๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 09 Şubat 2011, 18:00:25



Konu Başlığı: Şart da rükün gibidir
Gönderen: Sümeyye üzerinde 09 Şubat 2011, 18:00:25
Şart da, Rükün Gibidir:


 
Rükün hakkında arzettiğimiz hususlar, aynısıyla şart için de geçerlidir. O da, rükne kıyas edilmelidir. Bazen bir şey, bir sebep yüzünden vacip olur ve o şey, dinî şeâirden bazı şeylerin -şanını yüceltmek için- şartı kılınır. Artık o, şart kılınan şey bulunma­dıkça tamam olmaz. Namaz kılarken kıbleye yönelmek gibi. Ka’be, Allah Teâlâ’nın nişanelerinden olduğu için, ona saygı göstermek gerekir. Ka’be’ye gösterilecek en büyük saygı da, en yüce bir halde iken ona karşı saygıyla yönelmektir. Allah Teâlâ’ya ait bazı nişa­nelerin bulunduğu belli bir yere yönelmek, namaz kılanı uyarır ve onun daha fazla huşu ve takva üzere olmasını sağlar, kölelerin efendinin huzurunda kıyam etmeleri halini hatırlatır. İşte bu özel­lik, kıbleye dönmenin, namazın bir şartı olmasını gerekli kılmıştır.

 

Belirli Bir Şekle Uyma Şartı, Pek Çok Yerde Faydalı Olmaktadır:

 

Bazen bir şey, belirli bir şekle uymadan yapılınca hiçbir ma­na ifade etmeyebilir. Dolayısıyle, sıhhat şartı olarak, o şeyin bu­lunması ileri sürülür. Meselâ niyet gibi. Çünkü ameller, iç âlemini dışa vuran suretler ve kalıplar olduğu için etkin olmaktadır. Na­maz, huşu ve itaatin simgesidir; bunun niyetsiz varlığı düşünüle­mez. Başka bir yaklaşımla kıbleye yönelinmesi de böyledir. Çünkü kalbin yönelmesi gizli bir iş olduğundan, Allah’ın nişanelerinden olan Ka’be’ye yüzün döndürülmesi, onun yerine ikâme edilmiş ol­maktadır. Abdest alma, avret yerini örtme, pisliklerden/günahlar­dan kaçınma da böyledir. Kalp ile gösterilen saygı işi açık olmadı­ğından, insanın hükümdar ya da benzeri büyük bir zatın huzurun­da yapmak gereğini duyduğu, insanların saygı şekli kabul ettiği ve kalplerinde yer ettiği, Arap-Acem bütün ulusların üzerinde görüş birliği ettiği zahirî davranış biçimleri, kalbî saygının yerine geç­mek üzere ikâme edilmiştir.

 

Bir Taatin Farz Kılınması Esnasında Dikkate Alınan Hususlar:
 

Taatler içerisinden bir şeyin farz kılınması halinde mutlaka şu esaslar göz önünde bulundurulur:

1. Zor yükümlülüklere yer yoktur:

Teşri sırasında dikkate alınan esaslardan biri, yükümlülükle­rin kolay olmasına dikkat etmektir. Rasûlullah’ın (s.a.) şu hadisi bunu açıklamaktadır:

“Eğer ümmetime meşakkat verecek olmasaydım, onlara, her namaz esnasında misvak kullanmalarını emrederdim.” [464]

Bu hadisin izahı bir başka hadiste şöyle gelmiştir:

“Eğer ümmetime meşakkat verecek olmasaydım, her namaz esnasında, onlara abdest almalarını farz kıldığım gibi, misvak kullanmalarını da farz kılardım.” [465]

2. Gerekli miktar yazılacaktır:

Bir ulus, bir şey hakkında, onu terketmenin ve hakkında ih­mal göstermenin Allah Teâlâ’ya karşı bir saygısızlık olduğuna ina­nır ve bu inanç onların içinde iyice yer ederse -ki bu daha önceki bir peygamberden kendilerine nakledilmiş olmak ve üzerinde gö­rüş birliği etmek vb. gibi yollarla olur- o zaman hikmet-i ilâhî, o şeyin onlar üzerine yazılmasını (farz kılınmasını) gerektirir. Deve eti ve sütünün İsrail oğulları üzerine haram kılınması böyle ol­muştur. Rasûlullah’ın (s.a.) teravih namazı hakkında:

“Onun, sizin üzerinize yazılmasından korktum.” [466] Buyurma­sı da bu manayı ifade etmektedir.

3. Yükümlülük konusu açık ve munzabıt olacaktır: Teşrî sırasında dikkate alınan esaslardan biri de yükümlülük adına getirilecek her şeyin, açık ve munzabıt olması, gizli ve kapa­lı olmamasıdır. Bunun içindir ki, haya ve diğer ahlâkî faziletler İs­lâm’ın esaslarından -her ne kadar onun dallarından ise de- sa­yılmamıştır.




[465] Ahmed, 1/214, 3/442.

[466] Buhârî, Teravih, 1; Müslim, Müsâfîrîn, 177.