Konu Başlığı: Şahitler Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Ocak 2011, 14:15:02 Şahitler: Sonra kadı, şahide bakar ve onun şahitliği kabul edilebilecek bir kimse olup olmadığını inceler. Çünkü Allah Teâlâ, şahitlik yapacak kimseler hakkında, "Rıza göstereceğiniz şahitlerden olmak şartıyla.[351]buyurarak şahitlerin vasfına işaret buyurmuştur. Şahidin bu vasıfta olabilmesi, kendisinde şu niteliklerin bulunmasına bağlıdır: Akıl, ergenlik, zabt, konuşma (dilsiz olmama), müslüman olma, adalet, mürüvvet (kişilik sahibi olma), töhmete mahal olmama. Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Hâin erkek va kadının, zina eden erkek ve kadının, kardeşine karşı kini bulunanın şahitliği caiz değildir. Ev halkından sayılabilecek kimselerin[352]lehte olan şahitliği reddedilir. [353] Allah Teâlâ, kazf haddine uğramış kimseler hakkında şöyle buyurmaktadır: "Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu isbat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkârdırlar. Ancak bundan tevbe edip ıslâh olanlar müstesnadır. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir. [354] Diğer büyük günahlar da, kazf ve zina hükmündedir. Çünkü haber, haddi zatında doğru da yalan da olabilir. Bu iki ihtimalden birinin diğerine ağır basması ancak bir karine ile olur. Bu karine de, ya haberi verenin kendisinde, ya kendisinden haber verilende ya da bunların dışında bulunur. Bunlar içerisinde teşrîî hükmün üzerine bina edilmesine elverişli, -zikrettiğimiz zahirin ve ıstısâb-ı halin delâletinden başka- haber verenin sıfatlan dışında mazbut bir şey yoktur. Bazen bu itibara alınmış ve beyyine davacı, yemin de davalı için konulmuş, bazen de şahitlerin sayısı dikkate alınmış ve böylece hüküm, durumlara ve hakların türüne göre dağıtılmıştır. Buna göre zina, ancak dört erkek şahitle sabit olabilmektedir. Bu konunun delili şu âyettir: "Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu isbat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin.[355] Daha önce bunun meşru kılınışının sebebi zikredilmişti. Kısasta ve hadlerde ancak iki erkeğin şahitliği geçerli kılınmıştır. Bu konunun dayanağı ez-Zührî'nin (r.a.), "Rasûlullah (s.a.) zamanında sünnet, hadler konusunda kadınların şahitliğinin kabul edilmemesi şeklinde cereyan etmiştir." şeklindeki sözüdür. Mâlî haklarda bir erkekle iki kadının şahitliği yeterli görülmüştür. Bu konuda asıl şu âyettir: "Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden olmak şartıyla bir erkek iki kadın gösterin ki, onlardan biri yanı-Ursa diğeri onu düzeltsin ve doğru söylesin. [356] Allah Teâlâ, bu âyette kadın tarafının çok olması şartının sebebini "onlardan biri yanılırsa diğeri onu düzeltsin ve doğru söylesin" ifadesiyle beyan buyurmuştur. Kadınlar akılca noksandırlar. Bu durumda mutlaka bu noksanlığın sayının artırılması suretiyle telafi, edilmesi gerekmiştir. Rasûlullah (s.a.), bir şahit ve yemine dayanarak hükümde bulunmuştur. [357] Çünkü âdil bir şahit yanında, yeminin de bulunması halinde durum kuvvet kazanır. Şehâdet konusunda genişlik göstermek zarureti vardır. [358] Şahitlerin Tezkiyesi: Sünnete (uygulamaya) göre, eğer ortada bir kuşku varsa şahitlerin tezkiyesine ihtiyaç duyulur. Çünkü onların şahitliklerinin kabulü, doğru söylemeleri ihtimalinin daha ağır basmasına bina-endir. Dolayısıyla durumun açıklık kazanması için onların güvenilirliklerinin bilinmesi gerekir. [359] Yemin Ve Yeminin Ağırlaştırılması: Yine sünnete (uygulama) göre, kuşku bulunması halinde yemin; zaman, mekan ve lâfız itibariyle ağırlaştırıhr. Çünkü yeminin, haberin doğruluğuna delil oluşu, kişinin yalan söylemeye yeltenemeyeceğini gösteren karinelerle birlikte bulunmasına binaen-dir. Dolayısıyla kuşkunun fazla olması halinde, yeminin ağırlaştırılması yoluna gidilmesi uygun bir hareket olacaktır. Lâfız olarak ağırlaştırılması, isim ve sıfatlar eklenmesiyle olur. Bu konuda Ra-sûlullah'ın (s.a.) hadisinden öğrendiğimiz şu lâfız esas alınır: "Kendisinden başka tanrı olmayan, gaybı ve aşikârı bilen Allah'a yemin ederim ki.[360] Benzeri ifadeler de olabilir. Zaman olarak ikindiden sonrası seçilir. Çünkü Allah Teâlâ, "Eğer şüpheye düşerseniz o iki şahidi namazdan sonra alıkor (...) diye yemin ettirir siniz[361] buyurmaktadır. Mekân olarak, eğer Mekke'de ise Rükün ile Makam arası, Medine'de ise, minberin yanı, diğer yerlerde ise, camide minberin yanı seçilir. Çünkü bu mekânların faziletine ve buralarda yalan söylemenin çok büyük bir günah olduğuna delâlet eden haberler vardır. [362] Kazada Haktan Sapmanın Vehameti: Sonra insanların, meselelerin hallü faslı, ya da işin içyüzünü öğrenme konusunda Allah Teâlâ'nın meşru kılmış olduğu şeyin hilâfına harekette bulunma gibi bir cürette bulunmalarının vehameti üzerinde durulması gerekmiştir. Bu uyanlar (terhîb) konusunda üç şey esas alınmıştır: i. Allah Teâlâ'nın yasaklamış olduğu ve yasağın dozunu artırdığı bir fiile yeltenme, vera (takva) azlığının ve Allah'a karşı cüretkârlığın bir delilidir. Bu durumda cüretkârlıkla ilgili hüküm, bu şeyler üzerine bina edilmiş ve cehenneme girmesinin vacipliği, cennetin kendisine haramlığı gibi sonucu ona bağlanmıştır. ii. Bunun bir zulüm olduğu belirtilmiştir; bu aynen hırsızlık yapmak, yol kesmek gibidir ya da en azından hırsıza malı çalması için yol göstermek, yol kesene destek vermek gibidir. Bu durumda Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların yeryüzünde bozgunculuk için koşuşturan kimselere yönelik laneti, bu âsiye yönelir ve cehennemi hak eder. iii. Bu davranışta, Allah Teâlâ'nın kulları için meşru kılmış olduğu şeye muhalefet, kazanın Allah Teâlâ'nın şer'î hükümlerde murad ettiği şey üzere cerayanını önleme çabası vardır. Çünkü yemin, hakkın öğrenilmesi, beyyine ise, işin içyüzünü beyan etmek için meşru kılınmıştır. Eğer yalan şahitlik ve yalan yemin bir yol olsaydı, o zaman beklenen maslahat kapısı kapanırdı. [363] [351] Bakara 2/282. [352] Uşak, kahya gibi kimselerin şahitliği töhmet taşıyacağından kabul edilmez. [353] Ebû Dâvûd, Akdıye, 16. [354] Nûr 24/4-5. [355] Nûr 24/4-5. [356] Bakara 2/282. [357] EbûDâvûd,Akdıye,21(3608). [358] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/531-532. [359] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/532. [360] bkz. Ebû Dâvûd, Akdıye, 24 (3620). [361] Mâide 5/106. [362] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/533. [363] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/533-534. |