Konu Başlığı: Selef her şeyi tedvin etmiş değildir Gönderen: Sümeyye üzerinde 15 Şubat 2011, 14:52:15 Selef Her Şeyi Tedvin Etmiş Değildir: İkinci itiraz noktasına gelince, selefin bu ilmi tedvin etmemiş olmasının bir zararı yoktur. Zira Rasûlullah (s.a.) bu ilmin esaslarım ortaya koymuş, onlar üzerine ayrıntılar getirmiş, mü’minlerin emiri Hz. Ömer ve Hz. Ali, Zeyd, İbn Abbâs, Hz. Âişe... -Allah hepsinden razı olsun!- gibi sahabe fakihleri, bu yolda onun izini takip etmiş, hükümlerin hikmetlerini araştırmışlar ve konuyla ilgili birçok yönü ortaya koymuşlardır. Din Âlimleri, Bu Konuda Kendilerine Zahir Olan Hususları Açıklayagelmişlerdir: Sonra din âlimleri ve yakın yolunun sâlikleri, Allah Teâlâ’nın kalplerine açtığı bu ilme ait esasları açıklayagelmişlerdir. Onlardan biri, ortalığa şüphe tohumlan saçan biriyle münazara etmek durumunda kaldığı zaman, derhal şüphenin izalesine dair araştırma ve inceleme kılıcını çeker, kıyam eder, azmini biler, ihlasla hareket eder, bu iş için kollarını sıvar ve gerekli her türlü çabayı gösterir, bıd’atçilerin ordusunu darma dağınık eder ve onların güçlerini kırardı. Bu Dalda İhatalı Bir Kitap Yazmak Yerinde Olacaktır: Bütün bunlardan sonra gördük ki, bu ilim dalının esaslarını bünyesinde toplayacak derli toplu bir kitap yazmak, konuyu dağınık yerlerde ele almaktan elbette iyi olacaktı. Arapların “Küllü’s-sayd fi cevfı’l-ferâ” [108] dedikleri gibi, böylece başka bir şeye ihtiyaç kalmayacaktı. İlk Nesiller Bu Dalda Kitap Tedvinine Muhtaç Değillerdi: İlk nesiller, Rasûlullah’ın (s.a.) sohbetinden feyiz almaları, zaman itibarıyla ona yakın olmaları, aralarında ihtilâfın az olması, Rasûlullah’tan (s.a.) sabit olan bir şeyi araştırmaya ihtiyaç duymayacak kalbi bir huzura sahip olmaları, naklî delilleri aklî esaslara vurma gibi bir endişelerinin bulunmayışı, ağır ve çetrefilli her konuda başvurabilecekleri güçlü ve güvenilir âlimlerin bulunması.., gibi sebepler yüzünden, bu ilmin esaslarını tedvin etme ihtiyacını duymamışlardı. Onlar, Hadis İlimlerini Tedvine de İhtiyaç Duymamışlardı: Nitekim onlar, ilk nesle olan yakınlıkları ve zamanlarının hadis ricaliyle bitişik halde olması, her şeyin gözlerinin önünde cereyan etmiş olması, güvenilir âlimlere her zaman için başvurma imkânının bulunması, ihtilâfın ve hadis uydurma faaliyetlerinin az olması.., gibi sebepler yüzünden, diğer hadis ilimlerinin tedvinine de ihtiyaç göstermemişlerdi. Bunlar, Garîbu’l-hadîs, Rical yani hadis ravilerinin isimleri, onların güvenilirlik dereceleri ilmi, Müşkilu’l-hadîs, Usûlu’l-hadîs, Muhtelefu’l-hadîs, Fıkhu’l-hadîs, zayıfı, sahihten, mevzûyu sabitten ayırma ilmi gibi.., ilimlerdi. Bütün bunlar, ilk devirlerde müstakil olarak tedvin edilmemiş, esas ve ayrıntıları düzene konulmamıştı. Bunlar ancak nesiller ve uzun bir zaman sonra, duyulan ihtiyacın artması, müslümanların genel çıkarlarının bunu gerektirmesi sonucunda gerçekleştirilmişti. Fukahânın Hükümlerin İlletlerinde İhtilâfa Düşmüş Olmaları, Telîfe Teşvik Etmiştir: Sonra, hükümlerin illetleri hakkındaki ihtilâfları sebebiyle fukahâ arasında ihtilâf büyüdü ve bu onları illetler üzerinde, onların şer’an muteber bulunan bir maslahata müncer olup olmadıkları noktasında durmaları sonucunu doğurdu. Neticede pek çok dinî konuda aklî esaslara yapışma ortaya çıktı, itikadı ve amelî esaslarla ilgili şüpheler belirdi ve iş döndü dolaştı, dinî nasslara uygun aklî deliller ikamesi, naklî delillerin aklî esaslara, işitilerek öğrenilenin (sem’î) akılla anlaşılana vurulması noktasına geldi. Üstelik bu, dine yardım ve onu destekleme, müslümanların dağınıklığını gidermek için gösterilen hayırlı bir çalışma olarak yapılıyor, en büyük ibadetlerden telakki ediliyor, tâatlerin başı sayılıyordu. |