Konu Başlığı: İnsan üç letâife nasıl hakim olur Gönderen: Sümeyye üzerinde 24 Ocak 2011, 14:12:19 İnsan, Üç Letâife Nasıl Hakim Olur: Kısaca söylemek gerekirse, insan Allah'ın kitabına, O'nun peygamberinin (s.a.) getirdiklerine iman eder, bu imanı, bütün kalbî ve nefsî kuvvelerini peşinden sürükleyecek güçte olur, sonra dille zikrederek, kalple tefekkür ederek, organlarıyla edebe riayet ederek gerçek anlamda ubudiyetle (kulluk, ibadet) meşgul olur, buna uzun süre böyle devam eder, işte o zaman bu üç letâiften her biri ubudiyetten kendi payını kana kana içer. Bu aynen bir ağacın haline benzer. Kuru halde iken ağaç, baharda bol su emer, emdiği su, onun her bir dalma, her bir yaprağına sirayet eder, bunun sonunda onda çiçekler açar ve meyve verir. Aynı şekilde ubudiyet de, her bir letâife girer, onların hasis doğal sıfatlarını, üstün melekî sıfatlara dönüştürür. [1020] Makamlar Ve Haller: Eğer bu sıfatlar, kalıcı melekeler ise, işlevleri hep aynı tarz üzere ya da birbirine yakın tarzlar üzere süreklilik gösteriyorsa onlara, "makamlar" denilir. Çakan şimşekler gibi bir gözüküp bir kayboluyorlar ve henüz yer etmemişlerse, yahut yer etmeleri söz konusu olmayan bir mahiyet arzeden şeylerse rüya, hevâtif ve galebe gibi o zaman bunlara, "haller" ve "vakitler" adı verilir. Aklın gereği, beşerî tabiatın azgınlığı halinde, ilişkiye girdiği ümûru tasdik etmektir. Tehzîb ve tezkiyesinden sonra gereği ise, Sâri' Teâlâ'nın getirmiş olduğu şeyleri, sanki onları açıktan görüyormuş gibi yakîn üzere tasdik etmesidir. Aynen Zeyd b. Hârise'nin (r.a,), Rasûlullah'ın (s.a.), [1021]"Her hakkın bir hakikati vardır ; senin imanının hakikati nedir?" sorusuna, "Sanki ben, Rahmân'ın arşına açıktan bakıyor gibiyim.[1022] şeklindeki cevabında olduğu gibi. Aklın normalde gereklerinden biri de, meydana gelen nimet ya da belâların sebeplerini öğrenmektir. Bu durumda tehzîb ve tezkiyesi halinde gereği; tevekkül, şükür, rıza ve tevhîd olacaktır. Kalbin tabiî yapısının gereği, nimette bulunana, besleyene karşı sevgi; düşmanlık edene, kötülüğünü isteyene buğz duyması, kendisine dokunacak, eza verecek şeyden korkması, fayda verecek şeyi ummasıdır. Bu durumda tehzîb ve tezkiyesi halinde kalbin gereği, Allah sevgisi, O'nun azabından korkma, sevabını umma olacaktır. Nefsin azgın tabiatının gereği, şehvetlere dalmak, lükse, refaha kaçmaktır. Bu durumda terbiye edilip olgunlaşması halinde sıfatı, tevbe, zühd ve çalışma olacaktır. Biz, bu anlattıklarımızla sadece konuyu örneklendirmek istedik. Yoksa makamlar, sadece bu anlattıklarımızdan ibaret değildir. Zikredilmeyenleri, zikredilenlere; sekr[1023] galebe[1024] yeme ve içmeden uzun süre el çekme, rüya, hatif[1025] gibi halleri de makamlara kıyas et. [1026] [1020] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/278-279. [1021] Keşfu'l-hafa, 2/190. [1022] İbn Ebî Şeybe, el-îmân, 115. [1023] Sarhoşluk, mest olma, kendinden geçme hali. (Ç) [1024] Sâliki tesiri ve hâkimiyeti altına alan, sebebi, edebe riayeti düşünme imkânını elinden alan bir haldİr.(Ç) [1025] Gaipten ses gelmesi.(Ç) [1026] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/279-280. |