Konu Başlığı: Kurân beş vecih üzere inmiştir Gönderen: Sümeyye üzerinde 03 Şubat 2011, 19:30:44 Kur’ân, Beş Vecih Üzere İnmiştir: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Kur’ân, beş vecih üzere inmiştir: Helâl, haram, muhkem, müteşâbih ve emsal.” [956] Derim ki: Bu vecihler, -farklı taksimlerle de olsa- kitabın kısımlarını oluşturmaktadır. Hiç kuşkusuz bunlar arasında gerçek bir çelişki bulunmaz. Hüküm bazen helâl olur, bazen de haram olur. Dinî prensiplerden biri de, -söz konusu gerek âyetler ve gerekse hadisler olsun- müteşâbihâttan olan konulara akıl yoluyla dalmamaktır. Bu konuda çok şey vardır ki, bunların hakikati mi yoksa ona en yakın mecaz mı kastedilmiştir bilinemez. Bu, ümmetin üzerinde icmâ etmediği konularda ve şüphenin kesin olarak ortadan kalkmadığı yerlerde olur. Allah’tı a’lem! 3 ) Temizlik (Taharet) Konuları: Bil ki: Taharet üç kısımdır: 1. Hadesten taharet: Cünüplük ve abdestsizlik gibi manevî kirlerden arınma, 2. Necasetten taharet: Beden, elbise ve mekana yönelik maddi pisliklerden arınma, 3. Etek tıraşıy tırnakların kesilmesi, kirlerin giderilmesi gibi bedende oluşan kir ve artıklardan arınma. Hades denilen hallerden arınmak, temel iyiliklerdendir. Hades ve taharet hallerinin öğrenilmesinde esas, kendilerinde melekî nurlar zuhur etmiş kişilerin hissiyatıdır. Bunların “hades” denilen hallerden tiksinti duymaları, “taharet” denilen hallere karşı ise gönüllerinin açılıp, huzur, sevinç ve ferahlık duymaları, o hallerin “hades” ya da “taharet” şeklinde nitelenmesinde esas alınmıştır. Taharet şekillerinin ve onu gerektiren hallerin belirlenmesi konusunda, eski dinlerde yani yahudilik, hıristiyanlık, mecusîlik ve İsmailoğulları dininin kalıntılarında yaygın olarak mevcut bulunan şeylere itibar edilmiştir. Sözü edilen eski dinler, hadesi iki kısımda, tahareti de iki türde mütalaa etmekteydiler. Cünüplük halinden dolayı gusletmek, Araplar arasında uygulanagelmekte olan bir sünnetti. Dolayısıyla Rasûlullah (s.a.), taharetin iki kısmını, hadesin iki türüne karşı tutmuş oldu. Büyük temizliği, büyük hadese karşı tuttu; çünkü bu daha az vuku bulur, vücudu daha çok kirletir ve bu halde beden, ha deyince yapılamayacak daha ağır bir işle derinden uyarılmaya daha muhtaçtır. Küçük tahareti ise, küçük hades karşılığında gerekli kıldı. Çünkü küçük hades daha sık vuku bulur, vücudu kirletmesi daha az olur ve böyle bir haldeki vücudun, kendisine gelebilmesi için kısmen uyarılması yeterlidir. Hades manası taşıyan durumlar gerçekten çoktur ve bunları zevk-i selîm sahipleri çok iyi bilirler. Ancak, bir şeyin bütün insanlara yönelik olarak emredilebilmesi için, o şeyin nefis üzerinde etkisi açık, duyularla algılanabilen şeylere bağlanması suretiyle munzabıt bir halde bulunur olması gerekir. Ancak bu şekilde o şeyle sorumlu tutulabilir. İşte bunun içindir ki hüküm, kişinin midesinde bozulmuş olan şeylerin oradan hareket etmesine ve nefsin bununla meşgul olup sıkıntı duymasına bağlanmamış, aksine önden ve arkadan bir şey çıkmasına bağlanmıştır. Çünkü birincisinin sınırları belli ve açık değildir. Böyle bir şey meydana geldiğinde, dışarıdan yıkanması onu gidermez. İkincisi ise duyularla algılanabilen bir şeydir. Sonra nefsin hades sebebiyle sıkıntı duymasının, duyularla algılanabilecek bir sureti ve açık bir özelliği vardır. Bu da pisliğe bulaşmış olmaktır. Kaldı ki abdestin etkin olabilmesi çin, nefsin o pislik haliyle meşguliyet ve sıkıntısının sona ermiş olması gerekir. Bu ise, pisliğin vücuttan çıkması ve nefsin rahatlamasıyla olur. Rasûlullah (s.a.): “Sizden biri, büyük ve küçük abdestten dolayı sıkışık halde iken namaz kılmasın!” [957] Buyururken, bu hususa işaret etmiş olmaktadır. Çünkü bizzat meşguliyetin kendisi de zaten bir tür hades anlamına gelmektedir. Taharet manası taşıyan haller de çoktur. Bunları şöylece sıralayabiliriz: i. Taharetlenmek/ yıkanmak/ güzel koku sürünmek, ii. Bu hasleti hatırlatıcı zikirlerde bulunmak: Rasûlullah’ın (s.a.), “Allah’ım! Beni tevbe edenlerden kıl! Beni arınmışlardan kıl!’ [958] “Allah’ım! Nasıl beyaz elbise kirden temizlenirse, beni de öyle hatalarımdan arındır.” [959] Buyurması gibi. iii. Hayır ve bereket umulan (mübarek) yerlere girmek. Ve benzeri daha başka şeyler. Ancak bütün insanlara yönelik olabilmesi çin munzabıt ve her an ve mekanda kolaylıkla yapılabilir bir şey olması, etkisinin gözle görülür şekilde hemen hissedilir olması, her milletin yapageldikleri bir şey [956] Süyûtî, îtkân, 2/131, [957] Müslim, Mesâcid, 67; Ebû Dâvûd, Taharet, 43. [958] Tirmizî, Taharet, 41. [959] Buharı, Ezan, 89; Müslim, Mesâcid, 147. |