๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 04 Şubat 2011, 14:23:19



Konu Başlığı: Kör taklidin hâkim oluşu
Gönderen: Sümeyye üzerinde 04 Şubat 2011, 14:23:19
2. Kör Taklidin Hâkim Oluşu:

 

Ortaya çıkan yeni durumlardan biri de taklidin ruhları sar­ması, hiç hissettirmeden karınca sessizliği ile insanların içlerine işlemesidir. Bunun belli başlı sebepleri şunlardı:

i. Fukahanın birbiriyle dalaşması, aralarında sürekli tartış­maların olması. Birbiriyle sürtüşme halinde olan fukahâdan biri -kim olursa olsun- fetva verdiğinde, fetvası derhal muhalefet görüyor ve kabul edilmiyordu. Mütekaddimînden birinin konu ile ilgili hükmü ortaya konmadıkça tartışma sürüp gidiyordu.

ii. Kadıların zulmü: Kadıların çoğu zâlim olup, güvenüirliklerini yitirince, halk onlara kuşkuyla bakmasa başladılar. Verdik­leri hükmün kabul görmesi için, ancak daha öncekilerden hüsnü kabul görmüş birine ait bir şey söylemesi gerekir oldu.

iii. İnsanların başlarına geçenlerin cahil olmaları ve halkın ne hadisten ne de tahrîcden anlayan cahil kimselerden fetva iste­mek durumunda kalmaları. Müteahhirîn arasında ulemâ geçinen çoklarının durumu böyledir. Buna İbnu’l-Hümâm ve daha başkaları da dikkat çekmiş bulunuyor. Aynı zamanda, bundan böyle müctehid olmayan kimseler “fakih” diye anılmaktadır.

 

3. Her Dalda Aşırılığa Kaçılması:
 

Sonradan ortaya çıkan bir başka tezahür şekli de, insanların her alanda aşırılığa kaçmaları oldu. Bazıları, hadis ricalinin isim­leri, cerh ve ta’dîl mertebelerinin bilinmesi adı altında bir ilim te­sis ediyoruz kuruntusuyla yola çıktılar ve sonunda eski yeni tarih adına ne varsa onları topladılar. Bazıları, nadir ve garîb haberleri araştırmada o kadar ileri gitti ki, sonunda nice mevzu haberler eserlere girdi. Kimileri fıkıh usûlü diye işi kîlu kale boğdu, herkes kendi imamları adına cedel kuralları istinbatında bulundu; yazdı çizdi, sonuna kadar gitti, cevap verdi, araştırdı, tanımlamalara git­ti, taksimat yaptı; bazen oldu sözü alabildiğine uzattı, bazen oldu ihtisar etti ve bilmece şekline soktu. Bazıları kalktı ve aklı başın­da birinin hiç ele alamayacağı olmayacak şeyleri farzetti ve onlar­la uğraştı durdu. Kimi ehl-i tahrîcin hatta daha aşağı mertebede olanların sözlerinin bile îmâ ve iktizâ delâletlerini araştırdı ve ilim adına âlim-cahil hiçbir kimsenin kulak vermekten hoşl anam ayaca­ğı sözler etti.

Bu sözünü ettiğimiz cedel, hilaf, aşırılık.., yüzünden ortaya çıkan fitne, hemen hemen baş olma sevdasıyla ortaya çıkan ilk fit­ne kadar tehlikeli oldu. İlk fitne sonucunda herkes, kendi adamı­nın hilafete daha lâyık olduğunu iddia etmiş ve onu desteklemişti. Sonunda ısırgan (müstebid) bir saltanat, sağır kor pek çok olay doğmuştu. Sözünü ettiğimiz fitne ise, cehalet ve kargaşa doğurdu, insanlar arasına ardı arkası kesilmeyen kuşku ve vehim tohumları ekti. Bunun sonrasında nesiller, hep sırf taklit üzere yetiştiler; hakkı bâtıldan, cedeli istinbattan ayıramaz oldular. Artık “fakih” dedin mi, fukahanm sözlerini bir ayırım yapmadan, kuvvetli zayıf demeden ezberlemiş olan, onları sürekli tekrarlayan, yeri geldiğin­de avurtlarım doldura doldura onları serdeden.., kişi akla geliyor­du. Muhaddis deyince de, bütün gücünü çenesine verip sahih zayıf hatta uydurma ayırımı yapmaksızın hadisleri sayıp döken kişi an­laşılır olmuştur.

Tabiî ki ben, istisnasız hepsi böyleydi demek istemiyorum. Çünkü her devirde Allah’ın bu işler için tahsis eylediği seçkin kul­lan vardır ve olacaktır. Onlar bildikleri yolda giderler ve kendileri­ne hiç kimse zarar veremez. Sayıca az da olsalar onlar, Allah’ın yeryüzündeki hüccetleridir.

Bu süreç içerisinde gelen her asır bir öncekini aratmış ve sö­zünü ettiğimiz fitne, giderek daha çok kendisini göstermiş, taklit artmış, insanların güvenilirliği kalmamıştır. İş o hale gelmiş ki ar­tık insanlar, huzuru dinî konulara dalmamakta arar olmuşlar ve

“Biz atalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de onların izlerin­den gidicileriz.” der olmuşlardır.

Sitemimiz ancak Allah’adır, yardım istenilecek yegane O’dur, huzur ve güven O’ınınladır, tevekkül yalnız O’nadır.