Konu Başlığı: Savaştan kaçmak Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Ocak 2011, 18:03:48 Savaştan Kaçmak: Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Şimdi sizde (savaşa karşı) bir zaaf olduğunu bildiği için Allah, sizden yükü hafifletti. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, onlardan iki yüzüne galip gelir.[423] Allah'ın dininin yüceltilmesi ve zafer kazanılması, müslü-manlann nefislerine her halükârda sebat edeceklerini, mutlaka zafer kazanacaklarını, her türlü zorluk ve meşakkate sabır ve tahammül göstereceklerini iyice yerleştirmelerine bağlıdır. Eğer bir güçlükle karşılaştıkları zaman kaçmak bir yol olacak olsa, o zaman maksat asla gerçekleşmez; aksine bütün teşebbüsler hep yenilgi ile son bulur. Hem savaştan kaçmak ve zaaf göstermek, en kötü huylardan biridir; bu itibarla mutlaka yenilmesi gerekir. Sonra vacip olanla olmayan arasını ayırmak için gerekli sim- t rın konulmasına gerek duyulmuştur. Şecaat, kahramanlık ve sebat, ancak yenilgi sebeplerinin galibiyet sebeplerinden daha fazla olması durumunda gerçekleşir. Bu itibarla ilk önce cihâd yükümlülüğünün on katı düşmanla sürdürülmesine hükmedilmişti. Çünkü o zamanlar kâfirler çoktu, müslümanlar ise son derece azdı. Eğer az oldukları için kaçmalarına ruhsat verilseydi, o zaman cihad hiçbir zaman için gerçekleşemeyecekti. Sonra cihad yükümlülüğü iki katı düşmanla olacak şekilde hüküm hafifletilmiştir. Çünkü savaş meydanında sebat, şecaat ve kahramanlık, daha az sayıda düşmanla gerçekleşmez. [424] Cihad Uygulaması: Cihad, Allah'ın dinini yüceltmek için vacip olduğundan, bunun için mutlaka gerekli olan şeyler de vacip kılınmıştır. Dolayısıyla serhad boylarının tutulması, savaş talimi yapılması, her bölgeye ve kaleye emirler tayin edilmesi, devlet başkanının üzerine vacip, öteden beri de uygulanagelmekte olan bir yol olmuştur. Ra-sûlullah (s.a.) ve onun halifeleri (r.anhum) bu konuda takip edilmesi gereken bir yol tutmuşlardır. Rasûlullah (s.a.), bir ordu ya da seriyye (müfreze) üzerine bir komutan tayin edeceği zaman hususiyle ona ve beraberindekilere Allah'tan sakınmalarını tembihler, onlara hayırlar diler ve şöyle buyururdu: "Allah'ın adıyla, Allah'ın yolunda gaza edin; Allah'ı inkâr edenlerle savaşın! Gaza edin ve hiyânet etmeyin! Gadirlik (ahde vefasızlık) yapmayın, müsle yapmayın[425] çocukları öldürmeyin! Müşrik düşmanlarla karşılaştığın zaman onları üç şeyden birine davet et; hangisini kabul ederlerse, onlardan onu kabul et ve onlarla artık savaşma! [426]Hiyânetin (gulûl) yasaklanması, mü'minlerin kalplerinin kırılmasına, birliklerinin bozulmasına, savaşı bırakıp yağmacılığı tercih etmelerine sebep olacağı içindir. Bu durum çoğu zaman yenilgi ile sonuçlanır. Ahde hiyanette bulunmanın yasaklanması, verdikleri ahid ve zimmetten dolayı emanın kalkmaması içindir. Eğer eman kalkarsa, o zaman en büyük ve en yakın olan fetih ki zimmettir ortadan kalkar. Müslenin yasaklanması, Allah'ın yarattığı şeyi değiştirmek, hilkata saygısızlık etmek manası içerdiği içindir. Çocukların öldürülmesi, sonuçta müslümanlara yönelik bir darlanma ve zarar olacağı içindir. Çünkü sağ olarak bırakıldığında müslümanların kölesi olacak ve payına düşen müslümana tabi olarak İslâm'ı benimseyecektir. Hem o haliyle çocuğun düşmana yardımcı olabilecek, bir grubu destekleyecek durumu da yoktur. [427] Kâfirlerin Üç Şeye Davet Edilmesi: Bilfiil savaşa girişilmeden önce kâfirler sırayla şu üç şeyden birini kabule davet olunurlar: i. İslâm'a girmek ve aynı zamanda hicret ederek cihâd faaliyetlerine katılmak. Bu takdirde, müslüman mücâhidler için söz konusu olan fey' ve ganimet hakları onlar için de aynen geçerli olur. ii. Hicret ve cihâd zorunluğu olmaksızın sadece İslâm'a girmek. Bu durumda sadece seferberlik halinde askerî yükümlülükleri olur. Bu şartla müslüman olanların fey' ve ganimetlerden herhangi bir hakları olmaz. Çünkü fey', önem sırasına göre müslümanların genel maslahatları doğrultusunda harcanır. Âdeten bey-tülmalde biriken mallar, mücâhidler dışında ülkede bulunan herkes için yeterli olmaz. O yüzden sadece mücahidlere harcanır. Bu hükümle Hz. Ömer'in (r.a.), "Şayet yaşarsam, ta Hımyer'deki Serv'de hayvan otlatan bir çoban gelir ve ondan -onun için alnı hiç terlemeksizin payını alır." sözü arasında bir farklılık yoktur. Çünkü Hz. Ömer bu sözüyle, hükümdarların hazineleri ve haraç vergilerinden çok büyük bir meblağ toplanır ve savaşçıların payından sonra geriye kalan miktardan onlar da alır, demek istemektedir. iii. Zimmet ehlinden olmayı, zillet içerisinde kendi elleriyle cizye ödemeyi kabul etmek. Gerek âlemin düzeninin sağlanmasına, yeryüzünde zulmün kalkmasına ve gerekse nefislerin tezkiye ve terbiyesine yönelik her iki maslahatın gerçekleşmesi birinci şık ile mümkün olur. Çünkü bu çağrıya cevap vermeleri halinde hem cehennemden kurtulmaları, hem de Allah'ın dinini yürürlükte tutma için çaba göstermeleri sağlanır. İkincisi ile, cehennem ateşinden kurtulmaları sağlanır; ancak mücâhidler derecesine ulaşamazlar. Üçüncüsü ile, kâfirlerin güç ve kuvvetleri kırılmış, müslümanların iktidarı ortaya çıkarılmış olur. Rasûlullah (s.a.) işte bu maslahatların tahakkuku için gönderilmiştir. [428] [423] Enfâl 8/66. [424] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/549. [425] Müsle: Kulak, burun gibi organların kesilmesidir.(Ç) [426] Ebû Dâvûd, Cihâd, 83; İbn Mâce, Cihâd, 38 [427] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/549-550. [428] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/550-551. |