๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 19 Ocak 2011, 14:19:13



Konu Başlığı: Müşrikler arasında ikâmet yasağı
Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Ocak 2011, 14:19:13
Müşrikler Arasında İkâmet Yasağı:


Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"Ben, müşrikler arasında ikâmet eden her müslümandan uzağım. Onların ateşleri karşılıklı olarak gözükmez.[329]

Bunun sebebi şudur: Müslümanların onlarla birlikte oturma­sı ve onların kalabalık gözükmesine katkıda bulunması, onlar için yapılacak iki yardımdan biridir. Sonra Rasûlullah (s.a.), kâfir bel­desiyle olan uzaklığı, onların ikamet ettikleri mevkiin ya da ma­hallenin en yüksek yerinde bir ateş yakılması halinde diğerlerine gözükmeyecek kadar uzaklıkta olması şeklinde beyan etmiştir. [330]

 
Hilâfete İsyan Suçu:
 

Devlet başkanına karşı baş kaldırma suçunun dayanağı ise şu âyettir:

"Şayet biri öttekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. [331]

Rasûlullah (s.a.) da şöyle buyurmuştur:

"iki halifeye bey'at edilmesi halinde, onlardan sonuncusunu öldürün! [332]

Devletin babına geçmek, insanların yaratılış özelliği olarak arzulayacakları bir şeydir. Herhangi bir bölgede insan toplulukları arasında, bu sevda sebebiyle savaşa kalkışacak, etrafına insanlar toplayacak cüretli kimselerden hali olanı bulunmaz. Eğer bu kim­seler kendi başlarına bırakılsa ve Öldürülmeyecek olsalar, halifeyi öldürürler. Sonra başka biri çıkar ve o da onu öldürür. Bu, böyle devam eder gider. Böyle bir durum, müslüman toplumu için son derece zararlıdır. Bu kapının kapatılabilmesi, ancak bir kimsenin meşru bir şekilde halife olması halinde, bir başkasının ortaya çıkıp da ona baş kaldırması durumunda, onun öldürülmesinin helâl kı­lınması ve müslümanlann ona karşı koymada mevcut halifeye yardım etmelerinin vacip kılınması yoluyla mümkün olur.

Sonra bir zulmü kendisinden ve kabilesinden uzaklaştırmak için, yahut halifede mevcut bir noksanlığı izale etmek için ortayı çıktığını iddia eden ve bunu, müslümanlann çoğunluğu tarafından kabul görmeyen kendince şer'î bir delille isbata çalışan, hakkında inkân mümkün olmayan bir burhanı bulunmayan kimsenin isyanı ile, riyaset sevdasıyla ortaya çıkan ve şeriatı değil de kılıcı hâkim kılma arzusunda olanlann başkaldmşını aynı kefeye koymamak gerekir. Bu iki kıyamı aynı mütalaa etmek doğru olmaz. Bunun içindir ki, evlâ olanı devlet başkamnın onlara zeki, akıllı, nasihat etmesini bilen, onlann şüphelerini giderecek bilgi seviyesine sahip ya da onlara dokunan zulmü kaldırıcı birini göndermesi ve bu yol­la bir çözüme ulaşmaya çalışmasıdır. Nitekim mü'minlerin emiri Hz. Ali (r.a.) Harûriyye'ye (Hâricilere), Abdullah b. Abbâs'ı (r.a.) bu amaç için göndermiştir.

İsyancılar eğer çoğunluk müslümanlann safına geçerlerse ne âlâ! Aksi takdirde onlarla savaşılır; kaçanlan ve esirleri öldürül­mez, yaralılannın işi bitirilmez. Çünkü onlarla savaşmaktan mak­sat, sadece onlann serlerinin defedilmesi ve birliklerinin dağıtıl-masıdır. Bu da gerçekleşmiştir.

İkincisi ise, muhariplerdendir. Hükmü, diğer muhariplerin (hırâbe) hükmü ile aynıdır. [333]




[329] bkz. Ebû Dâvûd, Cihâd, 95 (2645); Nesâî, Kasâme, 27.

[330] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/523-524.

[331] Hucurât49/9.

[332] Beyhakî, 8/144.

[333] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/524-525.