Konu Başlığı: Seferin tanımı Gönderen: Sümeyye üzerinde 30 Ocak 2011, 14:47:52 Seferin Tanımı: Bil ki: Sâri' Teâlâ'nın üzerine hüküm bina ettiği sefer, ikâmet, zina, hırsızlık ve daha başka kavramlar, ehl-i Örf tarafından yerli yerinde kullanılan, manaları bilinen şeylerdir. Bu gibi kavramların, efradını cami ağyarını mani bir tanımının yapılması, ancak bir tür ictihâd ve düşünme sonucu mümkün olabilir. Önemli olan konulardan biri de ictihâd yolunun bilinmesidir. Biz, sefer , hakkında bazı Örnekler bilmekteyiz. Bundan hareketle şöyle deriz: Sefer, örnekleme (kısmet ve misâl) yoluyla malumdur. Dili konuşanların tümü tarafından bilinir ki, Mekke'den çıkıp, Medine'ye gitmek, Medine'den çıkıp Hayber'e gitmek, hiç kuşkusuz seferdir Sahabe uygulama ve sözlerinden Mekke'den Cidde'ye, Taife ve Usfân'a gitmenin de sefer olduğu anlaşılmaktadır. Dört berîd[226] mesafelik bir yere gitmenin de aynı şekilde sefer olduğu kesindir. [227] İkamet Mahallinden Çıkma Çeşitli Şekillerde Olur: Yine dili konuşanlar bilirler ki, insanın ikamet mahallini ter-ketmesi çeşitli şekillerde olur: 1. Bağa bahçeye, çifte çubuğa gidip gelmek, 2. Belli bir maksat olmaksızın başı boş dolaşmak, 3. Sefer. Yine dili bilenler, bu manalardan her birini ifade etmek için ayrı ayrı kelimelerin kullanıldığını, bunlardan birinin diğeri yerine kullanılmadığını bilirler. Bu durumda yapılacak ictihâd, örfen ve şer'an sefer kelimesinin kullanılabileceği örneklerin araştırılması ve sebr ve taksim yöntemiyle diğer kısımlardan ayrılacağı özelliklerin tespit edilmesi; bu özelliklerden en kapsamlısının cins yerine, daha dar olanlarının ise fasıl yerine konmasıdır. Bu işlem sonucu biz şunu öğreniriz: İkamet mahallinden ayrılmak cüzü nefsidir. Çünkü ikamet mahallinde oturmakta olan bir kimseye yolcu denmez. Belli bir yere gitmek amacıyla ayrılmak da cüzü nefsidir. Aksi takdirde, sefer değil başıboş dolaşmak olurdu. Gittiği yerin, yola çıktığı gündüzün sonunda, gecenin başında ikamet yerine dönemeyecek kadar uzak olması da cüzü nefsidir. Aksi takdirde onun gidip gelmesi, bağ bahçeye gidip gelmek gibi olurdu. Yolculuğun sefer hükmünü alabilmesi için, tam bir günlük yol olması da Salim bu görüştedir gerekmektedir. Dört berîdlik bir mesafenin sefer olduğu kesindir; daha az mesafenin sefer olduğu şüphelidir. Sefer kelimesinin kullanılmasının sahih olması için, dört berîdlik bir yere gitme niyetiyle şehir surlarının dışına çıkılması yahut köyün uç evlerinin geçilmesi gerekir. Sefer kelimesinin artık kullanılamaz olması için ise, bir yerleşim biriminde ikamet için elverişli olacak bir müddet kalmaya niyet gerekir. [228] ii. İki Namaz Arasını Cem Etmek: Sefer ruhsatlarından biri de, öğle ile ikindinin, akşam ile yatsının birleştirilerek (cem-i takdim ya da cem-i te'hîr şeklinde) kılınmasıdır. Bu konuda asıl, daha önce de işaret ettiğimiz gibi şudur: Aslî vakitler üçtür; fecir (sabah), öğle ve akşam. İkindi,- öğleden; yatsı da akşamdan çıkarılmıştır ki, iki vakit arasında zikirden hali olan zaman uzun, uyku da gaflet hali üzere olmasın. Ra-sûlullah (s.a.), yolculuk esnasında aslî vakitleri dikkate alarak cem-i takdim ya da cem-i te'hîr şekliyle namazların birleştirilerek kılınabilmesi ruhsat hükmünü getirmiş, ancak namazın kısaltılarak kılınmasında olduğu gibi bunu devamlı olarak yapmamış, cem üzerinde fazlaca durmamıştır. [229] iii. Sünnetlerin Terki: Sefer ruhsatlarından biri de sünnet namazların terkedilebil-mesidir. Rasûlullah (s.a.), Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman (r.anhum), yolculuk esnasında, sabah namazının sünnetiyle vitir hariç, nafile namaz kılmazlardı. [230] iv. Binek Üzerinde Namaz: Getirilen bir diğer ruhsat, binek üzerinde nereye gidiyorsa o tarafa yönelerek, ima ile namaz kılınmasıdır. Bu, nafile namazlara, sabah namazının sünnetine ve vitir namazına mahsustur; farzlar için geçerli değildir. [231] [226] Bir berîd, dört fersahtır. Buna göre dört berîd, on altı fersah eder. Bir fersah ise üç mil ya da beş buçuk kilometredir. [227] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/68-69. [228] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/69-70. [229] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/70. [230] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/70. [231] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/70. |