Konu Başlığı: Kullanılmış suyun hükmü Gönderen: Sümeyye üzerinde 02 Şubat 2011, 20:51:14 Kullanılmış Suyun Hükmü: Kullanılmış suyun [1046] hükmüne gelince, onu taharetlenmek için kullanan hiçbir grup bulunmamaktadır. Böylece o, terkedilmiş, bırakılmış bir hal almıştır. Rasûlullah (s.a.) onun hükmünü, insanların âdetlerine terketmiştir. Kullanılmış suyun temiz [1047] olduğunda şüphe yoktur. Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurur: “Su iki külle miktarına ulaştığı zaman pislik tutmaz.” [1048] Bunun manası manevî pislik tutmaz şeklindedir. Manevî pislik hakkında da hüküm verme yetkisi sadece şeriata aittir; bu konuda örf ve âdete yer yoktur. Suyun evsafından [1049] biri necaset sebebiyle değişirse ve su içerisindeki pislik nicelik ve nitelik bakımından çok olursa, o zaman hadisin konusu altına girmez. İki Külle, Az İle Çok Arasını Ayıran Sınırdır: İki külle miktarının, az ile çok arasını ayırmada sınır olarak kabul edilmesi bir zarurete binaendir; öyle lâf olsun için gelişi güzel alınmış değildir. Şer’î miktarların belirlenişi hep aynı şekildedir ve mutlaka bir hikmete mebnidir. Şöyle ki: Suyun iki mahalli vardır: 1. Aslî yeri, kaynağı (madeni), 2. Konulan kap. Suyun asli yerinden maksat, kuyular, kaynaklar (pınarlar) dır. Dereler de bu kısma girerler. Kaplara gelince, bunlar o zaman için kırba, küp, kazan, leğen, matara gibi aletlerdi. Suyun kaynağının pislenmesi halinde insanlar zarar görüyorlar ve onu boşaltma konusunda büyük güçlüklerle karşılaşıyorlardı. Kaplar ise her gün dol duruluyordu ve onları dökmek suretiyle boşaltmada güçlük bulunmuyordu. Su kaynaklarının kapakları bulunmuyordu, hayvan terslerinin düşmesinden, yırtıcı hayvanların salyalarının akmasından korunmaları imkansızdı. Kapların kapatılmasında ve onların korunmasında ise fazla güçlük yoktu; ancak kedi gibi sürekli girip çıkan hayvanlardan korunması zor olduğu için bazı istisnalar getirilmişti. Kaynakta su bol olur; birçok necaset ona etki etmez. Kaplardaki suların durumu ise öyle değildir. Bu durumda kaynağındaki suyun hükmüyle, kaplardaki suların hükmünün farklı olması gerekmiş; kaplar için müsaade edilmeyen bazı şeyler kaynaklar için müsamaha ile karşılanmıştır. Kaynak su ile kaplardaki su arasını ayırıcı miktar da ancak iki külle miktarıdır. Çünkü kuyu ve kaynak suları asla iki külle miktarından az olmazlar. İki külle miktarından az olan birikintiler, havuz ya da depo diye isimlendirilmez; onlara sadece çukur denilir. İki külle miktarı su, düz bir yerde olduğu zaman yedi karış (kare)lik bir yere yayılır. Bu ise en küçük havuz alanına eşdeğerdir. Kaplar içerisinde en büyüğü külledir ve Araplarca o vakitler ondan daha büyüğü bilinmemektedir. Kulleler de hep aynı değildir. Bazı kulleler, bir buçuk kulleye, bazıları bir tam bir çeyrek kulieye, bazıları da bir tam üçte iki kulleye eşit idi. İki külle alacak kadar hiçbir kapları yoktu. Şu halde iki külle, kapların alamayacağı bir miktar olmaktadır. Kaynakların ise bu miktardan daha az olamayacağım söylemiştik. İşte bu yüzden Şâri’ Teâlâ, onu az ile çok su arasım ayırmada bir sınır olarak kullanmıştır. İki külle hadisiyle amel etmeyen bazı fakihler, çok suyun ölçüsünü belirlemek için benzeri yollara başvurmak zorunda kalmışlar -Mâlikîler gibi- açık arazideki kuyulara deve kığısı düşmesi gibi şeyler hakkında ruhsatlar vermişlerdir. Onların bu zorlamaları da dikkate alındığı zaman şer’an belirlenmiş sınırların durumu daha iyi anlaşılmaktadır. Çünkü bu sınırlar zarurî bir yön üzere inmektedir ve onu kabul etmekten başka çare bulunamamakta; akıl, başkasını tecviz etmemektedir. [1046] Kendisiyle manevî bir pislik giderilen ya da kurbet niyetiyle kullanılan yani abdest ve gusülde kullanılan su demektir. (Ç) [1047] Bir suyla taharetlenilmesi için temiz olması yetmez, aynı zamanda temizleyici de olması gerekir. Kullanılmış suyun temizliğinden maksat, meselâ abdest suyundan bir miktarın üzerimize ya da namaz kıldığınız yere dökülmesi halinde temiz olduğu için bir şey lâzım gelmez, demektir. [1048] Ebû Dâvûd, Taharet, 33; Tirmizî, Taharet, 50. Külle (büyük küp), Bkz. Nihâye, 4/104. (Ç) [1049] Rengi, tadı ve kokusu. (Ç) |