๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 03 Şubat 2011, 19:06:09



Konu Başlığı: İttifakla tahareti gerekli kılan haller
Gönderen: Sümeyye üzerinde 03 Şubat 2011, 19:06:09
İ. İttifakla Tahareti Gerekli Kılan Haller;


Bunlar, sahabenin büyük çoğunluğunun üzerinde gorüşbirliği ettiği, hakkında rivayetlerin birbirini teyit ettiği ve yaygın olarak da uygulanagelen şeylerdir; işemek, büyük abdest bozmak, yellen­mek, mezî gelmek, ağır uykuya dalmak ve bu manada olan şeyler gibi.


Rasûlullah (s.a.) şöyle buyuruyor:


“Kıçın bağı, gözlerdir.” [977]

“Çünkü kişi yatıp uyuduğu zaman, mafsalları gevşer.” [978]

Bunun manası şu: Ağır uyku, kişinin mafsallarının gevşeme­sine ve bu yüzden abdesti bozucu bir durumun ortaya çıkmasına sebep olur. Ben bunun yanında bir başka sebep daha görüyorum ki o da şudur: Uyku, nefsi aptallaştım ve onun üzerinde hades hali­nin etkisini yapar.

Mezî [979] hakkında da şöyle buyurmuştur:

“Cinsel organını yıkar ve abdest alır.” [980]

Abdestinden şüphe eden [981] kimse hakkındaki:

“Bir ses işitme­dikçe ya da bir koku duymadıkça mescidden çıkmasın.” [982] Hadisi, kesin olarak bir şey çıktığına inamadıkça abdestinin bozulmayaca­ğım ifade eder. Çünkü hüküm, ön ve arkadan çıkan şey üzerine bi­na edilmiştir. Bu, hükme mesned olan şeyin hakikati ile ona ben­zeyen şey arasının ayrılmasını gerekli kılar. Hadisten gözetilen maksat, vesvesenin önünü almak ve aşırılığa kaçılmasını yasakla­maktır.

 

İİ. Tahareti Gerektirdiği Konusunda Selefin İhtilâfı Bulunan Haller:
 

İkinci kısmı, sahabe ve tabiîn fakihlerinin üzerinde ittifak et­medikleri, konuyla ilgili rivayetlerin de farklı (çelişir) bulunduğu şeyler teşkil etmektedir. Cinsel organa el sürmenin abdesti bozup bozmayacağı konusu böyledir. Bu konuda Rasûlullah’ın (s.a.),

“Kim cinsel organına elini sürerse abdest alsın.” [983] Hadisi vardır. İbn Ömer, Salim, Urve [984] ve daha başka sahâbîler bu görüştedirler. Hz. Ali, İbn Mes’ûd ve Küfe fukahası ise bunu reddetmiş ve Rasû­lullah’ın (s.a.), abdest aldıktan sonra elin cinsel organa değmesi halinde ne gerekeceği sorulduğunda:

“O da insanın bir uzvu değil midir?” [985] Buyurmasını kendileri için delil kullanmışlardır. İki ha­disten birinin mensuh olduğuna dair kesin bir bilgi de yoktur.

Kadına el değmesi konusu da aynıdır. Hz. Ömer, İbn Ömer, İbn Mes’ûd, İbrahim bu görüştedirler. Bunlar, “...Biriniz tuvalet­ten gelirse yahut da kadınlara dokunmuşsanız (ev lâmestümü’n-nisâ) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin...” [986] Ayetini kendilerine delil olarak kullanmaktadırlar.

Onların bu görüşünü destekleyen bir hadis bulunmamakta­dır. Aksine Hz. Aişe hadisi [987], bu görüşün aksini desteklemektedir. Ancak hadis çok güçlü değildir. Çünkü isnadında kopukluk (inkıta’) vardır. Bence böylesi bir illet [988], ancak iki hadisten birinin diğerine tercihi konusunda dikkate alınır, tearuz bulunmadan bir hadisin terki konusunda ise kale alınmaz, Allah’u a’lem!

Hz. Ömer ve İbn Mes’ûd, cünüplükten dolayı teyemmümün yeterli olmayacağı görüşünde idiler. Bu itibarla onlara göre, (Mâide süresindeki altıncı âyette geçen) “ev lâmestüm” ifadesinin, cinsel ilişki değil de “dokunma” anlamına alınması taayyün ediyor­du. Ancak, İmrân b. Husayn [989], Ammâr, Amr b. el-Âs gibi sahâbîlerden cünüplük sebebiyle teyemmüm alınabileceği rivayet­leri sahih olarak gelmiş, zamanla konu üzerinde icmâ da oluşmuştur.

İbn Ömer, bu konuda ihtiyata riayet ederdi. İbrahim, İbn Mes’ûd’u taklit ederdi ve Küfe ekolünde bu, İmam Ebû Hanîfe elinde, İbn Mes’ûd’un tutunmuş olduğu delilin durumu açıklık kazanıncaya kadar sürmüştü. Bunun sonucunda Ebû Hanîfe, -İbra­him’in mezhebine aşırı derecede bağlı olmasına rağmen- onun gö­rüşünü terketti.

Kısaca onların arkasından gelen fukaha bu iki konuda [990] üç tabakaya ayrılmış oldu:

1. Zahiri üzere alanlar,

2. Tümden reddedenler,

3. Şehvetle olanla, şehvetsiz olan arasını ayıranlar.

İbrahim, çıktığı yerden akan kan, çok kusma; Hasan da, na­mazda sesli gülme sebebiyle abdest alınması gerektiği görüşünde idiler. Bu görüşü onlarla başka hiçbir kimse paylaşmıyordu. Her biri hakkında da, hadisçilerin sıhhati üzerinde görüşbirliği etme­dikleri hadisler bulunmaktadır. Bu konuda söylenecek en doğru söz şudur: Kim ihtiyatlı davranırsa, dinini ve ırzını korumuş olur; kim de aksine bu gibi şeylerden dolayı abdest almazsa, şeriatın açık beyanları karşısında ona herhangi bir şey gerekmez.

Hiç şüphe yoktur ki kadına dokunmak şehveti tahrik edici bir harekettir ve cinsel ilişki seviyesinde olmasa da bir tür şehevî haz alınmasını sağlar. Cinsel organın tutulması ise iyi olmayan kaba bir harekettir. Bunun içindir ki, taharetlenme sırasında cinsel organın sağ el ile tutulması yasaklanmıştır. Hal böyle olunca, onun durup dururken el ile tutulması hiç şüphesiz şeytanın işlerinden olacaktır.

Kanın akması ve çok kusma ise bedeni kirletir, nefsi ise aptallaştırır. Namazda sesli gülmek, keffârete ihtiyaç duyan bir ka­bahattir. Dolayısıyla bu gibi durumlarda, Şâri’ Teâlâ’nın abdest al­mayı emretmiş olmasında şaşılacak bir durum yoktur. Emretme­mesine de keza şaşmamak gerekir. Bu gibi durumlarda azimet hükmü olmaksızın abdest alınmasını müstehap görmesi de hayreti gerektirici bir şey değildir.

 

İİİ. Uygulamada Yer Almayan, Fakat Hadislerde Abdest Bozucu Olarak Geçen Haller:
 

Üçüncü kısım, abdesti gerektiriciliği konusunda hadisten kaynaklanan şüphe bulunan, fakat sahabe ve tabiîn fukahası arasmda abdest almayı gerektirmediğinde ihtilâf olmayan şeylerdir. Ateş değmiş bir yiyecekten dolayı abdest almak böyledir. Rasûlullah’ın (s.a.), halifelerin, İbn Abbâs’ın, Ebû Talha ve daha başkala­rının uygulamaları bunun aksi doğrultusunda gerçekleşmiştir. Câbir, ise onun [991] mensuh olduğunu söylemiştir. Ateşte pişmiş yi­yecek sebebiyle abdest almanın sebebi, benzerini meleklerin asla yapmayacağı dünya nimetlerinden en üst düzeyde yararlanmadır. Böyle bir davranış, onlara benzemekten uzaklaşmaya sebep olur. Kaldı ki ateşte pişmiş olan yiyecek, insana cehennem ateşini hatır­latır. Bunun içindir ki zaruret olmadıkça dağlamak [992] yasaklanmış­tır. Bu yüzden insanın kalbini onunla meşgul etmesi uygun olmaz.

Deve eti yemeden dolayı abdest almaya gelince, -ki bu konu­da emir daha şiddetlidir- sahabe ve tabiîn fukahasından hiçbir kisme böyle bir görüşe kapılmamıştır, hükmün mensuhluğunu söyleme imkânı da bulunmamaktadır. Bunun içindir ki ehl-i tahricten hiçbir kimse bunu (yani mensuh olduğunu) söylememiştir.

İmam Ahmed ve İshâk deve eti yemenin abdesti bozacağı gö­rüşündedirler.

Bence konu, insanın ihtiyatla karşılaması uygun olan bir ma­hiyet arzetmektedir.

Deve eti yemeden dolayı abdestin gerekmesinin -İmam Ah­med ve emsalinin görüşüne göre- hikmeti şudur: Deve eti, Tev­rat’ta haramdı. İsrailoğulları peygamberlerinin büyük çoğunluğu onun haramlığı üzerinde hemfikirdi. Allah Teâlâ, onu bize helâl kılınca onu yemeden dolayı abdest alınmasını iki manadan dolayı gerekli kıldı:

1. Abdest, daha önce haram olan bir yiyeceğin bize helâl kılın­ması sebebiyle bir tür şükür ifadesi olacaktı,

2. İsrailoğulları peygamberlerinin haram kıldığı bir yiyeceğin mubah kılınması sonrasında bazı insanların kalplerinde hâlâ onun hakkında bazı kuşkular bulunabilirdi. Haramhk hükmünü, yenil­diği zaman abdest almayı gerektiren mübahhk hükmüne çevir­mek, kalplerin yatışmasında ve hüsnü kabul göstermesinde daha etkili olacaktı.

Bence bu hüküm İslâm’ın ilk dönemlerinde mevcuttu; sonra neshedilmiştir.


 

[977] Yani, insanın kendisini tutması uyanık olmasına bağlıdır. Uyuduğu zaman, bağ çözülür, mafsallar gevşer ve kişi kendisini kaybeder. Bu durumda âdeten arkasından yellenmek gibi bir şeylerin çıkması muhtemeldir, Bkz. Ebû Dâvûd, Taharet, 79; İbn Mâce, Taharet, 62.

[978] Tirmizî, Taharet, 57; Ahmed, 1/256.

[979] Cinsel organın uyanması sonucu gelen beyaz, yapışkan, sünen, kokusuz salgı. (Ç)

[980] Müslim, Hayz, 17.

[981] Yani dübüründe yellenme gibi bir hareket olduğu şüphesini taşıyan kimse hakkında. (Ç)

[982] Müslim, Hayz, 99.

[983] Ebû Dâvûd, Taharet, 69; İbn Mâce, Taharet, 63.

[984] Urve b. Zübeyr: Hz. Osman'ın halifeliği döneminde doğmuştur. Pek çok sahâbîden hadis rivayetinde bulunmuştur. Fıkıh bilgisini teyzesi Hz. Âişe'den almıştır. Kendisinden Zührî, EbûVZinâd ve daha başkaları, rivayette bulunmuştur. 99/717 yılında vefat etmiştir.                   

[985] Ebû Dâvud, Taharet, 70.

[986] Mâide: 5/6.

[987] "Rasûlullah (s.a.) bazı kadınlarını (kendisini kastediyor) öper, sonra namaz kılardı, abdest almazdı..." şeklindeki hadis.

[988] Yani inkıta'.

[989] İleri gelen sahâbîlerdendir. Basra'da 52/672 yılında vefat etmiştir.

[990] Cinsel organa el sürme ve kadına dokunma.

[991] Ateşte pişen yiyecekten dolayı abdest alınmasını isteyen hadisin. (Ç)

[992] Eskiden bir tür tedavi yöntemi olarak kullanılırdı. Zaruret olmadıkça uygulanması yasaklanmıştır. Araplar atasözlerinde, "Tedavide son ümit dağlamaktır." derlerdi.