๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 10 Şubat 2011, 22:52:33



Konu Başlığı: Secde hali saygı şekillerinin en yücesidir
Gönderen: Sümeyye üzerinde 10 Şubat 2011, 22:52:33
Secde Hali, Saygı Şekillerinin En Yücesidir:


Meleklerin, Hz. Adem’i, Hz. Yûsufun kardeşlerinin kendisini selâmlamaları secde (selâm secdesi) ile olmuştu. Öbür taraftan secde hali, saygı ifadesinin en yüce tezahür şekli olmaktadır. Bu durumda, secdenin saygı için mi, yoksa selâm için mi olduğunun ayrılması için mutlaka niyete ihtiyaç bulunmaktadır. Ne var ki, durum şu ana kadar açıklık kazanmış değildir. Nitekim meselâ “Mevlâ” kelimesi de böyledir ve o, çeşitli manalar hakkında kulla­nılmaktadır. Burada ise kastedilen hiç şüphesiz Ma’bûd’dur. Dola­yısıyla (yukarıdaki) ibadet tarifi içine alınmıştır.

Durumu şöylece açıklığa kavuşturabiliriz: Saygı göstermek, saygı gösteren kişinin zaafını, aşağılığını, teslimiyet ve boyun eğ­mesini; saygı gösterdiği kimsenin de gücünü, şerefini, hükmünün diğeri üzerinde geçerliliğini ve ona olan hâkimiyetini düşünmeyi gerekli kılar.

 

İnsan, Kendi Haline Kaldığı Zaman, Takdire Hakkı Olanı Anlar:

 

İnsan, kendi haliyle baş başa kaldığı zaman, hiç şüphesiz kuvvet, şeref, hakimiyet ve benzeri kemâl derecesini ifade eden şeyler hakkında iki mertebe takdir eder:

a) Kendisi ve kendisine benzer durumda olanlar için belirledi­ği mertebe.

b) “Hudûs” (yani sonradan olma) ve “imkân” (yani var olma­sı da yok olması da aynı derecede mümkün olma) özelliklerinden tamamen yüce ve münezzeh bulunan Zât’a ve bu Yüce Zât’ın özel­liklerinden kendisine bir şeyler intikâl etmiş olan kimselere nis-betle belirlediği mertebe.

 

Gaybî Şeylerin Bilinmesi, İnsanı İki Derece Üzere Kılar:
 

Gaybî hususların bilinmesi, iki derece üzere olur:

a) Görmek, mukaddimelerini düzene koymak, hads (sezgi), rüya, nefsine tamamen zıt görmediği şeylerden ilham almak.., gibi yollarla elde edilen ilim.

b) Zatî ilim: Alimin başka birinden almadığı, elde edilmesi için bir külfete girmediği, zatının gereği olan ilim. Aynı şekilde tesîr, tedbir ve teshiri (emre hazır kılma) de, -ya da her ne dersen de- iki derece üzere kılar:

a) Ona başlamak, organları ve melekeleri kullanmak, hara­ret, bürûdet (soğukluk) gibi yapısal özelliklerden yararlanmak ve buna benzer daha başka nefsini, o şeye yakın ya da uzak kabiliyet içerisinde bulacağı şeylerle harekete geçmek,

b) Cismânî bir keyfiyet olmaksızın ve herhangi bir şeye baş­vurmaksızın yaratma manası. Şu âyet de buna işaret etmektedir:

“O’nun işi, bir şey yaratmak istediği zaman sadece ‘Ol’’ de­mektir ve o şey, derhal var olur.” [308]

 

Gaybî Şeylerin Bilinmesi, Azamet, Şeref Ve Kuvveti İki Derece Üzere Kılar:
 

Aynı şekilde, azamet, şeref ve kuvveti de iki mertebe üzere kilar.


a) Tebaaya nisbetle, hükümdarın azameti gibi ki bu adamla­rının çokluğu, gücünün bolluğu manasına gelir. Yine kahramanın zayıf ve yufka yürekliye; hocanın öğrenciye nisbetle azametleri de böyledir. Bu durumda kişi, büyüklüğün aslında kendisinin de bir payı bulunduğunu görür.

b) Ancak Yüce Zat’ta bulunan azamettir.


Bu sırrı arama konusunda sakın ola ki, zaaf ve gevşeklik gös-termeyesin. Eğer böyle yaparsan şu sonucu göreceksin: İmkân sil­silesinin, sonunda “başkasına muhtaç olmayan bir Vâcibu’l-vücûd’un varlığı”na varıp dayanacağını kabul eden her kimse, öv­gü konusu edilen bu sıfatları iki derece üzere kılmak mecburiye­tinde olacaklardır: Oradakine (yani Müteâl varlığa) nisbetle bir derece, kendisine benzer olanlara nisbetle bir derece.


[308] Yâsîn: 36/82.