Konu Başlığı: Kurtuluş fırkası Gönderen: Sümeyye üzerinde 03 Şubat 2011, 23:01:09 Kurtuluş Fırkası: Kurtuluşa erenler (fırka-i nâciye), hem itikatta hem de amelde, Kitap ve sünnetten açık olarak anlaşılan, sahabe ve tabiînin büyük çoğunluğunca kabul edilen esaslara sarılanlardır. Kendi aralarında, hakkında açık nass, ya da sahabe icmasi bulunmayan konularda, bazı şeylerle yaptıkları kendi istidlalleri ya da mücmel olanı tefsir etmeleri sonucu ihtilâf etmiş olmaları önemli değildir. Kurtuluşa ermeyenler ise, selef akidesinden farklı inançlara sahip olan, onların işlemedikleri amelleri işleyen kimselerdir. İslâm Ümmeti Sapıtmaz: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Bu ümmet, sapıklık üzerinde birleşmez.” [928] “Allah Teâlâ, bu ümmet için her yüz senenin başında, dinini yenileyen kimseler gönderir.” [929] Bu hadis, bir başka hadisçe şöyle açıklanır: “Bu ilmi, her nesilde güvenilir olanlar yüklenir; onlar aşırıların tahriflerini, dini yıkmak isteyenlerin etkilerini, cahillerin tevillerini dinden uzaklaştırırlar.” [930] Hakka Davet Hep Sürecektir: Bil ki: İnsanlar dinde ihtilâfa düşüp, yeryüzünü fesada verince, bu durum Hak Teâlâ’nın kerem kapısını çaldı ve bunun üzerine Allah Teâlâ, Hz. Muhammed’i (s.a.) gönderdi. Bununla yoldan sapmış insanların hak yola getirilmesini arzu buyurmuştu. Ne zaman ki Rasûlullah (s.a.) vefat etti, bu inayetin aynısı, insanlar arasında onun ilminin ve hidayetinin korunmasına yöneltilmişti. Bu durum, onlar içinde ilhamların, çeşitli mazhariyetlerin meydana gelmesi sonucunu doğurdu. Hazîre-i kudste, insanlar arasında kıyamet kopuncaya kadar hidayetin ikamesi için bir saik oluştu. Ümmet İçerisinde İlmi İle Âmil Âlimlerin Bulunması Gereği: Bunun için de hiç şüphesiz, Allah’ın emirlerini yerine getirecek, tümüyle sapıklık üzerinde asla birleşmeyecek, içlerinde Kur’ân’ı ezberleyeceklerin olacağı bir ümmetin bulunması gerekli olmuştur. İstidatlarının farklı olması, kendilerinden bir şeylerin katılmasını gerektirmiş ve zaman içerisinde bazı değişiklikler olmuştur. İnayet-i ilâhî, bu iş için kabiliyetli insanlara yönelmiş ve onları yüceltmiştir. Böylece onların kalplerinde ilrne karşı bir rağbet uyanmış, kendilerinde dinde aşırılığa kaçanların tahriflerinin -zorlaştırma ve aşırılığa kaçmaya işaret olmaktadır- bertaraf edilmesi düşüncesi oluşmuş, dini baltalamak isteyenlerin faaliyetlerini -ki istihsana, dine eski şeriatların karıştırılmasına işarettir- ortadan kaldırma fikri yer etmiş, cahillerin tevilini -ki bu da önemsemezliğe ve zayıf tevillerle emrolunan şeyleri terketmeye işaret olmaktadır- izale amacı belirmiştir. [928] Keşful-hafâ, 2/488. [929] Ebû Dâvûd, Melâhim, 1. [930] Kenzu'I-ummâl, 10/28918. |