๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 03 Şubat 2011, 15:51:25



Konu Başlığı: Teyemmüm
Gönderen: Sümeyye üzerinde 03 Şubat 2011, 15:51:25
TEYEMMÜM




Teyemmümün Sebebi, Güçlüğün GideriImesidir:
 

Her şeriatta, geçerli olan sünnetullah, insanların güç yetiremedikleri her konuda kolaylıklar getirilmesi şeklinde olmuştur. Kolaylık türleri içerisinde en uygunu, uygulamasında güçlük bulu­nan bir hükmü, daha hafif gelecek bir bedele dönüştürmektir. Böy­lece nefislerin huzur ve sükûnu temin edilecek, son derece sıkı bir şekilde üstlendikleri bir yükümlülüğü tümden terketmiş oldukları düşüncesine kapamamaları, taharetin terki haline alışmamaları sağlanacaktır. İşte bu ilkenin bir yansıması olarak hastalık ve yol­culuk halinde abdest ve gusül yükümlülüğü düşürülmüş ve yerine teyemmüm ruhsatı getirilmiştir.

Durum böyle olunca, ezelî kaza Mele-i a’lâya, abdest ve guslün yerine teyemmümün ikame edilmesi şeklinde inmiş, ona, bir tür taharet şekli olduğuna dair sûrî bir benzerlik verilmiştir. Bu ezelî kaza, ümmet-i Muhammed’in, diğer ümmetlerden temayüz ettiği önemli noktalardan biridir. Rasûlullah’ın (s.a.):

“Su bulamadiğimiz zaman toprak bize taharetlenme aracı (tahûr) kılın­dı,” [1013] sözü, bu manadadır.

Teyemmüm aracı olarak toprağın seçilmesini çeşitli şekillerde izah edebiliriz:

i. Toprağın hemen hemen bulunmadığı yer yoktur. Bu özelli­ğiyle o, güçlüğü giderme için seçilebilecek en iyi araçtır.

ii. Toprak, kılıç, mest... gibi bazı şeylerin temizlenmesinde, su ile yıkanmaya zaten alternatif bir temizlik aracıdır.

iii. Toprakla teyemmüm alınmasında, yüzün toprağa sürül­mesi gibi nefsin kırılması manası vardır. Bu hal ise, af talebi esna­sında takınılması uygun bir davranıştır.

Gusül için olan teyemmümle, abdest için olan teyemmüm arasında bir fark gözetilmemiş yani gusül için olanda bütün vücu­du toprağa beleme istenmemiştir. Çünkü ilk bakışta manası akılla kavram lam ayan (taabbudî) şeylerin, miktarla değil de kendi özelli­ğiyle etkin olması onların özelliklerine daha uygundur. Sonra muhatapların bu konuda nefislerinin huzur bulacağı, gönüllerinin ya­tacağı şekil budur. Zira toprağa belenmek, bir tür güçlüktür ve kaldırılması istenilen güçlüğü tümden kaldırıcı özellik taşımaz.

Zarar verici soğuk da -Amr b. el-Âs hadisinden dola­yı- hastalık manasmdadır. Teyemmüm âyetinde geçen “yahut se­ferde iseniz” ifadesindeki “sefer” kelimesi kaydı ihtirazı değildir. Bilakis bu ifade, yolculuğun suyun bulunmayacağı hallerden ilk akla gelen biri olması hasebiyle zikredilmiştir. Yoksa sefer halinde su bulunsa da teyemmüm alınır anlamında değildir.

Teyemmümde ayakların toprakla meshedilmesi emrolunmamıştır. Çünkü ayaklar kir toplanan yerlerdendir. Nefsin uyarılabilmesi için var olmayan bir şeyin yapılması emredilir. Burada da öyle olmuştur.




Teyemmümün Şekli:


Rasûlullah’tan (s.a.) elde edinilen bilginin farklı yollardan ol­duğu yerlerden biri de teyemmümün şeklidir. Şöyle ki: Tabiîn ve sonraki nesil fukahâsınm büyük çoğunluğu, muhaddislerin yakla­şımı henüz yerleşmeden çok önce teyemmümün, biri yüz için, diğe­ri de dirseklere kadar kollar için olmak üzere iki vuruştan ibaret olduğunda müttefik idiler.

Hadislere gelince bu konuda en sahihi, şu Ammâr [1014] hadisidir:

“Sana, ellerinle yere vurman, sonra onlara üflemen, sonra on­larla yüzünü ve kollarını meshetmen yeterliydi.” [1015] İbn Ömer’den de şu hadis rivayet edilmiştir:

“Teyemmüm iki vuruştan ibarettir: Yüz için bir vuruş, dir­seklere kadar kollar için bir vuruş.” [1016]

Gerek Rasûlullah’tan (s.a.) ve gerekse sahabeden her iki şek­le de uygun uygulama olduğu rivayet edilmiştir. İkisi arasını telif etmek kolaydır. Ammâr hadisindeki “senin için yeterliydi” ifadesi, telifin yönünü ortaya koymaktadır. Buna göre birincisi yani tek bir vuruşla yetinme şekli teyemmümün yeterli olabilmesi için en az seviyesi olmakta, ikincisi ise sünnet üzere teyemmüm olmakta­dır.

Konuyla ilgili ihtilâfların bu doğrultuda olduğuna hükmet­mek mümkündür. Rasûlullah’ın (s.a.) fiilini şu şekilde tevil etmek de uzak değildir. O, Ammar’a, sadece meşru olanın toprağa debe­lenmek değil, elle vurup meshetmek olduğunu beyan etmek iste­miş, teyemmüm alan kimsenin organlarının ne kadarım meshedeceğini, kaç defa vuruş yapacağı.., gibi hususları beyan amacı taşı­mamıştır. Ammar’a söylediği sözün de bu manaya alınması uzak değildir. Hadiste hasr manası ifade eden “innemâ” (sadece) keli­mesi, toprakta debelenmeye nisbetle olup, diğer hususlara nisbetle değildir.

Bu gibi konularda ihtiyata riayet edilip, kesin olarak sorum­luluktan nasıl çıkılacağına bakılması ve ona göre seçimde bulunul­ması uygun olur.

 

Cünüplükten Dolayı Teyemmüm Almak:
 
Hz. Ömer ve İbn Mes’ûd (r.a.) cünüplükten dolayı teyemmü­mün yeterli olmayacağı görüşündeydiler; ilgili âyetteki “ev lâmestüm” kelimesini “lems” yani dokunma manasına alıyorlardı ve bunun abdesti bozduğuna kani idiler. Ancak İmran ve Ammâr hadisleri, onların görüşlerinin aksini desteklemektedir.

Ben hiçbir sahih hadiste, her farz namaz için ayrı teyemmüm alınacağına dair bir açıklık görmedim. Keza kaçak köle ve benzeri (masiyet üzere bulunan) kimseler için teyemmümün caiz olmadığı­nı ifade eden bir nass da görmedim. Bunlar, hep sonradan tahrîc yoluyla ortaya konulmuş olan şeylerdendir.

 

Sargı Üzerine Mesh:
 

Başı yaralanmış biri hakkında Rasûlullah (s.a.) şöyle buyur­muştur:

“Ona, teyemmüm alması, yarası üzerine bir sargı sarması, sonra onun üzerine meshetmesi ve bedeninin kalan kısımlarını yı­kaması yeterliydi.”[1017]

Bu hadiste, teyemmümün bedenin yıkanması yerini tuttuğu gibi organın yıkanması yerini tutacağına da işaret vardır. Çünkü teyemmüm, (miktarla vb. değil de) kendi özelliğiyle yani ona yük­lenen mana itibariyle etkin şeyler gibidir.

Sargı üzerine mesh emredilmesi, daha önce zikrettiğimiz mestler üzerine meshin hikmetleri sebebiyledir.

Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurur:

“Temiz toprak, müslümanın abdest suyudur; on sene boyunca su bulamasa bile (onunla yetinebilir).” [1018]

Bence bundan maksat, aşırılık kapısını kapamaktır. Çünkü bu, dinde aşırılık yanlılarının ifrata düşüp Allah’ın ruhsat hükmü­ne muhalefet edebileceği konulardandır.




[1113] Bunu, müezzin "Hayye ala's-salâh" ve "Hayye alal-felâh" dediğinde "Lâ havle velâ kuvvete illâ bulak" sözünü tekrarlamak suretiyle ifade edecektir. (Ç)

[1114] Ebû Dâvûd, Salât, 35; Tirmizî, Salât, 44.

[1115] Peygamberimizin ilk müezzini.

[1116] Abdullah b. Ümmü Mektûm: Gözleri görmezdi. Abese sûresinin inişine sebep olan zattır. Peygamberimiz, savaş gibi sebeplerle Medine'den ayrıldığında onu yerine halef bırakırdı.

[1117] Buhârî, Ezan, 13.

[1118] Buhârî, Ezan, 21.