Konu Başlığı: Sıfatların ALLAH a lâyık BiçimdeTefsiri Gönderen: Sümeyye üzerinde 10 Şubat 2011, 18:45:01 Sıfatların, Cenâb-ı ALLAH’a Lâyık BiçimdeTefsiri: Ben derim ki: İşitme (sem’), görme (basar), kudret, gülme (dıhk), konuşma (kelâm), kurulma (istiva).., arasında bir fark yoktur. Çünkü dilcilere göre bunlardan anlaşılan manalar, Cenab-ı ALLAH’a lâyık olmayan; O’nun kudsiyetine uygun düşmeyen şeylerdir. Sözlük anlamlarından yola çıkıldığı zaman, gülme, ağızın bulunmasını gerektirir. Konuşma da aynı şekildedir. Kavramak (batş) ve inme (nüzul), mutlaka el ve ayakların bulunmasını gerekli kılar. Aynı şekilde görme ve işitme de mutlaka kulak ve gözün olmasını gerekli kılar. Dolayısıyla onları bu manada ALLAH’a nisbet etmek muhal olur. ALLAH’u a’lem! Bu konuya dalanlar, ileri gitmişler ve Ehl-i hadîs’e yüklenerek onları “mücessime” ve “müşebbihe”cilikle itham etmişler, onların “belkefe” [338] perdesine sığındıklarını söylemişlerdir. Doğrusu, bu konunun perdesi bana tamamen aralanmıştır ve bunun sonucunda ben gördüm ki, onların Ehl-i hadîs’e yüklenmeleri, bu konuda ileri gitmeleri tamamen temelsizdir; onlar iddialarında hem rivayet hem de dirayet yönünden hatalıdırlar, din imamlarına yönelik saldırılarında isabetsizdirler. Bunu şöyle açıklayabiliriz: Müteşabihât konusunda iki önemli nokta vardır: a) ALLAH Teâlâ, bu sıfatlarla nasıl muttasıf olmuştur? Acaba, bu sıfatlar zâtının aynı mıdır? Yoksa zâtı üzerine zait midir? İşitme, görme, konuşma ve diğer sıfatların esası nedir? Çünkü bu lâfızlardan ilk etapta anlaşılan mana, Cenâb-ı ALLAH’ın kudsiyetiyle bağdaşmamaktadır. ALLAH’ın Sıfatları Hakkında Söylenecek Hak Söz: Bu noktada söylenecek hak söz şudur: Rasûlullah (s.a.) bu konuda hiçbir söz etmemiş, dahası ümmetine bu gibi konulara dalmayı ve bunları kurcalamayı yasaklamıştır. Bu durumda, hiçbir kimsenin bu sahaya dalmaya kalkışma hak ve yetkisi yoktur. b) İkincisi, “Şeriatta hangi şeylerle ALLAH Teâlâ’yı vasıflandırmak caizdir, hangileriyle vasıflandırmak caiz değildir?” sorusunun cevabıdır. Doğrusu şudur: ALLAH Teâlâ’nın sıfat ve isimleri tevkifidir. [339] Yani, her ne kadar biz, şeriatın ALLAH Teâlâ’nın sıfatlarını açıklamada esas kabul ettiği kaideleri bilsek de -ki konunun başında bunu ifade etmiştik-, onları kendi içtihadımızla belirleyemeyiz. Zira bu konuya insanların dalması serbest olursa, insanların çoğu sıfatlar konusunda hem kendileri saparlar, hem de başkalarını saptırırlar. Sıfatlardan birçoğu, her ne kadar esas itibariyle ALLAH Teâlâ’yı sıfatlamaya uygun ise de, istenilmedik sonuçlara sebebiyet vermesi yüzünden kullanılmasına müsaade edilmemiştir. Meselâ, kâfirlerden bir grup bir lâfzı uygunsuz bir şekilde yoruyordur ve bu insanlar arasında yayılmıştır. Dolayısıyla şeriatın hükmü, sözü edilen mefsedete meydan vermemek için, o sıfatın ALLAH Teâlâ hakkında kullanılmasını yasaklaması şeklinde olmuştur. Öyle sıfatlar da vardır ki, onların zahirleri üzere kullanılması murad olunan mananın aksini hatırlatmaktadır. Bu yüzden, bu gibi sıfatların kullanılmasından da kaçınılmıştır. İşte bu hikmetlerden dolayı isim ve sıfat bahsi, tevkifi kabul edilmiştir. Dolayısıyla re’y ile bu konuya dalmak mubah olmaz. [338] "Belkefe", "Bilâ keyf" ifadesinden türetilmiştir. Yani "ALLAH'ın eli..." gibi ifadeleri olduğu gibi kabul eden; fakat keyfiyeti üzerinde düşünme-yip “bilâ keyf” diyerek geçiştirenler manasmda kullanılır olmuş bir kelimedir. Bu ve benzeri kelimeler Abbasîler döneminde kullanılmış olmakla birlikte diğer fiiller gibi bir kökleri yoktur. Benzeri fiiller şunlardır: Besmele, Havkale, hamdele.., gibi. Manaları: Bismillâhirrahmânirrahîm dedi, Lâ havle çekti, el-Hamdu lillah dedi, şeklindedir. [339] Yani bu konuda ictihâdla ya da başka bir yolla ALLAH'a ait isim ve sıfatlar ortaya atamayız; Kur'ân ve sünnette O'na isim ve sıfat olarak ne gelmişse onlarla yetinmek ve öteye geçmemek zorundayız. |