Konu Başlığı: Mehirde aşırılığa kaçmak Gönderen: Sümeyye üzerinde 21 Ocak 2011, 13:13:06 Mehirde Aşırılığa Kaçmak: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Kim, karısına mehir olarak bir avuç kavut (sevik) yahut hurma vermişse, onu kendisine helâl kılmış olur. [1441] Şu kadar var ki Rasûlullah (s.a.), kendi eşlerinin ve kızlarının mehirlerini on iki buçuk ukiyye[1442]olarak belirlemiştir. Hz. Ömer (r.a.) şöyle demiştir: "Kadınların mehirleri konusunda aşırılığa kaçmayın! Çünkü bu, eğer dünyada bir şeref, ya da Allah katında bir takva olsaydı, ona hepinizden çok Rasûlullah (s.a.) lâyık olurdu. Rasûlullah (s.a.) eşlerinden hiç birine on iki ukiyyeden daha fazla mehir vermemiştir. Rasûlullah'm (s.a.) kızlarına da aynı şekilde daha fazla mehir verilmemiştir. [1443] Rasûlullah (s.a.), uygulamasında mehrin esirgenecek bir mal olmasını, içinde yaşadığı toplumun durumunu dikkate alarak ödenmesi zor olmayacak bir meblağ olarak belirlenmesini esas almıştır. Onun verdiği miktar, kendi dönemindeki insanların âdetlerine göre normal sayılacak bir meblağdır. Kendisinden sonraki dönemler için de, insanların büyük çoğunluğunca elverişli olacak bir miktardır. Ancak hükümdarlar gibi zengin olanlar için bu miktar az olabilir. [1444] Kadınlara Haksızlık Etmek Yoktur: Cahiliye döneminde insanlar, kadınlara mehirlerini vermemek, ya da noksan vermek gibi yollarla zulmediyorlardı. Bununla ilgili olarak Allah Teâlâ şu âyeti indirmiştir: "Kadınlara mehirlerini gönül rızası ile (cömertçe) verin! [1445] Allah Teâlâ başka bir âyette şöyle buyurmuştur: "Nikâhtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları boşarsanız bunda size bir günah yoktur. Bu durumda onları faydalandırın. Zengin olan durumuna göre, fakir olan durumuna göre verir, iyilikle faydalandırmak muhsinler (iyi davranışlılar) için bir vazifedir. Evlendiğiniz kadınları mehir tayin ettiğiniz halde temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onundur.[1446] Bu konuda asıl şudur: Nikâh, mülk-i müt'a[1447] için sebeptir; zifaf nikâhın semeresidir. Bir şey ancak semeresi için istenir. Hüküm ise sebep üzerine gerekir. Bunun için mehrin bu ikisi arasında pay edilmesi yerinde olur. Ölümle, bir şey son şeklini alır ve ölünceye kadar reddetmemesi, rücu etmemesi halinde sabit oluşu gibi yerleşir. Talâk ile evlilik sona erer ve beraberlik bozulur. Aynen alış verişteki red ve ikâleye benzer. Bu kısa girişten sonra deriz ki: Cahiliye döneminde mehir konusunda büyük münakaşalar olurdu. Mala karşı cimrilik ederler ve mehir vermemek için çeşitli bahaneler ileri sürerlerdi. Allah Teâlâ, bu konuda sözünü ettiğimiz esaslar doğrultusunda adaletle hüküm buyurdu. Buna göre durum şöyle olacaktır: Eğer kadına mehir tayin etmiş, onunla zifafa girmişse, kadın mehrini tam olarak hak eder; ister ölsün, ister boşasm farketmez. Çünkü mülkün sebebi ve semeresi tamam olmuş, koca eşine yanaşmıştır. Nitekim, "Vaktiyle siz birbirinizle haşir-neşir olduğunuz ve onlar sizden sağlam bir teminat almış olduğu halde onu nasıl geri alırsınız[1448] âyeti bu manayı ifade etmektedir. Eğer mehir tayin etmiş, fakat gerdeğe girmeden ölmüşse, bu durumda kadın mehri tam olarak hak eder. Çünkü nikâh, ölüm ile yerleşip son şeklini almıştır ve bozulma ihtimali artık kalmamıştır. Zifafın olmaması hükmü etkilemez; çünkü elde olmayan bir özür (Ölüm) sebebiyle olmuştur. Eğer bu durumda boşarsa, bu âyete göre kadm, mehrin yarısını hak eder. Çünkü iki durumdan[1449] sadece biri gerçekleşmiş ve iki benzerlik doğmuştur: Nikâhsız nişan haline benzerlik, tam nikâha benzerlik. Eğer mehir tayin etmez ve gerdeğe girerse, bu durumda kadın ne eksik ne fazla olmak üzere emsal mehire hak kazanır, iddet bekler, mirasçı olur. Çünkü onun hakkında akit, hem sebebi hem de semeresi itibariyle tamam olmuştur. Bu durumda mehre hak kazanması gerekir. Koca tarafından tayin edilmeyen mehir, kadının baba tarafından olan kendi dengi kadınların[1450] mehri kadardır. Çünkü bir şeyin değeri, emsali ve benzeri bulunduğu şeylerin dikkate alınması yoluyla belirlenir. Mehir tayin etmemiş, gerdeğe de girmemiş ise, bu durumda kadına "müt'a"[1451] verilir. Çünkü bir nikâh akdinin maldan hali olarak akdedilmesi caiz değildir. "Bunlardan başkasını, namuslu ve zina etmemek üzere mallarınızla (mehirlerini vererek) istemeniz size helâl kılındı." [1452] âyeti de bu manayı ifade etmektedir. Nikâh mülkiyeti yerleşmediği, mehir tayini de olmadığı için, kadına mehir gerekir demeye imkân yoktur. Bu durumda verilecek şey müt'a olarak belirlenmiştir. [1453] [1441] Ebû Dâvûd, Nikâh, 29. [1442] Bir ukiyye kırk dirhemdir.(Ç) [1443] Ebû Dâvûd, Nikâh, 29 (2106). [1444] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/401. [1445] Nisa 4/4 [1446] Bakara 2/236. [1447] Kadının kadınlığından yararlanma hakkı veren malikiyettir.(Ç) [1448] Nisa 4/20. [1449] Yani nikâh akdi ile sonucu.(Ç) [1450] Amcasının kızları gibi.(Ç) [1451] Müt'a, üç ya da beş parçadan oluşan giyecekten ibarettir.(Ç) [1452] Nisa 4/24. [1453] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/401-403. |