๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 21 Ocak 2011, 13:14:45



Konu Başlığı: Nikâhın ilânı ve merasim
Gönderen: Sümeyye üzerinde 21 Ocak 2011, 13:14:45
 
Nikâhın İlânı Ve Merasim:


Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"Helâl ile haramın arasını ayıran şey, ses (ezgi) ve nikâhta def çalınmasıdır. [1432]

"Şu nikâhı ilân edin ve onu mescidde kıyın, defler çalarak duyurun! [1433]

Cahiliye döneminde insanlar, nikâhta def çalarlar, türkü söy­lerlerdi. Bu o zamanlar çok yaygın bir âdetti ve Hz. Âişe'nin (r.a.) beyan ettiği üzerecari dört nikâh[1434] arasından Rasûlullah'ın (s.a.) olduğu gibi bıraktığı sahih nikâh esnasında hemen hemen hiç terketmezlerdi. Bunda büyük bir maslahat bulunuyordu. O da şudur: Şehvetin giderilmesi, erkek ve kadının razı olması ba­kımından nikâh ile sifah (zina) arasında bir fark yoktur. Bu du­rumda, daha ilk bakışta bu ikisinin arasını ayıracak ve hiçbir kim­seye dedikodu etme imkânı vermeyecek, kapalı hiçbir şey bırak­mayacak bir şeyin olması gerekiyordu. Def çalma, türkü söyleme vb. bunu sağlıyordu. [1435]


Mut'a Nikâhı:

 

Rasûlullah (s.a.), birkaç gün için müt'a nikâhına ruhsat ver­mişti, sonra yasakladı. Önce ruhsat vermesi, İbn Abbâs'ın da (r.a.) belirttiği gibi, ailesinin bulunmadığı bir beldeye gelen kimseler hakkında duyulan ihtiyaca müstenit idi. İbn Abbâs'ın işaretine gö­re, o zamanki müt'a nikâhı, mücerred cinsel ilişki için kiralama anlamında olmazdı; aksine bu, ev düzeni ve idaresi babından ihti­yaçlar zımnında gizlenmiş olurdu. Zira kadının mücerred cinsel ilişki için kiralanması, insan tabiatından uzaklaşma demektir, sağduyu sahibi bir insanın içinin çekmeyeceği bir rezalettir.

Yasak ise, bu ihtiyacın çoğunluk zaman itibariyle bulunma­ması esasına müstenittir.

Hem bunun meşru kabul edilmesi halinde, neseplerin karış­ması durumu vardır. Çünkü müddetin bitiminde kadın, erkeğin eli altından çıkacak ve kendi istediği yere gidecektir. Adam, gittiği yerde ne yaptığını bilemez. Ebedîlik esası üzerine kurulu olan nikâhlarda bile iddete riayet son derece zor olmaktadır; ya müt'a nikâhı hakkında ne demeli?!

Keza bu nikâhın terviç edilmesi halinde şer'an muteber olan sahih nikâh ihmal edilmiş olur. Çünkü nikâha arzu duyanların büyük çoğunluğu şehvetlerini giderme saikiyle evlilik hayatına gi­rerler. Müt'a nikâhı, bu yolu kesen bir engel olur. [1436]


Mehir:

 

Nikâh ile sifâh (zina) arasını ayıran hususlardan biri, her ne kadar bu konuda asıl, insanların gözü önünde yapılmak sure­tiyle nizaın önünü almak ise de ilişkinin daimî yardımlaşma esası üzere oturtulmasıdır.

Cahiliye döneminde insanlar, mehirsiz nikâhta bulunmazlar­dı. Bunun çeşitli gerekçeleri ve içerdiği maslahatları vardı. Bun­lardan bazılarını şöylece sıralayabiliriz:

i. Nikâhtan beklenen faydanın tamam olabilmesi için, eşler­den her birinin kendisini, devamlı olacak bir yardımlaşma hayatı için hazırlaması gerekir. Bu, kadın açısından yetkisini kocanın eli­ne vermesiyle olur. Evlilik hayatını sürdürme konusunda kocanın yetkisinin de alınması caiz olamaz; aksi takdirde talâk kapısı ka­patılmış ve koca, kadının elinde aynen kadının kendi elinde esir oluşu gibi esir olmuş olur. Oysa ki tabiî yapı ve sorumluluğu ge­reği olarak erkeklerin kadınlar üzerinden hâkim konumda olmala­rı gerekir.

Evliliği sürdürme ya da sona erdirme yetkisinin her ikisinin elinden alınıp hâkimlerin eline verilmesi de caiz olmaz. Çünkü me­selenin onlara iletilmesinde büyük zorluklar olur; onlar, kocamn çok iyi bildiği kendisine ait durumları bilemezler.

Bu durumda kocanın gözü önünde, şayet evlilik ilişkisini sona erdirdiği takdirde vermesi gereken bir meblağın olması gerekir. Bu, gerçekten bir zaruret olmadıkça evliliği bozmaya yönelik bir cürette bulunmamasını temin edecektir. Bu da, bir tür kendisini devamlı olacak bir birlikteliğe hazırlamak demektir.

Hem, kadının kadınlığından istifade karşılığında bir mal har-canmadıkça nikâha karşı bir ilgi olduğu anlaşılmaz. Çünkü insan­lar mallarını her şeyden çok esirgerler ve bu konuda cimrilik eder­ler. Bu durumda nikâha maldan daha çok önem verildiğinin gösterilmesi gerekir. Kadına karşı gösterilen ihtimam, velilerin gözleri­ni aydın eder ve bu durumda ciğer pareleri yavrularına sahip ol­ması kendilerine ağır gelmez. Nikâh ile sifâh (zina) arasındaki fark da ancak bununla olur. "Bunlardan başkasını, namuslu ve zi­na etmemek üzere mallarınızla (mehirlerini vererek) istemeniz size helâl kılındı.'[1437]âyetinin manası da budur. [1438]



[1432] Nesâî, Nikâh, 72; İbn Mâce, Nikâh, 20.

[1433] Tirmizî, Nikâh, 6; İbn Mâce, Nikâh, 20.

[1434] Hz. Âişe'nin (r.a.) anlattığına göre cahiliye döneminde dört türlü nikâh vardı.

1. Bunlardan birincisi, bugünkü normal nikâh şekliydi.

2. Istibdâ' nikâhı: Kişi karısı temizlenince, 'falana git ve onunla ilişkide bulun' der ve karısının o adamdan hamile kaldığını anlayıncaya kadar ona yanaşmazdı. Bunu soylu bir çocuk yapmak arzusuyla yaparlardı.

3.  Sayıları ondan az bir grup bir kadınla ilişkiye girerlerdi.  Kadın ha­mile kaldığında onun isteği üzerine yanında toplanırlar ve kadın, kimi severse, çocuğun ondan olduğunu söylerdi ve adam bundan kaçınamaz-di.

4. Çok sayıda insan kadınla ilişkiye girerdi. Doğurduğu zaman insanlar başına toplanırlar ve kâifleri (nesep tespit uzmanları) çağırırlar, onlar kimin çocuğudur derlerse, çocuk onun olurdu.

Rasûlullah (s.a.), gönderilince bugünkü geçerli nikâh hariç, bütün cahi­liye dönemi nikâhları yürürlükten kaldırıldı, {bkz. Buhârî, Nikâh, 36; Ebû Dâvûd, Talâk, 33; İbn Âşûr, İslâm Hukuk Felsefesi, 241-242).

[1435] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/398-399.

[1436] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/399.

[1437] Nisa 4/24.

[1438] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/399-400.