๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 18 Ocak 2011, 18:08:20



Konu Başlığı: Mücahidlerin Allah katındaki derecesi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Ocak 2011, 18:08:20
 
Mücahidlerin Allah Katındaki Derecesi:

 

Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"Cennette, Allah Teâlâ'nın mücahidler için hazırlamış olduğu yüz derece vardır. Her iki derece arası, gök ile yer arası kadardır. Allah'tan bir istekte bulunduğunuz zaman Firdevs'i isteyin; çünkü o cennetin tam ortası ve en yüksek yeridir; üzerinde Rahmân'ın ar­şı vardır, cennet ırmakları oradan fışkırır. [393]

Bunun sırrı şudur: Ahiret yurdunda mekanın yüceliği, Allah katındaki değerin yüceliğinin bir göstergesidir. Nefis mutluluğu­nu, ceberut âlemine yönelerek ve daha başka yollarla elde eder. Yahut Allah'ın nişanelerinin ve dininin ya da daha başka Allah'ın razı olduğu şeylerin yüceltilmesine sebep olması yoluyla bulur. Bu yüzden bu amaçların tahakkukuna vesile olacak (mazinne) olan ameller, derece yüksekliği ile mükâfatlandırılmaktadır. Nitekim hadiste ifade edildiği üzere Kur'ân okuyan kimse hakkında şöyle denilecektir: "Oku ve yüksel. Dünyada okuduğun gibi tertil üzere oku! Senin mevkiin, okuduğun son âyetin yükseldiği yer olacaktır.[394]

Cihadın da derecelerin yükselmesine vesile olduğu bildiril­miştir. Çünkü cihad, dinin yücelmesi sonucunu doğurmaktadır. Dolayısıyla onu işleyene amelinin içerdiği sonuca mümasil bir mükâfat verilecektir.

Sonra Allah katındaki mevkiin yükselmesi çeşitli şekillerde gerçekleşir. Her yol, cennette bir derece olarak temessül eder.

Her derecenin gökle yer arası kadar olduğunun ifade edilme­si, insanoğlunun ilminin yüksekliği ifade için uzanabileceği en son noktanın bu oluşundandır. Dolayısıyla dereceler, amellerin karşılı­ğının verileceği âhiret yurdunda onların bu bilgileri doğrultusunda temessül eder.

Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"Allah yolunda cihad eden kimsenin misali, (gündüz) oruç tu­tan (gece) namaz kılan, Allah'ın âyetlerine itaatkâr olan bir kişi gibidir ki Allah Teâlâ'nın yolundaki mücahid dönünceye kadar ne oruçtan gevşer ne namazdan! [395]

Bunun sırrı şudur: Gece kâim gündüz sâim olan kimsenin di­ğerlerinden üstün olması, Allah rızası için zor bir ameli işlemesin­den, bu haliyle melekler mesabesinde olmasından ve onlara benze-mesindendir. Mücahid, -eğer cihadı Sâri' Teâlâ'nın emretmiş ol­duğu yolda ise bunların hepsinde ona benzer. Şu kadar var ki tâatlerde gösterilen çaba, insanlar tarafından takdir edilir. Bu nokta, ancak havassın anlayabileceği bir inceliktir. Durumun açık­lık kazanabilmesi için Rasûlullah (s.a.) böyle bir benzetme yapmış­tır. [396]

 
Cihad İçin Yapılan Ön Hazırlıklar:
 

Sonra, normalde cihad için gerekli olan ön hazırlıkların yapıl­ması konusunda gerekli teşviklerin yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Bunlar ribât (hudut bekleme), her türlü harp hayvan ve araç gereçlerinin tedariki gibi faaliyetlerdir. Çünkü Allah Teâlâ, bir şe­yi emrettiği, onun gerçekleşmesini sevdiği ve onun gerçekleşmesi­nin de ancak bazı ön hazırlıkların yapılmasına bağlı olduğunu bil­diği zaman, bu durum o ön hazırlıkların yapılmasının da aynı şe­kilde emredilmesini gerekli kılar. [397]

 
Ribâtın (Nöbet Tutma) Fazileti:
 

Bu meyanda olmak üzere Rasûlullah (s.a.) ribâtın dünya ve dünyada olan herşeyden hayırlı olduğunu söylemiş ve şöyle buyur­muştur:

"Bir gün bir gece sınır bekçiliği yapmak, bir ayın orucu ve te­ravihinden daha hayırlıdır. Ölürse üzerine dünyada iken yaptığı ameli ve rızkı cereyan eder. Fettandan da emin olur.[398]

Ribâtın, dünya ve dünyada olan her şeyden hayırlı olması, âhiret hayatında ebedî olacak şekilde bir semeresinin olmasından­dır. Dünya nimetlerinin hepsi, kesin olarak zail olacaktır. Ebedî olan bir şey, elbetteki zevale mahkum olan şeylerden değerli olur.

Bir gün bir gece sınır bekçiliği yapmanın, bir ayın orucu ve teravihinden daha hayırlı olması, sınır bekçiliğinin zor bir iş olma­sındandır. Bu amel, aynen oruç ve namazın etkisi gibi, insanın hayvanı gücü üzerinde olumlu etki eder.

Ribâtta bulunanın amelinin sürekli kılınması, cihadın birbiri üzerine kurulu faaliyetlerden oluşmasındandır. Aynen bir bina gi­bi. Nasıl ki bina da, duvarlar temeller üzerine, tavan da duvarlar üzerine kurulursa, cihad da Öyledir. Muhacir ve Ensâr'dan oluşan ilk müslümanlar, Kureyş ve etrafındaki Arap kabilelerinin İslâm'a girişlerinin sebebi olmuşlardı. Sonra Allah Teâlâ onların eli ile Irak ve Suriye'nin fethini nasip eyledi. Daha sonra bunlar elinde Iran ve Bizans kapılarını İslâm'a açtı. Sonra onların elinde Hind kıtası, Türkistan ve Sudan fethedildi. Görüldüğü gibi cihad üzeri­ne terettüp eden fayda zaman içerisinde giderek katlanmakta ve bu haliyle o, vakıflar, ribatlar ve sadaka-yı câriye mesabesinde ol­maktadır.

Fettandan güven içinde olmaktan maksat, Münker ve Nekir fitnesinden emin olmaktır. Çünkü bunların felaketi, kalbi, Dhvi Muhammed ile dolmamış, ona yardımcı olmak için gayret göstermemiş kimseler içindir. Şartı üzere Allah yolunda ribâtta bulunan ise, onu tasdik konusunda bütün himmetini ortaya koymuş, Al­lah'ın nurunun yayılması için bütün gayretini harcamış demektir. [399]




[393] Ahmed, 2/335, 339; Müslim, İmâre, 116.

[394] Ebû Dâvûd, Vitir, 1464.

[395] Müslim, İmâre, 110.

[396] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/542-543.

[397] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/543-544.

[398] Müslim, İmâre, 163.

[399] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/544-545.