Konu Başlığı: İslâm şeriatının yayılması için yer seçimi Gönderen: Sümeyye üzerinde 08 Şubat 2011, 15:48:00 İslâm Şeriatının Yayılması İçin En Uygun Yerin Seçimi: Mutedil mizaçların oluşması için en uygun yerler, o zaman iki büyük hükümdarın egemenliği altında bulunuyordu: Birincisi Kisrâ idi. Bu, Irak, Yemen, Horasan ve civar ülkelere hükmediyordu. Maverâunnehir ve Hint hükümdarları ise yine onun hükmü altında idiler ve ona senelik haraç (vergi) veriyorlardı. İkincisi, Bizans imparatorudur (Kayser). Bu da Şam (Suriye bölgesi) ve Rum diyarına hükmediyordu. Mısır, Mağrib, İfrîkiyye (Libya, Cezair, Tunus bölgeleri) hükümdarları onun hükmü altında idiler ve her sene ona vergi vermekteydiler. İşte böyle bir ortamda, bu iki hükümdarın saltanatlarına son vermek ve hükümran oldukları yerlere el koymak, bütün yeryüzünü ele geçirmek ve dünyaya hakim olmak manasına geliyordu. Bunların sefahat hayatına dönük âdet ve hayat tarzları, hükümleri altında bulunan bütün ülkelerde carî bulunmaktaydı. Bu âdetlerin değişmesi ve onların sürdürmekte oldukları hayat tarzına son verilmesi, bütün dünyanın bu konuda dikkatlerinin çekilmesi manasına geliyordu. Nitekim Hürmüzan, İranlı savaşçılar hakkında kendisine danışmış olan Hz. Ömer’e (r.a.) bu kabilden bazı şeyler anlatmıştı. Sözünü ettiğimiz coğrafi bölgelerin dışında kalan uzak ülkelere gelince, küllî maslahat açısından bunların fazla bir önemi bulunmuyordu. Bunun içindir ki Rasûlullah (s.a.), bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Türkleri, sizi terk ettiği sürece terkediniz. Habeşlileri, sizi bıraktıkları sürece bırakınız.” [596] Allah Teâlâ, Arap Batılını Rasûlullah (s.a.) İle, Kisrâ Ve Bizans Bâtılını da Araplarla Ortadan Kaldırmıştır: Kısaca ifade etmek gerekirse Allah Teâlâ, yoldan sapmış insanları doğru yola çıkarmak, insanlar için iyiliği emreden, kötülüğü önleyen, bozulmuş hayat tarzını değiştirmek isteyen bir ümmet çıkarmak murad ettiğinde, bunun gerçekleşmesi, o zaman mevcut bulunan bu iki büyük devletin ortadan kaldırılmasına bağlı bulunuyordu. Çünkü onların dünya görüşleri, egemen oldukları ülkelere dolayasıyla hemen hemen bütün dünyaya sirayet etmekteydi. Bu yüzden Allah Teâlâ, bu iki devletin zevaline hükmetti ve Rasûlullah (s.a.), Kisrâ’nın helak olacağım ve ondan sonra başka Kisrâ’nın olmayacağını, Kayser’in helak olacağını ve ondan sonra başka Kayser’în olmayacağını haber verdi. Yeryüzünde hâkim olan bâtılı ortadan kaldıracak Hak nazil olmuştu. Arap bâtılı, Rasûlullah (s.a.) ve onun ashabı yoluyla, bu iki devletin temsil ettiği bâtıl da, Araplar yoluyla, diğer ülkelerde hâkim olan bâtıl da, bu iki ülkede yaşayan milletler aracılığıyla ortadan kaldırılmıştı. Ve lillâhi’l-huccetu’l-bâliğa! Rasûlullah (s.a.), Dini Araplara Öğretmiş Ve Hilafet Görevini Onlara Vermiştir: 2. Bütün yeryüzü sakinlerini doğruya yöneltecek önder için ihtiyaç duyulan ikinci esas şudur: Onun yani önder peygamberin ümmete dini öğretmesi, devlet başkanlığı görevinin de üstlenilmesiyle birlikte olmalıdır. Kendisinden sonra halifeliği kendi memleketinden ve aşiretinden olanlara vermelidir. Çünkü onlar, söz konusu peygamberle aynı hayat tarzı içerisinde yetişmişler ve aynı yolun yolcusu olmuşlardır. Elbette gözlerin anadan sürmeli olması, sonradan sürmelenmesi gibi değildir. Hilafetin bunlarda olması durumunda, din bağlılığı, nesep bağlılığı ile desteklenmiş olacak, onların yüceliği, âl-i cenablıkları dinin sahibinin yüceliği ve şanı olacaktır, Rasûlullah’ın (s.a.), “İmamlar, Kureyş’tendir.” [597] sözünün manası işte budur. O, halifelere, dinin ikâmesini ve yayılmasını vasiyet edecektir. Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) şu sözü bu manadadır: “Sizin onun üzerindeki bekanız, imamlarınızın size doğru davrandığı sürecedir.” [596] Ebû Dâvûd, Melâhim, 8. [597] Ahmed, 3/129, 183, 4/421. |