Konu Başlığı: Rasûlullahın s.a.v. künyesini kullanmamak Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Ocak 2011, 15:17:55 Rasûlullah'ın (S.A.) Künyesini İsim Olarak Kullanmamak; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "İsmimi ad olarak verin, künyemi ise kullanmayın! Çünkü ben Kasım kılındım; aranızda taksim yaparım.[216] Şayet bir kimse Rasûlullah'ın (s.a.) adıyla isimlendirilecek olsaydı, bu hükümlerin karışmasına mahal olacak ve onların nisbe-tinde tedlise zemin hazırlayacaktı. "Ebu'l-Kâsım şöyle dedi" denildiği zaman, emredenin bizzat Rasûlullah (s.a.) olduğu anlaşılacaktı; belki de hakikatte başkası olacaktı. Hem insanlara ismiyle sövülmekte, lakabıyla hakaret edilmekte idi. Hal böyle iken, insanlar Rasûlullah'ın (s.a.) adıyla isimlendirilecek olsaydı, o zaman bu hiç de hoş olmayacak sonuçlar doğurabilecekti. Bu sakınca, isimden daha çok künyenin kullanılması durumunda söz konusudur. Şöyle ki: i. İnsanlar, şer'an Rasûlullah'ı (s.a.) adıyla çağırmaktan me-nedilmişlerdi ve âdeten de insanlar adlarıyla değil künyeleriyle ça-ğınl m aktaydı. Müslümanlar Hz. Peygamber'e (s.a.), "Yâ Rasûlullah!" diye, zimmîler de "Ya Eba'I-Kâsım!" diye hitap ederlerdi. ii. Araplar, isimleri kullanırken ne saygı, ne de hakaret kastı bulundururlardı. Künyelerin kulanımı ise böyle değildi. Künyeleri kullanırken ya saygı gösterme, ya da hakaret etme kasdı bulundururlardı; Ebu'l-Hakem ve Ebu'1-Cehl künyelerinde olduğu gibi. Rasûlullah'ın (s.a.), "Ebu'l-Kâsım" diye künyelenmesinin sebebi, onun taksimci oluşundandır. Hal böyle iken başkasının da aynı künye ile isimlendirilmesi, o kişiyle Rasûlullah'ın (s.a.) eşit kılınması anlamına gelir. Rasûlullah (s.a.), Hz. Ali'ye (r.a.), ölümünden sonra olmak kaydıyla oğluna, adını ve künyesini vermesine müsaade etmiştir. Çünkü vefatıyla karıştırma durumu ortadan kalkmış ve onun yaşadığı dönemin son bulmasıyla da tedlîse mahal kalmamıştır. [217] Köle Ve Cariyelere Hitap Şekli: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Sakın biriniz kulum, kölem (abdı ve emetî) demesin! Hepiniz ve hepinizin kadınları Allah'ın kullarıdır. Lâkin oğlu/n, kızım, delikanlım, hanım kızım... (gulâmî, câriyetî, fetâye, fetâtî) desin![218] Konuşurken aşırılığa kaçmak ve insanları küçümsemek, insanın kendisini beğenmesi ve kibirli olmasından kaynaklanır. Bu, insanların kalplerini kıran bir davranıştır. İlâhî kitaplarda yaratıcı ile insanlar arasındaki ilişki kulluk ve Rablik şeklinde ifade edildiği için, aynı tabirleri insanın diğer insanlar için kullanması edepsizlik olur. [219] Üzüme Kerm" Denilmemesi: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Üzüme kerm demeyin! Lâkin ıneb ve hable deyin!'[220] "Vay dehrin musibetine! demeyin. Çünkü dehr Allah'tır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: Ademoğlu bana eza veriyor; dehre sövüyor. Dehr, benim; Her şey benim elimdedir, geceyi gündüzü ben çeviririm. [221] Allah Teâlâ, içkiyi haram kılıp onun kötü bir şey olduğuna hükmedince, bu durum, onu terviç edecek, dikkatleri onun üzerine çekecek, onun güzel bir şey olduğunu çağırıştıracak her türlü şeyin yasaklanmasını gerektirmiştir. Üzüm, içkinin hammaddesi ve esasıdır. Araplar çoğu kez ona cömertliğin kızı anlamında "bint kerm" derler ve böylece onu tervice çalışırlardı. Cahiliye döneminde insanlar, olayları dehre (zamana) nisbet ederlerdi.[222]Bu bir tür şirktir. Muhtemelen dehrden de onu evirip çevireni kastediyorlardı. Öfkeleri, -her ne kadar adreste hata etmiş olsalar bile Allah'a yönelik bulunuyordu. Bu yüzden Rasûlullah (s.a.) bu tür ifadeleri de yasakladı. [223] Nefsim Habis Oldu Dememek: Rasûlullah fs.a.) şöyle buyurmuştur: "Sakın biriniz, 'Nefsim pis oldu' demesin! Lâkin 'Nefsim kötüleşti' desin! [224] Hadis metninde geçen "hubus" sözcüğü, ilâhî kitaplarda .iç kötülüğü, huy çirkinliği anlamında kullanıldığından şeytanî bir haleti çağrıştırmaktadır. Bu yüzden aynı anlamda olan, fakat böyle bir mana çağrıştırmayan "lagıse" kelimesinin kullanılmasını is-I temiştir. Rasûlullah (s.a.), "Ze'amû" ifadesi hakkında, "Kişinin ne kötü bineğidir (yalan kılıfidir). [225] buyurmuştur[226] "Allah dilerse ve falan dilerse demeyin; evel Allah, sonra falan dilerse deyin! [227] Allah'ın adıyla falanca şahsın adının aynı derecede anılması, onların mertebece de aynı olduğu anlamını çağrıştırır. Böyle bir ifadenin mutlak kullanılması ise edebe ters düşer. [228] Ağzı Eğerek, Dil Kırarak Konuşmak: Ağzı eğerek, dil kırarak, edebiyat yaparak, konuşmak, şiire düşkünlük göstermek, çok şaka yapmak, geç vakitlere kadar sohbet ile zamanı geçirmek ve benzeri davranışlar, kişiyi dünya ve âhiret işlerinden alıkoyan eğlence yollarından biridir. İnsanlann birbirine hava atmasına, gösterişte bulunmasına götüren ve Acem gidişatından olan bu tür davranışları Rasûlullah (s.a.) hoş görmemiş ve bunlarda mevcut bulunan âfetlere dikkat çekmiştir. İlk bakışta aralarında fark yok gibi gözükse bile, hakikatte böyle bir sonuca götürmeyecek olanlarına ise ruhsat vermiştir. Bu meyanda şöyle buyurmuştur: Taşkınlar helak olmuştur." Rasûlullah (s.a.), bunu üç kere tekrarlamıştır.[229] "Utanmak ve ifadey-i meramda bulunamamak imandan iki şube; hayasızlık ve dilbazlık da nifaktan iki şubedir. [230] Rasûlullah (s.a.), bu hadisiyle hayasızlığı, sözde aşırılığa kaçmayı, tabiî hali bırakıp tekellüfe girmeyi terketmeyi istemiştir. Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde sizin bana en sevimli ve yakın olanınız, huyca en güzel olanlannızdır. Bana en sevimsiz ve en uzak olanınız ise huyca kötü, çok konuşan, dil kıran ve böbürlenenlerinizdir. [231] "Şüphesiz ben, konuşurken kısa konuşmakla emrolundum. Özlü konuşmak, en hayırlısıdır. [232] Şiir: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Sizden birinizin içinin irin ile dolması, şiir ile dolmasından daha hayırlıdır. [233] Şâir Hassan için ise, "Şüphesiz Rühu'l-kuds, Allah ve Rasûlünü savunduğun sürece, sana destek vermektedir. buyurmuştur. [234] "Mü'min kılıcıyla, diliyle cihad eder. Canım elinde olana yemin ederim ki, (müşrikleri hiciv için) söylediğiniz şiirler, ok atmak gibi etkin olmuştur. [235] [216] Buhârî, Edeb, 106; Ebû DâvÛd, Edeb, 4965. [217] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/632-633. [218] Müslim, Edeb, 13. [219] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/633. [220] Müslim, Edeb, 12. Hadisin izahı için bkz. Davudoğlu, Müslim Şerhi, 9/709. [221] bkz. Müslim, Edeb, 1-5. [222] Bizdeki "Kahpe felek..." tabiri gibi,{Ç) [223] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/633-634. [224] Müslim, Edeb, 16. [225] Ebû Dâvûd, Edeb, 72 (4972). [226] Araplar, yalana kılıf olmak üzere bu ifadeyi kullamrlardı.(Ç) [227] Ebû Dâvûd, Edeb, 4980. [228] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/634. [229] Müslim, İlim, 7. [230] Tirmizî, Birr, 78. [231] Tirmizî, Birr, 71. [232] Ebû Dâvûd, Edeb, 5008. Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/634-635. [233] Ebû Dâvûd, Edeb, 5009. [234] Ebû Dâvûd, Edeb, 5015. [235] Ahmed, 6/387. Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/635. |