Konu Başlığı: Terğîb ve terhîb Gönderen: Sümeyye üzerinde 08 Şubat 2011, 16:00:22 15) Terğîb Ve Terhîb (Müjdeleme Ve Korkutma) Allah Teâlâ’nın kullarına olan en büyük nimetlerinden biri de, peygamberlerine, hangi amel üzerine sevap, hangileri üzerine de azap gerekeceğim bildirmiş olmasıdır. Böylece peygamberler, kendilerine bildirilen bu kabilden bilgileri insanlara tebliğ edecekler, bunun sonucunda insanların kalpleri ümit ve korku ile dolacak, aynen faydalarına olan şeyleri elde etmek, zararlarına olan şeyleri uzaklaştırmak için harekete geçtikleri gibi, bizzat kendi içlerinden kaynaklanan bir saikle şer’î hükümlerle kendilerini kayıtlı görecekler, onlara yapışacaklardır. Allah Teâlâ, şu âyette buna işaret etmektedir: “Şüphesiz o (sabır ve namaz), kalbi Allah’a saygı ile ürperenler (huşu ehli olanlar) dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir, işte o, kalbi Allah’a saygı ile ürperenler, kendilerinin her halükârda Rablerine kavuşacaklarını ve O’na döneceklerini düşünen ve kabullenen kimselerdir.” [570] Terğîb Ve Terhîble İlgili Genel Kurallar Vardır: Konuya esas teşkil edecek genel kurallar vardır. Terğîb ve terhîb ile ilgili cüz’iyyât işte bu esaslara çıkar. Ashabın fakihleri bu esası -her ne kadar detaylarıyla elde etmiş değillerse de- icmalî olarak bilmekteydiler. Bu tezimize şu anlatacağımız hadis delâlet etmektedir: Rasûlullah (s.a.) birinde şöyle buyurmuştur: “Sizden birinizin yaptığı cinsî ilişkide de sadaka vardır.” Dediler ki: “Bizden biri şehvetini gideriyor ve bunda onun için ecir oluyor öyle mi?” Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Ne dersiniz? Şayet onu haram olan bir yolla yapmış olsaydı, kendisi için bir günah olur muydu?” [571] Ashap, Rasûlullah’ın (s.a.) sadaka olacağına dair saydığı diğer şeylerde tereddüt etmemişken, bunda tereddüt etmiş ve gerekçesini kavrayamamışlardı. Bu tereddüdün sebebi, kendilerinde mevcut bulunan “amellerin karşılığı ile olan münasebeti” bilgisiydi. Onlar, bu münasebetin “aklen makûl olan bir esasa çıkması” gereğine inanıyorlardı. Eğer böyle bir bilgi ve beklentileri olmasaydı, o zaman ne sorularının, ne de Rasûlullah’ın (s.a.) -açık olan bir esasa benzetme şeklindeki- cevabının bir manası olmazdı. Benim bu tezim, fukahanın, “Babanın üzerinde borç olsaydı, onun ödenmesini üzerine alacak mıydın?” “Evet!” “Öyleyse, Allah’ın hakkı, ödenmeye daha lâyıktır.” [572] Hadisi hakkındaki “hükümlerin, küllî esaslara bağlı olduğu” şeklindeki sözlerine benzemektedir. Ashabın sorusunun esası şudur: Sadakalar, aynen teşbih, tehlîl, tekbir gibi ya nefis terbiyesi esasına, ya da şehir düzeninin korunması maslahatına çıkar. Günahlar da, bu ikisinin zıddı olan şeylere raci olur. Cinsî arzunun tatmini ise, hayvanı sâike tabi olmanın sonucunda gerçekleşir. Bunun ötesinde, onun bir sadaka olacağı şeklindeki faydası akıl yoluyla kavranamaz. Dolayısıyla cinsî ilişkinin, nefis terbiyesini gerçekleştirme ya da şehir düzenini temin etme amacına yönelik olan sadaka ile olan ilgisi onlarca kapalı kalmış ve bu yüzden de Rasûlullah’a (s.a.) taaccüble birlikte soru yöneltmişlerdir. Cevabın esası ise şudur: Kişinin eşiyle olan cinsî ilişkisi, hem kendisinin, hem de eşinin iffetini korur ve bu yolla eşler, şehvetlerini gayrimeşrû yollara düşmeden gidermiş olurlar. [570] Bakara: 2/45. [571] Buhârî, Zekât, 52; Ebû Dâvûd, Tatavvu', 12; Ahmed, 5/167. [572] Buhârî, Savm, 42; Müslim, Sıyâm, 154-155. |