Konu Başlığı: Kehânet Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Ocak 2011, 15:35:41 Kehânet: Bilirsiniz ki Rasülullah (s.a.), kehâneti -ki bu, cinlerden haber vermedir çok sert bir şekilde yasaklamış ve kâhine giden kimseden kendisinin uzak olduğunu bildirmiştir. Sonra kendisine kâhinlerin durumu hakkında soru sorulunca da şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz melekler bulutlar üzerine iner ve işin gökyüzünde hükmolunduğunu anarlar. Şeytanlar kulak hırsızlığı yaparlar, onu işitirler de hemen yanma yüz yalan daha katarak kâhinlere ulaştırırlar. [128] Yani iş Mele-i a'Iâ'da kararlaştırıldığı zaman, buradan Mele-i sâfilden olan ve istidatlı bulunan meleklere o şeye dair bilgiler iner. Muhtemelen cinlerden bazı zeki olanları, onlardan bu bilgileri edinebilir. Sonra da kâhinler, cibillî ya da kesbî münasebetler sebebiyle bu bilgileri onlardan alırlar. Bu durumda yasak, bu sayılan şeylerin hâriçte bir varlığı olmadığına müteallik değildir; aksine bunların hataya, şirke ve fesada mazinne oluşlarına yöneliktir. Bu itibarla bu hadisler şu âyete benzemektedir: "Sana içki ue kumarı sorarlar. De ki: Onlarda her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür.[129] Nevf Ve Nücûm: Neu' (ç. envâ[130]) ve nücûma gelince, bunların bir tür hakikatinin olması uzak ihtimal değildir. Şeriatın konuyla ilgili olarak getirdiği yasak, bunlarla meşgul olmaya yönelik olup, bunların asla hakikatlarının olmadığına yönelik değildir. Selef-i sâlih, bu tür işlerle uğraşmayı terkedegelmişler, meşgul olanları da yermişler ve bu etkileri kabul etmemişlerdir. Ama onların hiç hakikatlerinin olmadığını söylememişlerdir. Çünkü bunlardan bir kısmı vardır ki çok aşikârdır; güneş ve ayın hallerinin değişmesiyle mevsimlerin değişmesi vb. gibi. Bir kısmı da vardır ki tahmin, tecrübe ve rasat (gözlem) onların varlığına delâlet etmektedir; bu, bunların, zencebîlin hararet, kâfurun soğuk özellikte olduğuna delâlet etmesi gibidir. Bunların bir tür etkisinin olması iki sebepten dolayı uzak değildir: i. Karakteristik özelliğe benzer yönü: Nasıl ki her türe ait, sıcaklık, soğukluk, kuruluk, yaşlık gibi bir tabiat vardır ve onların bu özelliklerinden hareketle hastalıkların tedavisi yöntemine baş-vurulursa, feleklerin ve yıldızların da kendilerine has bir tabiatları ve husûsî özellikleri bulunur; güneşin harareti, ayın rutubeti gibi. Falanca gezegen filanca yere geldiği zaman, gücü yeryüzünde etkisini gösterir. Bilindiği gibi kadın, kadınlara ait âdetlere ve huylara sahiptir. Bu onun -idraki mümkün olmasa bile- tabiatında bulunan bir şey yüzündendir. Erkek de, mizacında bulunan bir manadan dolayı cüretlilik, kalın ve yüksek seslilik gibi kendisine has özelliklere sahiptir. Bu durumda Zühre (Venüs) ve Merih'in kuvvetlerinin yerküreye sirayet edip, aynen bu gizli yapı özelliklerinin etkisi gibi onun üzerinde etki göstermesi inkâr olunamaz. ii. Tabiatla birlikte terkip olunmuş ruhanî bir kuvvete benzer olan yönü: Bu, ceninde bulunan anne ve babasından terkip olunmuş nefsânî kuvvet gibidir. Göklere ve yeryüzüne nisbetle mevâlîd[131] gibidir, anne ve babasına nisbetle cenîn gibidir. Bu kuvvet, âlemi Önce hayvanı sonra da insanî suretin feyz etmesi için hazır kılar. Bu kuvvetlerin, felekî ittisaller hasebiyle sirayetinin (hulul) çeşitli türleri vardır. Her türün kendine has özellikleri bulunmaktadır. Bazı insanlar bu ilim üzerinde durmuş ve bunun sonucu olarak ilm-i nücûmu elde etmişlerdir. Bununla gelecek olayları öğrenir olmuşlardır. Şu kadar var ki, kaza onların gereğinin aksi doğrultusunda gerçekleşmişse, yıldızın kuvveti, o surete yakın başka bir surete konulur ve Allah Teâlâ, irade buyurduğu kazasını,yıldızların özellikleriyle ilgili düzen bozulmaksızın- tamamlar. Bu nükteyi şöyle ifade ederler: Yıldızların özellikleri (etkilerini icra etmeleri) aklî lüzum yoluyla değil de Allah Teâlâ'nın âdetinin o doğrultuda câri olmasıyladır. Bu durumda o, emare ve alâmetlere benzer. Ancak insanlar tümden bu ilme kendilerini aşırı derecede kaptırmışlar ve bunun sonucu olarak bu ilim, Allah'ı inkâra ve O'na inanmamaya varabilecek bir hal almıştır. Bu ilme kendisini kaptıran kimsenin, içinden samimiyetle "Allah'ın fazl u keremiyle bize yağmur yağdı" demesi uzak bir ihtimal; buna karşılık, "Falan falan yıldızın nev'i (batması/doğması) ile bize yağmur yağdı" demesi ve o şekilde de inanması tabiîdir. Bu ise kişiyi, kurtuluşta asıl olan imanın hakikatine ulaşmadan alıkoyar. İlm-i nücûmun bilinmemesi bir zarar vermez. [132] Zira Allah Teâlâ, âlemi kendi hikmeti doğrultusunda idare etmektedir; bunu herhangi bir kimsenin bilmesi ile bilmemesi arasında bir fark yoktur. Bu itibarla dinde bunun önemi olmadığım belirtmek ve öğrenilmesini yasaklamak gerekmiştir. Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Kim ilm-i nücûmdan bir bilgi sahibi olursa, sihirden bir şube edinmiş olur. İlm-i nücûmla uğraştıkça, sihirle olan ilgisi artar.[133] Bu Tevrat ve İncil'le uğraşmaya benzer. Rasûlullah (s.a.), bunu şiddetle yasaklamıştır. Çünkü her ikisi de muharreftir ve Kur'ân-ı Kerîm'e tabi olmama gibi bir davranışa sürükleyebilir. Bu yüzden onların okunması yasaklanmıştır. Bu, bizim inceleme ve araştırmalarımız sonucu ulaştığımız görüşümüz olmaktadır. Eğer sünnetten bunun aksine delâlet eden bir şey sabitse, durum sünnette yer aldığı şekil üzeredir. [134] Rüya Ve Kısımları; Rüyaya gelince, bunlar beş kısımdır. [135] i. Allah'tan müjde şekli, ii. Nefiste yer etmiş olan meziyet ve rezaletlerin! melekî târis-da nurânî bir şekilde temessülü şekli, '- iii. Şeytan korkutması şekli, iv. Nefsin uyanık halde iken itiyat edinmiş olduğu, muhayyilesinin de korumuş olduğu saklı bulunan şeylerin hiss-i müşterekte ortaya çıkması şekli, v. Vücuttaki hıltların (ç. ahlat) galebesinden ve nefsin onların bedendeki ezasını hissetmesinden kaynaklanan tabiî hayaller şekli.[136] [128] Buhâri, Bed'u'1-vahy, 6. [129] Bakara 2/219. Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/613-641. [130] Nev': Yıldız batmasıdır. Araplar yağmurun yağmasını herhangi bir yıldızın batmasına ya da doğmasına bağlarlar,"Filan yıldızın batması/doğması bize yağmur getirdi" derlerdi.(Ç) [131] Mevâlid: Mâden, nebat ve hayvan olmak üzere üçtür.(Ç) [132] Burada kastolunan Astronomi ilmi olmayıp, Astrolojidir. Astronomi, özellikle de uzay çağında önemli ilimlerden biri olmuştur. Böyle bir ilmin ihmali caiz olmaz. Üstelik, zeval vakti, kıble ciheti, geceden ne kadar zamanın geçtiği... gibi pek çok faydası bulunan şeylerin bilinmesini sağlayan bu ilimdir. Bu itibarla astronomi yasak kapsamına dahil değildir. [133] Ebû Dâvûd, Tıbb, 22; İbn Mâce, Edeb, 28. [134] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/614-616. [135] bkz. Müslim, Rü'yâ, 6. [136] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/616. |