davranışlarında kendisini gösterir. Onların gayb âleminden desteklendikleri görülür. Başkaları için kolay kolay açılmayan yakınlık ve huzur (sekînet) kapıları, en ufak bir riyazet sonucunda onlara açılır. [410] Daha önceki Rasûl'ün şeriatıyla amel eden nebilerin durumu gibi. (Ç) [411] Kendi şeriatıyla tebliğe memur olan Rasûller gibi. (Ç) [412] Şevk, tecrîd vb. gibi. |