Konu Başlığı: Şirk ve tevhidi Gönderen: Sümeyye üzerinde 16 Şubat 2011, 19:09:37 Şirk Ve Tevhidi Şah Veliyyullah Dihlevî, inançların ıslahı ve gerçek tevhid inancına davette bulunma konusunda, sadece Kur’ân-ı Kerim tercümesi ve verdiği Kur’ân dersleriyle yetinmedi. Konu üzerinde gerçek bir bilgin ve araştırmacı olarak inceleme ve tahlillerde bulundu. Tevhid inancı, Hz. İbrahim milletinin en büyük alâmeti idi ve hanîf İslâm dininde onu bozacak herhangi bir şeye en küçük bir yer yoktu. Kur’ân ve Rasûlullah (s.a.), tevhid ve şirk arasını kesin ayırmış, tevhidin gerçek yüzünü insanlara göstermiş, şirke en basit şekillerine kadar cihad açmış, şirke götürebilecek her türlü kapıları kapatmıştı. Buna rağmen, haklarında hüsnü şehadette bulunulan nesillerin geçmesinden, yeni ülkelerin fethedilmesinden sonra, bura ahalilerinin müslüman olması, İslâm toplumlarının müslüman olmayan başka toplumlarla ihtilat halinde olması, vahiy döneminden giderek uzaklaşılması ve aradan asırlar geçmesi gibi sebeplerle, İslâm toplumuna bazı müşrikçe inanç ve davranışlar girmiştir. İşin garibi, pek çok ilim sahibi olduğunu iddia edenler, bunları tevil ederek, değişik yorumlar getirerek caiz olduğuna hükmetmeye nasıl cüret edebildiler?! Pek çok kültürlü müslüman, bu tür mugalatalara, tevillere nasıl tutsak edildi?! Şah Veliyyullah Dihlevî’ye göre bunun gerçek sebebi, tevhidin gereği şekilde anlaşılamaması, şirkin özüne ve müşriklerin, özellikle de cahiliye dönemi müşrik Araplarmm inançlarının hakikatine vakıf olunamamasıdır. İşte bu yüzden Şah Veliyyullah Dihlevî, tevhid, şirk gibi kavramların açıklanması üzerinde önemle durdu ve yanlışlığın kaynağını göstermeye çalıştı. Büyük çoğunluk şirki, canlı ya da cansız herhangi bir varlığı, Allah’ın zatı ile aynı tutmak, O’nun dengi ve misli kabul etmek, ona, Allah’a ait bütün sıfat ve fiilleri izafe etmek, onun yaratıcı, rızık verici, öldürücü, hayat verici..., olduğuna inanmak şeklinde anlamışlardır. Allah’a ait bazı sıfatların, kendi katında mukarrab bulunan bazı sevgili kullarına nisbet edilmesinde ise bir sakınca görmemişler ve bunu şirk telakki etmemişlerdir. Keza, Allah’a gösterilebilecek bir saygının bazı insanlara gösterilmesini de tevhide aykırı bulmamışlardır. İşte düğümün asıl bu anlayışta yattığını gören Şah Veliyyullah Dihlevî, şirkin mahiyetinin iyi anlaşılması ve gerçek tevhidden maksadın ne olduğu üzerinde ısrarla durmuş ve şirk’i “Allah Teâlâ’ya has olan sıfatları, ondan başkasına nisbet etmektir,” şeklinde tanımlamıştır. Şah Veliyyullah, bu konuda şöyle demektedir: Şirkin Hakikati: “Esasen şirk; kişinin, insanlar arasında yüceltilmiş bulunan bazı insanlardan sâdır olan fevkalâde hallerin, behemehal onlarda insan türüne mahsus olmayan bir sıfata sahip olması yüzünden kaynaklandığına inanmasıdır. Onda varlığına inandığı bu sıfat, Vâcibu’l-Vücûd’a has bulunan, ulûhiyet vasfı bulunmayan yaratıklarda olmayan bir sıfattır. Şirke inanan kişiye göre bu şöyle olur: Tanrı, kendi ulûhiyet libasından bir başkasına giydirir veya başkası O’nun zâtı içerisinde kendi varlığını yok eder ve O’nun zâtı ile kâim olur, ya da daha başka yollarla ilâhlık vasfını kazanır. Bu tür hurafelerle, şirk koştuğu şeye kudsiyet atfeder. Hadiste şöyle gelmiştir: “Müşrikler şöyle telbiyede bulunurlardı: Lebbeyk, lebbeyk, la şerike lek illâ şerîken hüve lek, temlikuhû ve mâ melek.” [6] Böylece o kişi, ilahlık vasfına sahip olduğuna inandığı insanın huzurunda aşın bir saygı gösterir ve ona karşı, Allah Teâlâ’ya gösterilen kulluğa benzer bir davranış içerisine girer.” [7] [6] Manası şöyle: "Buyur Tanrım, Buyur! Senin ortağın yoktur; ancak bir ortak ki o sana aittir, sen ona ve neyi varsa hepsine mâliksin." [7] Huccettullahi'l-bâliğa, 1/61. |