Konu Başlığı: Telifin faydaları Gönderen: Sümeyye üzerinde 15 Şubat 2011, 14:50:44 Telifin Faydaları: 1. Rasûlullah’ın (s.a.) mucizelerini izah eder: İtirazcının “Bu ilmin tedvininde elde edilecek bir fayda yoktur...” sözü bizce doğru değildir. Aksine telifin çok büyük faydaları vardır. Bunlardan biri de Rasülullah’ın (s.a.) mucizelerinden birinin izahıdır. Şöyle ki: Rasûlullah (s.a.) yüce Kur’ân’ı getirmiş ve onunla zamanının fesahat ve belagat sahiplerini âciz bırakmıştır, onlardan hiçbiri en ufak bir süresiyle dahi ona karşı koyamamıştır. Sonra birinci neslin zamanı son bulup da, Kur’ân’ın mucizelik yönleri insanlara kapalı kalınca, ümmetin âlimleri kalkmış ve (yaptıkları teliflerle) kendileri gibi olamayanların anlayabilmesi için onun i’câz yönlerini açıklamışlardır. 2. İslâm şeriatının kemâlini ortaya koyar: Keza Rasûlullah (s.a.), Allah Teâlâ katından olmak üzere, beşerin dikkate almaktan âciz kalacağı maslahatları içeren ve şeriatların en kâmili bulunan bir nizamı getirmiş, zamanının insanları (sahabe), onun getirdiği bu muazzam şeriatın değerini en üst düzeyde idrak etmişti. Bu idrakleri sonucunda da onun özelliklerinden bahsetmişler, hutbelerinde, yaptıkları konuşmalarda onun yüceliklerinden söz etmişlerdi. Onların devri son bulunca, yerlerini dolduracak ve Rasûlullah’ın (s.a.) getirdiği şeriatın, en üstün nizam olduğunu ortaya koyacak mucizevî yönlerinden, üstün meziyetlerinden bahsedecek, onun gibi birinin böyle bir şeriatı getirmesinin yalnız başına büyük bir mucize olduğunu belirtecek bir zümrenin ümmet içerisinden çıkması ve bu işi üstlenmesi vacip olmuştur. 3. Kalbi huzura kavuşturur: Telifin faydalarından biri de, imanın ötesinde kalbî huzura eriştirmesidir. (Ölüleri nasıl dirilttiğini kendisine göstermesini isteyen) Hz. İbrahim’e Allah Teâlâ’nın: “İnanmıyor musun?” sorusuna: “Hayır, inandım! Lâkin kalbimin mutmain olması için görmek istedim.” [109] Demesi, sözünü ettiğimiz kalbî huzura işaret etmektedir. Bu şöyle olur: Delillerin ortaya çıkması ve bilginin yollarının çok olması, insana kesin bir kanaat verir, göğsünü ferahlatır ve kalpte bulunabilecek şüpheleri giderir. Böylece insan inanç bakımından kalbî bir huzura erer. 4. Mü’min yaptığı şeyin meşruiyetini bilir ve işin şuuruna erer: İyilik yapmak isteyen bir kimse, yaptığı tâatin meşruiyet yönünü bilir, o şeyin ruhunu ve özünü koruyarak kendisini ona verirse, o şeyin azı dahi kendisine fayda verir ve kulluk görevini şuurlu bir şekilde icra eder, körü körüne yolculuk etmez. İmam el-Gazzâlî, seyrü sülük ile ilgili kitaplarında ibadetlerin ne manaya geldiklerine işte bu yüzden büyük önem vermiştir. 5. Fukahâ arasındaki ihtilâfların değerlendirilmesine yardımcı olur: Fukahâ fıkhî meselelerin pek çoğunda, ulaşmış oldukları münasip illetler hakkındaki farklı sonuçlara dayalı olarak ihtilâf halindedirler. Bunlar arasından hangisinin hak ve doğru olduğunun araştırılması, ancak maslahatlar konusunu başlı başına ele almakla mümkün olur. 6. Şüphecilere fırsat vermez: Bid’atçiler, pek çok İslâmî konuda, akla uymuyor gerekçesiyle şüphe uyandırmaya çalışmaktadırlar. Bunlara göre akla uymayan şeylerin reddedilmesi ya da tevîl edilmesi gerekir. Meselâ, kabir azabı hakkında: “Duyular ve akıl böyle bir şeyi yalanlar.” demeleri böyledir. Nitekim hesap, sırat, mîzân vb. için de benzeri şeyleri söylerler. Sonra da uzak teviller yapmaya koyulurlar. Başka bir grup [110] ortalığı fitneye verir ve şöyle derler: “Niçin Ramazan ayının son günü oruç tutmak vacip oluyor da, Şevval ayının ilk günü oruç tutmak yasak oluyor?” Benzeri ileri geri sözler ederler. Bir diğer grup terğîb ve terhîb yani sevaplardan, azaplardan bahseden nasslarla alay etmekte ve onların mücerred teşvik (ve caydırma) için söylendiğini, herhangi bir asla esasa dayanmadığını ileri sürmektedir. Öyle olmuştur en bedbaht biri [111] kalkmış ve “Patlıcan, ne niyetle yenilirse öyle olur.” sözünü hadis diye uydurabilmiştir. Bu haliyle o, müslumanların en zararlı şeyi bile faydalıdan ayırt edemeyeceklerine tarizde bulunuyordu. Bu tür zararlı faaliyetleri ortadan kaldırmanın tek yolu, maslahat ve mefsedetlerin açıklanması, onlarla ilgili ilke ve kuralların tesis edilmesidir. Nitekim yahudî, hristiyan, dehrî (zındıklar) ve benzerleriyle olan tartışma alanlarında buna benzer bir yol izlenmektedir. 7. Sahih hadislerin şer’î maslahatlara uygun düştüğünü ortaya koyar: Fakihlerden bir grup, bir hadisin her yönden kıyasa muhalif olması halinde reddedilebileceğini sanmışlardır. Eğer böyle olursa, o takdirde sahih hadislerden pek çoğu bundan nasibini alacak ve atılacaktır; musarrât hadisi [112], kulleteyn hadisi [113] gibi. Bu durumda hadisçilerin yapacağı iş, o hadislerin şeriatta muteber bulunan maslahatlara uygun olduğunu açıklayarak onları ilzam etmek olacaktır. Telifin daha pek çok faydaları vardır ki, onların hepsim burada saymaya imkân yoktur. Kelâmcılardan Bazılarına Muhalafet: Ey okuyucu! Beyanda kendimden geçtiğim, kaidelerin irdelenmesi ve tesisine kendimi kaptırdığım ve makamın gerektirdiği zaman beni yer yer, çoğunluk Kelâm ulemâsının kail olmadığı sözler ettiğimi göreceksin. Meselâ: Allah Teâlâ’nın kıyamet gününde suret ve şekillerle tecellisi, maddî olmayan bir âlemin varlığı ve orada manaların ve amellerin kendilerine münasip olan şekillerle tecessümü, yine o âlemde hadiselerin yeryüzünde yaratılmadan yaratılmış olması, amellerin (şevk, korku, umut gibi) psikolojik hallerle olan ilgisi ve hakikatte hem dünya hayatında hem de âhirette fiillere verilen karşılığın (mücâzat) gerçek sebebinin bizzat bu haller olması, kaçılmaz kader görüşü.., gibi konular bunlardandır. Ancak bil ki ey okuyucu, ben bu farklı sonuca durup dururken varmadım; aksine bunlar hakkında âyetlerin, hadislerin, sahabe ve tabiîn sözlerinin birbirini teyid ettiğini gördüm ve bu sonuçlara böyle ulaştım. Sonra Ehl-i sünnet içerisinden ilm-i ledünnî [114] ile temayüz etmiş seçkin bazı kimselerin bu görüşte olduklarını ve kaidelerini bu esas üzerine bina ettiklerini görmem bu neticeye ulaşmamın diğer bir sebebi olmuştur. [111] Zındık İbnu'r-Ravendi. [112] Musarrât: Sütlü gözükmesi için satılmadan önce bir kaç gün sağılmayan hayvana denilir. Rasûlullah (s.a.) bu isimle anılan hadisinde bunu yasaklamış, bu yolla aldatılan müşteriyi üç gün muhayyer bırakmış ve eğer reddedecek olursa, mal ile birlikte bir sâ' da yiyecek vermesini istemiştir, Bkz. Buhârî, Büyü, 64; Müslim, Büyü, 1. [113] Kulleteyn: İki külle demektir. Külle, ise beşyüz rıtıl alan büyük küpe denmektedir. Bu hadise göre, su iki külle miktarına ulaşınca, evsafı değişmedikçe akarsu gibi necaset tutmamaktadır, Bkz. Ebû Dâvûd, Taharet, 33; Tirmizî, Taharet, 50. [114] Allah vergisi olan Rabbani ilim. (Ç) |