Konu Başlığı: İstikâmet sahibi olmak Gönderen: Sümeyye üzerinde 03 Şubat 2011, 23:42:33 İstikâmet Sahibi Olmak: Denildi ki [872]: “Ya Rasûlallah! Bana müslümanlık hakkında öyle bir söz söyle ki senden sonra -bir rivayette senden başka- hiçbir kimseye onu sormayayım.” Rasûlullah (s.a.) ona: “Allah’a iman ettim de, sonra dosdoğru (istikâmet sahibi) ol!” buyurdu. [873] Bence bunun manası şudur: İnsanın gözü önüne İslâmiyet ve onun gereği olan teslimiyet gelmeli, sonra ona uygun düşen ne ise onu yapmalı, ona ters düşecek şeyleri ise terketmelidir. Bu genel bir sözdür ve insan sırf bununla şeriatın hükümleri hakkında bir bilince ulaşır. Ayrıntılarını bilmese bile onlar hakkında icmâlî bir bilgiye sahip olur. Kelime-i Şehâdet, İmanın Belirtisidir: Rasûlullah (s.a.) (Enes hadisinde) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan başka tanrı olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve rasûlü olduğuna tüm kalbiyle şehadet getiren hiçbir kul yoktur ki, Allah onu cehenneme haram kılmasın.” [874] Ebû Zer hadisinde: “Zina etse de, hırsızlık yapsa da...” [875] ilavesi de vardır. Ubâde b. es-Sâmit hadisinde de: “Allah, o kimseyi işlemiş olduğu amele göre cennete koyar.” buyurmuştur. [876] Bence bunun manası şudur: Allah, böyle bir kulu, büyük günahlar işlemiş olsa bile kâfirler için hazırlamış olduğu ebedî cehennem azabına çarptırmayacaktır. Günahlar Mertebece Farklıdır: Sözün bu şekilde söylenmesindeki [872] Sorunun sahibi Süfyan b. Abdullah es-Sekafi'dir. [873] Müslim, îmân, 62. [874] Müslim, îmân, 53. [875] Hadisin baş tarafı şöyle: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Bana Cibril geldi ve, 'Ümmetinden her kim Allah'a hiç bir ortak koşmayarak ölürse cennete girecektir.' diye müjdeledi." Ebû Zer: “Ben: "Zina etse de, hırsızlık yapsa da mı?" dedim. "Evet..." Bkz. Müslim, îmân, 154. (Ç) [876] Baş tarafı: "Her kim ortağı olmayan bir tek Allah'tan başka tanrı olmadığına... şehadet ederim derse..." şeklindedir, Bkz. Müslim, îmân, 46. [877] Karında ya da vücudda su toplanmasına sebep olan bir tür hastalık. (İngilizcesi, dropsy). (Ç) nükte şudur: Günahlar, -her ne kadar hepsi de “günah” kelimesinin kapsamına giriyorsa da- derece itibariyle birbirinden çok farklıdır. Büyük günahlar (kebâir), küfürle mukayese edildiğinde önemsiz kalır ve dikkate alınacak bir etkisi kalmaz. Cehenneme girmesine “sebep” olarak niteleyebileceğimiz bir keyfiyet de oluşturmaz. Küçük günahların, büyük günahlara nisbeti de aynı şekildedir. İşte Rasûlullah (s.a.), aralarındaki farkı en açık ve güçlü bir şekilde açıklamış ve bunların, sıhhat haliyle hastalık haline benzediklerini açıklamıştır. Şöyle ki: Nezle, yorgunluk gibi ortaya çıkan arazlar, bedende yer etmiş cüzzam, verem, istiskâ [877] gibi hastalıklara kıyas edildiği zaman, hastalık diye nitelendirilmez, o kişinin hasta olmadığına, sağlıklı olduğuna, herhangi bir illeti bulunmadığına hükmedilir. Beterin de beteri vardır. Nitekim bir musibete maruz kalan kişinin, daha sonra ailesini kaybetmesi, malının elinden alınması halinde: “Şimdiye kadar başıma hiçbir musibet gelmemişti.” demesi bu gerçeği ifade eder. [872] Sorunun sahibi Süfyan b. Abdullah es-Sekafi'dir. [873] Müslim, îmân, 62. [874] Müslim, îmân, 53. [875] Hadisin baş tarafı şöyle: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Bana Cibril geldi ve, 'Ümmetinden her kim Allah'a hiç bir ortak koşmayarak ölürse cennete girecektir.' diye müjdeledi." Ebû Zer: “Ben: "Zina etse de, hırsızlık yapsa da mı?" dedim. "Evet..." Bkz. Müslim, îmân, 154. (Ç) [876] Baş tarafı: "Her kim ortağı olmayan bir tek Allah'tan başka tanrı olmadığına... şehadet ederim derse..." şeklindedir, Bkz. Müslim, îmân, 46. [877] Karında ya da vücudda su toplanmasına sebep olan bir tür hastalık. (İngilizcesi, dropsy). (Ç) |