Konu Başlığı: Musibet günahlara keffâret olur Gönderen: Sümeyye üzerinde 29 Ocak 2011, 16:21:25 Musibet, Günahlara Keffâret Olur: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Şehitler beştir ya da yedidir... [336] Kulun ihtiyarı sonucu olmayan şiddetli musibetler, günahların keffâret olunması ve kulun Allah'ın rahmetine hak kazanması konusunda şehitlik gibi tesir eder. Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Müslüman, müslüman (kasta) kardeşini ziyaret ettiğinde, dönünceye kadar cennetin hurmalığındadır.[337] Şehir halkının birbiriyle kaynaşması, ancak aralarında ihtiyaç sahibi olanlara yardımcı olmakla mümkün olabilir. Allah Teâlâ, şehir halkının kaynaşmasına yardımcı olacak işleri sever. Hasta ziyaretleri ise, kaynaşmanın meydana gelmesinde önemli bir etkendir. Bir kudsî hadiste şöyle gelmiştir: Allah Teâlâ, kıyamet günü şöyle diyecektir: "Ey âdemoğlu! Ben hasta oldum da, sen beni ziyarete gelmedin!" Âdemoğlu: "Ya Rabbi! Ben seni nasıl ziyaret edebilirim; sen âlemlerin Rabbisin!" diyecek. Allah Teâlâ: "Bilmez miydin ki, filan kulum hasta oldu. Sen onu ziyaret etmedin. Bilmez miydin ki, onu ziyaret etmiş olsaydın, beni onun yanında bulacaktın." buyuracak. [338] Derim ki: "Melekler ve Rûh iner. [339] âyetinde sözü geçen Rûh-ı A'zam'a nisbetle bu tecellî, insana nisbetle rüyasında gördüğü açık suret gibidir. Nasıl ki, insanın Rabbi hakkındaki inancı, ya da o şahıs hakkındaki Allah'ın hükmü ve rızası, rüyasında Rabbi olarak temessül ederse, bunun için gerçek mü'minin Rasûlullah'ın (s.a.) gördüğü gibi O'nu en güzel surette görmesi gerekirse, kapısının eşiğinde kendisini tokatlıyor halde gören kimsenin rüyasının tevili, o kapı yönünden Allah'ın hakkı konusunda ihmal gösterdiği şeklinde yoruluyorsa; Allah'ın hakkı, hükmü, rızası, tedbiri ve insan fertlerinin işlerini üstlenmesi (kayyûmluğu), yahut onların meydana gelişinin başlangıcı olması, insanların Rabbleri hakkındaki itikatları da, pek çok suret şeklinde temessül eder. Bu, insanların normal kıvamda olmaları, nefislerinin istikamet üzere olması halinde, âhirette insan türüne ait özelliklerin bireylerde tecellî etmesi sonucunda böyle olur. Nitekim Rasûlullah (s.a.) bunu açıklamıştır. Bu tecellî, sadece Rûh-ı A'zam içindir. Rûh-ı A'zam, insan fertlerini toplayıcı olan, onların çokluklarının buluştuğu yer, dünya ve âhirette ulaşabilecekleri en son nokta olan varlıktır. Bununla şunu demek istiyorum: Allah Teâlâ'ya ait, kayyumluğu ve hakkındaki hükmü hasebiyle küllî bir şe'n vardır. İnsanların, âhirette kalpleriyle devamlı ayan beyan gördükleri, bazen de uygun bir surette temüssül etmesi halinde gözleriyle gördükleri şey budur. Kısaca, bu tecellî, insanların kendi aralarında kaynaşmaları ve sadece beşere mahsus olan insanî kemâli elde etmeleri, aralarında güzel ilişkiler kurmaları gibi insan türüne ait özelliklerin bireylere yansıması açısından fertler hakkındaki Allah'ın hükmünü ve hakkını açıklayıcı olmuştur. Bu yüzden, toplum için olan şeyin, [ 86 ] bu ilişkiden dolayı kendisine nisbet edilmesi gerekmiştir. [340] [336] Bunlar, taundan ve ishalden Ölen, boğulan, uçuk altında kalan ve Allah yolunda şehit olan kimselerdir. Diğer rivayette bunlara ilavetin yangında ölen, zatülcenb hastalığından giden, doğumdan ölen kadın zikredilmiştir, bkz. Buhârî, Cihâd, 30; Müslim, İmaret, 164; Muvatta, Cenâiz, 36. [337] Yani cennet meyvelerini devşirmededir. Müslim, Birr, 41. [338] Müslim, Birr, 43. [339] Kadir 97/4. [340] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/100-102. |