๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 19 Ocak 2011, 14:16:31



Konu Başlığı: Öfke halinde iken hüküm verilmez
Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Ocak 2011, 14:16:31
Öfke Halinde İken Hüküm Verilmez:


Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"Hiçbir hâkim I hakem, iki kişi arasında öfkeli iken hüküm vermesin! [341]

Bu hükmü gerektiren sebep şudur: Kalbi öfke ile meşgul olan hâkim/hakem; deliller ve karineler üzerinde ve hakkın ortaya çı­karılması hususunda sağlıklı bir şekilde düşünme ve değerlendir­me yapamaz. Onun için bu halde hükümde bulunması yasaklan­mıştır. [342]

 
Ehil Kadının Sevabı:
 

Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:                                           

''Hâkim hükmeder, hükmünde bütün gayretini ortaya koyar ve sonuçta isabet ederse, kendisi için iki ecir vardır. Hükmeder, hükmünde bütün gayretini ortaya koyar; fakat sonuçta hata eder­se, onun için bir ecir vardır.[343]

Hadis metninde geçen "ictihâd" kelimesinden maksat, kadı­nın delile tabilik konusunda bütün gücünü ortaya koyması demek­tir. Yükümlülük, güç ve kudret oranındadır. Delilleri değerlendir­me ve sonuca ulaşmada insanın bütün gücünü sarfetmesi elinde olan bir şeydir; ancak sonuçta kesin olarak isabet etmiş olması in­sanın elinde olmayan bir şeydir. Bu itibarla birincisinden sorumlu, ikincisinden ise sorumlu değildir. [344]


Hüküm, Her İki Tarafın Da Dinlenmesinden Sonra Verilir:

 

Rasûlullah (s.a.), Hz. Ali'ye (r.a.) şöyle buyurmuştur:

"Sana iki kişi davacı olarak geldiği zaman, diğerini de tam olarak dinlemeden birinci lehinde hüküm verme; çünkü bu, hük­mün iyice ortaya çıkması için senin yapman gereken bir şeydir. [345]

Zira iki taraftan birini diğerine tercih, ancak onları dinleyip delillerini değerlendirdikten sonra ortaya çıkar. [346]

 
Kaza İki Aşamadan Oluşur:
 

Bil ki: Kaza (yargı) iki aşamadan oluşur:

i. Anlaşmazlık konusu olan şeyin içyüzünün bilinmesi.

ii. Bu hale uygun âdil hükmün verilmesi.

Kadı, bazen bunlardan her ikisine de, bazen de sadece birine ihtiyaç duyar. Meselâ taraflardan her birinin bir mal hakkında "O benimdir, elimde iken doğmuştur", yahut "Şu taşı falanca dağdan getirdim" diye iddia etmesi halinde, işin içyüzü bilindiğinde işkâl ortadan kalkar.

Hz. Ali, Zeyd ve Ca'fer (r.anhum) arasında meydana gelen Hz. Hamza'nın (r.a.) kızının hıdânesi[347] hakkındaki meselede, meselâ olayın mahiyeti belli idi. İstenen sadece hükümdü.

Ama birisi diğerinin gasbda bulunduğunu iddia eder, mal da evsaf değiştirir, diğeri de onun bu iddiasını inkâr ederse, durum farklılık arzeder. Burada önce işin hakikatinin Öğrenilmesine ihti­yaç bulunmaktadır. Öncelikle bir gasb söz konusu mudur? İkinci olarak da hüküm ne olacaktır? Gasbedılen malın aynının iadesine mi hükmedilecek, yoksa kıymetinin ödenmesi mi istenecektir?

Rasûlullah (s.a.), her iki aşamayla ilgili küllî esasları belirle­mek suretiyle konuyu zabturapt altına almıştır. [348]

 
Isbat Delilleri:
 

Birinci aşama için en uygun ispat vasıtaları şahitlik ve ye­mindir. Çünkü işin içyüzünü öğrenmek, ancak olaya tanık olan kimselerin haber vermeleriyle, yahut mesele sahibinin, yalan söy­lemediği zannını verecek şekilde yeminle pekiştirilmiş kendi ifade­siyle mümkün olabilir.

Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"İnsanlara davaları sebebiyle istedikleri verilse, bir takım in­sanlar bazı adamların kanlarını ve mallarını iddia ederdi. Ancak öyle değildir; davacı Üzerine beyyine, davalı üzerine de yemin gere­kir[349]

Davacı (müddet), zahirî durumun aksini idda eden, ziyadelik isbatında bulunan taraftır. Davalı (müde'â aleyh) ise, aslî ıstıshâb üzere olan, zahirî durumun kendisini desteklediği taraftır.

Kadı, sonra davacı olan tarafından beyyine getirmesini, zahirî hale tutunan kimseden de -diğer tarafın beyyine ikâme edememesi halinde- hükmün aleyhine dönüşmesini Önleyecek ye­min etmesini ister.

Rasûlullah (s.a.), "İnsanlara davaları sebebiyle istedikleri verilse, birtakım insanlar bazı adamların kanlarını ve mallarını id­dia ederdi." ifadesiyle, bu esasın meşru kılınış gerekçesine işaret­te bulunmuştur. Yani insanlar arasında zulmün bertaraf edilebil­mesi için, davacının behemehal iddiasını ispat eden hüccet (beyyi­ne) getirmesi gerekir. [350]




[341] Ebû Dâvûd, Akdıye, 9.         

[342] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/528-529.

[343] Ebû Dâvûd, Akdıye, 2.

[344] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/529.

[345] Tirmizî, Ahkâm, 5; Ebû Dâvûd, Akdıye, 6.

[346] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/529.

[347] Bakıp büyütmek, gözetmek, terbiye etmek hak ve vazifesi.(Ç)

[348] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/529-530.

[349] Buhârî, Şehâdât, 1; Müslim, Akdıye, 1; Ebû Dâvûd, Akdıye, 23.

[350] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/530-531.