๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 05 Şubat 2011, 16:42:22



Konu Başlığı: Sahabenin belirlemeye gittikleri durumlar
Gönderen: Sümeyye üzerinde 05 Şubat 2011, 16:42:22
Sahabenin, Belirlemeye Gittikleri İntibaını Veren Durumlar:


Sahabe ve tabiînin, miktar belirlemeye yönelik bir iş yaptık­larını gördüğünde, bil ki, onların bundan muradı, maslahatı beyan etmek ve teşvikte bulunmak, mefsedeti açıklamak ve ondan da uzaklaştırmaya çalışmaktır. Onlar, söz konusu sureti, misal olmak üzere çıkarmışlardır; yoksa bizzat onun kendisine yönelik bir mak­satları yoktur. [661] Onlar, bu gibi yerlerde, -her ne kadar ilk bakış­ta iş karışık gibi gözükse de- manaları kastetmektedirler.

Şâri’, herhangi bir miktarın, kıymeti ile de karşılanabileceği cevazını vermiştir. Bir görüşe göre bint mehâd [662] yerine kıymetini vermek gibi. Biz bu görüşü kabul ettiğimiz de, o da bir tür belirle­me olmaktadır. Şöyle ki: Takdir cihetine giderken insanları sıkın­tıya sokacak derecede aşırılığa gitmek imkânsızdır. Bu itibarla, birçok şekil alabilecek bir belirleme yoluna gidilir. Meselâ bir bint mehâdı ele alalım. Bazı hallerde, bir bint mehâd, diğer bir bint mehâddan daha değerli olabilir. Bazı hallerde kıymet ile takdir ci­hetine gitmek, kısmen malum olan bir sınır (had) ile olabilir. El kesme cezasında, çalınan şey nisabının, kıymeti çeyrek dinar ya da üç dirhemlik bir şey olması şeklinde belirlenmesi gibi.

 

Îcâb Ve Tahrîm (Vacip Ya da Haram Kılma), Bir Tür Belirlemedir:

 

Bil ki: İcâb ve tahrîm (vacip kılma ve haram kılma), bir tür belirleme (takdir) sayılmaktadır. Çünkü maslahat ya da mefsedeti ortaya çıkaracak pek çok suret olur. Bu durumda, îcâb ya da tahrîm için bunlardan bir tanesi belirlenir. Zira muayyen bir suretin belirlenmesi munzabıt şeylerdendir. Veya o, eski şeriatlardaki hallerini bildikleri şeylerdendir, ya da, hakkında daha çok rağbet gösterdikleri şeydir. Rasûlullah’ın (s.a.) mazeret beyan ede­rek:

“Üzerinize yazılmasından korktum.” [663]

“Eğer ümmetime me­şakkat vermeseydim, onlara misvak kullanmalarını emreder­dim.” [664] buyurması bu yüzdendir.

Durum böyle olunca, hükmü nass ile bildirilmemiş olan bir şeyin, hükmü nass ile bildirilmiş olan şey üzerine hamledilmesi caiz olmaz.

 

Mendupluk Ve Mekruhluk:
 

Mendupluk ve mekruhluğa gelince, bunlar hakkında tafsile ihtiyaç vardır. Bir mendup ki, Şâri’, onu bizzat mendup kılmış, du­rumunu yüceltmiş, insanlar için onu bir sünnet kılmıştır, onun du­rumu aynen vacibin durumu gibidir. Yine bir mendup ki, Şâri’, sa­dece içerdiği maslahatı beyan etmekle yetinmiş veya sünnet ku­ndaksızın, hakkında övgüde bulunmaksızın kendisi onunla amel etmeyi yeğlemiştir, o mendup, teşrî’den önceki hali üzere olmaya devam edecektir. Onun hakkında sevaba esas alınacak olan şey, bizzat kendisi açısından değil de, beraberinde bulunan maslahat açısından olacaktır. Mekruhun durumu da aynı tafsilata tabidir.

Eğer bu mukaddimeyi iyice anladıysan, insanların iftihar et­tikleri, bu yüzden ehl-i hadisle boy ölçüşmeye kalktıkları kıyasla­rından çoğunun, hiç bilmedikleri yerden kendilerine sonuçta bir vebal olarak döneceğini anlamışsındır.





[661] Yolculuk sınırını, dört berîd şeklinde belirlemeleri gibi.

[662] İki yaşına girmiş dişi deve. (Ç)

[663] Buhârî, Teheccüd, 5, Teravih, 1; Müslim, Müsâfirin, 177.

[664] Buhârî, Mevâkît, 24; Müslim, Taharet, 42.